Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 21
  • Öğe
    The Impact of Open Inguinal Hernia Mesh Repair on Quality of Life
    (Trakya Üniversitesi, 2020) Cengiz, Elif; Aksu, Toprak Kağan; Çifcibaşı, Hilal Sena; Demirel, Tuğrul
    Aims: This study aims to evaluate the effect of open inguinal hernia repair with mesh on the quality of life of the patients whowere operated at a university hospital. Methods: In this cohort study, 86 patients who had undergone an open inguinal herniarepair at General Surgery Department in a university hospital between January 2017 and October 2019 were asked to fill out theCarolinas Comfort Scale questionnaire and the data were analyzed retrospectively. Results: The total number of patients in thestudy was 86. Seventy-three were male (84%) and 13 were female (16%). The median age was 53 years ranging from 18 to 82. Thedifference of pre- and post-operative scores revealed high significance in all categories and in total; laying down, bending over,sitting up, performing activities of daily life, coughing or deep breathing, walking or standing, walking up or down the stairs,exercising and total score. Conclusion: Inguinal hernia decreases the quality of daily life by limiting the movements with groinpain. Surgical low-tension repair with mesh improves the quality of life significantly. Keywords: Inguinal hernia, quality of life,mesh repair
  • Öğe
    A Rare Case For Awareness: Metaplastic Carcinoma of Breast
    (Trakya Üniversitesi, 2017) Gül, Seray; Şahin, Müge; Sunar, Ahmet Orhan; Albayrak, Doğan
    Aims: Metaplastic breast carcinoma is an infrequent kind of breast carcinoma, more aggressive and has poorer prognosis than other breast carcinomas. With this case report, we aim to reveal pathologic and clinical features of the metaplastic breast carcinoma and its similarities to ductal invasive carcinoma. However its differentation is possible and should not be skipped in diagnosis. Case Report: A BIRADS category of 4c mass that measured 38x31 mm in the ultrasonography was detected in a 71-year-old female patient who applied with a complaint of a palpable mass under the right areola. The result of biopsy was interpreted morphologically as spindle cell proliferation containing necrosis. Thereafter, the mass was excised with simple mastectomy. The results of the immunohistochemical examination of the tumor with the diameter of 6 cm revealed progesterone receptor, estrogen receptor and HER2 to be negative, p63 staining to be positive. The mass was histopathologically diagnosed as metaplastic carcinoma with well differentiated squamous cell and malignant mesenchymal component (osteosarcomatous area). Conclusion: Metaplastic breast carcinoma which resembles invasive ductal carcinoma with general characteristics is differentiated from invasive ductal carcinoma with larger tumor size, less lymph node involvement, less hormone receptor positivity. In order to prevent the delay of diagnosis, invasive ductal carcinoma should be considered in the definitive diagnosis in the elderly patients. Treatment should be started immediately and followed closely because of the high risk of local recurrence.
  • Öğe
    Extra-abdominal aggressive fibromatosis presenting as an intrathoracic tumor
    (2010) Yörük, Yener; Karamustafaoğlu, Yekta Altemur; Sezer, Yavuz Atakan; İbiş, Abdil Cem
    Fibröz doku kaynaklı tümörler toraksta ve mediastinumda nadir olarak görülmekte ve rapor edilmektedirler. Biz burada, agresif fibromatozisin, toraks içi dokulardan kaynaklanan nadir bir formunu bildirmek istedik. Otuz altı yaşında bayan hasta hastanemize sol göğüs ağrısı ve sıkışma hissi ile başvurdu. Çekilen PA grafi ve toraks bilgisayarlı tomografisinde, sol toraks alt kısmını üçte iki oranında dolduran dev kitle görüldü. Bunun üzerine hastaya sol yedinci interkostal aralıktan yapılan torakotomi ile geniş rezeksiyon uygulandı. Tümör patolojisi 20x15x15 cm çapında agresif fibromatozis olarak geldi. Hasta 15 aydır takip altında ve kontrollerinde yineleme görülmedi.
  • Öğe
    Abdominal tuberculosis mimicking peritoneal carcinomatosis
    (2010) Albayrak, Doğan; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; İbiş, Abdil Cem; Pülat, Hüseyin; Tezel, Ahmet; Hoşcoşkun, Zeki
    Abdominal tüberküloz nadir bir durumdur ve bulguları çoğu zaman nonspesifiktir. Birçok değişik patolojik durumu taklit edebilir. Abdominal tüberküloz tüm gastrointestinal sistemi, mezenteri ve peritonu tutmasının yanı sıra, solid organlar olan dalak, karaciğer ve pankreasıda tutabilmektedir. Karın içinde kitle nedeniyle ameliyat edilen ve ameliyat sırasında makroskopik olarak peritonitis karsinomatoza tanısı düşünülen 42 yaşındaki kadın hastaya ilişkin olgu literatür bilgileri eşliğinde sunuldu.
  • Öğe
    A rare case of angiomyxolipoma: Differential diagnosis from other vascular and myxoid tumors
    (2010) Usta, Ufuk; Puyan, Öz Fulya; Can, Nuray; Kutlu, Ali Kemal; Sezer, Atakan
    Otuz altı yaşındaki bir erkek hastanın ensesinde ortaya çıkan bir anjiyomiksolipoma olgusu sunulmaktadır. Lipomatöz tümörlere benign yumuşak doku neoplazileri arasında oldukça sık rastlansa da, anjiyomiksolipom tanısı ile sadece yedi olgu sunumu vardır. Burada tipik anjiyomiksolipom olan yeni bir olguyu sunmaktayız. Histopatolojik olarak bu tümörün en çarpıcı özelliği birbiri içine giren matür yağ dokusu ve hücreden fakir miksoid iğsi hücreli alanlar ve eşlik eden çok sayıda damar yapısıdır. Miksoid iğsi hücreli lipom, vasküler iğsi hücreli lipom, miksoid liposarkom, miksolipom, anjiyolipom ve psödoanjiyomatöz iğsi hücreli lipom anjiyomiksolipom ayırıcı tanıya girebilecek olan lezyonlardır. Bu son derece nadir lezyonun ayırıcı tanısında immunohistokimya oldukça destekleyicidir. Bizim olgumuzda iğsi hücrelerdeki SMA, desmin, S-100 protein ve HMB45 negatifliği ve bunun beraberinde vimentin pozitifliği ve CD34 zayıf pozitifliği tanıya yardımcı olan immunohistokimyasal bulgular olmuştur.
  • Öğe
    Surgical management of secondary hyperparathyroidism in patients with end-stage renal disease: Surgical approaches and report of cases
    (2009) Sezer, Atakan; İrfanoğlu, Mehmet Emin
    Amaç: Son dönem böbrek hastalığı dünya çapında bir sağlık problemidir. Bu hastaların yaşam süreleri uzadıkça sekonder hiperparatiroidizm gibi ek patolojiler de gelişmektedir. Bu çalışmanın amacı sekonder hiperparatiroidizme cerrahi yaklaşımları gözden geçirmek ve kendi tecrübelerimizi sunmaktır. Hastalar ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışmaya 2004 ve 2008 yılları arasında kronik böbrek hastalığı tanısıyla ameliyat edilen beş erkek hasta (ort. yaş 38.6) dahil edildi. Hasta bilgileri hastane kayıtlarından toplandı. Bulgular: Hastaların ortalama hemodiyaliz süresi 106.8 aydı. Bütün hastalar ameliyat öncesi dönemde ultrasonografi ve sintigrafi ile incelendi. Hastaların ameliyat öncesi ve sonrası dönemde ortalama serum PTH değeri 2097 ng/ ml ve 36.5 ng/dl, Ca 11.48 mg/dl ve 6.2 mg/dl, P 7.5 mg/dl ve 4.4 mg/dl, ALP 527 IU/L ve 89 IU/L idi. Bütün hastalara total paratiroidektomi ve sternokleidomastoid kasa ototransplantasyon yapılırken bir hastaya ek olarak sağ tiroidektomi yapıldı. Ameliyat sonrası dönemde tüm hastalar oral kalsiyum karbonat ve kalsitriol kullandılar. Hiçbir hastada ciddi komplikasyon görülmedi. Ortalama hastanede kalış süresi 4.6 gündü. Hastaların hepsinde serum PTH düzeyleri 300 ng/dl altında seyretti ve hiçbir hastada takipler esnasında nüks hiperparatiroidizm görülmedi. Sonuç: Sekonder hiperparatiroidizmin cerrahi tedavisi için birçok yöntem olsa da total paratiroidektomi ve ototransplantasyon düşük nüks ve komplikasyon oranları ile son dönem böbrek hastalarında gelişen sekonder hiperparatiroidizmin için en kabul edilen tedavi metotlarındandır.
  • Öğe
    An unusual foreign body in stomach: Dining fork
    (2009) Kavalcı, Cemil; Sezer, Yavuz Atakan; Coşkunoğlu, İrfan
    18 yaşında erkek hasta acil servisimize çatal yutma şikayeti ile başvurdu. Çekilen karın grafisinde midede çatal olduğu görüldü. Hastanın laboratuvar bulguları normal değerlerdeydi. Hastanın midesindeki çatal cerrahi olarak çıkarıldı.
  • Öğe
    Benign pnömoperiton: Olgu sunumu
    (2008) Albayrak, Doğan; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; İbiş, Abdil Cem; Polat, Nihat; Coşkun, İrfan
    Fleksibl kolonoskopi kolon patolojilerinin tanı, tedavi ve takibinde kullanılan en iyi yöntem olarak kabul edilmektedir. Kolonoskopi sonrası karın ağrısından yakınan her hastada, perforasyondan şüphelenilmelidir. Kolonoskopi sonrası perforasyon sıklığı tanısal amaçlı yapılan kolonoskopide %0.01 ile %0.4 arasında değişmektedir. Yaygın peritoneal irritasyon bulguları olması durumunda cerrahi girişim şarttır. Erken cerrahi girişim birçok yazar tarafından mortalite ve morbiditeyi azaltan en iyi stratejik yaklaşım olarak görülmektedir. Seçilmiş olgularda, peritoneal irritasyon bulguları olmaması durumunda ameliyatsız (non-operative) yaklaşım denenebilir. Geniş olgu çalışmaları incelendiğinde ameliyatsız yaklaşılan olguların tüm kolonik perforasyon olgularının ortalama %1 ila %5'ini oluşturduğu görülmektedir. Bu yazıda, kolonoskopi sonrasında intraperitoneal alanda serbest gaz tespit edilen ve ameliyatsız tedavi edilen olgu sunuldu.
  • Öğe
    Sakrokoksigeal pilonidal sinüsün cerrahi tedavisinde Karydakis flep ameliyatı ile primer kapamanın karşılaştırılması
    (2008) Polat, Nihat; Albayrak, Doğan; İbiş, Abdil Cem; Altan, Aydın
    Amaç: Bu prospektif çalışmada, pilonidal sinüsün cerrahi tedavisi için son dönemlerde yaygın kullanılan bir teknik olan Karydakis flep ameliyatı ile primer kapama tekniği karşılaştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Pilonidal sinüs nedeniyle ameliyat edilen 48 hasta (46 erkek, 2 kadın) çalışmaya alındı. Hastalar iki gruba ayrıldı. Sinüs eksizyonundan sonra 33 hastaya (grup 1) primer kapama, 15 hastaya (grup 2) ise Karydakis flep ameliyatı uygulandı. Ortalama takip süresi grup 1'de 6.8 ay (dağılım 4-11 ay), grup 2'de 6.2 ay (dağılım 3-10 ay) idi. Bulgular: Grup 1'de dört hastada (%12.1), grup 2'de iki hastada (%13.3) yara yerinde seröz sıvı birikimi ve akıntı saptandı. Grup 2'de bir hastada (%6.7) yara yerinde ciltaltı hematom oluştu. Takipler sırasında her iki grupta da hiçbir hastada yara yerinde enfeksiyon görülmezken, grup 1'de bir (%3), grup 2'de yine bir hastada (%6.7) erken dönemde nüks görüldü. Sonuç: Uygulanması diğer yöntemlere göre daha kolay ve basit, iyileşme süresi daha kısa ve skar dokusu daha az olduğundan, eksizyon ve primer kapama yöntemi uygun olgularda tercih edilen bir ameliyat şekli olabilir.
  • Öğe
    Perfore primer ince bağırsak lenfoması: Olgu sunumu
    (2008) Albayrak, Doğan; İbiş, Abdil Cem; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Polat, Nihat; Hoşçoşkun, Nihat
    İnce bağırsak malign tümörleri nadir görülen ve tanı aşamasındaki güçlükler nedeniyle ileri evrelerde tanı konan tümörlerdir. Lenfoma gastrointestinal sistem malign tümörlerinin %1'ini oluşturur. Primer gastrointestinal lenfoma ender görülür ve ameliyat öncesi tanı konması oldukça zordur. Primer gastrointestinal lenfoma tanısı genellikle laparotomi ile konur. Bu yazıda, subileus tanısı ile takip edilmekteyken akut karın kliniği gelişen ve acil cerrahi eksplorasyona alınarak ince bağırsak tümör perforasyonu saptanan 77 yaşında erkek hasta sunuldu. Hastaya geniş ince bağırsak rezeksiyonu ve uç uca çift kat ince bağırsak anastomozu yapıldı. Histopatolojik inceleme sonucu indolent B-hücreli non-Hodgkin lenfoma olarak bildirildi. İnce bağırsak tümörlerinin nadiren subileus tablosu ile karşımıza çıkabileceği ve tanının çoğu zaman gecikebileceği unutulmamalıdır
  • Öğe
    Hepatic hydatid cyst cases (Author's reply)
    (2008) Albayrak, Doğan; Sezer, Yavuz Atakan; İbiş, Adil Cem; Yağcı, Mehmet Ali; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Coşkun, İrfan
    [Abtract Not Available]
  • Öğe
    Karaciğer kist hidatik olgularımız
    (2008) Albayrak, Doğan; Sezer, Yavuz Atakan; İbiş, Abdil Cem; Yağcı, Mehmet Ali; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Coşkun, İrfan
    Amaç: Kist hidatik hastalığı halen bölgemiz ve ülkemiz için yaygın bir sağlık sorunu olarak önemini korumaktadır. Bu klinik geriye dönük çalışmada intraperitoneal rüptür nedeniyle acil cerrahi uygulanan dört olgu ile birlikte aynı dönemde tedavi edilen tüm karaciğer kist hidatik olguları incelendi. Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2004 ve Haziran 2007 tarihleri arasında kliniğimizde karaciğer kist hidatiği nedeniyle tedavi edilen toplam 44 hastanın (24 kadın, 20 erkek; ort. yaş 47.5; dağılım 16-83) tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, kistin yerleşim yeri, uygulanan cerrahi yöntem, hastanede kalış süresi, meydana gelen ameliyat öncesi ve sonrası komplikasyonlar ve komplikasyonlara yönelik uygulanan tedavi yöntemleri açısından irdelendi. Bulgular: İntraperitoneal rüptür nedeniyle dört hasta (%9) acil olarak ameliyat edildi. Olguların 15’inde (%34) ameliyat sonrası dönemde kist poşuna safra kaçağı oluştu. Bu hastaların altısında (%40) kaçak herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan kapandı, sekizinde (%53) ise 10 günden fazla sürdü ve günlük debi 100 cc’nin üzerinde idi. Bu olgulara endoskopik sfinkterotomi uygulandı. Mortalite oranı %4 (n=2) olarak tespit edildi. Sonuç: Hidatik kist rüptürü karaciğerde kistik kitlesi olan ve intraperitoneal serbest sıvısı bulunan travma hastalarında akılda bulundurulması gereken bir durumdur. Bu hastalarda anaflaktik reaksiyon riski olduğu göz önüne alınarak hızla müdahale edilmelidir. Karaciğer kist hidatik cerrahisi sonrasında safra fistülü gelişen hastalarda endoskopik sfinkterotomi etkin bir tedavi yöntemidir.
  • Öğe
    Kist hidatikte tanı ve tedavi: 120 hastaya ait sonuçlar
    (2008) Şahin, Erkan Melih; Yüksek, Yunus Nadi; Dağlar, Gül; Gözalan, Uğur; Kama, Nuri Aydın
    Amaç: Kist hidatik hem sosyal hem de coğrafik koşullar nedeniyle ülkemizde sık görülmektedir. Bu çalışmada kist hidatik nedeniyle tedavi edilen hastaların sonuçları değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya, kist hidatik nedeniyle tedavi edilen 120 hasta (35 erkek, 85 kadın; ort. yaş 40.7; dağılım 7-75) alındı. Hastaların tanısal araştırma, tıbbi ve cerrahi tedavi ve izlem bulguları geriye dönük olarak değerlendirildi. Bulgular: En sık rastlanan yakınmalar karın ağrısı, bulantı ve kusmaydı. Fizik muayenede 54 hasta normal bulundu. En sık rastlanan bulgular hepatomegali ve karında kitleydi. Yirmi bir hastada karaciğer dışı abdominal organ kistleri vardı. Hastaların 16’sına medikal tedavi, altısına PAIR (perkutan aspirasyon, injeksiyon, reaspirasyon) uygulandı. Cerrahi tedavide tercih edilen yöntem parsiyel kistektomiydi. Elli beş hastada cerrahiye ek medikal tedavi uygulanmıştı. En sık cerrahi komplikasyon (%12.8) yara enfeksiyonuydu. Olguların 16.3’ünde nüks görüldü. Sonuç: Kist hidatikte temel tedavi seçeneği olan cerrahide tercih edilen konservatif yaklaşım yeterli ve güvenli bir tedavi sağlamaktadır. Medikal ajanların tedaviye eklenmesiyle tedavi başarısının yükselmesi beklenmektedir.
  • Öğe
    Rektumda yabancı cisim: üç olgu sunumu
    (2007) Albayrak, Doğan; İbiş, Abdil Cem; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; İrfanoğlu, Mehmet Emin
    Yaşları 25, 66 ve 67 olan üç erkek hastada rektumda yabancı cisim saptandı. Yabancı cisimler; demir çubuk, ağaçtan şekillendirilmiş özel çubuk ve çay bardağı idi. Cisimler, iki olguda genel anestezi altı nda litotomi pozisyonunda, birinde lokal anestezi ve sedasyon desteği altında diz dirsek pozisyonunda anal dilatasyon sonrası dışarı çıkarıldı. iki olguda uygulanan tedavi yöntemiyle ilgili komplikasyon gözlenmezken, bir olguda rektum mukozası nda yüzeysel laserasyonlar meydana geldi. Hastalar 24 saat süreli gözlemden sonra sorunsuz taburcu edildi. Rektum ve sigmoid kolonda yerleşen yabancı cisimler son yıllarda giderek artan oranda görülmekte ve yol açtığı komplikasyonlar nedeniyle önemli acil cerrahi sorunlardan birini oluşturmaktadı r.
  • Öğe
    Karın travmalı hastalara yaklaşım: Son 3 yıllık deneyimimiz
    (2000) Hatipoğlu, R. Ahmet; Gökçe, S. Feridun; Karagülle, Erdal; Karakaya, Kemal
    Amaç: Travma, özellikle genç nüfus ölümlerinin en sık nedenleri arasında ön sıralardaki yerini korumaktadır. Bu çalışmanın amacı son 3 yıllık dönemde travma nedeniyle ameliyat edilen hastaların tedavisindeki deneyimimizin retrospektif olarak değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 6.1.95.- 10.12.98. tarihleri arasında travma nedeniyle opere ettiğimiz 65 hasta yaş, cinsiyet, travma cinsi, preoperatif tanı yöntemleri, ameliyat bulguları ve postoperatif erken dönem sonuçları açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların 54'ü (%83) erkek, 11'i kadın ve yaş ortalaması 31.1'di. Hastaların 34'ü (%53) künt travma, 15'i (%23) kesici-delici alet yaralanması (KDAY), 16'sı (%29) ateşli silah yaralanması (ASY) nedeniyle opere edildi. Künt travmalarda tanıda radyolojik görüntüleme yöntemleri ve diagnostik peritoneal lavaj öncelik kazanırken KDAY ve ASY'da lokal eksplorasyon ve fizik muayene en çok yararlanılan tanı yöntemleri oldu. Bulgular: Künt travmalarda dalak (%32.5), ASY'da ince barsak (%21.4), KDAY'da ise omentum (%27.2) en sık yaralanan organdı. Negatif laparatomi oranımız %16.9 olarak bulundu. Mortalite %3, morbidite ise %15.6 idi. Sonuç: Negatif laparatomi oranlarımız literatürden yüksek olmakla beraber mortalite ve morbidite oranlarımız literatüre göre daha düşüktür.
  • Öğe
    Hipertiroidi ile birlikte seyreden tiroid kanseri ile ilgili bir olgu sunumu
    (2000) Hatipoğlu, Ahmet R.; İrfanoğlu, Mehmet E.; Sarıkaya, Serkan; Karakaya, Kemal
    Tiroid kanserinin etyolojisi tam olarak belirlenememekle birlikte, TSH uyarımı ve genetik faktörler önemli yer tutmaktadır. Tiroid kanserinin etyolojisinde hipertroidinin yeri konusunda farklı görüşler ortaya konmuştur. Hipertiroidi tanısı ile medikal tedavi gören bir hastamızda papiller tiroid kanseri saptanması nedeniyle hipertiroidi ile tiroid kanseri birlikteliği konusundaki literatür gözden geçirildi. Son 10 yıllık dönemde tiroid hastalıkları tanısıyla kliniğimizde cerrahi tedavisi yapılan 556 hastanın hastane kayıtları retrospektif olarak irdelendi. Kliniğimizce cerrahi tedavisi yapılan 556 tiroid hastasından 53'ünde (%9.5) hipertroidi ve bunların da yalnızca birinde (%1.9) hipertroidi ile birlikte kanser saptandı. Bu hastaya total tiroidektomi uygulandı. Ameliyat sonrası 17 aylık kontrollerde nüks yada uzak metastaz saptanmadı. Bir hastaya hipertiroidi tanısı konulması tiroid kanserinin gözden kaçmasına neden olmamalıdır. Bu nedenle hipertiroidili hastalar da malignite yönünde dikkatle değerlendirilmeli ve uygun tedavileri yapılmalıdır.
  • Öğe
    Kolorektal kanserli 57 olgunun analizi
    (2000) Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Temiz, Ergün; Coşkun, İrfan; Karakaya, Kemal
    Amaç: Mart 1995 ve mayıs 1999 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde efektif olarak ameliyat edilen kolorektal kanserli olgular tanı yöntemleri, uygulanan ameliyatlar, postoperatif morbidite ve mortalite yönünden değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: 57 kolorektal kanserli olgu tanı, tanı koyabilmek için başvurulan inceleme yöntemleri, uygulanan cerrahi tedavi ve ameliyat sonrası erken dönem sonuçları açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 40 (% 70) erkek, 17' si (% 30) kadın olup, yaş ortalaması 61.9 olarak bulundu. Olgularda görülen semptomlar sıklık sırasına göre, dışkılama alışkanlığında değişiklik, rektal kanama, kilo kaybı, karın ağrısı ve tenezmdi. Olgulara preoperatif tanı amacıyla radyolojik görüntüleme yöntemleri yanında endoskopik yöntem olarak olguların tümüne rektoskopi, 23 olguya da kolonoskopi uygulandı ve biyopsiler alındı. Tümör lokalizasyonu sırası ile; rektosigmoid bölge % 66, çekum % 14, assendan kolon % 10, transvers kolon % 8 olarak bulundu. Bir olguda familyal adenomatöz. polipozis zemininde gelişen sigmoid kolon tümörü saptandı. Olgularımızdan non-rezektabl olarak kabul edilen sekiz olguya eksploratif laparotomi ve kolostomi, 12' sine sağ hemikolektomi, 18' sine primer rezeksiyon anastamoz, yedisine Miles operasyonu ve birine de total kolektomi ve ileoanal pouch ameliyatları uygulandı. Sonuç: Günümüzde halen yüksek insidansa sahip kolorektal kanserlerde erken teşhis ve tedavi prognozda etkilidir. Ayrıca etkin antibiyoterapi yanında preoperatif, postoperatif nutrisyonel destek sağlanmasının kolorektal cerrahide başarıyı arttırdığı düşüncesindeyiz.
  • Öğe
    Merkezimizde tanı konulan mide kanserlerinde cerrahi uygulamalarımız
    (2000) Hatipoğlu, Ahmet R.; Hoşcoşkun, Zeki; Sarıkaya, Serkan; Temiz, Ergün
    Amaç: Son 5 yıl içinde mide kanseri tanısıyla opere edilen olguları yaş, cinsiyet, başvuru şikayetleri, tümör lokalizasyonu, uygulanan cerrahi yöntemler ve buna bağlı morbidite, mortalite açısından karşılaştırmak, hangi operasyonun uygulanması gerektiğini tartışmak, operasyon seçimine yardımcı olabilecek verileri ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 1994-1999 yılları arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi kliniğinde mide kanseri tanısıyla cerrahi uygulanan 81 hasta retrospektif olarak incelendi. Olguların 33 (%40.7) 'ü kadın, 48 (%59.3) 'i erkek olup yaş ortalaması 55 (34-80) idi. En sık tespit edilen semptom karın ağrısı, kilo kaybı ve halsizlikti. Tanıda preoperatif gastro duedonoskopi , biopsi ve görüntüleme yöntemi olarak perkütan ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve mide duodenum pasaj grafisi kullanıldı. Bulgular: Tümör lokalizasyonu olarak incelendiğinde; 33 olguda antrumda, 13'ünde antrum ve korpusta, 11 'inde tüm midede, 10 'unda korpusta, 5 'inde kardiada, 5 'inde kardia ve fundusta, 4 'ünde gastrojejunostomi hattında idi. Olguların 22 'sine total gastrektomi, 20 'sine subtotal gastrektomi ve gastroenterostomi, 15 'ine feeding jejunostomi, 13 'üne eksploratif laparotomi ve biopsi, 10 'una gastrojejunostomi yapıldı. Birine Herring tüpü yerleştirildi. Morbidite % 23, mortalite %6.1 'dır. ortalama yatış süresi 11.2 gündür. Sonuç: Mide kanserli olguların çoğunun ileri evrede başvurduğu, endoskopik ve radyolojik tetkiklerin yaygınlaşmasıyla erken evrede yakalanabileceği kanısındayız.
  • Öğe
    Regional Clinical and Biochemical Differences among Patients with Primary Hyperparathyroidism
    (2017) Makay, Özer; Özçınar, Beyza; Şimşek, Turgay; Arıcı, Cumhur; Güngör, Bahadır Bülent; Özbaş, Serdar; Güllüoğlu, Bahadır M.
    This study had been presented at the 6th ESES Biennial Scientific Meeting held in Cardiff (15-17 May 2014).Address for Correspondence: Dr. Özer Makay, Department of General Surgery, Division of Endocrine Surgery, Ege University School of Medicine, İzmir, TurkeyPhone: +90 232 390 50 50 Received: 13 July 2015 e-mail: ozer.makay@ege.edu.trAccepted: 27 January 2016 o DOI: Background: Environmental habitat may play a role in clinical disparities of primary hyperparathyroidism (pHPT) patients. Aims: To compare preoperative clinical symptoms and associated conditions and surgical findings in patients with pHPT, living in different geographical regions from the Black Sea, Mediterranean and Anatolia regions. Study Design: Retrospective, clinical-based multicentric study of 694 patients with pHPT.Methods: Patients from 23 centers and 8 different geographical regions were included. Data related to baseline demographics, clinical, pathologic and treatment characteristics of 8 regions were collected and included age, gender, residential data, symptoms, history of fracture, existence of brown tumor, serum total Ca and p levels, serum parathormone (PTH) levels, serum 25-OH vitamin D levels, bone mineral density, size of the resected abnormal parathyroid gland(s), histology, adenoma, and multiple endocrine neoplasia (MEN)- or familial-related disease.Results: The median age was 54. Asymptomatic patient rate was 25%. The median PTH level was 232 pg/mL and serum total Ca was 11.4 mg/dL. Eighty-seven percent of patients had an adenoma and 90% of these had a single adenoma. Hyperplasia was detected in 79 patients and cancer in 9 patients. The median adenoma size was 16 mm. Significant parameters differing between regions were preoperative symptoms, serum Ca and p levels, and adenoma size. All patients from South-East Anatolia were symptomatic, while the lowest p values were reported from East Anatolia and the largest adenoma size, as well as highest Ca levels, were from Bulgaria.Conclusion: Habitat conditions vary between geographical regions. This affects the clinicopathological features of patients with pHPT.