Yazar "Karasalihoğlu, Serap" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çocuk acil ünitesine trafik kazası nedeniyle başvuran vakaların değerlendirilmesi(2006) Güzel, Ahmet; Karasalihoğlu, Serap; Küçükuğurluoğlu, Yasemin; Aylanç, HakanAmaç: Trafik kazalarına bağlı pediatrik travma vakalarını değerlendirmek, toplumu trafik kazalarının önlenmesi konusunda bilinçlendirmek, trafik kazalarının azaltılmasına yönelik yeni yasal düzenlemelerin yapılması ve çocuk acil ünitelerinin pediatrik travmalı hastalara yaklaşım açısından yeniden yapılandırılması konularına dikkat çekmektir.Yöntem: Bu çalışmanın verileri Ocak 2004-Aralık 2005 tarihleri arasında çocuk acil ünitemize başvuran travmalı vakaların retrospektif olarak dosyalarının taranması sonucunda elde edildi. Vakalar cinsiyet, yaş, mevsimlere göre dağılım, başvuru saatleri, nakil şekilleri, klinik bulgular, kaza şekli, travma tipleri, istenilen radyolojik görüntülemeler ve servislere yatış oranları açısından değerlendirildi.Bulgular: Acil servisimize trafik kazası nedeniyle başvuran 227 vakanun 151 (% 66.5)'i erkek, 76 (% 33.5)'sı ise kızdı. Yaş ortalaması 7.54±3.48 (dağılımı: 1-14 yaş) yıl idi. Vakaların 49 (% 21.6)'u bisiklet ve 178 (% 78.4)'i motorlu taşıt kazasıydı. Vakaların 176 (% 77.5)'sında kafa travması, 141 (% 62.1)'inde ekstremite travması, 195 (% 85.9)'inde yumuşak doku travması, 17 (% 7.5)'sinde abdominal travma, 12 (% 5.3)'sinde toraks travması ve 3 (% 1.3)'ünde spinal ve ürogenital travma mevcuttu. Vakalarda birden fazla travma birlikteliği mevcuttu. Tüm vakalardan istenilen 1244 radyolojik görüntüleme yöntemlerinden sadece % 8.3'ünde patolojik bulgu saptanmıştı. Vakaların 65 (% 28.6)'i ilgili servislere yatırılırken, 145 (% 63.9)'i ayaktan tedavi görmüş ve 17 (% 7.5)'si servisten kendi isteği ile ayrılmıştı.Sonuç: Çocukluk çağında trafik kazalarının azaltılması için topluma yönelik eğitim kampanyaları başlatılmalı, trafikteki kazaları önleyici gerekli önlemler alınmalı ve acil ünitelerinde travmalı hastalara yaklaşım konuları yeniden gözden geçirilmelidir.Öğe Çocukluk çağında tiner zehirlenmeleri(2009) Güzel, Ahmet; Kızıltepe, Ahmet; Aylanç, Hakan; Sayar, Esra; Karasalihoğlu, Serap; Kavalcı, CemilAMAÇ: Tiner sıklıkla sanayide ve ev boyamalarında boya incelticisi olarak kullanılır. Bununla birlikte özellikle merkezi sinir sistemi ve solunum sistemi gibi hayati fonksiyonları da etkileyebilecek etkileri olan tinerin çocukluk çağındaki akut zehirlenmelerine dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM-GEREÇLER: Son beş yılda tiner içme şikayeti ile başvuran hastaların dosyaları incelendi. BULGULAR: Kliniğimize yatırılarak incelenen 35 olgunun 24’ü (%68.6) erkek, 11’i (%31.4’ü) kızdı. Olguların yaş ortalaması 2.3±1.3 yıl idi. Başvuru sırasında olguların 23’ünde (%65.7) bulantı-kusma, 12’sinde (%34.3) huzursuzluk, dokuzunda (%25.7) sık nefes alma ve akciğer seslerinde dinlemekle ralleri mevcuttu. Takipleri esnasında dokuz hastada (%25.7) ateş gelişti. 21 (%60) olguda lökositoz saptandı. Olguların 13’üne (%37.1) antibiyotik tedavisi uygulandı. Ortalama hastanede kalış süresi 2.7±1.7 gün idi. Hastaneye yatan bu olguların %80’i şifa ile taburcu edilirken %20’si tedavisi devam etmekte iken kendi isteği ile ayrıldı. SONUÇ: Tiner gibi zehirlenmeleri halinde hayati fonksiyonları etkileyebilecek etkileri olan maddelerin satılmasında, ambalajlanmasında ve kullanımında daha ciddi tedbirlerin alınması ve özellikle bu konu ile ilgili eğitim seminerlerinin verilmesi oldukça önemlidir.Öğe Çocukta dermatolojik aciller: 5 yıllık deneyim(2009) Güzel, Ahmet; Karasalihoğlu, Serap; Sayar, Esra Hazar; Arıcan, Özer; Kavalcı, CemilGiriş ve AMAÇ: Çocuk acil polikliniğimize deri lezyonları ile başvuran olguların klinik ve demografik özelliklerinin incelenmesi amaçlandı. GEREÇ-YÖNTEM: Son beş yılda dermatolojik problemler ile başvuran hastaların dosyaları yaş, cinsiyet, başvuru semptomları, başvuru zamanı, etyolojik faktörler, dermatoloji konsültasyon sıklığı ve nedenleri, uygulanan tedavi ve hastaneye yatış oranları açısından retrospektif olarak incelendi. BULGULAR: Kliniğimize son beş yılda dermatolojik şikayetlerle başvuran 498 olgunun 273’ü (%54,8) erkek, 225’i (%45,2) kızdı. Olguların yaş ortalaması ise 5.56±3.72 yıl idi. Olguların 4’ü (%0.8) yenidoğan, 70’i (%14.1) süt çocuğu, 161’i (%32.3) oyun çocuğu ve 263’ü (%52.8) ise okul çocuğu idi. En sık tespit edilen dermatolojik hastalıklar ise döküntülü enfeksiyon hastalıkları, ürtiker ve ilaç reaksiyonları idi. Olguların %66.9’una sistemik, %17.3’üne topikal ve sistemik, %9.9’una topikal tedavi verilirken %5.9 olguya ise tedavi uygulanmadığı tespit edildi. Sadece 23 (%4,6) olguda dermatoloji konsültasyon istemi vardı. Olguların 104’ünün (%20.9) hastaneye yatırıldığı, 393’ünün (%78.9) ayaktan tedavi gördüğü ve bir olgunun ise tedavisi devam etmekte iken kendi isteği ile acil servisten ayrıldığı tespit edildi. SONUÇ: Çocuk acil ünitelerine dermatolojik aciller arasında en sık başvuru nedeni döküntülü enfeksiyon hastalıklarıdır. Acil çalışanlarına yönelik içeriğinde çocukluk çağında acil dermatolojiyi de içeren periyodik eğitim programları düzenlenmeli ve özellikle hayati fonksiyonları etkileyebilecek dermatolojik hastalıklara bu eğitim programı içerisinde yer verilmelidir.Öğe Evaluation of clinical and laboratory features of Epstein-Barr virus-associated acute infectious mononucleosis in children(2008) Çeltik, Coşkun; Küçükuğurlıoğlu, Yasemin; Balcı, Demet Benek; Öner, Naci; Duran, Rıdvan; Karasalihoğlu, SerapAmaç: Epstein-Barr virüsünden kaynaklanan enfeksiyöz mononukleozun değişik semptomları, ayırıcı tanıda hekimlerin aklını karıştırabilir. Bu çalışmanın amacı semptomatik çocuklarda bu hastalışın klinik ve laboratuvar bulgularının değerlendirilmesidir. Hastalar ve Yöntemler: Bu çalışma akut Epstein- Barr virüs eneksiyonu olan 52 olgu (31 erkek, 21 kız; ort. yaş 5.4±3.4; dağılım 1-13) üzerinde retrospektif olarak yürütüldü. Klinik ve laboratuvar bulgular, şikayetler başladıktan sonraki başvuru zamanı (?5/>5 gün) ve yaş gruplarına (?2/>2 yıl) göre değerlendirildi. Bulgular: Major semptomlar klasik triadda yer alan ateş, lenfadenopati, tonsillofarenjit idi. Ayrıca asit, artrit ve şiddetli abdominal ağrıyla başvuran atipik olgular da tanımlandı. Hiçbir olguda kötü bir prognoz gözlenmedi. En sık rastlanan laboratuvar bulgu lenfositozdu. Major semptomlar başvuru zamanı ?5 gün olan grupta daha sık iken, atipik lenfositler başvuru zamanı >5 gün olan grupta daha yüksek bulundu. Bu tür farklılıklar yaş grupları arasında saptanmadı. Sonuç: Epstein-Barr virüsüne bağlı enfeksiyöz mononükleoz, çocuklarda iyi prognozlu bir hastalıktır. Hastalık özellikleri başvuru gününe göre değişkenlik gösterebilir, tanıda bu durum göz önüne alınmalıdır.Öğe İntrakranyal tüberkülom ve progresif primer tüberkülozlu bir olgu(2000) Vatansever, Ülfet; Karasalihoğlu, Serap; Acunaş, Betül Ayşe; Çakır, Bilge; Kırçuval, Oktay; Pala, ÖzerÇocukluk çağında, miliyer tüberküloz ile tüberküloz, menenjit birlikteliği sık olmasına karşın, postprimer tüberküloz formu olan kavernöz tüberküloz ve intrakranyal tüberkülom veya tüberküloz menenjit birlikteliği nadirdir. Babası 2 ay önce tüberkülozdan ölen, üç yaşında, erkek hasta, kliniğimize şuur bulanıklığı ile refere edildi. BCG aşısı olmayan ve profilaksi uygulanmayan olgu, yapılan klinik ve laboratuar incelemeleri sonucunda kavernöz tüberküloz ve intrakraniyal tüberkülom tanısı aldı. Bu olgu ile çocuklarda nadir görülen intrakraniyal tüberkülom ve postprimer tüberküloz formu olan kavernöz tüberkülozun birlikteliği literatür eşliğinde tartışıldı.Öğe Joubert sendromlu bir vaka sunumu(2006) Öner, Naci; Vatansever, Ülfet; Karasalihoğlu, Serap; Utku, Ufuk; Ünlü, Ercüment; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Çeltik, CoşkunSerebelloparenkimal hastalık tip IV, Joubert- Boltshauser sendromu veya serebellookulorenal sendrom tip I olarak da isimlendirilen Joubert sendromu kinik olarak düzensiz solunum, ataksi, okulomotor anormallikler, gelişme geriliği, hipotoni, optik kolobom, kistik-displastik böbrek, karaciğer nekrozu, dilde hamartom ve polidaktili ile karakterizedir. Beyin görüntülemelerindeki serebellar vermis hipoplazisi ve beyin sapında molar diş görüntüsü ile teşhis edilmektedir. Bu vaka sunumunda Joubert sendromlu 26 aylık erkek çocuğunun klinik ve beyin görüntülemesindeki özellikler sunulmuştur.Öğe Karbamazepin ve valproat tedavisi alan çocuklarda immunolojik parametrelerin değerlendirilmesi(2000) Boz, Ali; Karasalihoğlu, Serap; Acunaş, Betül Ayşe; Biner, Betül; Vatansever, ÜlfetAmaç: Antiepileptik ilaçlardan karbamazepin ve sodyum valproatın immun sisteme etkilerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Anabilim Dalımız Nöroloji Polikliniğinden karbamazepin ve valproat tedavisi başlanan 64 olguda bu ilaçların immun sisteme etkilerini belirlemek için serum IgG, IgA, IgM, kompleman 3 (C3), kompleman 4 (C4) düzeyleri saptandı. Günlük doz, kullanım süresi, kan ilaç düzeyi ile olan ilişkisi araştırıldı. Kontrol grubu olarak 25 non-epileptik hasta seçildi. Bulgular: Valproat grubunda serum IgG, IgA, IgM düzeylerinde kontrol ve karbamazepin grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Karbamazepin grubunda serum IgM düzeyleri, kontrol ve valproat grubuna göre anlamlı düşüktü (p<0,05). IgG ve IgA düzeylerinde ise farklılık yoktu. Valproat ve karbamazepin grubunda C4 düzeyi kontrol grubuna göre anlamlı düşüktü (p<0,05). C3 düzeyleri arasında farklılık bulunamadı. Günlük doz, ilaç kan düzeyi ve kullanma süresiyle parametreler arasında anlamlı ilişki bulunamadı. Sonuç: Uzun dönem antikonvülsif ilaç kullanımı sırasında, bu ilaçların immünolojik sistem üzerine etkilerinin göz önünde bulundurulmasının uygun olacağı sonucuna varıldı.Öğe Neonatal outcome of premature infants of preeclamptic mothers(2002) Soyuçen, Erdoğan; Karasalihoğlu, Serap; Vatansever, Ülfet; Varol, Füsun; Acunaş, BetülPreeklamptik anne 45 prematüre yenidoğan, preeklamptik olmayan annelere ait, gebelik yaşı, cinsiyet açısından eşleştirilmiş 45 prematüre yenidoğan ile neonatal komplikasyonlar açısından karşılaştırıldı. Preeklamptik anne infantları respiratuar distres sendromunu, polisitemiyi, trombositopeniyi, nekrozitan enterokolitisi biraz daha sık, intraventriküler hemorajiyi daha az geliştirmekle birlikte, istatistik açıdan farklılık görülmedi. Her iki grupta hastanede kalış süresi, mortalite hemen hemen aynı idi. Bununla birlikte preeklamptik annede daha sıklıkla gelişme geriliği ve sezaryenle doğum görülmektedir.Öğe Neonatal respiratuar sinsitiyal virüs enfeksiyonu(2000) Acunaş, Betül Ayşe; Çeltik, Coşkun; Altıay, Suriye; Şam, Aylin; Karasalihoğlu, Serap; Pala, ÖzerAmaç: Yenidoğan ünitemizde 6 aylık bir sürede izlenen ardarda 10 vakada Respiratuar Sinsitiyal Virüs (RSV) enfeksiyonunun gözlenmesi üzerine, bu hastalığın klinik bulgularını ve etkilerini değerlendirmek Gereç ve Yöntem: Nazofarengeal yıkantı örneklerinde immünfloresan antikor yöntemi ile RSV antijeni aranan 24 vaka klinik, laboratuar özellikleri, morbidite ve mortalite oranları açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: RSV antijen pozitif (n = 10) ve negatif (n = 14) vakaların çoğunluğunu prematüre (RSV pozitif grubun % 80'i, negatif grubun %71'i) ve erkek (%70, %64 sırasıyla) hastalar oluşturuyordu. Ortalama doğum ağırlıkları, semptomların görülme oranı ve ortaya çıkış zamanı, hastanede kalış süreleri her iki grupta benzerdi. RSV antijen pozitif grupta %50 oranında C-Reaktif Protein yüksek bulunduğu halde, negatif grubun tümünde normal düzeydeydi (p=0.006). Vakaların hiçbirinde mortalite gözlenmedi. Klinik seyirde, RSV antijen pozitif vakaların 4'ünde (%40) morbidite gelişmezken, diğer grupta 12 vakada (%86) sorun gözlenmedi (p=0.03). Vakaların bir yıllık izlemlerinde RSV antijen pozitiflerin 5'inde (%50), negatiflerin ise 2'sinde (%14) bronşiolit atağı gözlendi. Sonuç: RSV ile enfekte vakalarda mortalite oranı enfekte olmayanlara benzer ise de morbidite daha sık görülmektedir.Öğe Prematüre retinopatisinde risk faktörleri(1999) Acunaş, Betül; Esgin, Haluk; Vatansever, Ülfet; Altıay, Suriye; Karasalihoğlu, Serap; Pala, ÖzerOcak 1997-Haziran 1998 tarihleri arasında yenidoğan ünitemizde izlenen 36 haftadan küçük 81 prematüre yenidoğan prematüre retinopatisi (ROP) ve ROP gelişimine yol açabilecek risk faktörleri açısından prospektif olarak değerlendirildiğinde 12'sinde (%14.8) değişik evrelerde ROP geliştiği belirlendi. ROP gelişen ve gelişmeyen vakalar arasında cinsiyet dağılımı, gebelik yaşı, çoğul gebelik durumu, birinci ve beşinci dakika Apgar skorları, taktil uyarı gerektiren apne atağı, sepsis, konvülsiyon. enteral beslenmeye başlama günü ve parenteral beslenme süresi açısından fark saptanmazken, doğum ağırlıkları ROP-pozitif grupta, ROP-negatif gruba göre anlamlı derecede düşük bulundu (p=0.005). Gebelik yaşına göre düşük ağırlıklı olma (SGA) oranı, fototerapi alma süresi, kan transfüzyonu sayısı ve miktarı, solunum desteği süresi, hastanede kalım süresi, hipoglisemi oranı ise anlamlı derecede yüksekti (sırasıyla p=0.03; 0.009; 0.002; 0.03; 0.02; 0.008; 0.04). Hiperoksi açısından gruplar arasında fark saptanmadı. ROP gelişimine katkısı bulunan faktörler arasında yapılan lojistik regresyon analizine göre SGA olmanın dokuz kat [%95 güven aralığı (GA) 2-40], respiratuar distres sendromu varlığının yedi kat (%95 GA 1.5-35.5), canlandırma gerektiren apnenin 6.5 kat (%95 GA 1.1-33.1) ROP gelişimini arıttırdığı, doğum şeklinin sezaryen oluşunun ROP açısından bebeği koruduğu belirlendi (%95 GA 0.48-0.01).Öğe Trakya bölgesinde hastaneye yatan ishalli çocuklarda infeksiyon etkenleri diğer bölgelerden farklılık gösteriyor mu?(2003) Vatansever, Ülfet; Öner, Naci; Otkun, Müşerref; Altıay, Suriye; Karasalihoğlu, Serap; Pala, ÖzerAmaç: Akut gastroenteritler, gelişmekte olan ülkelerde ço-cukluk çağı mortalitesinin en önemli nedenidir. Bu çalışmanın amacı Edirne ve Türkiye'nin diğer bölgelerindeki çocukluk çağı gastroenterit etkenlerinin değerlendirilme-sidir. Yöntem: Trakya Üniversitesi Hastanesi Çocuk Servisi'ne Ocak 1996 ile Aralık 2002 tarihleri arasında akut gastroenterit tanısı ile yatan 222 çocuğun dosyası incelendi. Bu çocuklardaki akut gastroenterit etkenleri diğer bölgelerle karşılaştırmalı olarak tanımlandı. Bulgular: 222 çocuğun 54'ünde rotavirus, 15'inde Shigella, 15'inde Salmonella, 5'inde Entamoeba hystolytica, 5'inde Giardia tespit edilirken, 119 çocukta ishal etkeni belirlenemedi. Ayrıca, son bir yılda 117 çocuk hastanın 9'unda Campylobacter jejuni tespit edildi. Sonuç: Bulgularımız, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde çok yaygın olan amebiasis dışında, diğer bölgelerden farklılık göstermiyordu.Öğe Valproat ve karbamazepin tedavisinin serum leptin, insülin, lipid profili, C-reaktif protein düzeyleri ile vücut ağırlığı üzerine etkisi(2009) Güzel, Ahmet; Karasalihoğlu, SerapAmaç: Valproat (VPA) ve Karbamazepin (KBZ) tedavisinin leptin, insülin, lipid profili, C-reaktif protein(CRP), C-peptid ve vücut ağırlığı üzerine etkisinin araştırılması amaçlandı.Yöntem: Yaşları 1.5-15 arasında olan, 29’u VPA (GRUP I), 21’i KBZ (GRUP II) tedavisi alan epileptik olguile 35 sağlıklı kontrol olgusu (GRUP III) çalışmaya alındı.Bulgular: Vücut kitle indeksi (VKİ) persantiline göre GRUP I’deki olguların % 6.9 (2 olgu) ve GRUP II’dekiolguların ise % 19 (4 olgu) fazla kilolu ve obezdi. GRUP II’de GRUP I’e göre lipid profilinden sadece serumLDL-K ve TK düzeylerinde anlamlı oranda bir yükseklik mevcuttu (p<0.05). Ancak lipid değerlerindeki bu artışkontrol grubuna göre anlamlı değildi (p>0.05). Serum leptin, CRP ve insülin düzeylerinin VPA ve KBZkullanımına bağlı vücut ağırlığı artışında ise anlamlı bir etkisi yoktu.Sonuç: VPA ve KBZ’e bağlı tartı artışı etyolojisinde suçlanan serum leptin, insülin ve lipid yüksekliği arasındaanlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Antiepileptiklere bağlı vücut ağırlığı artışı ve obesite etyopatogenezininaydınlatılması için obesitede etkili kalıtım, sosyoekonomik faktörler, beslenme alışkanlığı, çevresel faktörler veaile eğitimi gibi multifaktöriyel etkileşimlerin göz önünde bulundurulduğu yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Yüksek riskli yenidoğanda lökosit fagositoz fonksiyonunun nitroblue tetrazolium testi ile değerlendirilmesi(Trakya Üniversitesi, 1989) Karasalihoğlu, Serap; Medeni, ZerrinYüksek riskli yenidoğan ile kontrol grubu olarak alınan normal yenidoğanları karşılaştırarak yapılan bu çalışmada esas olarak Nitroblue Tetrazolium Testi ile lökosit fonksiyonunun araştırılması amaçlanmıştır.Olgu ve kontrol grubunda boy, tartı,bas çevresi diğerleri ile lökosit sayısı ,band/nötrofil oranı,CRP ve sedimentasyon değerleri karşıla ştırı ldıgında,arada istatistik yönden bir farklılık bulunmamı ş ve gruplar özde ş sayılmıştır.Olgu grubunun NBT pozitif hücre oranı ortalaması ( ~ 25.73 ),kontrol grubllna ( % 33 . 86 ) göre dü şük bulunmuş olup,aradald tarklılık istatist ik yönden ileri derecede anlamlı bulunmuştur. Risk puanına göre olgular üç gruba ayrıldığında,en düşük NBT yüzdesinin en yüksek risk puanı olan grupta bulunduğu saptanmıştır. Bu sonuçlara göre,yüksek riskli yenidoğanlar değerlendirilirken NBT ile fagositoz fonksiyonunun araştırılmasının da,klinik yaklaşım açısından yararlı olabileceği kanısına varılmıştır.