Yazar "Akata, Filiz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 37
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bakteriyel vajinoz tanısında vajinal sürüntü örneklerinin gram boyama yöntemi ile yorumunun tekrarlanabilirliği(1997) Akata, Filiz; Otkun, Ali Metin; Yüce, Ali; Otkun, Tatman Müşerref; Tuğrul, Murat; Dündar, VolkanBakteriyel vajinozun (BV) tanısı için vajinal sürüntü örneklerinin Gram boyaması diğer laboratuvar yöntemlerine göre ucuz, hızlı ve daha objektiftir. Gram boyama preparatında bakteriyel morfotiplerin kalıcı olması, retrospektif tanıya izin veren bir avantaj sağladığı gibi, tanı için bu yöntemin güvenilirliğini sınamayı da mümkün kılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, laboratuvarda BV için tanıda vajinal sürüntü örneklerinin Gram boyama preparatlarını yorumlamada mikrobiyoloji teknisyenlerinin ve uzman bir mikrobiyologun gözlemci içi ve gözlemciler arasındaki tutarlılığını incelemektir. Bu amaçla biri uzman mikrobiyolog, ikisi teknisyen, üç gözlemci şifrelenmiş 100 orijinal lamı iki kere ve aynı örnekten hazırlanan ikinci bir lamı bir kere değerlendirmiştir. Gözlemci içi ve gözlemciler arası uyum ağırlıklı kappa istatistiği kullanılarak değerlendirilmiştir. BV tanısında uzman mikrobiyolog ve bir teknisyenin gözlemci içi uyumunun kappa değeri mükemmele yakın bulunmuştur (0.946 ve 0.810). Aynı hastadan hazırlanan ikinci lamın yorumunda tüm gözlemcilerde bakteriyel morfotipler için kappa değerlerinde hafif düşmeler izlenmiştir. BV tanısı için gözlemciler arası uyumun kappa değerleri mükemmele yakındır (0.826-0.896). Laboratuvarımızda BV tanısında vajinal sürüntü örneklerinin Gram boyalı preparatlannın, orta dereceden mükemmele yakın dereceye değişen bir tekrarlanabilirlikle yorumlanabildiği gösterilmiştir. Bu sonuçlar BV'un klinik tanısını desteklemede kültür yapmadan sadece vajinal 'sürüntü örneklerinin Gram boyalı preparatlannın incelenmesinin yeterli olduğunu göstermektedir.Öğe Bir üçüncü basamak hastanesinde erişkin kandidemi olgularının epidemiyolojik özellikleri ve risk faktörlerinin değerlendirilmesi(2011) Çelik, Doğan Aygül; Koçak, Bahar Yenigün; Kuloğlu, Figen; Akata, FilizCandida türleri, kan kültüründen en sık üretilen mikroorganizmalardan biridir ve önemli oranda morbidite ve mortaliteye neden olmaktadır. Erişkin hastaların dahil edildiği bir yıllık dönemi kapsayan bu retrospektif olgu-kontrol çalışmasında, hastanemizin kandidemi ile ilgili epidemiyolojik verilerinin, kandidemi gelişimi ve mortalite ile ilişkili risk faktörlerinin araştırılması amaçlanmıştır. 1 Ocak-31 Aralık 2008 tarihleri arasında hastanemize yatırılan 22.507 erişkin hastanın 38’inde (23’ü erkek; yaş aralığı: 17-82 yıl; ortalama yaş: 61.4 ± 13.5 yıl) kandidemi epizodu görülmüş ve kandidemi insidansı on binde 16.8 olarak saptanmıştır. Kontrol grubu (n= 36; 22’si erkek; ortalama yaş: 60.9 ± 16.3 yıl) ise, aynı dönemde hastanemize başvuran, Candida enfeksiyonunu düşündürecek klinik belirti, bulguları olmayan ve kan kültürü negatif olgulardan seçilmiştir. Kandidemili olguların 36 (%95)’sı hastane kökenli enfeksiyon olarak tanımlanmıştır. En sık izole edilen türlerin C.albicans (%55.2) ve C.parapsilosis (%28.9) olduğu izlenmiş; en sık primer enfeksiyon kaynağı santral venöz kateter (%39) kullanımı olmuştur. Candida spp. izolasyon oranı en sık (13/38; %34.2) yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda saptanmış; bunu Genel Cerrahi (n= 8; %21) ve Göğüs Hastalıkları (n= 5; %13) servisleri izlemiştir. Hasta ve kontrol grupları tek-değişkenli analiz ile değerlendirildiğinde, santral venöz kateter (SVK) kullanımı [Odds oranı (OO): 4.33; %95 güven aralığı (GA): 1.63-11.47, p= 0.003] ve hastanede yatış süresi (OO: 0.97; %95 GA: 0.94-1.00, p= 0.01) kandidemi gelişimi için risk faktörü olarak belirlenmiştir. Çok-değişkenli logistik regresyon analizinde ise sadece SVK kullanımı (OO: 2.90; %95 GA: 1.04-8.11, p= 0.04) bağımsız risk faktörü olarak saptanmıştır. Olguların başlangıç tedavisi intravenöz flukonazol ile yapılmış (ortalama tedavi süresi 13.2 ± 6.25 gün), üç olguda flukonazol sonrası basamak tedavisine geçilmiştir. Olgu serimizde toplam mortalite oranı %58 (22/38) olarak saptanmıştır. Mortalite ile ilişkili prognostik faktörler irdelendiğinde; antifungal tedaviye yanıtsızlık (OO: 0.23; %95 GA: 0.11-0.51, p< 0.001), travma dışı altta yatan hastalık (OO: 0.06; %95 GA: 0.003-1.24, p= 0.02) ve Charlson komorbidite indeksinin yüksek olması (OO: 0.60; %95 GA: 0.38-0.93, p= 0.03) tek-değişkenli analizde kötü prognostik kriterler olarak anlamlı bulunurken, çok-değişkenli analizde bu faktörler anlamlılığını yitirmiştir. Charlson indeksi ile tedaviye yanıt arasında anlamlı korelasyon tespit edilmiştir (tedaviye yanıt verenlerde ortalama 3.5 ± 1.9, vermeyenlerde 4.8 ± 1.8; p= 0.03). Sonuç olarak, santral venöz kateteri olan veya hastanede uzun süre yatan hastalarda kandidemi riskinin yüksek olduğu dikkate alındığında, özellikle altta yatan ciddi hastalığı olan olgularda tedaviye yanıtın güçleşeceği ve mortalitenin artacağı göz önünde bulundurulmalıdır.Öğe Candida glabrata: Etiologic agent of soft tissue abscess in a diabetic patient(Wolters Kluwer Medknow Publications, 2010) Celik, Aygul Dogan; Yulugkural, Zerrin; Kuloglu, Figen; Akata, Filiz[Abstract Not Available]Öğe Çoğul dirençli Mycobacterium tuberculosis izolatlarında sekonder ilaçlara direnç ve epidemiyolojik takip(2002) Tansel, Özlem; Otkun, Metin; Akata, Filiz; Otkun, Tatman MüşerrefTürkiye'nin yedi bölgesinden toplanan 92 hem isoniazid hem de rifampisine dirençli Mycobacterium tuberculosis izolatı bu çalışmaya alınmıştır. Sekunder antitüberküloz ilaçlara duyarlılık testi BACTEC yöntemiyle yapılmıştır. En etkili sekunder ilaçlar sırasıyla amikasin, kapreomisin, kanamisin, ofloksasin, ethionamid, rifabutin olarak saptanmıştır. IS6110 tiplendirmesi yapılabilen 81 izolat için 59 farklı patern (% 72.8) saptanmıştır, düşük kopya sayısına sahip izolatlann oranı % 35.8'dir. Spoligotyping yöntemiyle 92 izolat için 41 farklı patern (% 44.5) bulunmuştur. Üç spoligotyping ailesinin paterni izolatlanmızm % 40.2'sini temsil etmektedir ( %18.5 T, %16.3 LAM, % 5.4 Haarlem). İzolatlanmızm spoligotyping paternleri Avrupa kökenlerinin dağılımına benzemektedir. Bu bulgular çoğul dirençli izolatlanmızm birbirlerinden farklı kaynaklardan köken aldıklanm, ilaç direncinin farklı hastalarda tedavi yetersizlikleri gibi nedenlerle bağımsız olarak geliştiğini düşündürmektedir. Rifampisin direncinden sorumlu RNA polimeraz enziminin beta alt ünitesini kodlayan rpoB genindeki mutasyonlarm saptanması için DNA dizi analizi yapılmıştır. Bu izolatlarda rpoB geninde en sık mutasyonlar 531. kodonda (% 53.3), 526. kodonda (% 13) saptanmıştır, % 18.5 oranında ise mutasyon bulunamamıştır. En sık görülen amino asid değişikliği Ser53 ILeu (% 50) olarak bulunmuştur. İsoniazid direncinden sorumlu katalaz peroksidaz enzimini kodlayan katG ve mikolik asidi sentezleyen enzimi kodlayan inhA genlerindeki mutasyonlar reverse hibridizasyon yöntemiyle araştınlmıştır. KatG genindeki Ser315Thr mutasyonu izolatların % 56.5'inde, inhA genindeki Thr209Met mutasyonu ise % 10.9'unda saptanmıştır. Bir izolatta her iki gende de mutasyon bulunmuştur (% 1.0). Moleküler yöntemlerle sadece r/705531, rpoB526, katG315, inhA2Q9 mutasyonlannın bulunması bile yaklaşık % 66 olasılıkla bu dirençli izolatlann hızlı bir şekilde saptanmasını sağlayacaktır. Bu bilgiler ülkemizde çok ilaca dirençli tüberküloz hastalanmn tedavilerinin doğru planlanmasında ve bulaştıncılıklannın önlenmesinde yararlı olacaktır.Öğe Çok ilaca dirençli Mycobacterium tuberculosis suşlarının sekonder antitüberküloz ilaçlara duyarlılık sonuçları(2003) Akata, Filiz; Mayda, Pelin Yüksel; Kuloğlu, Figen; Tansel, ÖzlemEn azından izoniyazit ve rifampisine dirençli Mycobacterium tuberculosis suşlarıyla meydana gelen hastalığa, çok ilaca dirençli tüberküloz (ÇİD TB) denir. Bu hastaların tedavisinde sekonder antitüberküloz ilaçlara yer verilmektedir. Bu çalışmanın amacı, yerli çok ilaca dirençli M. tuberculosis suşlarının sekonder antitüberküloz ilaçlara duyarlılıklarını saptamaktır. Türkiye'nin değişik bölgelerindeki hastalardan izole edilen 64 çok ilaca dirençli M. tuberculosis susuna sekonder antitüberküloz ilaçlar için duyarlılık testleri mikrodilüsyon 'buyon' minimum inhibitor konsantrasyon yöntemiyle yapılmıştır. Bu suşların duyarlılık oranları siprofloksasin, amikasin, klaritromisin, kapreomisin, etiyonamit ve doksisiklin için sırasıyla %82.8, %56.3, %54.7, %48.4, %32.8, %18.8 olarak bulunmuştur. Rifabutin ve sikloserine duyarlı sus saptanamamıştır. Bu veriler, Türkiye'deki ÇİD TB hastalarının tedavilerinin planlanmasında yol gösterici olacaktır.Öğe CTX-M Type Extended Spectrum ?-Lactamases in Escherichia coli Isolates From Community Acquired Upper Urinary Tract Infections at a University in the European Part of Turkey(Scientific Communications Int Ltd, 2010) Celik, Aygul Dogan; Yulugkural, Zerrin; Kuloglu, Figen; Eroglu, Cafer; Torol, Sinem; Vahaboglu, Haluk; Akata, FilizExtended spectrum beta-lactamase (ESBL) producing Escherichia coli has been an emerging etiologic agent in the community acquired infections. We investigated the occurrence of ESBL producing E. coli isolated from patients admitted with community acquired urinary tract infection (UTI) to the hospital of the Trakya University, Turkey during 2006. Eleven single patient isolates of E. coli harboring ESBL were identified among 30 E. coli isolated from patients admitted with symptoms corresponding to upper UTI. CTX-M type ESBLs were detected in all 11 ESBL-producers by isoelectric focusing and polymerase chain reaction screening. Sequence analysis revealed CTX-M-1 in one isolate, CTX-M-3 in three isolates and CTX-M-15 in seven isolates. ESBL-producing E. coli isolated from community acquired UTIs are widespread in the European parr of Turkey.Öğe Cutaneous Anthrax Outbreak in the Trakya Region of Turkey(2019) Kuloğlu, Figen; Gözübüyük, Alper Akın; Kara, Mehmet; Akata, Filiz[Abtract Not Available]Öğe Edirne Bölgesi'nde Shigella flexneri kökenlerinde trimetoprim-sulfametoksazol direncinin moleküler epidemiyolojisi(1997) Dündar, Volkan; Tatman, Otkun Müşerref; Tuğrul, Murat; Akata, Filiz; Otkun, Ali Metin; Vahaboğlu, HalukEdirne Bölgesi'nde 1995 yılı içinde izole edilen Shiaella flexneri kökenlerinde bir önceki yıla göre antimikrobiklere karşı hızlı bir direnç artışı görülmüştür. Artış özellikle trimetoprim-sulfametoksazol (SXT) ve ampisilinde anlamlı derecede olmuş, kloramfenikol ve tetrasiklin direncinde de bir artış izlenmiştir. Bu çalışmada SXT direncindeki artışın belirli bir klona bağlı olup olmadığı araştırılmıştır. Direnç patemlerine göre yapılan ayrım sonucunda yalnız SXT direnci olan gruptan bir ve çoğul dirençli gruptan üç köken incelenmiş ve bu kökenlerin tümünde SXT direncini aktarabilen 80 kbp. Tık konjugatif bir piazmit saptanmıştır. EcoRI ve Hind III restriksiyon enzimleri ile bu plazmitler kesildiğinde çoğul dirençli ve yalnız SXT dirençli kökenlerin restriksiyon patemleri farklı bulunmuştur. Ribotipleme de seçilen çoğul dirençli kökenlerin birbiriyle aynı, yalnız SXT dirençli kökenin ise bunlardan farklı kromozoma! DNA yapısı olduğunu göstermiştir. Sonuçta, Edirne Bölgesi'nde SXT direnci olan en azından iki farklı S. flexneri klonu vardır. Bunlardan yalnız SXT direnci olan klon her iki yılda da birer köken ile nadir olarak izole edilirken, çoğul dirençli klon, büyük bir olasılıkla, seçici antimikrobiyal baskı ile 1995'te çok daha baskın duruma geçmiştir.Öğe Edirne'de 1994 ve 1995 yıllarında izole edilen Shigella türlerinde antimikrobik direnci(1997) Otkun, Ali Metin; Akata, Filiz; Karabay, Oğuz; Otkun, Tatman Müşerref; Tuğrul, Murat; Dündar, VolkanEnterik patojenlerde çoğul ilaç direnci gelişimi Edirne'de gittikçe artan bir sorundur. Bu çalışmada iki yıllık bir dönem içinde toplanan klinik Shigella izolatlarmın, esas olarak tedavide kullanılan antimikrobiklere karşı in vitro duyarlılıkları çalışılmıştır. Çalışmaya 1 Ocak 1994 - 31 Aralık 1995 tarihleri arasında Edirne'de, tümü sporadik olgulardan izole edilen toplam 70 Shigella izolatı (58 S. flexneri. 10 S: sonnei. and 2 S. bovdii) alınmıştır. Bakteriler standart biyokimyasal testler ve özgül antiserumları ile aglütinas'yon temelinde tanımlanmıştır. Antibiyogramlar NCCLS M2-A5'e göre disk difüzyon yöntemiyle çalışılmıştır. Tüm izolatlar sefuroksim ve siprofloksasine duyarlı bulunmuştur. Çalışma dönemini kapsayan iki yıl içinde, özellikle S. flexneri'de olmak üzere ampisilin direnci % 45'den % 81'e (p = 0.0132), trimetoprim-sulfametoksazol direnci % 39'dan % 73'e (p = 0.0253), yükselmiştir. Edirne'de ampisilin ve trimetoprim-sulfametoksazol, Shigella infeksiyonlarının tedavisinde güvenilirliğini kaybetmiştir. Bölgede şigellozun empirik tedavisi için seçilecek ilaç siprofloksasin olabilir. Başta çocuklar ve gebeler olmak üzere siprofloksasin kullanılmayan olgular için sefuroksimin in vivo yararlılığını değerlendirecek ileri çalışmalara gerek vardır.Öğe Edirne'de çocukluk çağında hepatit B virüsü (HBV) ile karşılaşma yaşı ve etkili faktörler(2001) Erdoğan, M. Sarper; Otkun, Tatman Müşerref; Akata, Filiz; Otkun, Ali MetinHepatit B Virüsü (HVB) 'ne karşı etkili aşılama stratejileri geliştirmek için o bölgedeki epidemiyolojisinin iyi bir şekilde tanımlanması gerekir. Hepatit B Virüsü Türkiye'de endemiktir, ancak bulaş yolları belirlenememiştir. Bu çalışma, Edirne şehrindeki çocuklarda HBV ile karşılaşma zamanını ve ilgili risk faktörlerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Edirne'de yaşayan 0-19 yaş grubu çocukları yansıtan bir örneklem grubunda antiHBc, antiHBs ve HBsAg mikroELISA yöntemiyle aranmıştır. Her çocuğa demografik veriler ve olası risk faktörlerini soruşturan bir anket formu doldurulmuştur. Çalışmaya alınan 717 çocukta antiHBc seropozitifliği 0-1, 2-5, 6-10, 11-14, 15-19 yaş gruplarında, sırasıyla %1.8, %0.8, %1.7, %6.8, %11.8 ve genelde %5.4 olarak bulunmuştur. Ortalama HBsAg seropozitifliği %1.7'dir. Edirne'de HBV infeksiyonu riski 10 yaşından sonra artmaktadır (Odds oranı=7.79, %95 güven aralığı=3.01- 20.16). Lojistik regresyon analizine göre antiHBc seropozitifliğini etkileyen tek bağımsız değişken toplu sünnettir. Edirne'de çocuklar 11 yaşından önce serolojik tarama yapılmaksızın HBV'ye karşı aşılanmalıdır. Haziran 2000 fiyatlarına göre 15 yaşından önce tarama yapılmaksızın aşılama maliyet-etkin iken 15-19 yaş grubunda değildir.Öğe Enterokok Bakteriyemilerinde Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi(2016) Alkan, Sevil; Akata, Filiz; Kuloğlu, Hüsnüye FigenAmaç: Bu retrospektif olgu-kontrol çalışmasının amacı, bir üçüncü basamak eğitim hastanesinde, Şubat 2010-Şubat 2011 arasında, enterokoklara bağlı kan dolaşımı infeksiyonlarının epidemiyolojisini saptamak ve bu infeksiyonların gelişmesinde rol alan ve mortaliteyle ilişkili risk faktörlerini değerlendirmektir.Yöntemler: Çalışma döneminde yatırılan 28 593 hastanın 95'inde enterokok bakteriyemi epizodu saptandı. Kontrol grubu aynı dönemde hastanemize başvuran, bakteriyemiye ait klinik belirti ve bulguları olmayan ve kan kültüründe üreme olmayan olgulardan seçildi. Her olguya karşılık, iki kontrol olgusu randomize olarak seçildi.Bulgular: Enterokok kökenlerinin 46 (%48.4)'sı Enterococcus faecalis ve 45 (%47.4)'i E. faecium idi. Vankomisin direnci enterokok kökenlerinin sadece ikisinde saptandı (biri vanA tipi dirençli E. faecalis ve diğeri vanB tipi dirençli E. gallinarum). Olguların 84 (%88.4)'ünde hastane kökenli bakteriyemi saptandı. En sık primer infeksiyon kaynağı santral venöz kateter (%32.7) ve üriner sistem (%14.7) idi. Altı hastada bakteriyemiye eşlik eden infektif endokardit, iki hastada menenjit saptandı. Enterokok bakteriyemilerinin 39 (%41)'u polimikrobiyal bakteriyemiydi. İmmünosüpresyon, kardiyovasküler sistem hastalığı, kronik karaciğer parenkim hastalığı, gastrointestinal sistem hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, diyaliz tedavisi, açık yara, Foley sondası, abdominal cerrahi dışındaki cerrahi girişim, antasid kullanımı, son bir aylık dönemde hastanede yatış, hastanede yatış süresinin 15 günden fazla olması, bakteriyemi öncesi antibiyotik kullanımı ve uygun olmayan ampirik antibiyotik tedavisi, olgu grubunda anlamlı olarak daha yüksekti. Çok değişkenli lojistik regresyon analizinde mortaliteyle bağımsız olarak ilişkili üç faktör, Charlson indeksi (p=0.000), yoğun bakım ünitesinde yatma (p=0.016) ve kan kültüründe E. faecium izolasyonuydu (p=0.49).Sonuçlar: Hastanede uzun süre yatan, invazif girişimler uygulanan, uygun olmayan antibiyotik tedavileri alanlarda enterokok bakteriyemisi riskinin yüksek olduğu, özellikle altta yatan ciddi hastalığı olan olgularda tedaviye yanıtın zorlaşacağı ve mortalitenin artacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Klimik Dergisi 2016; 29(2): 66-71Öğe Evaluation of Epidemiological Characteristics and Risk Factors of Candidemia in Adult Patients in a Tertiary-Care Hospital(Ankara Microbiology Soc, 2011) Kocak, Bahar Yenigun; Kuloglu, Figen; Celik, Aygul Dogan; Akata, FilizCandida species which are currently the fourth most common cause of nosocomial bloodstream infections, are associated with a significant morbidity and mortality. The aim of this retrospective case-control study which included adult patients was to determine the epidemiology of candidemia and to evaluate risk factors for the development of candidemia and mortality at a tertiary-care education hospital over a 1-year period. A total of 38 candidemia cases (23 were male; age range: 17-82 yrs; mean age: 61.4 +/- 13.5 years) were identified among 22.507 patients hospitalized during the study period (January 1-December 31, 2008) and the overall incidence was found as 16.8 per 10.000 hospital admissions. Control group (n= 36; 22 were male; mean age: 60.9 +/- 16.3 years) was selected among patients who had no signs and symptoms of candidemia and had negative blood cultures during the study period. Thirty-six (95%) patients with candidemia were identified as nosocomial infection. The most frequently isolated species were C.albicans (55.2%) and C.parapsilosis (28.9%) and the primarily identified origin of infection was central venous catheter use (39%). Candida spp. isolation was most frequent in patients hospitalized in intensive care units (13/38; 34.2%), followed by surgery (n= 8; 21%) and chest diseases (n= 5; 13). Univariate analysis revealed that presence of a central venous catheter [odds ratio (OR): 4.33; 95% confidence interval (Cl): 1.63-11.47, p= 0.003] and the length of hospitalization (OR: 0.97; CI: 0.94-1.00, p= 0.01) were the most frequently associated factors with an increased risk of candidemia compared to controls. However, multivariate analysis exhibited presence of a central venous catheter (OR: 2.90; CI: 1.04-8.11, p= 0.04) as the only independent risk factor for the development of candidemia. Therapy was initiated with intravenous fluconazole (mean duration of therapy 13.2 +/- 6.25 days) and in three patients following fluconazol use step-up therapy was initiated. Total mortality rate was 58% (22/38) in our case series. Risk factors for mortality due to candidemia in the univariate analysis were detected as no response to antifungal treatment (OR: 0.23; CI: 0.11-0.51, p< 0.001), underlying disease other than trauma (OR: 0.06; CI: 0.003-1.24, p= 0.02), and high Charlson index (OR: 0.60; CI: 0.38-0.93, p= 0.03), however those factors were not found significant by multivariate analysis. There was also a statistically significant correlation between Charlson index and treatment response (mean Charlson index was 3.5 +/- 1.9 in therapy-responded patients and 4.8 +/- 1.8 in non-responders; p= 0.03). Since the risk of developing candidemia was significantly higher in severely diseased patients using central venous catheter or with prolonged hospitalization, response to antifungal therapy may be insufficient, leading to higher mortality.Öğe Evaluation of Patients with Acute Viral Hepatitis(Galenos Yayincilik, 2005) Eker, Alper; Tansel, Ozlem; Kuloglu, Figen; Akata, FilizThirty-eight patients with acute viral hepatitis were admitted to Trakya University Hospital from January 2001 to June 2004. These patients were evaluated according to their complaints, clinical findings and laboratory results, retrospectively. Twenty-one (55.3%) of the patients were acute viral hepatitis A; 17 (44.7%) were acute viral hepatitis B. In SPSS software, clinical findings were evaluated with Fisher's exact test and laboratory results were evaluated in independent groups with non parametric t-test. The symptoms of the patients were weakness (85.7%, 88.2%), jaundice (85.7%, 88.2%), anorexia (76.2%, 52.9%), nausea (76.2%, 64.7%), darkening of urine color (71.4%, 76.5%), vomitting (57.1%, 41.2%) in hepatitis A and B, respectively. the signs of the patients were icterus (95.2%, 100%), hepatomegaly (28.6%, 47.1%), splenomegaly (9.5%, 23.5%) in hepatitis A and B, respectively. The-re was no significant difference in clinical findings. The mean age was 21.5 in hepatitis A and 33 in hepatitis B. In hepatitis A, mean aspartate aminotransferase (AST) value was 1345 U/L and mean alanine aminotransferase (ALT) value was 1910 U/L; in hepatitis B mean AST value was 1475 U/L, mean ALT was 2445 U/L. The level of ALT in hepatitis B cases was significantly higher than hepatitis A. In hepatitis A, mean total bilirubin value was 5.9 mg/dL, direct bilirubin was 3.5 mg/dL. In hepatitis B, total bilirubin was found 11.4 mg/dL, direct bilirubin was 7.7 mg/dL. Bilirubin levels in hepatitis B cases were significiantly higher than hepatitis a cases. There was no significant difference between two groups in the other laboratory findings. Although ALT and bilirubin levels in hepatitis B is higher than hepatitis A, the etiology of acute viral hepatitis can not be determined with the initial clinical and laboratory results.Öğe Evaluation of Risk Factors in Community-Acquired Urinary Tract Infections Caused by Extended Spectrum ?-Lactamase-Producing Escherichia coli(Doc Design Informatics Co Ltd, 2020) Kara, Mehmet; Elmaslar-Mert, Habibe Tulin; Kuloglu, Figen; Akata, FilizObjective: The objective of this study was to determine the risk factors in community -acquired urinary tract infections (UTIs) caused by extended spectrum 13-lactanriase (ESBL)producing Escherichia coli, and antibiotic resistance rates in these strains. Methods: Patients who had been admitted to the Trakya University Health Center for Medical Research and Practice Infectious Diseases and Clinical Microbiology Department with the diagnosis of UTI from January 1, 2008 through January 1, 2018 and had F. coli growth in urine culture were analyzed retrospectively. Patients who had ESBL-positive E. coil growth in their urine cultures were the case group and patients with the ESBL-negative E. coli growth in their urine cultures were the control group. Results: In the study, 379 UTI episodes were detected in 346 patients. There were 117 (30.9%) episodes in the case group and 262 (69.1%) episodes in the control group. In univariate analysis, young age (approximately 62 19.6 years in the case group, 68 19.4 years in the control group), malignancy in a solid organ, urinary pathologies, urinary catheterization, history of urological procedure in the last six months, history of hospitalization in the last three months, history of antibiotic use in the last three months and recurrent UTI were statistically significant for ESBL production (p<0.05). In multivariate analysis, malignancy in a solid organ (OR: 2.267; CI: 1.205-4.266; p=0.011), urinary catheterization (OR: 2.266; CI: 1.186-4.330; p=0.013), and antibiotic use in the last three months (OR: 5.050; CI: 3.038-8.395; p=0.000) were found to be the independent risk factors for ESBL production. Empirical treatment effectiveness rate was lower and hospital stay was longer in the case group. F. coli strains were found to have higher resistance rates to antibiotics other than fosfomycin and nitrofurantoin and they were not suitable for empirical treatment of UTIs. Conclusions: Knowing the risk factors and antibiotic resistance rates in terms of ESBL production in the community patients will both increase the empirical treatment success of UTIs and reduce unnecessary antibiotic use.Öğe Evaluation of Risk Factors in Enterococcal Bloodstream Infections(Aves, 2016) Alkan, Sevil; Kuloglu, Figen; Akata, FilizObjective: The aim of this retrospective case-control study was to determine the epidemiology and to evaluate risk factors for the development of enterococcal bloodstream infections and risk factors involved in mortality of adult patients in a tertiary care teaching hospital between February 2010 and February 2011. Methods: A total of 95 enterococcal bacteremia episodes were identified among 28 593 patients hospitalized during the study period. Control group was selected among patients who had no signs and symptoms of bacteremia and had negative blood cultures during the study period. In each case, there had to be two randomized control cases. Results: The most frequent isolates were Enterococcus faecalis (n=46, 48.4%) and E. faecium (n=45, 47.4%). There was only one vancomycin-resistant E. faecalis (vanA genotype) and one E. gallinarum. Eighty four (88.4%) patients were identified to have nosocomial infection. The most common primary sites were central venous catheter (32.7%) and urinary tract (14.7%). Six cases of infective endocarditis and two cases of meningitis due to enterococci were also identified. Polymicrobial bacteremia occurred in 39 (41%) patients. Immunosuppression, cardiovascular disease, chronic liver parenchymal disease, gastrointestinal tract disease, chronic renal failure, hemodialysis, an open wound, Foley catheter, surgery other than abdominal operation, antacid use, hospitalization in the last one month, prolonged hospitalization (> 15 days), exposure to antimicrobial therapy prior to bacteremia and inappropriate empirical therapy were the risk factors significantly associated with enterococcal bloodstream infections. In the multivariate logistic regression analysis, three factors were independently associated with mortality including high Charlson index (p=0.000), intensive care unit admission (p=0.016) and isolation of E. faecium from blood cultures (p=0.49). Conclusions: It should be considered that severely ill patients with prolonged hospitalization, those undergoing invasive procedures or receiving inappropriate antibiotic therapy have a high risk of enterococcal bacteremia and those with serious underlying comorbidities are likely to be unresponsive to treatment and have a higher mortality.Öğe Evaluation of the flu vaccine administered to health care workers in Trakya University Hospital in 2006(Ankara Microbiology Soc, 2008) Kuloglu, Figen; Celik, Ayguel Dogan; Yulugkural, Zerrin; Erkan, Tuelay; Keskin, Serap; Akata, FilizAfter the detection of human cases of highly pathogenic avian influenza A (H5N1) virus in Eastern Turkey in January 2006, Turkish Ministry of Health has had declared National Plans of Activity for Pandemic Influenza. All health-care facilities were recommended to develop contingency plans. Then the essential activities were started in August 2006 in Trakya University, Faculty of Medicine (Edirne, Trace region of Turkey), and institutional education about pandemic influenza and preventive measures was implemented to health care workers (HCWs). In November 2006, health care workers were offered inactivated flu vaccine (Vaxigrip, Sanofi Pasteur, France) supplied by the Ministry of Health. The aim of this questionary survey was to evaluate the visions and conceptions of health care workers about influenza vaccination during the vaccination campaign. All the participants were informed by using an information form including the indications, contraindications and possible adverse reactions of flu vaccine, and were requested to complete the questionnaire about influenza vaccination according to their own perception before vaccination. Vaccine recipients were also invited to the vaccination unit if they had any adverse reaction. A total of 1041 HCWs (560 female, 481 male; mean age: 32.8 +/- 8.2 years) completed the questionnaire. Of them 884 subjects (85%) have accepted to be vaccinated, while 157 subjects (15%) have not. It was determined that 72 HCWs (6.9%) had been administered flu vaccine in 2005, and 38 (3.7%) have had an underlying chronic disease requiring medical therapy. Six subjects (16%) with an underlying chronic disease were vaccinated in 2005, while 66 HCWs (6.6%) without any chronic disease received vaccination voluntarily. Seven workers (0.7%) declined vaccination as they defined hypersensitivity to egg, and 84 workers (8%) had influenza vaccine voluntarily before the campaign in 2006. Sixty six workers (6.3%) have refused to be vaccinated as they considered influenza vaccination ineffective to protect against flu. Two workers (0.2%) had allergic skin reactions such as erythema and itching after vaccination. It can be concluded that influenza vaccination of the health care workers is a part of infection control policies and it is also a matter of patient safety. The implementation of necessary education programmes and attempts to emphasize the importance of vaccination of health care workers especially dealing with high risk patients, would be of crucial importance to decrease the morbidity and mortality due to influenza infections.Öğe Genelev çalışanlarında hepatit B seroprevalansını etkileyen risk faktörleri(1997) Dündar, Volkan; Otkun, Tatman Müşerref; Turan, Aydın; Akata, Filiz; Otkun, Ali Metin; Tuğrul, MuratTürkiye'de Hepatit B Virüsü (HBV) yayılımında rolü olabilecek gruplardan birisi genel kadınlardır. Bu çalışmada Edirne Genelevi'nde çalışan genel kadınlarda ve aynı ortamda bulunan diğer genelev çalışanlarında olası risk faktörleri öyküsü ile birlikte rastgele cinsel ilişkinin getirdiği HBV infeksiyonu riskinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Edirne Genelevi'nde çalışan 72 genel kadın ve 42 diğer çalışanın serumlarında hepatit B göstergeleri makro ELISA yöntemiyle incelenmiştir. Genel kadınlarda antiHBc % 60, HBsAg % 8, antiHBs % 39 pozitif bulunmuştur. Diğer çalışanlarda bu oranlar istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermemiştir. Genel kadınlarda antiHBc pozitifliği yaşa ve meslek yılına göre istatistiksel olarak anlamlı bir artış göstermiştir (sırasıyla p=0.0135 ve p=0.003628). Cinsel ilişki dışı diğer risk faktörlerinin öyküde varlığı antiHBc pozitifliğinin sıklığını kan transfüzyonu için % 55'den % 77'ye, ameliyat için % 50'den % 69'a, üç veya daha fazla doğum için % 53'ten % 79'a ve kürtaj için % 50'den % 63'e yükseltmesine karşın bu artışlar istatistiksel olarak anlamlı bulunmamışlardır (p > 0.05). Genel kadınlarda korunma yöntemi olarak kondom kullanımı % 4 düzeyindedir. Bu nedenle aşı ile korunulabilir tek cinsel temasla bulaşan hastalık olan hepatit B infeksiyonu için bu grupta aşılama öncelik kazanmaktadır. Yaş ve meslekte geçirilen süre riski anlamlı düzeyde arttırdığına göre genel kadınlarda genç yaşta ve yeni işe başlarken tarama ve sonucunda aşılama önerilmelidir.Öğe Mediterranean spotted fever in the Trakya region of Turkey(Elsevier Gmbh, 2012) Kuloglu, Figen; Rolain, Jean Marc; Akata, Filiz; Eroglu, Cafer; Celik, Aygul Dogan; Parola, PhilippeMediterranean spotted fever (MSF) is caused by a tick-borne pathogen, Rickettsia conorii subsp. conorii, belonging to the spotted fever group (SFG) rickettsiae. The aim of the present study was to evaluate the cases with confirmed diagnosis of MSF from 2003 to 2009 in the Trakya region of Turkey. Patients with high fever, maculopapular rash (involving the palms or soles) and/or a black inoculation eschar at the site of the tick bite (tache noire) were included in the study. Before doxycycline treatment, skin biopsy specimens, preferably from the eschar or from the maculopapular rash, were obtained for DNA extraction. Immunofluorescence assay (IFA) was performed to detect IgM and IgG antibodies against R. conorii in acute and convalescent sera. Afterwards, a standard PCR reaction using primers suitable for hybridisation within the conserved region of genes coding for outer membrane protein A (ompA) and citrate synthase (gItA) and DNA sequencing were performed. There were 128 patients with confirmed MSF diagnosis. Using IFA, seroconversion or a fourfold or greater rise in titre was observed in 97(77%) patients, whereas a single high titre was demonstrated in 16(12.7%) patients. According to PCR analysis, 77(72.6%) of 106 biopsy samples showed positive results. Of these, 58(73%) of 79 biopsy specimens were from the eschar and 19 (70%) of 27 specimens were from the maculopapular rash. No significant difference was found between the rate of positive skin biopsies taken from the eschar and the maculopapular rash. DNA sequence analysis was performed to all PCR-positive cases, and R. conorii conorii (type strain: Mal ish, ATCC VR-613) was detected in each of them. MSF is prevalent, but has been underdiagnosed and underreported so far in Turkey. It is a potentially severe and even fatal disease resembling viral haemorrhagic fevers that has to be included in the differential diagnosis of febrile illness associated with thrombocytopenia, even in the absence of an eschar or a tick bite. While IFA allows for retrospective diagnosis in MSF, advanced molecular techniques provide the rapid detection of rickettsia in all skin samples, including eschar and maculopapular rash. (C) 2012 Elsevier GmbH. All rights reserved.Öğe Mycobacterium ayrımında kullanılan nitrat indirgeme testi için kristal ayıraçlı bir yöntem önerisi(1997) Karabay, Oğuz; Otkun, Ali Metin; Akata, Filiz; Tuğrul, MuratMvcobacterium türlerinin ayrımında kullanılan nitrat indirgeme testi için kristal toz şeklinde ayıraç kullanan bir yöntem tanımlanmış ve test sonuçları 11 standart Mvcobacterium kökeni ve 88 klinik izolatta sıvı ayıraçlı geleneksel yöntem ile karşılaştırılmıştır. Ayıraç daha önce tanımlanan L-(+)-tartarik asit yerine sitrik asit içermektedir. Tanımlanan yöntemin duyarlılığı % 99, özgüllüğü % 100, pozitif prediktif değeri % 100 ve negatif prediktif değeri % 89 bulunmuştur. Kristal ayıraç oda ısısında en az 10 ay stabiiiiğini korumasının yanı sıra hazırlanmasında ve testin yapılmasındaki basitlik ile daha üstün bulunmuşturÖğe Mycobacterium tuberculosis suşlarının antitüberküloz ilaçlara direnci: Trakya Üniversitesi Hastanesi'nin iki yıllık sonuçları(2003) Akata, Filiz; Kuloğlu, Figen; Mayda, Pelin Yüksel; Tansel, ÖzlemBu çalışmanın amacı, Trakya Üniversitesi Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı'na Kasım 1999-Kasım 2001 tarihleri arasında gönderilen örneklerde Mycobacterium tuberculosis kompleks üreme oranını ve bu suşların antitüberküloz ilaçlara karşı duyarlılıklarını belirlemek, atipik mikobakteri türlerinin oranı konusunda bilgi edinmektir. Bu amaçla 3816 örneğe BACTEC 460 yöntemiyle tüberküloz kültürü yapılmıştır. Bu örneklerden 134'ünde (%96.4) M. tuberculosis kompleks, beşinde (%3.6) atipik mikobakteri üretilmiştir. Mycobacterium tuberculosis kompleks suşlarmın izoniazit, rifampisin, streptomisin ve etambutole karşı direnç oranları sırasıyla %9, %4.5, %2.2 ve %1.5 olarak saptanmıştır. En az bir ilaca direnç %6, aynı anda izoniyazit ve rifampisin direnci %3'dür. Dört majör antitüberküloz ilacın hepsine duyarlı sus sayısı 119 (%88.8)'du. Sonuçlar, Türkiye genelinde ve Trakya Bölgesi'nde daha önce yapılan çalışmalarla karşılaştırılmıştır.