Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Investigations on Yield and Quality of Kohlrabi (Brassica Oleraceae Var. Gongylodes L.) in the Trakya Region of Turkey(Trakya Üniversitesi, 2003) Arın, Levent; Salk, Ahmet; Deveci, Murat; Polat, SerdarBu araştırma 2000 yılı ilkbahar ve sonbahar döneminde Trakya koşullarında alabaş (Brassica oleraceae var. gongylodes L.) yetiştirme olanağını belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Her bir periyolla üç alabaş çeşidi (Express Forcer, Neckar, Lahn), iki fide yaşı (dört ve altı haftalık) ve üç dikim zamanı (iki hafta aralıklarla ve ilkbaharda Nisan ve Mayısta, sonbaharda Eylül ve Ekimde) verim ve kalite özellikleri bakımından değerlendirilmiştir. Neckar ve Express Forcer çeşitleri her iki sezonda da Lahn'dan daha yüksek verim ve kalite vermiştir. Sonbalıarda dört haftalık süre fide yetiştirme süresi yeterliyken, ilkbalıarda altı haftalık fidelerden daha yüksek verim elde edilmiştir.Öğe Iatrogenic cushing syndrome due to topical steroid administration in an infant(2010) Kökenli, Filiz Tütüncüler; Tekin, Mustafa; Balcı, Demet; Şahaloğlu, ÖzlemTopikal steroid tedavisi, kronik cilt lezyonlarında sıklıkla kullanılır. Sistemik kullanım ile kıyaslandığında yan etkileri daha az olmasına rağmen, süt çocuklarında ciltten emilimi daha fazla olduğu için, topikal steroid uygulanan bu çocuklar hipotalamus-hipofiz-böbrek üstü bezinin baskılanmasına bağlı adrenal yetersizlik veya Cushing sendromu gelişmesi açısından risk altındadırlar. Ancak süt çocuğunda topikal steroid uygulamasına bağlı Cushing sendromu ender görülür. Bu makalede diaper dermatiti nedeniyle uzun süreli klobetazol propiyonat tedavisine bağlı iyatrojenik Cushing sendromu gelişen bir olgu sunulmuştur.Öğe Comparison of the knowledge and attitudes of midwives about breastfeeding with breastfeeding behaviors of the mothers they provide counseling(2010) Duran, Sedat; Duran, Rıdvan; Şahin, E. Melih; Dağdeviren, Hamdi Nezih; Güzel, AhmetAmaç: Ebe ve hemşireler emzirmeyi özendiren, emziren anneleri destekleyen ve bebek beslenmesi konusunda annelere temel destek sağlayan kişiler olarak görülmektedir. Bu araştırmada; ebe ve hemşirelerin, anne sütü ve emzirme konusundaki bilgi ve tutumları ile danışmanlık verdikleri annelerin bebeklerini anne sütü ile besleme davranışlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya, Edirne il merkezinde yaşayan ve 12-18 aylık bebekleri olan 161 anne ile bunların takiplerini yürütmüş 59 ebe ve hemşire alındı. Çalışmada veriler, anne sütü ve emzirme ile ilgili ebe/hemşireler (54 soru) ve annelere (34 soru) uygulanmak üzere hazırlanılan iki anket aracılığı ile toplandı. Bulgular: Ebe/hemşireler, her anneyle gebelikleri boyunca ortalama 6.5±2.9 kez görüştüklerini bildirdiler. Elli bir ebenin bilgi puanı orta düzeyde iken, yedisinin iyi, birinin de kötü olarak saptandı. Ebe/hemşirelerin 22'si en az altı ay sadece anne sütü verirken, 33'ü en az 12 ay bebeğini emzirmişti. Annelerin 65'i en az altı ay sadece anne sütü verirken, 82'si en az 12 ay bebeğini emzirmişti. Sonuç: Bu çalışmayla, emzirmenin başarılı bir şekilde yapılabilmesi için özellikle ebe/hemşirelerin bu konuda anneleri bilinçlendirmeleri gerektiği bir kez daha vurgulanmıştır. Bunun için, ebe/hemşireler annelere sürekli destek sağlamalıdırlar. Bu da, ebe/hemşirelerin ve diğer sağlık personelinin bu konuda düzenli eğitilmeleri ile sağlanabilir.Öğe Evaluation of the nutritional status of male adolescents(2009) Turan, Çağrı; Öner, Naci; Garipağaoğlu, Muazzez; Küçükuğurluoğlu, Yasemin; Tokuç, Burcu; Acunaş, Betül AyşeAmaç: Bu çalışmanın amacı Türkiye'nin Edirne ilinin kırsal ve kentsel alanında yaşayan adolesan erkek öğrencilerin nutrisyonel durumlarını değerlendirmektir. Hastalar ve Yöntemler: Toplam 1004 erkek adolesanın (ort. yaş 14.4±1.7; dağılım 12-17) makronutrient ve mikronutrient alımları üç günlük diyet kayıtları ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Deneklerin enerji, kalsiyum, magnezyum, A, E, B1 (tiamin) vitaminleri, folik asit ve lif alımı önerilen günlük alımların altında saptanırken, protein, B2 (riboflavin), B6 vitaminleri ve demir alımları fazlaydı. Makronutrientlerin günlük enerji alımını oluşturan oranları önerildiği gibiydi. Kırsal ve kentsel alanda yaşayan adolesan erkeklerin nutrisyonel alımları farklılık göstermedi (p>0.05). Sonuç: Bölgemizde yaşayan erkek adolesanların bu bulgulara göre oluşturulacak diyet alım önerileri ve diyet menü örnekleri, eskiye göre daha sağlıklı dengeli besinsel duruma ulaşmalarına yardımcı olabilir.Öğe Evaluation of clinical and laboratory features of Epstein-Barr virus-associated acute infectious mononucleosis in children(2008) Çeltik, Coşkun; Küçükuğurlıoğlu, Yasemin; Balcı, Demet Benek; Öner, Naci; Duran, Rıdvan; Karasalihoğlu, SerapAmaç: Epstein-Barr virüsünden kaynaklanan enfeksiyöz mononukleozun değişik semptomları, ayırıcı tanıda hekimlerin aklını karıştırabilir. Bu çalışmanın amacı semptomatik çocuklarda bu hastalışın klinik ve laboratuvar bulgularının değerlendirilmesidir. Hastalar ve Yöntemler: Bu çalışma akut Epstein- Barr virüs eneksiyonu olan 52 olgu (31 erkek, 21 kız; ort. yaş 5.4±3.4; dağılım 1-13) üzerinde retrospektif olarak yürütüldü. Klinik ve laboratuvar bulgular, şikayetler başladıktan sonraki başvuru zamanı (?5/>5 gün) ve yaş gruplarına (?2/>2 yıl) göre değerlendirildi. Bulgular: Major semptomlar klasik triadda yer alan ateş, lenfadenopati, tonsillofarenjit idi. Ayrıca asit, artrit ve şiddetli abdominal ağrıyla başvuran atipik olgular da tanımlandı. Hiçbir olguda kötü bir prognoz gözlenmedi. En sık rastlanan laboratuvar bulgu lenfositozdu. Major semptomlar başvuru zamanı ?5 gün olan grupta daha sık iken, atipik lenfositler başvuru zamanı >5 gün olan grupta daha yüksek bulundu. Bu tür farklılıklar yaş grupları arasında saptanmadı. Sonuç: Epstein-Barr virüsüne bağlı enfeksiyöz mononükleoz, çocuklarda iyi prognozlu bir hastalıktır. Hastalık özellikleri başvuru gününe göre değişkenlik gösterebilir, tanıda bu durum göz önüne alınmalıdır.Öğe Mega sisterna magna ile seyreden bir diyastrofik displazi olgusu(2007) Duran, Rıdvan; Vatansever, Ülfet; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Acunaş, Betül Ayşe; Tüysüz, Beyhanİskelet displazileri boy kısalığı, kemik ve kıkırdak malformasyon ve deformasyonları ile karakterize heterojen bir grup hastalığı kapsar. Diyastrofik displazi (DTD) kulak anomalileri, ayak ve spinal deformiteler, “otostopçu başparmağı” ve kısa boy ile karakterize bir hastalıktır. İç organ tutulumu yoktur. Multipl anomalilerinin olması nedeniyle kliniğimize sevk edilen yenidoğanın fizik muayenede; genel durum kötü, renk siyanotikti, orantısız boy kısalığı, geniş ön fontanel, kısa boyun, düşük kulak, kulak kepçesinde “karnı bahar” deformitesi, yarık damak, otostopçu başparmağı, başparmak dışında diğer el parmaklarında incelik ve uzunluk, proksimal yerleşimli ayak başparmağı, büyük eklemlerde fleksiyon kontraktürleri, iki taraflı talipes ekinovarus ve sol skrotal herni olduğu belirlendi. Kraniyal tomografide, posterior fossada mega sisterna magna tespit edildi. Bu klinik ve radyolojik bulgularla olguya DTD tanısı kondu. On dokuzuncu günde yenidoğan polikliniğinden takip edilmek üzere, aileye genetik danışmanlık verilerek taburcu edildi.Öğe Tek başına anne sütü ile beslenen bebeklerde hipernatremik dehidratasyon(2007) Vatansever, Ülfet; Duran, Rıdvan; Acunaş, Betül AyşeYenidoğan yoğun bakım ünitesine şiddetli hipernatremik dehidratasyon nedeni ile yatırılan, tek başına anne sütü ile beslenmiş olguların özellikleri değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Son iki yılda sadece anne sütü ile beslenmiş, serum sodyum değeri 150 mEq/L’den daha yüksek ve dehidratasyon bulguları olan 14 yenidoğan (10 kız, 4 erkek; ort. gebelik yaşı 38±1.7; dağılım 34-40 hafta) geriye dönük olarak yatış dosyaları incelenerek değerlendirildi. Bulgular: Olguların %71’i kızdı. Doğum tartıları ortalama 3020±715 gr idi. Olguların %93’ü AGA ve %78.6’s› ailenin ilk bebeğiydi. Anne yaşları ortalama 28±5.4 yıldı. %57 olgu sezaryenle ve %57 olgu çevre hastanelerde doğmuştu. En sık başvuru nedeni emmeme ve ateşti, başvurular ortalama 5.5±4.6 günde yapılmıştı. Başvuru sırasında hesaplanan tartı kayıpları %14.5±9.1, ortalama serum sodyum değeri 158.5±14 mEq/L, serum üre değeri 73±109 mg/dl, serum kreatinin 1.2±2.1 mg/dl, serum osmolaritesi 338±35 mOsmol/L idi. Sonuç: Olguların çoğunun ilk bebek olması ve sezaryen ile doğmaları dikkat çekiciydi. Hipernatremik dehidratasyonun gelişmemesi için anneye mutlaka iyi bir emzirme danışmanlığının verilmesi uygun olacaktır.Öğe Amniotik bant sekanslı Bir olgu sunumu(2006) Duran, Rıdvan; Vatansever, Üffet; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Erken, Aslı; Acunaş, Betül AyşeAmniotik bant sekans (ABS) ekstremite amputasyonları, konstriksiyon bantları, psödosindaktili, multipl kraniofasyal, visseral ve karın duvarı defektleri ile karakterize, sporadik doğuştan anomaliler içerisinde yer alan bir durumdur. Doğum öncesi kontrollerini düzenli olarak yaptırmamış bir anneden 30 haftalık, 1310 gr olarak doğan ve doğumda resüsitasyon gerektiren preterm kız bebek, multipl doğuştan anomalileri olması nedeniyle kliniğimize sevk edildi. Fizik muayenede antimongoloid görünüm, iki taraşı büyük ve düşük kulak vardı. Sağ elde ikinci ve dördüncü parmaklarda distal interfalangeal eklem hizasında boğum vardı, üçüncü parmak proksimal interfalangeal eklemden ampute idi. Sağ ayakta pes kalkaneus, birinci parmak uç kısmında boğum ve diğer parmaklar arasında sindaktili vardı. Sol ayakta pes ekinovarus mevcuttu ve beşinci parmak dışında diğer parmaklar ampute idi. Diğer dış ve iç organ sistemlerinde tutulum yoktu. Plastik cerrahi ile konsülte edildi. Olgu, ailesinin isteği üzerine postnatal yedinci günde taburcu edildi.Öğe Smith-Lemli-Opitz sendromu: Olgu sunumu(2006) Vatansever, Üffet; Duran, Rıdvan; Telören, Behzat; Güreşçi, Servet; Altaner, Şemsi; Acunaş, Betül AyşeSmith-Lemli-Opitz sendromu otozomal resesif geçen, çok sayıda doğuştan malformasyonun eşlik ettiği nadir görülen bir sendromdur. Smith-Lemli-Opitz sendromlu olgularda kolesterol biyosentezinin son basamağında 7-dehidrokolesterolü kolesterole çeviren ve geni 11q13'de lokalize bir enzim olan 7-dehidrokolesterol redüktazın doğuştan eksikliği mevcuttur. Otuz beş haftalık 1500 gr doğan bebeğin cildi kuru ve parşömen kâğıdı görünümünde, mikrognati, hipertelörizm, düşük kulak, antevert burun delikleri, belirgin filtrum, yarık damak, el parmaklarında ulnar deviasyon ve distal fleksiyon kontraktürü, çomaklaşma, ayaklarda pes ekino varus deformitesi ve çekiç topuk, sağ ayakta sindaktili, ambigius genitalya mevcuttu. İncelemelerde total kolesterol 108 mg/dl LDL kolesterol 48.8 mg/dl bulundu. Yirmi beşinci gün hayatını kaybeden olgunun otopsisinde iki loblu sağ akciğer, atriyal septal defekt, patent duktus arteriyozus, üreterlerde iki taraflı yerleşim anomalisi, sol sürrenalde insitu saptandı.Öğe Zihin ve hareketli engelli çocuklar için Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde izlenen olguların demografik özellikleri(2005) Ahmetoğlu, Emine; Canarslan, Harun; Vatansever, Ülfet; Kutlu, KemalAmaç: Trakya Üniversitesi Zihin ve Hareket Engelli Çocuklar için Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne başvuran olguların demografik verileri değerlendirildi. Çalışma Planı: Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezine Ocak 1995-Aralık 2003 tarihleri arasında başvuran 1167 olgunun demografik verileri geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: En çok başvurunun 1997-1998 tarihleri arasında olduğu saptandı. Başvuran 1167 olgunun 476’sının kız (%40.8), 691’inin erkek (%59.2) olduğu belirlendi. Olguların yaş ortalaması 4.22±4.00(dağılım 1-28) bulundu. Tanılara göre 550 olguda (%47.1) zihinsel engel, 438’inde (%37.5) serebral palsi, 32’sinde (%2.7) otizm, 49’unda (%4.2) Down sendromu, 98’inde (%8.4) gelişim geriliği vardı. Bölgeler açısından olguların 335’inin (%28.7) Edirne il merkezinden geldiği ve tüm olguların sadece %14’ünün merkezdeki eğitim programlarına devam ettiği gözlendi. Sonuç: Bu çalışma Merkeze başvuran olguların bölgesel dağılımını vermekle birlikte, devam etme oranının düşük olduğunu göstermiştir. Engelli çocuklar ve aileleri ile ilgili daha ayrıntılı demografik verilerin elde edilmesi, ülke genelinde de engelliler ile çalışmalar açısından önem taşımaktadır.Öğe Karbamazepin ve valproat tedavisi alan çocuklarda immunolojik parametrelerin değerlendirilmesi(2000) Boz, Ali; Karasalihoğlu, Serap; Acunaş, Betül Ayşe; Biner, Betül; Vatansever, ÜlfetAmaç: Antiepileptik ilaçlardan karbamazepin ve sodyum valproatın immun sisteme etkilerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Anabilim Dalımız Nöroloji Polikliniğinden karbamazepin ve valproat tedavisi başlanan 64 olguda bu ilaçların immun sisteme etkilerini belirlemek için serum IgG, IgA, IgM, kompleman 3 (C3), kompleman 4 (C4) düzeyleri saptandı. Günlük doz, kullanım süresi, kan ilaç düzeyi ile olan ilişkisi araştırıldı. Kontrol grubu olarak 25 non-epileptik hasta seçildi. Bulgular: Valproat grubunda serum IgG, IgA, IgM düzeylerinde kontrol ve karbamazepin grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Karbamazepin grubunda serum IgM düzeyleri, kontrol ve valproat grubuna göre anlamlı düşüktü (p<0,05). IgG ve IgA düzeylerinde ise farklılık yoktu. Valproat ve karbamazepin grubunda C4 düzeyi kontrol grubuna göre anlamlı düşüktü (p<0,05). C3 düzeyleri arasında farklılık bulunamadı. Günlük doz, ilaç kan düzeyi ve kullanma süresiyle parametreler arasında anlamlı ilişki bulunamadı. Sonuç: Uzun dönem antikonvülsif ilaç kullanımı sırasında, bu ilaçların immünolojik sistem üzerine etkilerinin göz önünde bulundurulmasının uygun olacağı sonucuna varıldı.Öğe İntrakranyal tüberkülom ve progresif primer tüberkülozlu bir olgu(2000) Vatansever, Ülfet; Karasalihoğlu, Serap; Acunaş, Betül Ayşe; Çakır, Bilge; Kırçuval, Oktay; Pala, ÖzerÇocukluk çağında, miliyer tüberküloz ile tüberküloz, menenjit birlikteliği sık olmasına karşın, postprimer tüberküloz formu olan kavernöz tüberküloz ve intrakranyal tüberkülom veya tüberküloz menenjit birlikteliği nadirdir. Babası 2 ay önce tüberkülozdan ölen, üç yaşında, erkek hasta, kliniğimize şuur bulanıklığı ile refere edildi. BCG aşısı olmayan ve profilaksi uygulanmayan olgu, yapılan klinik ve laboratuar incelemeleri sonucunda kavernöz tüberküloz ve intrakraniyal tüberkülom tanısı aldı. Bu olgu ile çocuklarda nadir görülen intrakraniyal tüberkülom ve postprimer tüberküloz formu olan kavernöz tüberkülozun birlikteliği literatür eşliğinde tartışıldı.Öğe Neonatal respiratuar sinsitiyal virüs enfeksiyonu(2000) Acunaş, Betül Ayşe; Çeltik, Coşkun; Altıay, Suriye; Şam, Aylin; Karasalihoğlu, Serap; Pala, ÖzerAmaç: Yenidoğan ünitemizde 6 aylık bir sürede izlenen ardarda 10 vakada Respiratuar Sinsitiyal Virüs (RSV) enfeksiyonunun gözlenmesi üzerine, bu hastalığın klinik bulgularını ve etkilerini değerlendirmek Gereç ve Yöntem: Nazofarengeal yıkantı örneklerinde immünfloresan antikor yöntemi ile RSV antijeni aranan 24 vaka klinik, laboratuar özellikleri, morbidite ve mortalite oranları açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: RSV antijen pozitif (n = 10) ve negatif (n = 14) vakaların çoğunluğunu prematüre (RSV pozitif grubun % 80'i, negatif grubun %71'i) ve erkek (%70, %64 sırasıyla) hastalar oluşturuyordu. Ortalama doğum ağırlıkları, semptomların görülme oranı ve ortaya çıkış zamanı, hastanede kalış süreleri her iki grupta benzerdi. RSV antijen pozitif grupta %50 oranında C-Reaktif Protein yüksek bulunduğu halde, negatif grubun tümünde normal düzeydeydi (p=0.006). Vakaların hiçbirinde mortalite gözlenmedi. Klinik seyirde, RSV antijen pozitif vakaların 4'ünde (%40) morbidite gelişmezken, diğer grupta 12 vakada (%86) sorun gözlenmedi (p=0.03). Vakaların bir yıllık izlemlerinde RSV antijen pozitiflerin 5'inde (%50), negatiflerin ise 2'sinde (%14) bronşiolit atağı gözlendi. Sonuç: RSV ile enfekte vakalarda mortalite oranı enfekte olmayanlara benzer ise de morbidite daha sık görülmektedir.Öğe The evaluation of vitamin K status in children with febrile seizure(2021) Carman, Kürşat Bora; Karal, Yasemin; Mert, Gülen Gül; Ekici, Arzu; Perk, Pelen; Yarar, Çoşkun; Dinleyici, Ener ÇağrıBackground: Febrile seizure is the most common neurological disorder in childhood. The exact pathophysiology of febrile seizures is unknown. Recent studies showed the role of vitamin K in nonhematological and inflammatory disorders. This study aimed to investigate the serum vitamin K levels in children with febrile seizures. Aims: To evaluate vitamin K levels in children with febrile seizures. Study Design: Prospective case-control study. Methods: This multicenter study examined representative populations in 8 different cities in Turkey between April 1, 2018 and April 1, 2019. Blood samples were taken from all children at presentation. Vitamin K1, vitamin K2, tumor necrosis factor-alpha, interleukin 1 beta, and interleukin 6 levels were determined by enzyme-linked immunosorbent assay. Results: A total of 155 children were included in the study—84 children with febrile seizures and 71 children in febrile control group. Serum vitamin K1 and vitamin K2 levels were also higher in children with febrile seizures than in the controls. The results of statistical analysis showed that vitamin K1 and vitamin K2 levels were correlated with tumor necrosis factor-alpha, interleukin 1 beta, and interleukin 6 levels. The median vitamin K1 and vitamin K2 levels of children experiencing their first febrile seizure were higher than those in children with recurrent febrile seizures. Type of febrile seizure has no effect on serum vitamin K1 and vitamin K2 levels. Conclusion: In children with febrile seizures, vitamin K levels are higher than those in the control group. These new findings may contribute to elucidating the etiopathogenesis of febrile seizures.Öğe Selective serotonin reuptake inhibitors for treatment of selective mutism(2012) Çöpür, Mazlum; Görker, Işık; Demir, TürkayBazı yazarlar selektif mutismin, sosyal fobinin bir varyantı olduğunu veya obsesif kompulsif bozukluk spektrumu içinde yer aldığını ileri sürmektedirler.Son yapılan çalışmalar selektif mutismin tedavisinde ilaçların etkili olabileceğini göstermektedir.Bu makalede sitalopram ve essitalopram ile tedavi edilen dört elektif mutism olgusu sunulmaktadır. Sonuçlar, bu iki ilacın olgularca iyi tolere edildiğini, verbal ve sosyal etkileşimin geliştiğini göstermiştir. Bu veriler sitalopram ve essitalopramın, selektif mutismin farmakolojik tedavisinde dikkate alınabileceğini düşündürmekle birlikte, daha net bilgiler elde etmek için geniş hasta gruplarında yeni çalışmaların yapılması gerekir..Öğe Incidence of Type 1 diabetes in children aged below 18 years during 2013-2015 in Northwest Turkey(Galenos Yayincilik, 2018) Poyrazoglu, Sukran; Azizoglu, Mehmet; Dilek, EmineObjective: To assess the incidence of type I diabetes mellitus (T1DM) in children under 18 years of age in the northwest region of Turkey during 2013-2015. Methods: All newly diagnosed T1DM cases were recorded prospectively during 2013-2015. Total, as well as gender and age group specific (0-4, 5-9. 10-14 and 15-17 age) mean incidences per 100,000 per year were calculated. Results: There were 1,773 patients diagnosed during 2013-2015 (588 cases in 2013, 592 cases in 2014, 593 cases in 2015). Of these, 862 (48.6 %) were girls and 911 (51.4%)were boys. The mean age at diagnosis was 9.2 +/- 4.2 years and it was not significantly different between girls (9.0 +/- 4.1 years) and boys (9.4 +/- 4.4 years) (p = 0.052). The crude mean incidence was 8.99/100.000 confidence interval (CI) (95% CI: 8.58-9.42). Although mean incidence was similar between boys [8.98/100.000 (CI: 8.40 to 9.58)] and girls [9.01/100.000 (CI: 8.42 to 9.63)], there was male predominance in all groups except for 5-9 year age group. The standardized mean incidence was 9.02/100.000 according to the World Health Organization standard population. The mean incidence for the 0-4, 5-9, 10-14 and 15-17 age groups was 6.13, 11.68, 11.7 and 5.04/1 00.000 respectively. The incidence of T1DM was similar over the course of three years (p = 0.95). A significant increase in the proportion of cases diagnosed was observed in the autumn-winter seasons. Conclusion: The northwest region of Turkey experienced an intermediate incidence of T1DM over the period of the study.Öğe Deletion of macro domain containing 2(MACRO D2) associated with transient hydrops fetalis(Elsevier Taiwan, 2018) Cilingir, I. Uzun; Sayin, Niyazi Cenk; Gurkan, H.; Ciftdemir, N. A.; Atli, E.; Inan, C.; Erzincan, S.; Sutcu, H.; Vatansever, U.; Varol, FusunMacro Domain Containing 2 (MACRO D2) gene is a gene from macro family which is highly expressed in the ventriculer zone of the brain during embryonic development. Association between Autism spectrum disorders and MACRO D2 gene polymorphisms has been reported before [1] . Deletion in MACRO D2 gene has also been associated with Kabuki Syndrome which is a well described congential anomaly syndrome [2] .Öğe Incidence, risk factors and severity of retinopathy of prematurity in Turkey (TR-ROP study): a prospective, multicentre study in 69 neonatal intensive care units(BMJ Publishing Group, 2018) Baş, Ahmet Yağmur; Acunaş, Betül AyşeBackground To evaluate the prevalence, risk factors and treatment of retinopathy of prematurity (ROP) in Turkey and to establish screening criteria for this condition. Methods A prospective cohort study (TR-ROP) was performed between 1 April 2016 and 30 April 2017 in 69 neonatal intensive care units (NICUs). Infants with a birth weight (BW)=1500 g or gestational age (GA)<= 32 weeks and those with a BW> 1500 g or GA> 32 weeks with an unstable clinical course were included in the study. Predictors for the development of ROP were determined by logistic regression analyses. Results The TR-ROP study included 6115 infants: 4964 (81%) with a GA <= 32 weeks and 1151 (19%) with a GA>32 weeks. Overall, 27% had any stage of ROP and 6.7% had severe ROP. A lower BW, smaller GA, total days on oxygen, late-onset sepsis, frequency of red blood cell transfusions and relative weight gain were identified as independent risk factors for severe ROP in infants with a BW=1500 g. Of all infants, 414 needed treatment and 395 (95.4%) of the treated infants had a BW <= 1500 g. Sixty-six (16%) of the treated infants did not fulfil the Early Treatment for Retinopathy of Prematurity requirements for treatment. Conclusions Screening of infants with a GA <= 34 weeks or a BW<1700 g appears to be appropriate in Turkey. Monitoring standards of neonatal care and conducting quality improvement projects across the country are recommended to improve neonatal outcomes in Turkish NICUs.