Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 1809
  • Öğe
    Yüzeysel mesane tümörlerinde transüretral rezeksiyon, intrakaviter bacillus calmette-guerin ve mitomisin C uygulamalarının rekürrens ve progresyon yönünden karşılaştırılması
    (Trakya Üniversitesi, 2004) Kubat, Hüseyin; Atakan, İrfan Hüseyin
    ÖZET Pek çok araştırmacı yüzeyel mesane tümörlerinde TUR'dan sonra adjuvan tedavi olarak intravezikal BCG uygulamasını ilk seçenek olarak düşünmektedir. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Kliniğinde Ekim 1989-Ocak 2003 yılları arasında yüzeyel mesane tümörü tanısıyla izlenen 130 hastayı çalışmamıza aldık. Hastaların 115'i erkek, 15'i kadındı ve yaş ortalamaları 59.98±11.97 idi. Hastalar üç grupta incelendiler. 1. gruptakiler sadece TUR uygulanan 37 hasta, 2. gruptakiler TUR+intravezikal BCG uygulanan 49 hasta ve 3. gruptakiler TUR+ intravezikal mitomisin C uygulanan 44 hastadan oluşmaktaydı. Birinci, ikinci ve üçüncü gruptaki hastalarda multifokal özellik ayrıca değerlendirildi. Birinci grupta 22, ikinci grupta 28, üçüncü grupta 22 hasta multifokal tümörlüydü. Çalışmamızda bu üç grubun ve bu üç gruptaki multifokal tümörlü hastaların rekürrens sıklığı ve süreleri, grade ve evrelerindeki değişiklikler incelendi. Rekürrens sıklığı ki-kare testi ile karşılaştırıldı. Rekürrens sürelerinin ortalamaları Kruskal-Wallis Varyans analizine göre karşılaştırıldı ve her iki testte de p<0.05 değeri anlamlı kabul edildi. Grupların progresyon göstermesi ki-kare testi ile karşılaştırıldı ve p<0.05 değeri anlamlı kabul edildi. Sadece TUR uygulanan hastalardan %73'ü rekürrens göstermiştir. Rekürrens gösteren hastaların %22.2'sinin evresinde, %22.2'sinin grade'inde artma saptanmıştır.TUR+intravezikal BCG uygulanan hastalardan %42.9'u rekürrens göstermiştir. Bu grupta rekürrens gösteren hastaların hiçbirinde progresyon saptanmamıştır.TUR+intravezikal mitomisin C uygulanan hastalardan %56.8'i rekürrens göstermiştir. Bu gruptaki rekürrens gösteren hastaların %12'sinin evresinde, %20'sinin grade'inde artma saptanmıştır.Sadece TUR uygulanan grupta 43multifokal tümörlü hastaların %81.8'i rekürrens göstermiştir. Rekürrens gösteren hastaların %27.7'sinde evre, %27.7'sinde grade artışı saptanmıştır. Intravezikal BCG uygulanan grupta multifokal tümörlü 28 hasta vardı. Bu grupta multifokal tümörlü hastaların %57.1'i rekürrens göstermiştir. Rekürrens gösteren hastaların hiçbirinde progresyon izlenmemiştir. Intravezikal mitomisin C uygulanan grupta multifokal tümörlü 22 hasta vardı. Bu grupta multifokal tümörlü hastaların %77.3'ü rekürrens göstermiştir. Rekürrens gösteren hastaların %17.6'sında evre, %23.5'inde grade artışı saptanmıştır. Çalışmamızda rekürrens sıklığını ve progresyon u engellemekte TUR+intravezikal BCG'nin, sadece TUR ve TUR+intravezikal mitomisin C'ye göre daha üstün olduğunu bulduk. Anahtar kelimeler: Mesane neoplazisi, Intravezikal tedavi, Mitomisin C, BCG 44
  • Öğe
    Varikoselli olgularda ameliyat öncesi ve sonrası skrotum ısı farklarının karşılaştırılması ve skrotum ısısının semen değerlerine olan etkisi
    (Trakya Üniversitesi, 1993) Ereselli, Hasan; İnci, Osman
    düşüklüğü ile karşılaşıldı. Ek olarak diğer hormon anormallikleri de bulundu. Postoperatif hormon ölçümleri yapılamadı. Klinik varikosel saptanamayan 8 olguda skrotum ısı ölçümleri ve spermiogram yapıldı. Ortalama sol skrotum ısısı 34.52C ve sag skrotum ısısı34.47C olarak ölçüldü. Bu 8 olgunun 3 ' ünde spermiogram değerleri normal bulundu. Geriye kalan 5 olguya subklinik varikosel tanısıyla operasyon önerildi; ancak operasyonu kabul eden olmadı. 61bulundu. Operasyon sonrası en fazla ısı azalması GIV olan olgularda meydana geldi. Preoperatif olarak ortalama sol testis volümü 16.52ml. sağ testis volümü 17.95ml olarak ölçüldü. Ortalama sol testis volümü en düşük olarak GIV olanlarda ve en düşük sağ testis volümü de GIII olanlarda bulundu. Postoperat if ortalama sol testis volümü 17.25ml, sağ testis volümü 18.06ml olarak ölçüldü. Sol testis volümündeki postoperatif artış sağ testis volümündeki artıştan daha fazla oldu. Bu artış sol testis volümünde 0.73ml ve sağ testis volümünde O.llml oldu. GI varikosel 1 ilerde ortalama sperm sayısı 6.20 milyon/ml, GII olanlarda 18.17 milyon/ml, GIII olanlarda 25. 19 mi lyon/ml, GIV olanlarda 41.70 milyon/ml ve çift taraflı olanlarda 11. 96mi lyon/ml olarak sayıldı. En düşük sperm sayısı GI varikosel 1 erde bulundu. Operasyon sonrası GI varikosel 1 i olgular dışındakiler normospermik hale geldi.Operasyon sonrası ortalama sperm artısı 11.55 milyon/ml oldu. Operasyon öncesi sperm motilitesi GI olanlarda ortalama %28.90, GII olanlarda %34.18, GIII olanlarda %34.45, GIV olanlarda %32.5Q ve çift taraflı olanlarda %17.48 olarak tespit edildi. En düşük sperm motilitesi çift taraflı varikoselli olgularda bulundu. Operasyon sonrası GI ve çift taraflı varikosel i olanlar dışındakilerin motilitesi normal sınırlara yükseldi. Operasyon sonrası motilitede ortalama %21.77'lik artış oldu. Olgularımızın preoperatif ortalama motilite indeksi %76.66 olarak tespit edildi. Operasyon sonrası ortalama olarak %65.31'lik artış oldu. Operasyon öncesi hormon patolojisi olarak en çok testosteron 60düşüklüğü ile karşılaşıldı. Ek olarak diğer hormon anormallikleri de bulundu. Postoperatif hormon ölçümleri yapılamadı. Klinik varikosel saptanamayan 8 olguda skrotum ısı ölçümleri ve spermiogram yapıldı. Ortalama sol skrotum ısısı 34.52C ve sağ skrotum ısısı34.47C olarak ölçüldü. Bu 8 olgunun 3 ' ünde spermiogram değerleri normal bulundu. Geriye kalan 5 olguya subklinik varikosel tanısıyla operasyon önerildi; ancak operasyonu kabul eden olmadı. 61
  • Öğe
    Transrektal ultrasonografi ile prostat ince iğne biyopsi işlemi sırasında yapılan infiltrasyon anestezisinde miktar ve anatomik lokalizasyon çalışması
    (Trakya Üniversitesi, 2005) Akdere, Hakan; Gözen, Serdar
    ÖZET Prostat kanserleri en yaygın görülen kanserlerden biridir. Prostat hastalıklarının tanı ve tedavisinde prostatın boyut, şekil ve parankiminin doğru olarak tespiti ürolog için son derece önemlidir. Ancak bu yöntem prostat patolojilerinin tam anlamıyla değerlendirilmesinde yetersiz kalmaktadır. Transrektal prostat biyopsisi prostat kanseri teşhisinde günümüzde standart prosedürdür ve ağrılı bir işlemdir. Bu da hastanın uyumunu ve doktorun prosedürü rahat yapmasını engellemektedir. Bu çalışmada hastaların minimal ağrı ve komplikasyonia bu prosedürünün yapılması için nelere dikkat etmemiz gerektiğini araştırdık. Çalışmamızda prostatik yakınmalar nedeniyle 1999 Nisan- 2002 Ekim tarihleri arasında polikliniğimize başvuran 70 hasta bulunmaktaydı. Bunların 35 tanesine biyopsi öncesi toplam lcc kadar %1 lidokain ile periprostatik anestezi yapıldı. Diğer gruptaki 35 hastaya periprostatik iokal anestezi uygulanmadı. Periprostatik anestezi transrektal ultrason eşliğinde anestezinin en uygun olduğunu düşündüğümüz periprostatik alana yapıldı. Bu alan kadavra diseksiyonlarıyla tarif edilip ultrasonografi pratiği ile iokalize edilmişti. Hasta grupları arasında yaş, prostatik spesifik antijen değeri, prostat volümleri ve uluslar arası prostat sempton skor ortalamaları arasında istatistiksel anlamlı fark tespit edilmedi. Her iki grupta birbirine çok benzeyen hastalardan oluşmaktaydı. Bu gruplardaki hastalara transrektal ultrason eşliğinde prostat iğne biyopsisi uygulandı. Her hastanın parmakla rektal inceleme sırasında, probun yerleştirilmesi sırasında ve biyopsi sırasındaki duydukları ağrı vizüel ağrı skalası yardımıyla kayıt edildi. Her iki gruptaki hastaların vizüel ağrı skalası ortalamaları alınarak istatistiksel anlamlılığı araştırıldı. Gruplar arasında parmakla rektal inceleme ve probun rektuma sokulması sırasında duyulan ağrı ortalamalarında istatistiksel anlamlı fark olmadığı görüldü. Biyopsi sırasında duyulan ağrı ortalaması anestezi yapılmayan grupta 54istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı bulunmuştur. Bununla birlikte hastalar biyopsi sonrası oluşan komplikasyonlar açısından da değerlendirildiler. Biyopsi sonrası oluşabilen hematüri, rektal kanama ve ateş gibi komplikasyonlar kayıt edildi. Komplikasyoniara bakıldığında her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi. Bu sonuçlar ışığında günümüzde prostat tümörünün tespitinde altın standart kabul ettiğimiz transrektal uitrasonografi eşliğinde ince iğne biyopsisi güvenli bir tetkiktir. Özellikle biyopsi öncesi yapılan lavman ve profıiaksi ile enfeksiyon riski açısından daha güvenli bir yöntem haline gelmiştir. Ancak biyopsi hasta için ağrılı bir işlemdir. Bu işlemin hasta ve hekimin işini kolaylaştırması nedeniyle lokal anesteziyle yapılması artık zorunlu hale gelmiştir. Günümüzde pek çok merkez bunu rutin hale getirmiştir. Bugüne kadar literatür verileri incelendiğinde en uygun ve en ucuz lokal anestezinin ildokain olduğu sonucuna varılmıştır Bizim çalışmamızda kadavra çalışmalarıyla korele ettiğimiz periprostatik sinir demeti lokalizasyonu uitrasonografi probuna uygun açı verilmesiyle yapılan düşük dozda bir (toplam lcc) anesteziyle bile diğer yöntemler kadar konforlu biyopsi yapma imkanının olduğunu göstermiştir. Sonuç olarak bu çalışmamız periprostatik sinir blokajında doğru yere, doğru açida ve daha düşük doz anestezik madde enjeksiyonu ile diğer literatür kaynaklarındakine benzer sonuçları alabileceğimizi göstermektedir. Anahtar kelimeler: Prostat Tümörü, ince İğne Biyopsisi, Lidokain, Vizüel Ağrı Skalası 55
  • Öğe
    Tek taraflı süzmeyen böbreklerde %3 NaCI ile drip infüzyon pyelografisinin tanı değeri
    (Trakya Üniversitesi, 1990) Başterzi, Selahattin; İnci, Osman
    İntravenö z pyelografilerinde tek taraflı süzmeyen böbrek görüntüsü saptanan hastalarda,kesin tanı amacıyla başka tetkik ve incelemelere gerek duyulur .ürol ojide sıkça rastlanan bu hastalarda ~~ 3 NaCl drip- infüzyonu ile hem gl omeruler filtrasyon artırılarak , he m de sodyum ve suyun tubuler geri emilimi hız landırıl arak kontraat maddenin kaliks ' renal pelvis ve üreterdeki yoğunluğu artırılıp tiriner boşlukla görünür hale getirilebilir. Bu renal fizyolojik özel likten hareketle;İVP 1 lerinde tek taraflı süzmeyen böbrek görünümü olan 7 1si erkek B1 i kadın toplam 15 hast ada ~ 3 NaCl - s uda-solüsyonu ve radyoopak maddenin bire bir ölçüsündaki karış ımında n kil ogram başına 2 ml hesabıyla drip- i nfüzyon pyelografisi uygulandı ve yöntemin tanı de ğeri tartışıldı . 15 hastadan ll 1 inde ·,~ 3 NaCl ile drip-infüzyon pyelografisinde ilave tetkike gerek ka lmaksız ın tanıyı kesinle ş tiren radyolojik görüntü elde edildi . Diğer 4 olguda ise kesin tanı i çin ileri veya invazif tetkiklere gerek duyuldu. Hastalarımızın hiç birinde yan etki ve koroplikasyon olmadı
  • Öğe
    Seminal total alfa glukozidaz düzeyi ölçümünün azospermli hastalarda ayırıcı tanıdaki değeri
    (Trakya Üniversitesi, 1998) Bakırçivi, İbrahim; Atakan, İrfan Hüseyin
    ÖZET VE SONUÇ T.Ü.T.F. Üroloji A.B.D 'da azospennüi 47 olgu üzerinde yaptığımız çalışmada aşağıdaki sonuçlan bulduk: 1- Çalışmaya aldığımız 33 olgu testiküler yetmezliğe bağlı azospermik, 14 olgu obstrûktif tipte azospermik hasta idi. 2- a ğlukozidaz değerlerini obstrûktif grupta daha düşük bulduk. 3- a ğlukozidaz en düşük vazektomili grupta bulundu 4- ağlukozidaz değerlerini FSH ve testis volümünden bağımsız olduğunu bulduk. 5-a glukozidazm, testis hacmi ve FSFTa göre daha spesifik ve sensitiv olduğunu bulduk. Sonuç olarak seminal a ğlukozidaz değerinin tek başına azospermi ayırıcı tanısına yetmeyeceği ancak yol gösterici olabileceği, endikasyonu olan hastalarda mutlaka testis biyopsisinin yapılması gerektiği kanısına vardık.
  • Öğe
    Transrektal ultrason eşliğinde yapılan prostat iğne biyopsilerinde benign prostat hiperplazisine eşlik eden histolojik kronik prostatit prevalansı
    (Trakya Üniversitesi, 2017) Özdemir, Yavuz; Çek, Hakkı Mete
    Hastanemizde son 10 yılda transrektal ultrason eşliğinde prostat iğne biyopsisi yapılan hastalarda kategori IV prostatit sıklığını araştırıp bunun PSA, serbest/total PSA, PSA dansitesi ile ilişkisini ortaya koymayı amaçladık. 06.03.2007 – 14.04.2017tarihleri arasında başvuran ve transrektal ultrason eşliğinde prostat iğne biyopsisi uygulanan 2605 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların prostat biyopsisi sonuçları, serum total ve serbest PSA değerleri, yaşları ve prostat volüm değerleri hastane yazılımından kaydedildi. Hastaların PSA dansiteleri, serbest/total PSA oranları hesaplandı. Prostat histolojisi 3 grupta kategorize edildi:1)Prostat kanseri, 2) Kronik histolojik prostatik enflamasyon (KHPE) ve 3) Benign prostatik doku. Hastaların ortanca yaşı 65, ortalama prostat volüm değeri 59,8, ortanca PSA değeri 8,9 ng/ml, ortanca s/t PSA oranı 0,17 idi. 830 (%31,9) biyopsi materyalinin histopatolojik incelemesinde prostat kanseri saptanırken, 1775 (%68,1) hastada prostat malignitesi saptanmadı. Biyopsisinde malignite saptanmayan 1775 hasta incelendiğinde kronik prostatik enflamasyon görülme oranı %71,15 olarak izlendi.Benign prostat patoloji saptanan grupta kronik histolojik prostatik enflamasyon saptanan ve saptanmayan hastaların yaşları ve serbest /total PSA oranları anlamlı olarak (p?0.05) farklılık göstermemiştir. Kronik histolojik prostatik enflamasyon olan grupta total PSA değeri, PSA dansitesi ve prostat volüm değeri KHPE olmayan gruptan anlamlı (p?0.05) olarak daha yüksektir. Sonuç olarak çalışmamızın verileri, PSA yüksekliği nedeniyle prostat kanseri araştırılması yapılan hastalarda NIH Kategori IV prostatit sıklığının oldukça yüksek (%71.15) olduğunu ortaya koymuştur. PSA yüksekliği nedeniyle üroloji poliklinik başvurusunda bulunan hastalara prostat biyopsisi yapılmadan önce PSA yüksekliği sebebinin asemptomatik seyreden NIH Kategori IV prostatit olabileceği akılda bulundurulmalıdır.
  • Öğe
    Prostat kanserli hastalarda ince iğne biyopsi ve retopubik radikal prostatektomi spesimenleri gleason skorlarının karşılaştırılması
    (Trakya Üniversitesi, 2004) Güdelci, Tansu; Kaya, Esat
    ÖZET Prostat kanseri tüm dünyada görülen kanserler içinde dördüncü sırayı almaktadır. Prostat kanserinin histolojik Gleason grade'i kanserin biyolojik davranışı hakkında bilgi veren en önemli veridir. Prostat kanserinin Gleason skoru, kanserin agresifliği hakkında bilgi verir. Prostatektomi spesimeninden elde edilen Gleason skorunun, hastalığın prognozunun tahmininde güvenilir bir veri olduğu herkes tarafından kabul görmektedir. İnce iğne biyopsilerinden elde edilen biyopsi materyalinin histolojik Gleason grade'i hastalığın prognozunun klinik olarak belirlenmesinde ve tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesinde kullanılan önemli bir veridir. Bu çalışmada, ince iğne biyopsisi ile elde edilen spesimenlerin Gleason skorunun tedaviyi yönlendirmedeki değerini incelemek ve belirlemek amacıyla, ince iğne biyopsi spesimenlerinin Gleason skorları ile radikal prostatektomi spesimenlerinin Gleason skorları arasında farklılık olup olmadığını araştırdık. Çalışmaya, Kasım 1994 ile Nisan 2003 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı'nda ince iğne biyopsisi ile prostat kanseri tanısı konup retropubik radikal prostatektomi yapılan 26 hastayı dahil ettik. Çalışmanın sonucunda, ince iğne biyopsi spesimenlerinin Gleason skoru ile prostatektomi spesimenlerinin Gleason skorunun hastaların %46'sında aynı olduğunu, %42'sinde her iki skor arasında l fark olduğunu ve % 11'inde 2 fark olduğunu bulduk. Prostatektomi spesimenlerinin Gleason skorları ile ince iğne biyopsi spesimenlerinin Gleason skorları karşılaştırıldığında, ince iğne biyopsisi ile hastaların %19'unda Gleason skorunun daha yüksek olduğu ve hastaların %34'ünde ise daha düşük olduğunu bulduk. Hastaların ince iğne biyopsilerinin Gleason 46skorları ile prostatektomi spesimenlerinin Gleason skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptadık. Gleason skorlarını gruplara ayırarak karşılaştırdığımızda ise ince iğne biyopsi spesimenlerinin Gleason skor grupları ile prostatektomi spesimenlerinin Gleason skor grupları arasında istatistiksel olarak orta derecede bir uyum olduğunu saptadık. Ancak Gleason skoru 7 olan hastaları ayrı bir grup halinde değerlendirdiğimizde bu uyumda bir azalma olduğunu saptadık. Bu bilgiler ışığında, ince iğne biyopsi spesimenleri ile prostatektomi spesimeni Gleason skoru arasındaki benzerlik oranı yüksektir. Ancak, prognoz tayini yapılırken, tedavi seçenekleri değerlendirilirken ve sonuçları karşılaştırılırken ince iğne biyopsi spesimenleri Gleason skorunun, prostatektomi spesimeni Gleason skorundan farklı olabileceğinin ve bu farklılığın Gleason skoru 7 olan yani orta derecede diferansiye olan tümörlerde nispeten daha fazla olabileceğinin hatırda tutulması gerektiğine inanıyoruz. Ayrıca postoperatif dönemde Gleason skoru 7 ve daha yüksek olan olguların biyokimyasal nüks bağlamında çok dikkatle izlenmesi gerektiği kanısındayız. Anahtar kelimeler: Radikal prostatektomi, İğne biyopsisi, Gleason skoru.
  • Öğe
    Testis iskemi reperfüzyonunda vitamin E ve koenzim Q10'un koruyucu rolü
    (Trakya Üniversitesi, 2012) Arda, Ersan; Aktoz, Tevfik
    Testis torsiyonu, spermatik kordun kendi ekseni etrafında dönmesine bağlı olarak, testis ve eklentilerinin kan akımının engellenmesi sonucu gelişen ürolojik acillerden biridir. Bu çalışmada koenzim Q10 ve vitamin E gibi yağda çözünen, güçlü antioksidan olduğu bilinen iki maddenin testis iskemi reperfüzyon hasarındaki etkilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.300-350 gr arası ağırlıkta 56 adet Sprague-Dawley soyu yetişkin erkek sıçan gelişigüzel olarak her grupta 8 rat olmak üzere 7 gruba ayrıldı. 1. grup sham grubu olarak belirlendi, 2. grupta iskemi reperfüzyon oluşturuldu, 3. grupta iskemi reperfüzyona ek olarak vitamin E (100mg/kg) uygulandı, 4. grupta iskemi reperfüzyon oluşturulmadan sadece vitamin E uygulandı, 5. grupta iskemi reperfüzyona ek olarak koenzim Q10 (10mg/kg) uygulandı, 6. grupta iskemi reperfüzyon oluşturulmadan sadece koenzim Q10 uygulandı ve 7. grupta iskemi reperfüzyona ek olarak vitamin E ile koenzim Q10 birlikte uygulandı.Testislerin histopatolojik değerlendirmesinde:Johson skorundaki düşüş Grup 1 ile Grup 2 ve Grup 2 ile diğer gruplar (Grup 3, 4, 5, 6 ve 7) karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05). Ayrıca iskemi reperfüzyon yapılan, Grup 3, Grup 5 ve Grup 7'de Johnson skorunda azalma gelişmediği gözlenmiş olup iskemi reperfüzyon yapılmayan Sham, Grup 4 ve Grup 6'ya benzer ve eşit sonuçlar elde edilmiştir.Grade skorundaki artış Grup 1 ile Grup 2, 3, 5 ve 7 karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05). Ayrıca Grup 2 ile Grup 4, 6 ve 7 arasında, Grup 3 ile Grup 4 ve 6 arasında, Grup 4 ile Grup 5 ve 7 arasında, Grup 5 ile Grup 6 ve Grup 6 ile Grup 7 arasındaki değerlerde istatistiksel anlamlı farklar bulundu (p<0,05).Seminifer tübül çaplarındaki azalma Grup 1 ile Grup 2, 3, 5 ve 7 karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05). Ayrıca Grup 2 ile Grup 3, 4, 5, 6 ve 7 arasında, Grup 3 ile Grup 4, 5, 6 ve 7 arasında, Grup 4 ile Grup 5 ve 7 arasında, Grup 5 ile Grup 6 ve Grup 6 ile Grup 7 arasındaki değerlerde istatistiksel anlamlı farklar elde edildi (p<0,05).Biyokimyasal incelemede, gruplar malondialdehid yönünden karşılaştırıldığında istatistiksel fark bulunmamış (p>0.05) olup, katalaz yönünden karşılaştırıldığında ise Grup 1 ile Grup 2, 3, 4, 5; Grup 2 ile Grup 3, 4, 5, 6; Grup 3 ile Grup 4, 5, 6; Grup 4 ile Grup 7 ve Grup 5 ile Grup 7 arasında istatistiksel anlamlı farklar elde edildi (p<0,05).Pozitron emisyon tomografisi ile incelemede ise Grup 1 ile Grup 3 ve 7, Grup 3 ile Grup 4, Grup 4 ile Grup 6 ve 7 ve Grup 5 ile Grup 7 arasında standart tutulum değerleri açısından istatistiksel anlamlı farklar elde edildi (p<0,05).Çalışmamızda kullandığımız antioksidanların (vitamin E ve koenzim Q10); histopatolojik incelemelerde olumlu ve parallel yönde etki gösterdiği, malondialdehid ve katalaz değerleri incelendiğinde özellikle malondialdehid yönünden beklenilen sonuçların gelişmediği ve bu antioksidanların koruyucu etkinliğinin pozitron emisyon tomografisi ile elde edilen standart tutulum değerleri sonuçlarına da belirgin olarak yansımadığı tespit edildi.Anahtar kelimeler: Testis torsiyonu, ürolojik acil, antioksidan.
  • Öğe
    Sıçanlarda böbrek iskemi-reperfüzyon hasarına melatonin ve E vitamininin antioksidan etkileri ile hücresel değişiklikler
    (Trakya Üniversitesi, 2004) Aktoz, Tevfik; Alagöl, Bülent
    ÖZET Bu çalışmada melatonin ve E vitamininin böbrek iskemi-reperfuzyon hasarındaki etkileri antioksidan enzim değerleri, ışık mikroskopisi ve elektron mikroskopisi ile incelenmiştir. Bu maddelerin ve uygulanan yöntemlerin etkinliğini karşılaştırmak amaçlanmıştır. Bu çalışmadaki gruplar şu şekilde oluşturuldu: 1- Grup A: Kontrol grubu. 2- Grup B: İskemi-reperfuzyon uygulanan grup. 3- Grup C: İskemi-reperfuzyon ve melatonin uygulanan grup. 4- Grup D: İskemi-reperfuzyon ve E Vitamini uygulanan grup. İskemiden 72, 48, 24 saat ve 30 dakika önce, C, D gruplarına sırasıyla, melatonin ve vitamin E verildi. İskeminin 60. dakikasında klemp açıldı. Böbrek dokuları reperfuzyonun 60. dakikasında alındı. Plazma üre, kreatinin düzeyleri, böbrek dokusunda süperoksid dismutaz, katalaz enzim aktiviteleri ile malondialdehid düzeyi ile histopatolojik değişiklikler incelendi. Verilerin istatistiksel analizleri, gruplar arası fark olup olmadığı Kruskal-Wallis testi; iki grup arasındaki farkın anlamlılık derecesi Mann Whitney U testi ile değerlendirildi. Plazma üre değerleri A grubu ile karşılaştırıldığında B,C,D gruplarında artmış olup, bu artış istatiksel olarak belirgindir. A grubu ile karşılaştırıldığında B,C,D gruplarında kreatinin değerleri artmıştır. Bu artış A grubu ile karşılaştırıldığında sadece B grubunda istatiksel olarak belirgindir. A grubu ile karşılaştırıldığında B grubunda süperoksid dismutaz aktiviteleri azalmış olup, bu azalış istatiksel olarak belirgindir. B grubu ile C, D grupları karşılaştırıldığında süperoksid 54dismutaz aktiviteleri artmış olup, bu artış istatiksel olarak belirgindir. Grup A ile Grup C ve D arasında fark saptanmamıştır. A grubu ile karşılaştırıldığında B,C,D gruplarında katalaz aktiviteleri istatiksel olarak yüksek olmasına karşın diğer gruplar arasında fark saptanmamıştır. A grubu ile karşılaştırıldığında B grubunda malondialdehid aktiviteleri artmış olup, bu artış istatiksel olarak belirgindir. B grubunun malondialdehid aktiviteleri, C ve D grupları ile karşılaştırıldığında artmış olup, bu artış istatiksel olarak belirgindir. Grup A ile Grup C ve D arasında fark saptanmamıştır. A grubu ile karşılaştırıldığında B,C,D gruplarında nekroz ve tubulus lümen içi hücre debrileri artmış olup, bu artış istatiksel olarak belirgindir. B grubu ile karşılaştırıldığında C grubunda nekroz ve tubulus lümen içi hücre debrileri azalmış olup, bu azalış istatiksel olarak belirgindir. B grubu ile karşılaştırıldığında D grubunda nekroz ve tubulus lümen içi hücre debrileri azalmıştır ancak bu azalış istatiksel olarak anlamlı değildir. Böylece melatonin iskemi- reperfüzyon hasarına karşı nekroz ve tubulus lümen içi hücre debrileri oluşumu açısından E vitaminine oranla daha koruyucu olmaktadır. Elektron mikroskopik incelemeler sonucunda, melatonin verilen grupta diğer gruplardan daha az dejenere organel ve daha fazla rejeneratif değişikliklerin saptanması melatoninin E vitamininden daha üstün bir koruyucu etkiye sahip olduğunu düşündürmüştür. Sonuç olarak, melatoninde daha belirgin olmak üzere, diğer antioksidan özelliği olan E vitamininin de böbrek sıcak iskemisinde yararlı etkilerinin olduğu belirlenmiştir. Etkinliğin gösterilmesinde kullanılan yöntemler arasında elektron mikroskopisi vazgeçilmez olmakla birlikte organizdaki antioksidan enzimlerdeki değişiklikleri göstermenin de özellikle böbrek iskemi-reperfüzyon hasarını takipte yararlı olabileceği görüşündeyiz. Anahtar kelimeler: Melatonin, Böbrek iskemi-reperfüzyon, Antioksidan enzim. 55
  • Öğe
    Radikal prostatektomi yapılan hastalarda biyokimyasal progresyonun öngörülmesine yardımcı olabilecek risk gruplarının değerlendirilmesi
    (Trakya Üniversitesi, 2019) Madendere, Serdar; Kuyumcuoğlu, Uğur
    Prostat kanseri dünyada en sık görülen ikinci malignite olup, erkeklerde beşinci en sık ölüm sebebidir. Çalışmamızda radikal prostatektomi uygulanan hastalarda prostat spesifik antijen ölçümü, Gleason skoru, evre, ekstraprostatik yayılım, seminal vezikül invazyonu, cerrahi sınır pozitifliği gibi prognostik faktörlerin biyokimyasal progresyon ile ilişkisini incelemek ve bu şekilde ek tedavi gerekibelecek hastaların belirlenmesinde etkili olabilecek değerleri belirlemek amaçlanmıştır. Mayıs 2007 ile Ağustos 2017 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı Polikliniği'ne başvuran ve başvuru sonrası yapılan muayene ve tetkiklerinde prostat kanseri saptanarak radikal prostatektomi uygulanan 216 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Postoperatif dönemde biyokimyasal progresyon görülen hastalarda risk faktörleri ayrı ayrı ve karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. Çalışmaya alınan tüm hastaların tanısal prostat spesifik antijen değerleri ortalama 12,0±15,29 ng/dl olarak bulunurken, en düşük değer 1 ng/dl, en büyük değer ise 150 ng/dl olarak bulundu. Çalışmaya alınan tüm hastaların cerrahi sonrası prostat spesifik antijen (değerleri ortalama 0,33±1,5 ng/dl olarak bulunurken, en düşük değer 0 ng/dl, en büyük değer de 15,7 ng/dl olarak bulundu. Çalışmaya alınan hastaların %21,8 (n=47)'inde progresyon olduğu, %78,2 (n=169)'inde ise progresyonun olmadığı bulundu. Total Gleason skorunun ?7 olmasının, ?8 olmasına kıyasla sağkalımı istatistiksel anlamlı olarak iyi yönde etkilediği gözlendi (p=0.001). Ekstrakapsüler invazyon olmamasının ekstrakapsüler invazyon varlığına kıyasla sağkalımı istatistiksel anlamlı olarak iyi yönde etkilediği gözlendi (p=0.004). Progresyon varlığına göre istatistiksel olarak karşılaştırılan cerrahi sınır pozitifliğinin progresyon görülen grupta anlamlı derece de daha yüksek olduğu bulundu (p=0,001). Seminal vezikül invazyonu gözlenmeyen hastalarda ortalama sağkalım süresi 94,2 ay (medyan 94,5 ay) iken, seminal vezikül invazyonu gözlenen hastalarda ortalama sağkalım süresi 70,1 ay (medyan 82,5 ay) olarak bulundu. Seminal vezikül invazyonu olmamasının, seminal vezikül invazyonu mevcudiyetine kıyasla sağkalımı istatistiksel anlamlı olarak iyi yönde etkilediği bulundu (p=0.014). Cerrahi tedavi sonrası ölçülen ilk prostat spesifik antijen değerinin <0.2 ng/dl olmasının, ilk prostat spesifik antijen değerinin ?0.2 ng/dl olmasına kıyasla istatistiksel anlamlı olarak sağkalımı iyi yönde etkilediği gözlendi (p<0,001). D'Amico risk sınıflamasına göre progresyon varlıklarının istatistiksel olarak karşılaştırılmasında; progresyon varlığı bakımından gruplar arasında anlamlı fark olduğu görüldü (p=0,005). Çalışmamızda cerrahi sınır pozitifliği, Gleason skoru yüksekliği ve D'Amico sınıflamasına göre yüksek riskin biyokimyasal progresyonla ilişkili olduğu bulunmuştur. Çalışmamızda cerrahi sonrası ölçülen ilk prostat spesifik antijen değerinin, seminal vezikül invazyonu varlığının, ekstrakapsüler invazyon varlığının, cerrahi sınır pozitifliğinin ve Gleason skoru yüksekliğinin sağkalımla ilişkili olduğu saptanmıştır. AnahtarKelimeler: Gleason skoru, prostat spesifik antijen, pozitif cerrahi sınır
  • Öğe
    Varikoselli hastalarda sol spermatik ven ve brakial ven PO2' PCO2 değerlerinin mukayeseli incelenmesi
    (Trakya Üniversitesi, 1986) Ertekin, Mehmet Tevfik
    [Abstract Not Available]
  • Öğe
    Peyronie plak indüksiyonu yapılan sıçanlarda androjenin etkisi
    (Trakya Üniversitesi, 2023) Öz, Göktan Alptuğ; Akdere, Hakan
    Peyronie hastalığı ve hipogonodizm arasında doğrusal bir ilişki olduğu kabul edilmekle beraber literatürde değişken sonuçlara sahip birçok çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada bu konuda yapılan ilk histopatolojik çalışma ile literatüre katkıda bulunulması amaçlandı. Bu çalışmada 40 adet 3 aylık Sprague-dawley cinsi erkek sıçanı randomize olarak beş ayrı gruba ayrıldı. Dört grupta intratunikal Transforming Growth Factor-beta ve disodyum fosfat dihidrat %3 enjeksiyonu yaparak peyronie modeli oluşturuldu. Bir grupta ise intratunikal serum fizyolojik enjeksiyonu uygulandı. Peyronie hastalık modeli oluşturulan gruplarda bir grup kontrol grubu olarak kullanıldı, diğer gruplarda ise birinci grupta orişektomi yapılarak kastrasyon sağlandı. İkinci grup peyronie hastalık modeli oluşturulan kontrol grubuydu. Üçüncü grup intratunikal serum fizyolojik enjeksiyonu yapılan gruptu. Dördüncü grupta intraperitoneal testosteron enjeksiyonu uygulandı. Beşinci grupta oral gavajla günlük 0.5 mg 5-alfa redüktaz inhibitörü uygulanarak testosteronun aktif formu olan dihidrotestosteron inhibisyonu sağlandı. 30 günlük takip sonunda sıçanlar genel anestezi 1.2 mL ketamine ve 0.8 mL xylazine anestezisini takiben histopatolojik inceleme için penil doku eksizyonu yapıldı. Sonrasında anestezi altındaki sıçanlar servikal dislokasyon yapılarak sakrifiye edildi. Penil dokular Patoloji Anabilim Dalında histopatolojik incelemeye tabi tutuldu. Hematoksilen eozin boyama ile fibrozis, masson trikrom boyama ile düz kas/kolajen oranı, picro-sirius boyama ile kolajen 3 / kolajen 1 oranı değerlendirildi. Serum fizyolojik uygulanan grup harici diğer dört grupta peyronie hastalık modeli oluşurken bu grupların kendi aralarında yapılan karşılaştırılmalarında incelenen parametrelerde farklılık olmadığı görülmüştür.
  • Öğe
    Mesane kanserli hastalarda HLA sınıf I (A ve B) ve II (DR) allelleri sıklığı
    (Trakya Üniversitesi, 2006) Kılıç, Ali Serkan; Alagöl, Bülent
    with primarily bladder cancer HLA B*15 allele and in patients with recurrent bladder cancer HLA DR*13 allele were higher, but not significant statistically. Keywords: Bladder cancers, genetics, HLA 46
  • Öğe
    Değişici epitel hücreli mesane karsinomlarının tanı ve takibinde Nükleer Matriks Protein 22'nin yeri
    (Trakya Üniversitesi, 2001) Ersoy, Erdal; Kaya, Esat
    ÖZET Mesane kanseri sıklığı ve yüksek oranda nüks göstermesi, tanı ve takipte güvenilirliği yüksek, erken sonuç veren noninvaziv yeni tanı metodlarının geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Çalışmamızda Nükleer Matriks Protein 22 (NMP22) ve idrar sitolojisinin mesane kanserlerinin tanısındaki değeri araştırıldı. Çalışmamızda mesane değişici epitel hücreli karsinomu (DEHK) olan 43 olgu- luk bir grup (37 erkek ve 6 kadın, ortalama yaş 61.27) ve 37 kişilik kontrol grubu (27 erkek ve 10 kadın, ortalama yaş 54.35) ele alındı. NMP22 test sonuçları idrar sitolojisi ile duyarlılık, özgüllük, pozitif ve negatif kestirim değerleri ve toplam tanı değerine göre karşılaştırıldı. NMP22 Test ELISA NMP22 (Matritech) tekniğine göre yapıldı. Bu test kanser hücreleri tarafından salınan nükleer mitotik proteinleri ölçer. NMP22 testinin sınır değeri 10.0 U/ml olarak alındı. Ortalama NMP22 değeri tümörlü hastalarda 48.38 U/ml, kontrol grubunda ise 6.23 U/ml bulundu. Tümörlü 43 olgunun 35'i yüzeyel (pTa, pT1), 8'i invaziv tümörlüydü. Ortalama NMP22 değerleri yüzeyel mesane tümörlü hastalarda 31.88 U/ml, invaziv tümörlülerde ise 120.5 U/ml idi. NMP22 testinin duyarlılığı %86, özgüllüğü %75.6, idrar sitolojisinde ise bu değerler %46.5 ve %94.5 bulundu. 48Mesane DEHK'larının tanısında NMP22 testinin duyarlılığı, negatif kestirim değeri ve toplam tanı değeri idrar sitolojisinden anlamlı derecede daha iyi olmasına rağmen, özgüllüğü ve pozitif kestirim değeri daha azdır. 49
  • Öğe
    Böbrek iskemi reperfüzyonunda sildenafilin koruyucu etkisi
    (Trakya Üniversitesi, 2012) Turan, Umut; Aktoz, Tevfik
    Bu çalışmada amaç böbrek hasarında yani iskemi reperfüzyonda sildenafilin koruyucu rolü olup olmadığını ortaya koymak ve iskemi süresinin bu mekanizmaya etkisini araştırmak idi. Bu amaçla her biri 6 ``rat''tan oluşan toplam 6 grup kuruldu. Bu gruplar şöyledir. Grup 1 kontrol grubudur. Grup 2, sildenafil verilip 30 dk iskemi 60 dk reperfüzyon yapılan gruptur. Grup 3'te ise sildenafil verilip 45 dk iskemi 60 dk reperfüzyon yapılırken, Grup 4'te 30 dk iskemi ardından 60 dk reperfüzyon yapılmıştır. Grup 5'e 45 dk iskemi 60 dk reperfüzyon uygulanır iken 6. gruba sadece sildenafil verilerek kontrol grubu oluşturulmuştur. Gerekli işlemler yapıldıktan sonra sol böbrekler alınıp ardından malondialdehit asit düzeylerine bakıldı ve dokular histopatolojik yönden incelendi. İstatistiksel analiz sonrası MDA açısından fark görülmez iken histopatolojik olarak sildenafilin 30 dakikalık iskemi grubunda nekrozu azalttığı ve koruyucu rol üstlendiği ancak bu etkisini 45 dakikalık iskemi süresinde göstermediği sonucuna ulaşıldı.
  • Öğe
    Mesane tümörlerinde çift kontrast sistografinin değeri
    (Trakya Üniversitesi, 1984) Başaran, Hüseyin; Tamay, Gürbüz
    [Abstract Not Available]
  • Öğe
    Infravezikal obstriksiyonlu hastalarda mesane epitelindeki değişikliklerin histopatolojik incelenmesi
    (Trakya Üniversitesi, 1986) Arıcan, Alican
    -34- ÖZET VE SONUÇ infravezikal obstriksiyonlu (benign prostat hiperplazili) olgularda mesane mukozasında meydana gelebilecek hi s topa to lo j ik değişiklikler ile bunlarla obstriksiyon ve katater drenaj süresi arasındaki i 1 i şkiy i, öze 1 1 ikle kanseröz ve prekanseröz değişim yö nünden incelemek amacı ile bu çalışma yap ildi. Ayr ıca üroepitelde ki diğer hi s topato lo j ik değişikliklerde incelendi. Araştırmamızda yaşları 43-87 arasında olan 28 benign prostat hiperclâ i 1 i olgu incelend i. Kır sal yerleşimli ve tarımla uğraşan vakalarda suprapubik transvezikal pros tatektomi esnasında collum, trigon,sağ ve sol üreter orf islerinin lcm üst kısımlarından ve bazılarında şüpheli diğer sahalardan alınan biopsilerde histopa- tolojik inceleme yapı İd ı. Olgu ların obstriksiyon süreleri ve kata ter drenaj süreleri ayrı ayrı tesbit edildi. Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuçlar: -Üriner staz ile üroepitelyal değişiklikler arasında belirgin bir ilişki vardır. -Kronik infravezikal obs tr iks iyonlularda mesane mukozasında bazı his topatoloj ik değişmeler meydana gelmektedir.Olgularımızın tümünde mesane mukozasında patolojik lezyon sap tandı. Ayr ıca 2yıl- dan fazla obstriksiyon süresi olan 4 olgumuzda grade 1-11 kanser, biri 40 gün diğer 4'ü enaz 2 yıl obstriksiyon süresi olan 5 olgu- muzdada displazi tesbit edildi. Bu olguların hiçbiri karsinojen lerle temas edecek meslek grubuna sahip değ i ldir ler. S igar a ve di ğer alışkanlıkları yoktur. -Grade 1-11 kans ec olgular m 2'sinde col lumdan, 2 ' sinde ise tri- gondan alman biopsilerde tesbit edildi. Tümör olgularının daha çok mesane tabanı ve buna yakın bölgelerde görülmesi idrar ve içe riği ile bu anatomik lokal izasyonun daha çok temasta olmasına bağ lı olab ili r. Ayr ıca pres ip i tasyonda yine bu bölgeye olmaktadır. -Obstriksiyon sonucu üroepitelde ve mesane katlarında enfek siyon ve buna bağlı bazı patolojik değişiklikler olabilmektedir. Sonuç olarak mesane kans er ler inin e tyopatogenez inde karsinogen- lerin üroepitele lokal etkilerinin ve sürelerinin infravezikal obstriksiyon ile artabileceği kadar kar sinogenet ikler in idrardaki konsantrasyonlarmmda önemli olduğu düşünülmekle beraber ayni za manda kronik enfeksiyonunda ciddi bir faktör olduğu görüşüne katıl ıyoruz.
  • Öğe
    Prostat kanserindeki prognostik bulguların karşılaştırılması: Transrektal biyopsi ve radikal prostatektomi örnekleri
    (Trakya Üniversitesi, 2017) Avcı, Hüseyin Kürşad; Aktoz, Tevfik
    Prostat kanseri tanısı konarak radikal prostatektomi yapılan hastaların, prostat biyopsisi ve radikal prostatektomi spesimenlerindeki prognostik bulguları karşılaştırarak, prostat biyopsisinin prostat kanseri tanısı koyma ve Gleason skorunu belirleme açısından tutarlılığını değerlendirmeyi amaçladık. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Bölümü'ne 15.03.2007–16.12.2016 tarihleri arasında başvuran, prostat biyopsisi uygulanan, prostat kanseri tanısı alan ve tedavi amacıyla radikal prostatektomi uygulanan hastalar arasından sistematik-tabakalı-rastgele örnekleme yapılarak 200 vaka çalışmaya dahil edildi. Prostatektomi ve biyopsi spesimenlerindeki Gleason skoru ve diğer prognostik bulgular değerlendirildi. Çalışmaya alınan 200 hastanın yaş ortalaması 61,5 (44-77), tanı öncesi PSA değerleri ortalaması 12,7 ng/ml (1-150) idi. Hastalara ortalama 12 (6-36) kadran prostat biyopsisi yapıldı. Biyopsi ve prostatektomi örneklerinde ortalama Gleason skoru, sırasıyla, 6,5 ve 6,8 olarak saptandı. Biyopsi yapılan 200 hastanın gleason skorları sırası ile 3 (%0,5), 4 (%1,5), 5 (%9), 6 (%48,5), 7 (%24), 8 (%10,5) 9 (%5), 10 (%1) iken radikal prostatektomi gleason skorları sırası ile 5 (%9,5), 6 (%31), 7 (%33,5), 8 (%9,5), 9 (%10,5), 10 (%1) olarak saptandı. 200 hastanın %50,5'sinin biyopsi ve prostatektomi örneklerinde Gleason skoru uyumlu iken, %49,5'inin uyumsuz olduğu gözlendi Sonuç olarak ince iğne biyopsi örneklerinin Gleason skorları ile prostatektomi örneklerinin Gleason skorları arasında anlamlı bir ilişki olduğu: ince iğne biyopsi örneklerinin, prostatektomi örneklerindeki Gleason skorunu saptamakta başarılı olduğu bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: İğne biyopsi, Radikal prosatektomi, Gleason skoru
  • Öğe
    Mesane tümörlerinin tanı ve izleminde bard BTA stat testi ile idrar sitolojisinin karşılaştırılması
    (Trakya Üniversitesi, 1999) Kaplan, Mustafa; Atakan, İrfan Hüseyin
    Mesane tümörlerinde halen standart tanı yöntemi sistoskopidir. Hastaların yaklaşık % 70'ine yüzeyel tümör iken tam konur. Biz, Bard Bladder Tumor Antigen (BTA) stat testi ile idrar sitolojisinin mesane tümörlerinin tam ve izleminde etkinliğini araştırarak sonuçlarını karşılaştırdık. Ağustos 1997 ile Ekim 1998 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Polikliniği'ne mesane tümör hikayesi ile başvuran veya semptom ve bulgular ile mesane tümörü şüphe edilen ve rutin sistoskopik kontrole alınan 103 hasta çalışmaya alındı. Histopatolojik inceleme sonucu mesane tümörü tanısı konan 51 olgudan 48'i erkek (% 94,1), 3'ü kadın (%5,9)'dı. Yaş ortalaması 61,2 ± 9,3 idi. Sınır değerler 38 ile 80 arasında değişmekteydi. Ellibiri tümörlü toplam 103 olguda yaptığımız bu çalışmanın sonuçlan BTA duyarlılığım %84, idrar sitolojisi duyarlılığını ise %20 olarak ortaya koymuştur. BTA ve idrar sitolojisi beraber yapıldığında ise idrar sitolojisinin BTA duyarlılığını arttırmadığı görülmüştür. BTA özgüllüğü %83, idrar sitolojisi özgüllüğü ise %100 idi. Daha önce mesane tümörü nedeniyle tedavi edilen 28 kişilik izlem grubunda BTA duyarlılığı %70, idrar sitolojisi duyarlılığı ise %0 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, mesane tümörlü hastaların tam ve izleminde, BTA testi idrar sitolojisine göre daha az özgül ancak daha fazla duyarlı olduğu saptanmıştır.