Yazar "Yorulmaz, Murat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe ABD-Rusya Federasyonu ilişkilerinde güvenlik ikilemi (2001-2012)(Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Yorulmaz, Murat; Turan, SibelGüvenlik, Uluslararası İlişkiler disiplininde yapılan çalışmaların birçoğunda vazgeçilmez bir kavram olarak yer almaktadır. Bu açıdan kavram ele alınırken kavrama ilişkin değişimlerin araştırılması, incelenmesi ve uluslararası politikada yaşanan olaylarla birlikte değerlendirilmesi gereklidir. Bu bağlamda çalışma, ABD – Rusya Federasyonu İlişkilerindeki güvenlik ikilemini 2001 – 2012 yılları arasında uluslararası politikada yaşanan gelişmeler ve güvenlik kavramının bu süreçte geçirdiği değişim ve genişleme ile açıklamak amacı ile yapılmıştır. Çalışma, tanımlayıcı bir niteliğe sahip olarak ABD ve Rusya Federasyonu arasındaki güvenlik ikilemini, kavramın geçirdiği değişim ve genişlemenin temel dayanak noktalarını eleştirel güvenlik yaklaşımı perspektifinde analiz ederek açıklamaktadır. Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm çalışmanın kavramsal ve kuramsal çerçevesini içermektedir. Bu bölümde uluslararası ilişkiler disiplininde güvenlik, güvenlik ikilemi, güç ve ittifak kavramlarının tanımı üzerinde durulurken aynı zamanda kuramsal olarak güvenlik algılamalarına da yer verilmektedir. İkinci bölümde ise dış politika ve güvenlik ilişkisi bağlamında ABD ve Rusya Federasyonu'nun 2001-2012 yılları arasında iç ve dış politikalarında güvenlik algılamalarında yaşanan değişim üzerinde durulmaktadır. Üçüncü bölüm ABD - Rusya Federasyonu ilişkilerindeki güvenlik ikilemini örnek olaylar eşliğinde ve eleştirel güvenlik yaklaşımı perspektifinde ortaya koymaktadır.Öğe ANALYSIS OF THE FACTORS AFFECTING THE SALES IN THE AUTOMOTIVE INDUSTRY(2015) Korkmaz, Murat; Germir, Hatice Nur; Yücel, Ali Serdar; Aytaç, Ayhan; Şen, Erdal; Yorulmaz, Murat; Şahbudak, ErcanGelişmiş ya da gelişmekte olan tüm dünya ülkelerinde üretimde kullanılan girdileri, sektörler arası bağlantılar ile istihdama sağladığı katkı boyutunda otomotiv sektörü stratejik öneme sahip lokomotif bir sektör olarak kabul edilmektedir. Demir-çelikten lastiğe, camdan elektronik sanayiine, satış sonrası hizmetlerin sunulmasından ulaştırma ve bankacılık-sigorta sektörlerine kadar birçok sektör ile karşılıklı etkileşim halinde olarak talep eden konumunda olan otomotiv sektörü, savunma sanayinin önemli girdilerini üretmesinin yanı sıra hizmetler ile taşımacılık ve ulaştırma sektörlerinin de önemli girdilerini üretmektedir. ABDde üretimi gerçekleştirilen yassı çelik, cam, kauçuk, kurşun ve yarı iletken maddelerin yüzde 25i otomotiv sektörü tarafından talep edilmektedir. Makine ve alet endüstrisinin sürdürülebilir olması için hayati öneme sahip olan otomotiv sektörü, oldukça geniş bir ürün gamına sahiptir. Otobüs, kamyon, kamyonet, midibüs, minibüs, traktör, çekici, otomobil şeklinde başlıca ürünler olarak ifade edilen karayolu taşıt araçlarını üreten otomotiv sektörü, sahip olduğu önem itibariyle dünyada teknolojik gelişmelerin öncelikle uygulanarak üretim tekniklerinin hızla adaptasyon sürecine girdiği ve rekabetin en yoğun yaşandığı sanayilerden birisidir. Uluslararası rekabetin giderek yoğunluk kazanması ile otomotiv sektöründeki firmalar üretimlerinin bir bölümünü ana karalarının dışındaki coğrafyalarda gerçekleştirmektedirler. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının hazırladığı 2013 Yılı Otomotiv Sektör Raporuna göre; yaklaşık 2 Trilyon Euro cirosu, Ar-Ge ve üretim kapsamı olarak 85 milyar Euroluk yatırım harcaması, yatırım yapılan ülkelerde 433 milyar Eurodan daha fazla vergi geliri sağlanması ile otomotiv sektörü dünyanın en büyük yatırımlarını bünyesinde barındırmaktadır. Otomotiv sektörünün ABde doğrudan istihdama katkısı 2.2 milyon kişi ve dolaylı istihdamla birlikte 9.8 milyon kişidir. Bu verilere sahip bir ülke ekonomisi olarak konuya bakıldığında dünyanın altıncı büyük ekonomisine sahip bir ülke görüntüsü vermektedir. Sektörün ileriye yönelik bağlantı etkisinin kuvvetli olması, yerli ve yabancı araçlar arası ikame esnekliğinin yüksek olması, sektörün ilgi alanına giren her parametrenin cari işlemler dengesini direk etkileyen boyutta olması nedenleri başta olmak üzere sanayileşme gayretinde olan bir ekonomi için kilit sektörlerden birisi otomotiv sektörü olarak de- ğerlendirilmektedir. Karayolu taşıt araçları ile bu araçların üretiminde kullanılan parçaları imal eden sektör, iç pazarda meydana gelen talep daralmasından en çok etkilenen sektör olarak kriz ve durgunluk dönemlerinde ilk darbeyi alan sektör olarak büyüme oranlarına karşı son derece duyarlıdır. 1960lı yıllardan itibaren Türkiyede önemli mesafeler kaydedilen sektörde özellikle 1990lı yıllardan sonra dünyanın marka otomotiv firmalarıyla yapılan ortak çalışmalarla Türkiye yabancı markaların adeta üretim ve ihracat üssü konumuna getirilmiştir. 1990lı yıllardan başlayarak her yıl düzenli bir şekilde yüzde 25 düzeyinde otomotiv sektörünün ana ve yan sanayi başlıklarında gerçekleştirilen yatırımlar yanısıra teknolojik yenileme, yeni model çalışmaları ve Ar-Ge çalışmalarının hız kazandığı bu bağlamda 2002 yılında 1.021.000 adet olan motorlu taşıt yıllık üretim kapasitesi, 2007 yılında 1.317.000e, 2012 yılında ise 1.638.000 adede ulaşmıştır. Otomobilden çeşitli amaçlarla fayda sağlamaya çalışan bireyler, aracı kullanmanın yanısıra statü kazanmak, gösteriş, prestij, yenilik, özgürlük, yaşamın kolaylaşması amaçlarıyla da otomobil satın almaktadırlar. Bireyin satın alma davranışlarını en fazla hangi parametrenin neyin etkilediği veya etkilemediği dikkate alındığında marka tercihinde aile unsurunun öncelikli etken olduğu gelir, meslek, eğitim gibi sosyal sınıflarında otomobil alımında marka tercihini belirleyen diğer unsurlar olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. Otomobil kullanmanın getirdi- ği fayda dolayısıyla bu anlamda duyulan ihtiyaç satın alma davranışını tetikleyen ilk aşamadır. Otomobilin fiyatı kısa vadede satın alma kararını etkileyen en önemli parametredir. Yakıt ve tamir gibi değişken olmakla birlikte kullanım masraflarının tek başına çok da etkili olmadığı, orta vadeli perspektifte yakıt kullanımı tasarruflu olan araçlara yönelimin olduğu, değişken masraflardan daha ziyade araç üzerindeki vergi, sigorta şeklindeki sabit masrafların talep üzerindeki etkisinin daha yoğun olduğu dikkat çekmektedir. Yeni otomobillerin nispeten daha pahalı olması eski modellere ilgi duyulmasını beraberinde getirmekte bu durum da eski modellerin kullanımını arttırmakta ve hurdaya çıkma yaşını büyütmektedir. Bütün bu unsurların yanı sıra Türkiyede karar mekanizmalarının ithalat politikaları, ücret artışları, yatırımlara uygulanan teşvik tedbirleri, kredi faiz oranlarındaki değişim şeklindeki makro ekonomik kararlar otomobil sektöründeki arz talep dengesinde ani değişimler yaşanmasına sebep olabilmektedir. Belirtilen parametreler dikkate alındığında uzun vadeli satış tahminleri yapılması zorlaşmakta ve talebe dair perspektiflerde revizyona gidilme ihtiyacı doğabilmektedir. TUIK-Haber Bulteni / Motorlu Kara Taşıtları verileri baz alınarak 2002-2015 arasındaki dönem için belirlenen değişkenler incelenmiş ve araştırmadan elde edilen veriler E-Views 8.0 programı ile analiz edilerek regresyon ve korelasyon analizleri sonucunda işgücünü en çok etkileyen faktörler belirlenmiştir. Buna göre her yıl toplam araç satışında bir önceki yıla göre 2.1 milyonluk bir artış gerçekleşirken bunun otomobil satışlarında 1.1 milyon, otobüs satışlarında 27bin, minibüs satışında 52bin dü- zeyinde artışla gerçekleşeceği, benzinli otomobil satışlarının toplam otomobil satışlarını 2,17 birim etkilediği, LPGli otomobil satışlarının toplam otomobil satışlarını 2,63 birim etkilediği, dizel otomobil satışlarının toplam otomobil satışlarını 4,15 birim arttırdığı bildirilmektedir.Öğe Avrupa Birliği'ne uyum sürecinin Türkiye'de yabancı dil öğretmeni yetiştirme politikalarına etkisi(2010) Ceylan, Hüsnü; Yorulmaz, MuratBilgi çağı hızlı değişimleri ile toplumlar ve insanlar arasındaki ilişkileri günden güne arttırmakta ve yarattığı olanaklarla toplumları birbirlerine yakınlaştırmaktadır. Yaşanılan bu süreç, yabancı dil öğretimini ve öğrenimini önemli kılmakta ve aynı zamanda ülkelerin yabancı dil eğitimi politikalarına da yön vermektedir. Yabancı dil öğretme ve öğrenme, bilgi çağının getirişi günümüz çokdilli ve çokkültıirlü dünyasında etkin bir role sahip olmanın önkoşuludur. Bilgi çağı etkisini her yönüyle ülkemizde de göstermekte ve bunun sonucu olarak ülkemizde yabancı dil öğrenme ve yabancı dil öğretmeni yetiştirme konusu önem kazanmaktadır. Bu konu değerlendirilirken küreselleşme olgusu ve Avrupa Birliği yabancı dil eğitimi politikaları göz ardı edilmemelidir. Bu çalışmada küreselleşmenin ve Avrupa Birliği yabancı dil eğitimi politikalarının ülkemizdeki yabancı dil ve yabancı dil öğretmeni yetiştirme politikalarına etkileri değerlendirilecektir.Öğe Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinin Türkiye’de Yabancı Dil Öğretmeni Yetiştirme Politikalarına Etkisi(Trakya Üniversitesi, 2010) Ceylan, Hüsnü; Yorulmaz, MuratThe information age with its rapid changes increases the relations between socities and individuals day by day and it makes the socities closer to eachother with the facilities created by itself. This experienced process makes foreign language teaching and learning important and it also provides a direction to countries’ foreign language education policies. Foreign language teaching and learning is a prerequisite for having an active role in multilingual and multicultural world formed by the information age. Information age shows its affects with its all aspects in our country and as a result of this, the subject of foreign language learning and foreign language teacher training in our country gain importance. While discussing this subject, globalisation and foreign language policies of European Union should not be ignored. In this paper, the effects of globalisation and European Union foreign language policies to the policies of foreign language and foreign language teacher training in our country will be discussedÖğe The Effects of Russia’s Great Power Eminence and Sovereign State Perception on the Balkans(2021) Yorulmaz, MuratAt the end of the 20th century, all states over the world faced crucial changes and transformations in the perspective of the perception of sovereign state position and great power eminence. The position of sovereignty for a state means the struggle for its citizens’ rights, economic welfares and its fair governance. But, in spite of these changes and transformations, Russian leaders and policymakers have tried to maintain Russia’s position as a sovereign state and great power in the international system in the mind of the 19th century’s absolutist approach. Concurrently, these attitudes and behaviours of the leaders and policymakers have comprised a basis for Russia-the West conflict including China as a third party today. Russia puts forward absolutist regimes as its preference in the perception of its 21st century’s sovereign state and great power with its foreign policy applications and discourses. In this context, the aim of the article is to analyse Russia’s foreign and security policies in the Balkans by underlining its assertive great power and absolutist regime approaches.Öğe The Effects of Turkish Defense Industry’s Transformation on Turkish Foreign Policy(2023) Yılmaz, Serdar; Yorulmaz, MuratTürkiye aims to attain self-sufficiency with the transformation of its defense industry by state-centered and private sector investments as collaboration in the last decade. This paper presents new evidence on the effects of Turkish defense industry’s transformation on Turkish foreign policy by analysing the role of private defense sectors collaborated with the state institutions that are innovative and competitive as in today’s global environment. The main purpose of the article is to verify the claim that the developed, nationalized and localized Turkish defense industry is instrumental in taking more confident steps in Turkish foreign policy. Türkiye has been in a defense transformation since the early 2000s by focusing on a self-reliant and techno-nationalist model by allocating national security resources with the awareness of today’s world conflicts on energy, defense, security, and the experience of Cyprus crisis of 1974 and the ongoing fight against terrorism in a historical perspective. This geopolitical and strategic status of Türkiye and the resilience of Turkish defense industry have also emerged opportunities and challenges for Turkish foreign policy. Furthermore, it is observed that the transformation of Turkish defense industry has presented political and economic commitments for the future. The paper also sheds light on Türkiye’s allocation national resources and collaboration with especially private sector in the transformation process. As a result, in this article, it is concluded that Türkiye's increasing its military presence beyond its borders by exporting national weapons, active operations, military bases and peacekeeping missions means that it has adopted an active and assertive foreign policy. Qualitative research method has been used to reach this result together with primary and secondary sources. Information has been obtained directly from the websites of companies such as Roketsan, Havelsan, Baykar technology, STM, BMC. The defense article of İsmail Demir, President of the National Defense Industry of Türkiye, and the studies of researchers who wrote academic articles about the Turkish defense industry such as Sezgin, Seren, Adar, Yeşiltaş, Sekine, Öniş and Sakman have been referred. Apart from these, the DefeseNews website, which provides annual updated lists of the world's most powerful defense companies, has laso been used.Öğe Göreve dayalı öğretim yönteminin Türkçe'nin yabancı dil olarak öğretiminde dinleme becerisinde kullanılmasının avantajları(2009) Yorulmaz, Murat; Ceylan, HüsnüGöreve Dayalı Öğretim Yönteminin Türkçe'nin Yabancı Dil Olarak Öğretiminde Dinleme Becerisinde Kullanılmasının Avantajları Bu çalışma, Türkçe'nin yabancı dil olarak öğretiminde göreve dayalı öğretim yönteminin dinleme becerisinde kullanılmasının avantajlarını ortaya koymak ve aynı zamanda Türkçe'nin yabancı dil olarak öğretimindeki yöntem sorununa çözüm bulmak amacıyla yapılmıştır. Çalışma, tanımlayıcı bir niteliğe sahip olarak, Türkçe'nin yabancı dil olarak öğretimindeki yöntem sorununa göreve dayalı öğretim yönteminin kullanıldığı dinleme becerisi ders planları ve malzemeleri ile bir açıklık getirmiştir. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm çalışmaya ilişkin amaç, önem, tanımlar ve kısaltmaları içermektedir. İkinci bölümde çalışmanın kuramsal çerçevesi yer almaktadır. Bu bölümde dil öğretimi, dil öğretiminin tarihçesi, yabancı dil öğretim yöntemleri, göreve dayalı öğrenme-öğretme, Türkçe'nin Yabancı Dil Olarak Öğretimi, yabancı dil öğretiminde dinleme becerisinden bahsedilmektedir. Üçüncü bölüm ilgili yayın ve araştırmaları, diğer bölüm ise araştırma yöntemini içermektedir. Son bölüm sonuçlar ve önerilerden oluşmaktadır. Anahtar Sözcükler: Göreve Dayalı Öğrenme ve Öğretim, Görev Çerçevesi, Dinleme Becerisi, Yabancı Dil Olarak Türkçe.Öğe Öğe Kuruluşundan günümüze Şanghay İşbirliği Örgütü(Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Bacaksız, Özenç; Yorulmaz, MuratSınır güvenliğini sağlamak amacıyla Çin, Rusya Federasyonu (RF), Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan Çin’in Şanghay şehrinde bir araya gelerek 1996 yılında bir antlaşma imzalamışlar ve böylece “Şanghay Beşlisi” adında bir grup oluşmuştur. 1996 yılından 2001 yılına kadar bir oluşum olan “Şanghay Beşlisi” her yıl düzenli olarak devlet başkanları seviyesinde toplantılar yapmış ve neticesinde önemli kararlar almıştır. 2001 yılında Özbekistan’ın da katılımıyla örgüt statüsüne geçen “Şanghay Beşlisi”, altı üyeden oluşan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) dönüşmüştür. 2001 yılında 2016 yılı dâhil devlet başkanları seviyesinde toplantılar yapmaya devam ederek uluslararası kamuoyunun da dikkatini çeken önemli kararlar almış, antlaşmalar imzalamış ve basın açıklamalarında bulunmuştur. Çalışma ŞİÖ’nün yapısını ve kuruluşundan günümüze kadar geçen süreci siyasi, ekonomik, askeri, kültürel yönden analiz ederek açıklamaktadır. Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde “Şanghay Beşlisi”nden ŞİÖ’ye giden süreç kapsamında örgütün yapısı, organları ve 1996 yılından 2001 yılına kadar ki devlet başkanları seviyesinde almış oldukları kararlara yer verilmektedir. İkinci bölümde ŞİÖ’nün gelişim süreci analiz edilmektedir. Üçüncü bölümde ise ŞİÖ’nün bugünü ve geleceği üzerine yapısal bir değerlendirme yapılarak üye devletlerin ŞİÖ’den beklentileri, güvenlik topluluğu olarak ŞİÖ ve ŞİÖ ile Türkiye arasındaki ilişkiler üzerinde durulmaktadır.Öğe LEADERSHIP IN CONFLICT RESPONSE A conceptual exploration(Routledge, 2022) Ozcelik, Sezai; Yorulmaz, Murat; Yilmaz, Serdar[Abstract Not Available]Öğe Medya Irak’ta Adil Davranıyor Mu ?(Trakya Üniversitesi, 2007) O'hanlon, Michael; Kamp, Nina; Yorulmaz, Murat[Abstract Not Available]Öğe Orta Asya ile İlişkileri Bağlamında Hindistan’ın Enerji Rotası ve Transit Hatlar Çıkmazı(2021) Yorulmaz, MuratTarihsel, dini ve kültürel ortak mirasa sahip Hindistan ve Orta Asya Devletleri günümüzde artan ticari faaliyetler, Orta Asya bölgesinin artan ekonomik potansiyeli ve bu bağlamda Hindistan’ın bölgeye yönelik uyguladığı yumuşak güç politikaları ile genişleyen bir ilişki ağına sahiptirler. Söz konusu ilişkilerin sınırlı seviyede olsa da SSCB öncesi dönemde derinlik kazanmaya başladığı görülmektedir. Ancak dönemsel olarak SSCB ve sonrası süreçte ilişkilerin seyri yavaşlasa da özellikle Hindistan’ın bölge devletleri ile bağının hiçbir zaman kesilmediği anlaşılmaktadır. Özellikle SSCB sonrası süreçte Hindistan bölge devletleri ile ilişkilerini diplomatik seviyede hızlandırmaya çalışmıştır. Bu durumun iki temel sebebi ise Hindistan ve Pakistan arasındaki Keşmir sorunu ve SSCB’nin dağılması sonrası değişen uluslararası sistemde Hindistan’ın yalnız kalmasıdır. Hindistan ve Orta Asya stratejik komşu olmakla birlikte doğal müttefiklik konumuna sahiptirler. Her iki taraf da coğrafi olarak birbirine çok yakın ve aynı zamanda ortak bir tarihin ve kültürel paylaşımın parçalarıdır. Ancak Orta Asya’nın büyük güçlerin rekabet alanına dönüşmesi ile Hindistan’ın da bölgeye yönelik politikalarının son on yıl içerisinde ulusal çıkarlar ve enerji talebi ile güvenliği temelinde değiştiği görülmektedir. Mevcut rekabete katılmaya çalışan Hindistan bölgede Çin ile enerji, Rusya ile bölgesel güvenlik, Pakistan ile Müslümanlar ve laiklik, ABD ile bölgede etkin güç olma gibi konularda zorluklarla karşı karşıyadır. Bölgeye diğer aktörlere nazaran geç intikal eden Hindistan’ın son on yılda bölge devletleri ile ilişkilerini arttırdığı, jeopolitik ve jeoekonomik çıkarları temelinde bir dış politika izlediği görülmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, Hindistan’ın enerji güvenliği ve artan enerji talebi ile jeopolitik ve jeoekonomik çıkarları bağlamında Orta Asya ile ilişkilerini, bölgelerarası transit nakil hatlar ve bölge üzerindeki çıkmazlarını analiz etmektir. Çalışmaya ilişkin analiz sonucunda Hindistan’ın enerji güvenliği adına Orta Asya bölgesini merkez üssü olarak belirlediği ancak ülke içindeki yetersiz nakil hatları, düşük seyirli ekonomik gelişim ve coğrafi açıdan bölgeye dolaylı ulaşımı gibi sebeplerle çevre ülkeler ve transit hatlar üzerinde bağımlılıkla karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Bu durum da Hindistan’ın enerji maliyetini güvenlik ve ekonomik açıdan olumsuz etkilemektedirÖğe Realizm ve Liberalizm Perspektifinde Arktik Bölge Güvenliği ve Süregelen Güvenlik İkilemi(2020) Yorulmaz, MuratKüresel iklim değişikliğinin yol açtığı küresel ısınmanın artması ile birlikte Kutup bölgelerindeki buzulların erimesi neticesinde deniz ve deniz tabanının kullanılır hale gelmesi, zengin doğal kaynaklarasahip olması ve yeni deniz ticaret yollarına erişim kolaylığı sağlayacağı düşüncesi, Arktik bölgeyi küresel ölçekte siyasi ve ekonomik açıdan önemli kılmakta ve jeopolitik bir mücadele alanına dönüştürmektedir. Arktik bölge, günümüzde özellikle kendisine kıyıdaş olan ve ‘Arktik Beşlisi’ olarak adlandırılanABD, Rusya Federasyonu, Kanada, Norveç ve Danimarka açısından siyasi ve ekonomik kazanımlarbağlamında rekabet alanı oluşturmakta ve bu devletler siyasi, ekonomik ve hatta bölgedeki ulusal güvenlik çıkarlarını korumak adına kara, hava ve deniz sahalarında askeri önlemleri ve yatırımları giderekarttırmaktadır. Bu durum, Arktik bölge güvenliği çabalarına rağmen kıyıdaş devletlerarası ilişkilerdegüvenlik ikilemi yaratmaktadır. Bu çalışma, uluslararası bir antlaşma ile hukuki statüsü olmayan Arktik bölgede kıyıdaş devletlerin güvenlik stratejileri ve çıkar çatışması temelinde korku ve güvenlik kaygılarının sonucu olarak ortaya çıkan güvenlik ikilemini realist ve liberal teoriler bağlamında ele almaktadır.Öğe The Relation between Identity and Security: A Comparative Study on Kosovo and Macedonia(Seta Foundation, 2016) Yorulmaz, MuratAs a concept, identity and security are deeply intertwined on many different levels. The relationship between identity and security evokes structural correlation and identity necessitates security. In this context, both the security of identity and the identity of the security are explored. The constructivist approach, which attaches significance to social construction and interaction in International Politics, claims that the meanings that are given by the traditional theories to the concepts of security and foreign policy must be reconsidered. This paper is an attempt to interpret the effect of identity perceptions on security as a means to avert conflicts and security threats. The aim is to provide an identity based explanation to security problems. In the study, Macedonia and Kosovo are chosen as case studies. The findings propose improved solutions to security problems and contribute knowledge applicable to other similar security threats.Öğe Rivalry in the New Geopolitics of the Mediterranean: Turkey’s Geostrategic Vision and Its Effects on Foreign (Energy) and Security Policies(2022) Kısacık, Sina; Yorulmaz, Murat; Helvacıköylü, GamzeThe Eastern Mediterranean (EM) has endured significant geopolitical alterations in the last decade through the new oil and natural discoveries. The energy issues in the region present geostrategic inferences for the states to assure their economic, politic and geostrategic interests and also accelerate the rivalry among the surrounding states and external powers. In addition, new oil and natural sources discoveries have triggered and increased regional insecurity and instability. Turkey with her geopolitical position is one part of the rivalry in the context of the new geopolitics of the Mediterranean. As a rival, Turkey has struggled for and maintaining its economic and geopolitical interests. Moreover, Turkey aims to be a regional energy hub in the region as a transit route and by its growing gas market. Turkey has distinctly presented a pretentious foreign policy approach with multilateral diplomacy and military deterrence in the regional political debates. The article analyses Turkey’s geostrategic vision and its effects on Turkey’s Turkey’s foreign and energy security policies.