Yazar "Tunçbilek, Nermin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe The agreement between radiographic and surgical measurements of ıntervertebral disc height: A cadaveric study(2010) Kutoğlu, Tunç; Kılınçer, Cumhur; Hamamcıoğlu, Mustafa Kemal; Tunçbilek, Nermin; Ökten, Ömür; Mesut, Recep; Çobanoğlu, SebahattinAmaç: Disk yüksekliği ölçümünün birçok klinik anlamı vardır. Disk yüksekliğinin radyolojik ölçümü doğru sonuç vermeyebilir ve bu ölçümün direkt “cerrahi” olarak doğrulanması çalışılmamıştır. Bu çalışmada C2-C3'ten L5-S1'e kadar insan intervertebral disk yüksekliklerinin radyografik ve diskektomi sonrası cerrahi ölçümleri arasındaki uyumu değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntemler: Onbir kadavra omurgasında (243 intervertebral disk) çalışıldı. Diskektomi öncesi, tüm intervertebral disk yükseklikleri Frobin ve ark.'nın lumbal seviyeler için kullandığı yöntemle radyolojik olarak ölçüldü. Daha sonra diskektomiler gerçekleştirildi ve cerrahi disk spacer'leri kullanılarak disk yükseklikleri doğrudan ölçüldü. Bulgular: Disk yüksekliklerinin radyolojik ve doğrudan ölçümlerinin ortalama ve standart sapma değerleri sırasıyla, servikal seviyeler için 4.7±0.6 mm ve 4.5±0.6 mm, torasik seviyeler için 5.1±0.7 mm ve 4.9±0.7 mm ve lumbal seviyeler için 11.3±2.5 mm ve 10.9±1.8 mm idi. Radyolojik ve doğrudan ölçüm değerleri uyumlu bulundu. Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları cerrahi öncesi büyütmesiz Lateral X-Ray ile Frobin ve ark.'nın tarif ettiği yöntem kullanılarak, diskektomi sonrası cerrahi intervertebral disk yüksekliklerini tüm omurga bölgeleri için doğru olarak tahmin etmenin mümkün olduğunu desteklemektedir.Öğe Bir olgu nedeniyle radyasyon hatırlatma dermatiti(2004) Tokatlı, Füsun; Uygun, Kazım; Tunçbilek, Nermin; Bayır, Gülden; İbiş, Kamuran; Uzal, CemRadyasyon hatırlatma dermatiti (RHD), daha önce radyoterapi yapılmış alanda kemoterapötik bir ajanın verilmesiyle oluşan doku reaksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Literatürde sıklıkla taksanlara bağlı RHD bildirilmiştir. Bu sunumda, metastatik meme kanseri nedeniyle kemik metastazlarına yönelik radyoterapisinin tamamlanmasından kısa süre sonra paklitaksel alan hastada gelişen RHD bildirilmektedir.Öğe Bir Trizomi 18 (Edward's Sendromu) vakası(2005) Tunçbilek, Nermin; Acunaş, Betül; Vatansever, Ülfet; Duran, Rıdvan; Şimşek, AylinTrizomi 18 mikrosefali, konjenital kalp defektleri, iskelet anomalileri ve büyüme geriliğini de içeren multipl organ malformasyonları ile karakterize bir hastalıktır. Otozomal trizomi sendromları arasında ikinci sıklıkta görülür. Anne yaşının büyük olması hastalık riskini, küçük olması da tekrarlama riskini arttırmaktadır. Trizomi 18 vakalarının %95'i ilk ayda ölürken, geri kalanlarda da ağır psikomotor gerilik gelişmektedir. Bu nedenle prenatal tanının önemi büyüktür.Öğe Computed Tomography Findings of Peritoneal Dialysis Related Complications(2019) Kurultak, İlhan; Yılmaz, Erdem; Tunçbilek, Nermin; Üstündağ, SedatObjectives: The aim of our study is to demonstrate the computed tomography (CT) findings of peritoneal dialysis (PD)-related complications.Methods: CT findings of PD-related complications of 28 patients (14 female, 14 male, mean 52.3±2.5 years, (range34-73)) were evaluated retrospectively. Patients were examined in terms of PD catheter complications, dialysis liquidleakage, hernia, intra-abdominal collection, sclerosing encapsulated peritonitis, and perforation.Results: The mean duration of PD treatment was 39,4 months (range 4-180). The ratio of complications detected in CTis 93% (n=26). Four findings were detected in 1 patient (3.5%), three findings in 10 patients (39%), two findings in 7 patients(25%), and a finding in 8 patients (28.5%). The most common finding was PD cathether malposition (n=21, 75%).Others were hernia (n=18, 64%), dialysis liquid leakage (n=14, 50%), sclerosing encapsulated peritonitis (n=2, 7%), andsubcutaneous emphysema (n=1, 3.5%).Conclusion: Abdominal CT is an effective imaging method to demonstrate PD-related complications. PD cathethermalposition, hernia, and dialysis liquid leakage were the most common complications.Öğe EVALUATION OF THE COMPATIBILITY OF ATRIUM AND VENTRICULAR MEASUREMENTS IN THORACIC COMPUTERIZED TOMOGRAPHY AND CORONARY COMPUTERIZED TOMOGRAPHY ANGIOGRAPHY(2020) Ustabaşıoğlu, Fethi Emre; Özgür, Cihan; Karabulut, Derya; Tunçbilek, Nermin; Samancı, CesurAim: We aimed to evaluate the consistency of the measurements of diameter and area of cardiac chambers in coronary computed tomography angiography (CTA) and contrast-enhanced thoracic computed tomography (CT) images.Materials and Methods: 30 patients who underwent thoracic CT and coronary CTA over a 6-month period between August 2016 and August 2019 were included in the study. Maximum left atrium area, anteroposterior and transverse left atrium diameter, right atrium transverse diameter, right and left ventricular transverse diameters were measured by two observers. Inter-observer and intra-observerContrast-enhanced thoracic CT and coronary CTA measurements of the cardiac chambers were found to be perfectly compatible. Both left atrial axial area and AP diameter were evaluated on coronary CTA images and contrast-enhanced thoracic CT with excellent reproducibility.Conclusion: To our knowledge, this is the first study that shows the measurement of diameter and area of the cardiac chambers in thoracic CT and coronary CTA and comparing them with each other. Thoracic CT, with its high reproducibility, could be a useful tool in evaluation of cardiac chambers.Öğe A Giant Lipoma Presenting with Colocolonic Invagination(2018) Karabulut, Derya; Kula, Osman; Usta, Ufuk; Sezer, Atakan; Tunçbilek, NerminColonic lipomas are very rare and usually do notcause symptoms until they reach large size. Giantlipomas may mimic malignancy, depending on theirsymptoms, such as obstruction and invagination.Colonic lipomas should always be considered indifferential diagnosis and proper radiological,colonoscopic evaluation is important to avoideunnecessary extensive surgical resection.Öğe Kontrastlı dinamik MR-Mammografi ile tümör anjiyogenezinin değerlendirilmesi(Trakya Üniversitesi, 2001) Tunçbilek, Nermin; Çakır, BilgeÖZET Mammografi ve/veya ultrasonografide kitle tesbit edilen 46 olgu, kontrastlı dinamik MR mammografi tekniği ile değerlendirildi. Lezyonların kontrast öncesi ve sonrası morfolojik özellikleri ile kinetikleri ve tümör anjiyogenezi arasındaki korelasyon araştırıldı. MR-mammografik incelemede; lezyonların lokalizasyon ve kontrastsız morfolojilerini tanımlamak amacıyla aksiyal planlı SE sekanslarını takiben, incelenen lezyonun tamamı kesit alanı içerisine girecek şekilde 3D FLASH sekansı uygulandı. Pre-kontrast 3D FLASH parametreleri kullanılarak, aksiyal planda her biri yaklaşık 30 sn süren 6 seri çekimden oluşan dinamik inceleme gerçekleştirildi ve post-kontrast görüntülerden, pre-kontrast görüntüler çıkartılarak substraksiyon görüntüleri elde edildi. Olgularımızın tümü cerrahi girişim ile histopatolojik tanı aldı ve 39 olguda malign, 7 olguda ise benign tümör tanımlandı. Malign lezyonlarda zaman-sinyal intensite eğrisi; 25 lezyonda tip A (%64,1), 9 lezyonda tip B (%23,1) ve 5 lezyonda tip C (%12,8) olarak değerlendirildi. Benign lezyonlarda ise 5 olguda tip C (% 71,4) ve 2 olguda tip B (%28,6) zaman-sinyal intensite eğrisi saptandı. Tip D sinyal intensite eğrisi hiç bir olguda tanımlanmadı. Malign kitlelerde ağırlıklı olarak heterojen ve periferik, fibroadenomlar da ise homojen kontrast tutulumu gözlendi. Malign kitlelerde ortalama MVD 23,46±5,07 iken, fibroadenomlarda 19,86±1,57 olarak hesaplandı. Malign kitleler ve fibroadenomların kontrastlanma paternleri ile intratümöral MVD ortalamaları karşılaştırıldığında malign kitlelerin damar sayıları fıbroadenomlara oranla daha yüksek bulundu (p=0.001). Sonuç olarak, kontrastlı dinamik MR-mammografi, meme kanseri tanısında oldukça duyarlı ve noninvazif bir radyolojik görüntüleme yöntemidir. Bu metodun 64temeli lezyonların kontrast tutulum hız ve yoğunluğunu kalitatif ve kantitatif olarak belirlemektir. Meme kanserlerinde prognozu simgeleyen vaskülarite ve kapiller permeabilite artışına dayalı anjiyogenez, hızlı MR görüntüleme tekniklerinde kontrast madde kullanılarak pratik olarak değerlendirilebilmektedir. 65Öğe Mamografide mikrokalsifikasyonlarla prezente olan memenin nonpalpabl saf apokrin karsinomu(2010) Sezer, Atakan; Tunçbilek, Nermin; Yağcı, Mehmet Ali; Yalçın, Ömer; Pehlivanlıoğlu, Mehmet; Sağıroğlu, TamerSaf apokrin meme kanseri, meme kanserlerinin nadir görülen bir alt grubu olup tüm meme kanserlerinin %1-4'ünü oluşturmaktadır. 53 yaşındaki kadın hasta meme hastalıkları polikliniğimiz tarafından 2 yıldır takip edilmekte iken mamografi tetkiklerinde sol memesindeki mikrokalsifikasyon odaklarında değişiklikler nedeni ile tekrar değerlendirildi. Fizik muayenede sol memesinde kitle palpe edilmeyen hastanın sol aksillasında mobil lenfadenopatiler palpe edildi. Olgunun rutin mamografik değerlendirmesinde sol meme üst dış kadranda duktus trasesinde kümelenmiş pleomorfik özellikte mikrokalsifikasyonlar ve sol aksillada patolojik özellikte lenfadenopati tespit edildi. Meme radyolojisi birimi tarafında sterotaktik vakum biyopsi yapılan olgunun patolojik incelemesi sonucunda memenin saf apokrin karsinomu tanısı kondu. Tel iğne işaretleme ile lokalizasyonu belirlenen sol memedeki mikrokalsifikasyon alanı genel anestezi altında geniş olarak eksize edildi ve 2. seviye aksiller diseksiyon yapıldı. Aksilladan diseke edilen 19 lenf nodunun 4'ünde karsinom metastazı saptandı. Hastaya postoperatif dönemde adjuvan tedavisinin yapılması için meme onkoloji birimine gönderildi. Hastanın takiplerinde nüks tümör veya uzak metastaz saptanmadı. Apokrin meme kanserinde tedavi protokollerinde bir fikir birliği olmadığından memenin diğer tümörlerinde olduğu gibi hasta isteği, lezyon özellikleri ve adjuvan tedavi imkanlarına göre belirlenmesi gerekir. Biz, her vakanın bildirilerek apokrin meme kanserinin memenin diğer tümörlerinden farkının ortaya konması için konsensus oluşturmak gerektiğine inanmaktayız.Öğe Postmenopozal kadınlarda dijital x-ışını radyogrammetri bulguları ile kemik mineral yoğunluğu ilişkisi(2005) Uzunca, Kaan; Tunçbilek, Nermin; Birtane, MuratBu çalışmada, dijital radyografilerde elde edilen radyogrammetrik ölçümler ile dual enerji X- ışını absorbsiyometri (DEXA) kullanarak saptanan kemik mineral yoğunluğu (KMY) arasındaki ilişki araştırıldı. Çalışmaya 57 postmenopozal kadın alındı. Nondominant el ikinci metakarpal kemiğin" dijital ortamdaki radyografik görüntülerinde, kemiğin uzun aksının tam orta noktasında dış çap (DÇ) ve iç çap (İÇ) ölçümleri yapıldı. Bu iki değer kullanılarak basit geometrik işlemlerle kombine kortikal kalınlık (KKK), kortikal alan (KA), medüller alan (MA), metakarpal indeks (Mİ) ve kortikal oran (KO) değerleri hesaplandı. DEXA ölçümleri sonucu 28 olgu osteoporoz grubunu, saptanmayan 29 olgu kontrol grubunu oluşturdu. İÇ ve MA osteoporozlu olgularda anlamlı olarak yüksek (p<0.001); KKK, KO ve Mİ de düşük (p<0.001) bulundu. Lomber 2-4 vertebra KMY'si ile KKK arasında pozitif korelasyon saptandı (p<0.05). Femur boynu KMY değerleri ile KKK (p<0.001), Mİ ve KO (p<0.05) arasında pozitif korelasyon mevcuttu. Femur Ward's üçgeni KMY değerleri KKK, Mİ ve KO ile pozitif korelasyon gösterirken, İÇ, MA ile negatif korelasyon (p<0.001) gösterdi. Benzer şekilde femur trokanter KMY değerleri ile KKK, KA, Mİ ve KO arasında pozitif (p<0.001), İÇ, MA ile negatif korelasyon (p<0.05) saptandı. Radyog-rammetri ile osteoporozu saptayabilmek için çizdirilen ROC eğrileri ile istatistiksel olarak anlamlı eşik değeri elde edilemedi. Kullandığımız yöntemle elde edilen kemik geometrisi ölçümlerinin DEXA ile korele sonuçlar vermesi olgu sayısı arttırıldığında bu yöntemin postmenapozal osteoporozlu kişileri tanımlıyabileceğini düşündürmektedir.Öğe Relationship of breast arterial calcification and radiotherapy(2024) Karataş, Gökhan; Kula, Osman; Tunçbilek, NerminObjective: The purpose of this research is to compare the pre and post-radiotherapy mammograms of patients who had breast-conserving surgery (BCS) and radiotherapy to see how radiotherapy affects breast arterial calcifications (BAC). Methods: The study retrospectively compared the mammography examinations at least 24 months after radiotherapy and pre-radiotherapy mammography examinations of 123 female patients diagnosed with breast cancer and treated with BCS and radiotherapy between December 2001 and July 2011. Results: Breast arterial calcifications (BAC) increased statistically significantly in 25 patients who underwent radiotherapy after BCS. Conclusion: Our results indicate that BAC increases significantly after RT, especially in breasts treated with radiotherapy, with age being also a risk factor for BAC development.Öğe Türk radyoloji derneği meme radyolojisi çalışma grubu meme kanseri radyolojik tarama standartları(2012) Tunçbilek, Nermin; Çelik, Levent; Arıbal, ErkinMeme kanseri sık görülen ve ülkemizde kadınlarda en sık ölüme neden olan kanserdir. Meme kanseri taraması için Türkiye'de oluşturulmuş bir rehber yoktur. Batı ülkelerinde 1960 yılların sonlarına doğru başlayan mamografi tarama çalışmaları ile meme kanseri erken tanısı için randomize kontrollü 8 çalışma yapılmış ve bu çalışmalarda ve daha sonra uygulamaya geçilen tarama programlarında mamografi taramanın meme kanserinden ölümleri düşürdüğü gözlenmiştir. Literatürdeki bilgiler ve batı ülkelerindeki uygulamalar değerlendirildiğinde 40 yaş üstü kadınlarda yıllık mamografi taraması en etkin yöntem olarak görülmektedir. Ancak ulusal tarama programları o ülkenin kaynakları doğrultusunda ve optimum yararın sağlanması için planlanmış programlar olup bu rehber ile birebir örtüşmeyebilir. Bu rehber Türk Radyoloji Derneği Meme Radyolojisi Grubu adına oluşturulmuştur ve bilimsel veriler ön planda tutularak sağlıklı kadınlarda ve riskli kadınlarda me me kanseri taraması için gerekli öneriler verilmiştir.Öğe Yenidoğan dönemi konvülsiyonları ve serebral venöz sinüs trombozu(2004) Vatansever, Ülfet; Acunaş, Betül Ayşe; Okutan, Özlem; Karasalihoğlu, T. Serap; Tunçbilek, Nermin; Çeltik, CoşkunAmaç: Bu çalışmanın amacı; konvülsiyonlu yenidoğanların özelliklerinin değerlendirilmesi ve serebral venöz sinüs tromboz (SVST)'unun bu klinik durumdaki önemininin vurgulanmasıdır. Gereç ve Yöntem: Yenidoğan ünitemizde konvülsiyon nedeniyle yatırılan 52 term bebek klinik ve laboratuvar özellikler ve prognoz açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm olgular morbidite yönünden bir yıl süreyle takip edildi. Çalışma grubundaki SVST'li olgular belirlendikten sonra, SVST'li olgular (Grup 1) ile SVST olmayan olguların (Grup 2) özellikleri istatistiksel olarak karşılaştırıldı.Bulgular: Postnatal ilk üç günde konvülsiyon geçirenlerde en sık neden perinatal asfiksi iken, üçüncü günden sonra en sık neden sepsis idi. SVST, 7 olguda (%13.5) saptandı. SVST'nin sebepleri, sırasıyla; perinatal asfiksi, sepsis ve polisitemi olarak bulundu. İnatçı ve fokal klonik nöbetler Grup 1'deki olgularda Grup 2'deki olgulardan daha fazla gözlendi. Mortalite ve morbidite oranı açısından gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Sonuç: Yenidoğan konvülsiyonlarının ayırıcı tanısında; özellikle inatçı ve fokal konvülsif nöbetler geçiren hastalarda SVST'nin de araştırılması gerekir.