Yazar "Duran, Rıdvan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Amniotik bant sekanslı Bir olgu sunumu(2006) Duran, Rıdvan; Vatansever, Üffet; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Erken, Aslı; Acunaş, Betül AyşeAmniotik bant sekans (ABS) ekstremite amputasyonları, konstriksiyon bantları, psödosindaktili, multipl kraniofasyal, visseral ve karın duvarı defektleri ile karakterize, sporadik doğuştan anomaliler içerisinde yer alan bir durumdur. Doğum öncesi kontrollerini düzenli olarak yaptırmamış bir anneden 30 haftalık, 1310 gr olarak doğan ve doğumda resüsitasyon gerektiren preterm kız bebek, multipl doğuştan anomalileri olması nedeniyle kliniğimize sevk edildi. Fizik muayenede antimongoloid görünüm, iki taraşı büyük ve düşük kulak vardı. Sağ elde ikinci ve dördüncü parmaklarda distal interfalangeal eklem hizasında boğum vardı, üçüncü parmak proksimal interfalangeal eklemden ampute idi. Sağ ayakta pes kalkaneus, birinci parmak uç kısmında boğum ve diğer parmaklar arasında sindaktili vardı. Sol ayakta pes ekinovarus mevcuttu ve beşinci parmak dışında diğer parmaklar ampute idi. Diğer dış ve iç organ sistemlerinde tutulum yoktu. Plastik cerrahi ile konsülte edildi. Olgu, ailesinin isteği üzerine postnatal yedinci günde taburcu edildi.Öğe Öğe Bir amiyoplazia konjenita vakası(2003) Acunaş, Betül; Vatansever, Ülfet; Duran, Rıdvan; Kaplan, Balkanlı PetekAmiyoplazia konjenita, artrogripozis multipleks konjenitanın (multipl konjenital eklem kontraktür sendromu) bir alt grubudur. Bu sendrom, ekstremite kaslarının yerine yağ dokusu vefibröz dokunun geçmesi ile karakterize sporadik bir hastalıktır. Klinik olarak, eklemlerde genellikle fleksiyon, nadiren ekstansiyon tarzında multipl kontraktürler ile birlikte kaslarda zayıflık vardır. Hastalıklı çocukların multidisipliner bir tedaviye gereksinimleri vardır ve çoğu tedaviden yarar görür. Ender görülen bu hastalığın etiyolojisi bilinmemektedir. Bu yazıda amiyoplazia konjenitanın tüm bulgularına sahip bir vaka sunulmuştur.Öğe Bir olgu nedeniyle yenidoğan transportundaki sorunların irdelenmesi(2005) Duran, Rıdvan; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Acunaş, BetülYenidoğan transportu ülkemizde halen önemli bir sorun olarak sürdürmektedir. Neonatal mortalite ve morbiditenin azaltılabilmesi için riskli gebelik ve bebeklerin belirlenmesi, endikasyonu olanların ileri merkezlere transfer edilmesi gerekir. Bu yazıda, prematüre bir olgu eşliğinde yenidoğan transportunda yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini irdelemeyi amaçladık.Öğe Bir Trizomi 18 (Edward's Sendromu) vakası(2005) Tunçbilek, Nermin; Acunaş, Betül; Vatansever, Ülfet; Duran, Rıdvan; Şimşek, AylinTrizomi 18 mikrosefali, konjenital kalp defektleri, iskelet anomalileri ve büyüme geriliğini de içeren multipl organ malformasyonları ile karakterize bir hastalıktır. Otozomal trizomi sendromları arasında ikinci sıklıkta görülür. Anne yaşının büyük olması hastalık riskini, küçük olması da tekrarlama riskini arttırmaktadır. Trizomi 18 vakalarının %95'i ilk ayda ölürken, geri kalanlarda da ağır psikomotor gerilik gelişmektedir. Bu nedenle prenatal tanının önemi büyüktür.Öğe Çocuklarda parapnömonik efüzyonların değerlendirilmesi(2004) İnan, Mustafa; Balcı, Demet; Öner, Naci; Duran, Rıdvan; Pala, Özer; Okutan, Özlem; Çeltik, CoşkunAmaç: Parapnömonik efüzyon çocukluk çağında hayatı tehdit eden bir durumdur. Bu çalışmanın amacı parapnömonik efüzyonla başvuran çocukların özelliklerini değerlendirmektir.Gereç ve Yöntem: Ocak 1999-Nisan 2002 tarihleri arasında parapnömonik efüzyon tanısıyla hastaneye yatırılan 34 çocuğun dosya kayıtları incelenerek yaş, cinsiyet, klinik ve laboratuar bulguları, kültür sonuçları, komplikasyonlar ve tedavi yönetimi incelendi. Bulgular: Olguların 19'u erkek (%55.9), 15'i kızdı (%44.1) ve ortalama yaşları 5.2±3.7 (1-14) yıldı. Başvuruda en sık gözlenen klinik bulgular ateş, öksürük ve dispneydi. Torasentez 30 olguya yapılmıştı. Efüzyonun karekteri; 21 olguda (%61.8) eksuda, 9 olguda (%26.5) transuda idi. Bakteriolojik kültürler tüm olguların 11'inde (%32.4) pozitifti ve en sık tespit edilen mikroorganizma Streptococcus pneumoniae (%17.6) idi. Tüm olgulara antibiyotik verildi. Olguların 23'üne (%67.6) toraks tüpü ve intraplevral streptokinaz uygulandı. Olgularda en sık tespit edilen komplikasyon plevral kalınlaşmaydı. Sonuç: Bu çalışma bölgemizde saptanan parapnömonik efüzyonlu olguların özelliklerini yansıtmakta olup, bu hastalığın risk faktörlerinin belirlenmesine yönelik yapılacak çalışmalara ışık tutacaktır.Öğe Çocukluk çağında iskemik inmeye bağlı hemipleji etyolojisinde fakör V leiden mutasyonunu ve diğer trombofili faktörlerinin rolü(Trakya Üniversitesi, 2003) Duran, Rıdvan; Biner, Bütül; Karasalihoğlu, Tevhide SerapÖZET Çocuklarda iskemik inme, infarktlara neden olarak, epilepsi ve hemipleji gibi kronik tablolara yol açması sebebiyle önemli bir sağlık sorunudur. Çalışmamızın amacı, inmeye bağlı hemipleji gelişen çocuklarda faktör V Leiden mutasyonu, antifosfolipid antikor pozitifliği ve diğer kalıtsal trombofUi nedenlerinin rolünü saptamak, gerekli durumlarda takip ve tedavi stratejilerini belirlemektir. Çalışma grubunu 6 ay- 15 yaş arasında doğumdan sonra normal gelişim gösterirken iskemik inme sonrası hemipleji gelişen 30 çocuk oluşturdu. Kontrol grubuna ise 6 ay-15 yaş arası 33 sağlıklı çocuk seçildi îskemik inmeli ve kontrol grubundaki çocukların cinsiyetleri, klinik özellikleri, etnik kökenleri, aile hikayeleri ve tetkik yaşı ile ilgili veriler toplandı. Ayrıca hemiplejili çocukların inme yaşlan kaydedildi. Olguların tümünde protrombin zamanı, aktive parsiyel tromboplastin zamanı, antitrombin m, faktör VIH, protein C, protein S, aktive ptotein C direnci ve anti fosfolipid antikor tayini yapıldı. Aktive ptotein C direnci saptanan çocuklarda faktör V Leiden mutasyonu mutasyonu çalışıldı. Hemiplejili çocuklarda inme yaşı 2,5±3,2 yıl olarak bulundu. Gruplar arasında demografik veriler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı. İnmeli çocukların hiçbirisinde inmeye eğilim yaratan bir durum bulunmadı. İnmeli 30 çocuktan 12'sinin ailesinde primer trombofili düşündürecek tromboz öyküsü saptandı, kontrol grubundaki çocukların hiçbirisinde aile hikayesi yoktu. İnmeli 30 çocuğun 17'sinde en az 1 52trombofîli faktörü ve 3'ünde en az 2 trombofili faktörü saptanırken, kontrol grubundaki 33 çocuğun 5'inde en az 1 trombofili faktörü saptandı. Trombofili faktör varlığı bakımından gruplar arasında anlamlı bir farklılık bulundu. İnmeli 30 çocuğun 7'sinde, kontrol grubundaki 33 çocuğun l'inde aktive ptotein C direnci saptandı. Aktive ptotein C direnci bakımından gruplar arasındaki farklılık anlamlı bulundu. Aktive ptotein C direnci saptanan çocuklarda çalışılan faktör V Leiden mutasyonu tüm olgularda pozitifti. Çalışma grubundaki faktör V Leiden mutasyonuna sahip olguların 5'i heterozigot, 2'si homozigot idi. Kontrol grubundaki tek olgu ise homozigot idi. Iskemik inmeli çocuklarda faktör V Leiden mutasyonunun istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yüksek olduğu tespit edildi îki grup arasında antitrombin m, protein C, protein S eksiklikleri ve faktör VHI yüksekliği yönlerinden istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı. tskemik inmeye bağlı hemipleji gelişen çocuklarda kontrol grubuna göre faktör V Leiden mutasyonu, aktive ptotein C direnci, trombofili faktör varlığı ve ailede tromboz öyküsü olma olasılıklarının istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yüksek olduğu tespit edildi. Anahtar kelimeler: îskemik inme, hemipleji, faktör V Leiden mutasyonu. 53Öğe Çok düşük doğum tartılı yenidoğanlarda nekrotizan enterokolit şiddetini öngörecek etmenlerin incelenmesi(2006) Acunaş, Betül; Vatansever, Ülfet; Duran, Rıdvan; Çiftdemir, Nükhet AladağAmaç: Nekrotizan enterokolit (NEK) gelişen çok düşük doğum tartılı yenidoğanlarda hastalık şiddetini öngörecek değişkenlerin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Son 5 yıl içinde yenidoğan ünitemizde izlenen doğum ağırlığı <1500 gr olan 41 preterm yenidoğanda gelişen değiştirilmiş Bell sınıflamasına göre Evre II ve Evre III olarak gruplandırılan 53 NEK atağı geriyedönük olarak dosya kayıtlarından değerlendirildi. Her atak anındaki ve 2-3 gün sonrasındaki tam kan sayımı ve kan glikoz değerleri karşılaştırıldı. Bulgular: Otuzyedi NEK Evre II ve 16 NEK Evre III atağı saptandı. Cinsiyet bakımından Evre III'te Evre II'ye göre belirgin oranda daha fazla erkek olgu mevcuttu. Evre III'teki olguların NEK günü trombosit sayısı Evre II deki olgulara göre daha düşüktü ve NEK atağı boyuhca daha düşük trombosit sayılarına ulaştıkları belirlendi. Trombosit sayısının <135 X109/L olmasının Evre III olgularını saptamada özgüllüğü %78, duyarlılığı %62,5İ pozitif tanı değeri %56 ve negatif tanı değeri %83'tü. Çıkarımlar: Nekrotizan enterokolit gelişen çok düşük doğum tartılı yenidoğanlarda hastalığın şiddetini öngörmede trombosit sayısı yararlı olabilir.Öğe Comparison of the knowledge and attitudes of midwives about breastfeeding with breastfeeding behaviors of the mothers they provide counseling(2010) Duran, Sedat; Duran, Rıdvan; Şahin, E. Melih; Dağdeviren, Hamdi Nezih; Güzel, AhmetAmaç: Ebe ve hemşireler emzirmeyi özendiren, emziren anneleri destekleyen ve bebek beslenmesi konusunda annelere temel destek sağlayan kişiler olarak görülmektedir. Bu araştırmada; ebe ve hemşirelerin, anne sütü ve emzirme konusundaki bilgi ve tutumları ile danışmanlık verdikleri annelerin bebeklerini anne sütü ile besleme davranışlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya, Edirne il merkezinde yaşayan ve 12-18 aylık bebekleri olan 161 anne ile bunların takiplerini yürütmüş 59 ebe ve hemşire alındı. Çalışmada veriler, anne sütü ve emzirme ile ilgili ebe/hemşireler (54 soru) ve annelere (34 soru) uygulanmak üzere hazırlanılan iki anket aracılığı ile toplandı. Bulgular: Ebe/hemşireler, her anneyle gebelikleri boyunca ortalama 6.5±2.9 kez görüştüklerini bildirdiler. Elli bir ebenin bilgi puanı orta düzeyde iken, yedisinin iyi, birinin de kötü olarak saptandı. Ebe/hemşirelerin 22'si en az altı ay sadece anne sütü verirken, 33'ü en az 12 ay bebeğini emzirmişti. Annelerin 65'i en az altı ay sadece anne sütü verirken, 82'si en az 12 ay bebeğini emzirmişti. Sonuç: Bu çalışmayla, emzirmenin başarılı bir şekilde yapılabilmesi için özellikle ebe/hemşirelerin bu konuda anneleri bilinçlendirmeleri gerektiği bir kez daha vurgulanmıştır. Bunun için, ebe/hemşireler annelere sürekli destek sağlamalıdırlar. Bu da, ebe/hemşirelerin ve diğer sağlık personelinin bu konuda düzenli eğitilmeleri ile sağlanabilir.Öğe Doğum öncesi anne adaylarına verilen emzirme ve anne sütü eğitiminin emzirme davranışları üzerine etkisi(2011) Onbaşı, Şenay; Duran, Rıdvan; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Özbek, Ülfet Vatansever; Acunaş, Betül; Süt, NecdetAmaç: Günümüzde gebelik döneminde verilen e¤itimin; emzirmenin bafllang›c›n›, oran›n› ve süresini etkiledi¤i gösterilmifltir. Bu yaz›da, do¤um öncesi dönemde verilen e¤itimle anne adaylar›n›n anne sütü ve emzirme konusunda bilgilendirilmesi ve e¤itimin yararlar›n›n vurgulanmas› amaçlanm›flt›r. Gereç ve Yöntem: Anne sütüyle ilgili e¤itimler gebelere haftada iki gün düzenlenmifltir. Her anne aday›na do¤um öncesinde bir kez e¤itim verilmifltir. Veriler, anne sütü ve emzirme ile ilgili haz›rlanan 42 sorudan oluflan bir anket arac›l›¤› ile toplanm›flt›r. ‹statistiksel analizler Statistica 7,0 paket program› kullan›larak yap›ld›. Sonuçlar ortalama ± standart sapma ya da say› (%) olarak ifade edildi. ‹statistiksel anlaml›l›k s›n›r› p<0,05 de¤eri olarak kabul edildi. Çal›flma ile ilgili olarak Trakya Üniversitesi Yerel Etik Kurulu’ndan izin al›nd›. Bulgular: E¤itim grubu 90, kontrol grubu 100 olmak üzere toplam 190 anne çal›flmaya kat›lm›flt›r. ‹lk alt› ayda su, emzik, biberon, formül mama/ek g›da kullan›lmama davran›fl›n›n e¤itim grubunda anlaml› derecede yüksek oldu¤u görülmüfltür. ‹lk alt› ay sadece anne sütüyle beslenme oran›nda anlaml› fark bulunmufltur. Biberon kullan›m›n›n alt› aydan az sadece anne sütü vermeye neden oldu¤u saptanm›flt›r. Ç›kar›mlar: Gebelerin anne sütü konusunda e¤itilmesi halinde ilk alt› ayda sadece anne sütü ile beslenme oranlar›n›n ve sadece anne sütüyle beslenme süresinin artt›r›labilece¤i sonucuna var›lm›flt›r.Öğe Evaluation of clinical and laboratory features of Epstein-Barr virus-associated acute infectious mononucleosis in children(2008) Çeltik, Coşkun; Küçükuğurlıoğlu, Yasemin; Balcı, Demet Benek; Öner, Naci; Duran, Rıdvan; Karasalihoğlu, SerapAmaç: Epstein-Barr virüsünden kaynaklanan enfeksiyöz mononukleozun değişik semptomları, ayırıcı tanıda hekimlerin aklını karıştırabilir. Bu çalışmanın amacı semptomatik çocuklarda bu hastalışın klinik ve laboratuvar bulgularının değerlendirilmesidir. Hastalar ve Yöntemler: Bu çalışma akut Epstein- Barr virüs eneksiyonu olan 52 olgu (31 erkek, 21 kız; ort. yaş 5.4±3.4; dağılım 1-13) üzerinde retrospektif olarak yürütüldü. Klinik ve laboratuvar bulgular, şikayetler başladıktan sonraki başvuru zamanı (?5/>5 gün) ve yaş gruplarına (?2/>2 yıl) göre değerlendirildi. Bulgular: Major semptomlar klasik triadda yer alan ateş, lenfadenopati, tonsillofarenjit idi. Ayrıca asit, artrit ve şiddetli abdominal ağrıyla başvuran atipik olgular da tanımlandı. Hiçbir olguda kötü bir prognoz gözlenmedi. En sık rastlanan laboratuvar bulgu lenfositozdu. Major semptomlar başvuru zamanı ?5 gün olan grupta daha sık iken, atipik lenfositler başvuru zamanı >5 gün olan grupta daha yüksek bulundu. Bu tür farklılıklar yaş grupları arasında saptanmadı. Sonuç: Epstein-Barr virüsüne bağlı enfeksiyöz mononükleoz, çocuklarda iyi prognozlu bir hastalıktır. Hastalık özellikleri başvuru gününe göre değişkenlik gösterebilir, tanıda bu durum göz önüne alınmalıdır.Öğe Hemolytic disease of the newborn due to minor blood group incompatibility: Sibling cases(2019) Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Aslan, Mustafa Törehan; Tandırcıoğlu, Ayşe Ümit; Duran, Rıdvan; Özbek, Ülfet Vatansever; Acunaş, BetülHemolytic disease of the newborn is mostly caused by the hemolysis of fetal erythrocytes by maternal and placental antibodies.Antigens in this group are Kell, Duffy, Kidd, MNSs and the E, e, C, c found in the Rh system. They are responsible for 3-5% of hemolyticdisease of the newborn. In cases of minor blood group incompatibility, clinical picture may vary from subclinical hemolysis findingsto active hemolysis and from blood clotting to neonatal jaundice. Here we present two sibling cases with multiple minor blood group(c, Kell, Cw) incompatibilities of whom the first one was diagnosed two years ago as glucose 6-phosphate dehydrogenase deficiencyand undergone exchange transfusion and ultimately diagnosed as minor blood group incompatibility after the diagnosis of thesecond sibling.Öğe Mega sisterna magna ile seyreden bir diyastrofik displazi olgusu(2007) Duran, Rıdvan; Vatansever, Ülfet; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Acunaş, Betül Ayşe; Tüysüz, Beyhanİskelet displazileri boy kısalığı, kemik ve kıkırdak malformasyon ve deformasyonları ile karakterize heterojen bir grup hastalığı kapsar. Diyastrofik displazi (DTD) kulak anomalileri, ayak ve spinal deformiteler, “otostopçu başparmağı” ve kısa boy ile karakterize bir hastalıktır. İç organ tutulumu yoktur. Multipl anomalilerinin olması nedeniyle kliniğimize sevk edilen yenidoğanın fizik muayenede; genel durum kötü, renk siyanotikti, orantısız boy kısalığı, geniş ön fontanel, kısa boyun, düşük kulak, kulak kepçesinde “karnı bahar” deformitesi, yarık damak, otostopçu başparmağı, başparmak dışında diğer el parmaklarında incelik ve uzunluk, proksimal yerleşimli ayak başparmağı, büyük eklemlerde fleksiyon kontraktürleri, iki taraflı talipes ekinovarus ve sol skrotal herni olduğu belirlendi. Kraniyal tomografide, posterior fossada mega sisterna magna tespit edildi. Bu klinik ve radyolojik bulgularla olguya DTD tanısı kondu. On dokuzuncu günde yenidoğan polikliniğinden takip edilmek üzere, aileye genetik danışmanlık verilerek taburcu edildi.Öğe Mekonyum peritoniti: Son 10 yıllık dönemdeki olgularımızın değerlendirilmesi(2005) Duran, Rıdvan; Vatansever, Ülfet; Başaran, Ümit Nusret; Menteş, Ayşe; Acunaş, BetülAmaç: Mekonyum peritoniti nadir rastlanan ve geç tam konulduğunda sonuçları kötü olan bir durumdur. Bu nedenle, mekonyum peritonitli olgularımızın etioloji, klinik seyir ve sonuçlarını sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Olguların cinsiyetleri, doğum ağırlıktan, gestasyonel yaşlan, ilişkili hastalıklan, perforasyon yerleri, operasyon tipleri, klinik seyir ve sonuçlan kaydedildi. Bulgular: Olgulann 4'ü erkek, 2'si kız, ortalama doğum ağırlığı 2 796 g ve ortalama gebelik haftası 38 idi. Etiolojide ikisinde kistik fibroz, birinde jejunal atrezi, birinde ileal atrezi saptandı. Prematüre olgulann 1 tanesi kaybedildi ve ölüm oranı %16,6 olarak bulundu. Çıkarımlar: Mekonyum peritoniti nadir rastlanan bir durumdur. Etiolojisinde kistik fibroz önemli bir yer tutmaktadır. Erken tanı konulduğunda, uygun cerrahi girişimlerle sonuçlan da önemli oranlarda düzelmektedir.Öğe Normoglisemik gestasyonel diabetes mellitus'lu gebelerde perinatal sonuçlar(2003) Varol, Füsun G.; Vatansever, Ülfet; Duran, Rıdvan; Canda, Tunç; Sayın, N. CenkAmaç: Gestasyonel diabetes mellitus (GDM) tanısı almış gebelerde uygun kan glikoz düzeylerinin perinatal sonuçlar üzerine etkisinin araştırılması. Çalışmanın Yapıldığı Yer: Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, Edirne. Materyal ve Metod: Antenatal kliniğimize takibe gelen 24-28 haftalar arası gebelere l saat/50 gr. oral glikoz tarama testi yapıldı. Kan 1. saat glikoz değeri >140 mg/dl olanlara 3 saatlik oral glikoz tolerans testi (OGTT) uygulanarak bu testte 2 ve üzeri yüksek değeri bulunan gebelere GDM tanısı konuldu. GDM'li hastalar (n= 64) çalışma grubunu oluşturdu ve bu hastalar doğuma kadar takip edildiler. Aynı dönemde doğum yapan ve düşük riskli sağlıklı gebeler ise kontrol grubunu (n= 122) oluşturdu. GDM grubundaki tüm hastalara önce diyet düzenlendi ve uygun kan glikoz düzeyleri sağlanamayan hastalara insulin tedavisi eklendi. Bu iki grubun perinatal sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: GDM'li hastaların 7 tanesinde diyete ek olarak insulin tedavisi ihtiyacı ortaya çıktı (%10,9). Doğum haftası GDM grubunda sağlıklı gebelere göre farklı olmasına rağmen, her iki grubun doğum ağırlığı, boy ve baş çevreleri benzer bulundu. GDM'li hastalarımızda kontrollere göre preterm eylem ve doğum, prematüre membran rüptürü (PROM) ve gestasyonel hipertansiyon gelişimi anlamlı biçimde yüksek saptandı. Makrozomi ve neonatal mortalite oranlarında iki grup arasında fark izlenmedi. Sonuç: GDM'li hastalarda uygun kan glikoz düzeylerinin sağlanması ile perinatal sonuçlar üzerine olumlu etkiler temin edilebilirse de preterm eylem, PROM ve gestasyonel hipertansiyon oranında azalma gözlenmemiştir.Öğe Papüler Purpurik Eldiven Çorap Sendromu(2016) Duran, Rıdvan; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Acunaş, Betül; Eren, TubaPapüler-purpurik eldiven çorap sendromu el ve ayaklarda fokal purpurik peteşiyal döküntülerle karakterizedir. Çeşitli etkenler sebep olabilir. Parvovirus B19 olguların çoğunda etyolojik faktördür. Sadece ayak ve bacaklarında peteşiyal döküntü ve eritemi olan eldiven- çorap sendromlu 11 yaşında bir kız hasta sunduk. Serolojik testlerle akut parvovirus B19 enfeksiyonu kanıtlandı. Çocuklarda bu sendromun atipik seyirli olabileceğini vurgulamayı amaçladıkÖğe Smith-Lemli-Opitz sendromu: Olgu sunumu(2006) Vatansever, Üffet; Duran, Rıdvan; Telören, Behzat; Güreşçi, Servet; Altaner, Şemsi; Acunaş, Betül AyşeSmith-Lemli-Opitz sendromu otozomal resesif geçen, çok sayıda doğuştan malformasyonun eşlik ettiği nadir görülen bir sendromdur. Smith-Lemli-Opitz sendromlu olgularda kolesterol biyosentezinin son basamağında 7-dehidrokolesterolü kolesterole çeviren ve geni 11q13'de lokalize bir enzim olan 7-dehidrokolesterol redüktazın doğuştan eksikliği mevcuttur. Otuz beş haftalık 1500 gr doğan bebeğin cildi kuru ve parşömen kâğıdı görünümünde, mikrognati, hipertelörizm, düşük kulak, antevert burun delikleri, belirgin filtrum, yarık damak, el parmaklarında ulnar deviasyon ve distal fleksiyon kontraktürü, çomaklaşma, ayaklarda pes ekino varus deformitesi ve çekiç topuk, sağ ayakta sindaktili, ambigius genitalya mevcuttu. İncelemelerde total kolesterol 108 mg/dl LDL kolesterol 48.8 mg/dl bulundu. Yirmi beşinci gün hayatını kaybeden olgunun otopsisinde iki loblu sağ akciğer, atriyal septal defekt, patent duktus arteriyozus, üreterlerde iki taraflı yerleşim anomalisi, sol sürrenalde insitu saptandı.Öğe Tek başına anne sütü ile beslenen bebeklerde hipernatremik dehidratasyon(2007) Vatansever, Ülfet; Duran, Rıdvan; Acunaş, Betül AyşeYenidoğan yoğun bakım ünitesine şiddetli hipernatremik dehidratasyon nedeni ile yatırılan, tek başına anne sütü ile beslenmiş olguların özellikleri değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Son iki yılda sadece anne sütü ile beslenmiş, serum sodyum değeri 150 mEq/L’den daha yüksek ve dehidratasyon bulguları olan 14 yenidoğan (10 kız, 4 erkek; ort. gebelik yaşı 38±1.7; dağılım 34-40 hafta) geriye dönük olarak yatış dosyaları incelenerek değerlendirildi. Bulgular: Olguların %71’i kızdı. Doğum tartıları ortalama 3020±715 gr idi. Olguların %93’ü AGA ve %78.6’s› ailenin ilk bebeğiydi. Anne yaşları ortalama 28±5.4 yıldı. %57 olgu sezaryenle ve %57 olgu çevre hastanelerde doğmuştu. En sık başvuru nedeni emmeme ve ateşti, başvurular ortalama 5.5±4.6 günde yapılmıştı. Başvuru sırasında hesaplanan tartı kayıpları %14.5±9.1, ortalama serum sodyum değeri 158.5±14 mEq/L, serum üre değeri 73±109 mg/dl, serum kreatinin 1.2±2.1 mg/dl, serum osmolaritesi 338±35 mOsmol/L idi. Sonuç: Olguların çoğunun ilk bebek olması ve sezaryen ile doğmaları dikkat çekiciydi. Hipernatremik dehidratasyonun gelişmemesi için anneye mutlaka iyi bir emzirme danışmanlığının verilmesi uygun olacaktır.Öğe Yenidoğan "resüsitasyon" program kursu sonrası yenidoğan hemşirelerinin bilgi kazanımları(2007) Acunaş, Betül; Vatansever, Ülfet; Duran, Rıdvan; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Şen, FilizAmaç: Yenidoğan “Resüsitasyon” Programı (YRP) kursu sonrası yenidoğan hemşirelerinin bilgi kazanım ve sürdürmelerinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya katılan 30 yenidoğan hemşiresi Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda düzenlenen, dört basamaktan oluşan üç günlük bir YRP kursuna alındı. Katılımcılara Amerikan Çocuk Akademisi’nin önerileri doğrultusunda kurs öncesi, kurs sonrası ve kurstan altı ay sonra aynı sorulardan oluşan 80 soruluk bir yazılı sınav uygulandı.Bulgular: Katılımcıların doğru yanıt yüzdelerinin kurs öncesine göre (%33,6 ± 10) kurs sonrası (%92,4 ± 6,1) önemli oranda arttığı saptandı. Kurstan altı ay sonra yapılan sınavın doğru yanıt yüzdelerinde ise (%56,2 ± 12,6) kurs sonrasına göre azalma saptanırken, kurs öncesine göre belirgin olarak yüksek kaldığı belirlendi. Kurstan sonra bilgi kazanımı özellikle sıvı ve ilaçların yönetimi basamağında belirgindi. Çıkarımlar: Bu bulgular; YRP kurslarının iki yıllık süresi dolmadan, özellikle kurstan en geç bir yıl sonra tekrar edilmesi gerekebileceğini göstermiştir.Öğe Yenidoğan döneminde "intestinal perforasyon" gelişen olgularımızın değerlendirilmesi(2007) Acunaş, Betül; Duran, Rıdvan; Aksu, Burhan; Vatansever, Ülfet; İnan, MustafaAmaç: Yenidoğan bilim alanındaki gelişmelere rağmen, "intestinal perforasyon" yenidoğanlarda hala hayatı tehdit edici ve önemli bir komplikasyon olmaya devam etmektedir. Kendiliğinden "intestinal perforasyon", sıklıkla çok düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlarda görülen ve son zamanlarda tanımlanan bir durumdur. Amacımız, "intestinal perforasyon" olgularımızın sonuçlarını, klinik özelliklerini ve etiolojilerini tartışmak ve sunmaktır. Gereç ve Yöntem: "intestinal perforasyonlu" 13 yenidoğanın doğum haftaları, doğum ağırlıkları, cinsiyetleri, perforasyon zamanları, tanıları, ilişkili hastalıkları, perforasyon yerleri, uygulanan cerrahi tipleri ve klinik sonuçları incelendi. Bulgular: Olguların dokuzuu erkek, dördü kızdı ve bunların sekiz tanesi zamanından önce doğmuştu. Ortalama perforasyon zamanı doğum sonrası dokuz gündü. Onbir olguda ilişkili hastalık saptandı. Bunların altısında mekonyum ileusu, dördünde nekrotizan enteroko-lit, birinde özöfagus atrezisi, birinde jejunum atrezisi, birinde ileum atrezisi vardı ve bir tanesinde perforasyon malrotasyon cerrahisi sonrası gelişmişti. Olguların üçü mekanik vantilatör desteği almıştı. Zamanından önce doğmuş iki yenidoğanda perforasyon ağızdan verilen ibuprofen tedavisi sonrası gelişmişti ve bunlar kendiliğinden intestinal perforasyon olarak kabul edildi. Olguların çoğunda distal ileumda perforasyon gelişmişti. Çıkarımlar: Bu bulgular, yenidoğan dönemindeki "intestinal perforasyon"ların esas olarak nekrotizan enterokolit, mekonyum ileusu ve mekanik vantilatör desteği ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Ayrıca erken doğmuş iki olguda ağızdan verilen ibuprofen tedavisi sonrası kendiliğinden "intestinal perforasyon" geliştiği saptanmıştır.