Yazar "Acunaş, Betül Ayşe" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Amniotik bant sekanslı Bir olgu sunumu(2006) Duran, Rıdvan; Vatansever, Üffet; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Erken, Aslı; Acunaş, Betül AyşeAmniotik bant sekans (ABS) ekstremite amputasyonları, konstriksiyon bantları, psödosindaktili, multipl kraniofasyal, visseral ve karın duvarı defektleri ile karakterize, sporadik doğuştan anomaliler içerisinde yer alan bir durumdur. Doğum öncesi kontrollerini düzenli olarak yaptırmamış bir anneden 30 haftalık, 1310 gr olarak doğan ve doğumda resüsitasyon gerektiren preterm kız bebek, multipl doğuştan anomalileri olması nedeniyle kliniğimize sevk edildi. Fizik muayenede antimongoloid görünüm, iki taraşı büyük ve düşük kulak vardı. Sağ elde ikinci ve dördüncü parmaklarda distal interfalangeal eklem hizasında boğum vardı, üçüncü parmak proksimal interfalangeal eklemden ampute idi. Sağ ayakta pes kalkaneus, birinci parmak uç kısmında boğum ve diğer parmaklar arasında sindaktili vardı. Sol ayakta pes ekinovarus mevcuttu ve beşinci parmak dışında diğer parmaklar ampute idi. Diğer dış ve iç organ sistemlerinde tutulum yoktu. Plastik cerrahi ile konsülte edildi. Olgu, ailesinin isteği üzerine postnatal yedinci günde taburcu edildi.Öğe Evaluation of the nutritional status of male adolescents(2009) Turan, Çağrı; Öner, Naci; Garipağaoğlu, Muazzez; Küçükuğurluoğlu, Yasemin; Tokuç, Burcu; Acunaş, Betül AyşeAmaç: Bu çalışmanın amacı Türkiye'nin Edirne ilinin kırsal ve kentsel alanında yaşayan adolesan erkek öğrencilerin nutrisyonel durumlarını değerlendirmektir. Hastalar ve Yöntemler: Toplam 1004 erkek adolesanın (ort. yaş 14.4±1.7; dağılım 12-17) makronutrient ve mikronutrient alımları üç günlük diyet kayıtları ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Deneklerin enerji, kalsiyum, magnezyum, A, E, B1 (tiamin) vitaminleri, folik asit ve lif alımı önerilen günlük alımların altında saptanırken, protein, B2 (riboflavin), B6 vitaminleri ve demir alımları fazlaydı. Makronutrientlerin günlük enerji alımını oluşturan oranları önerildiği gibiydi. Kırsal ve kentsel alanda yaşayan adolesan erkeklerin nutrisyonel alımları farklılık göstermedi (p>0.05). Sonuç: Bölgemizde yaşayan erkek adolesanların bu bulgulara göre oluşturulacak diyet alım önerileri ve diyet menü örnekleri, eskiye göre daha sağlıklı dengeli besinsel duruma ulaşmalarına yardımcı olabilir.Öğe İleri derecede erken doğmuş yenidoğanların düzeltilmiş 1-3 yaşlarındaki nörogelişimsel ve psikiyatrik değerlendirmesi(2011) Görker, Işık; Özbek, Ülfet Vatansever; Acunaş, Betül AyşeAmaç: İleri derecede erken doğmuş yenidoğanlarla orta derecede ve sınırda erken doğmuş yenidoğanların düzeltilmiş 1-3 yaşlarındaki gelişimsel ve psikiyatrik değerlendirme sonuçlarının karşılaştırılması. Gereç ve Yöntem: 2005-2008 tarihleri arasında Yenidoğan Birimi’nde izlenen grup 1(<32 gebelik haftası;n=36) ve grup 2’deki (33-37 gebelik haftası; n=56) yenidoğanlar Etik Kurul onayı alınarak (TÜTFEK 2008/083) düzeltilmiş 1-3 yaşlarındaki Denver gelişimsel testi ve kısa 1-3 yaş sosyal duygusal değerlendirme ölçeği ile gelişimsel, sosyal-duygusal ve psikiyatrik sorunlar yönünden değerlendirildi. Annelerine kısa semptom envanteri uygulandı. Ailelerin sosyoekonomik durumu sosyo-ekonomik durum ölçeğiyle belirlendi. İstatistiksel analizde t-testi veya Mann-Whitney U testi , ki-kare ve Spearman testi kullanıldı Bulgular: Grup 1’de baba eğitim düzeyi, psikogelişimsel skor ortalaması grup 2’ye göre daha düşük, anormal Denver gelişim test oranı daha yüksek saptandı. Psikiyatrik sorun skoru erkeklerde, psikososyal gelişim skoru ise kızlarda daha yüksekti. Psikososyal gelişim skoru ventrikül içine kanaması olanlarda daha düşüktü ve bu skor ile Denver gelişim tesiti arasında pozitif ilişki saptandı. Kısa semptom envanteri açısından farklılık yoktu. Çıkarımlar: İleri derecede erken doğmuş yenidoğanlar daha sık anormal nöropsikolojik gelişim gösterdikleri halde psikiyatrik sorun açısından farklı bulunmadılar. Psikogelişimsel yönden kızlar, erkeklere göre daha önde idi. Bu bulguların daha geniş ve ileri çalışmalarla desteklenmesi gerektiği sonucuna varıldı.Öğe Incidence, risk factors and severity of retinopathy of prematurity in Turkey (TR-ROP study): a prospective, multicentre study in 69 neonatal intensive care units(BMJ Publishing Group, 2018) Baş, Ahmet Yağmur; Acunaş, Betül AyşeBackground To evaluate the prevalence, risk factors and treatment of retinopathy of prematurity (ROP) in Turkey and to establish screening criteria for this condition. Methods A prospective cohort study (TR-ROP) was performed between 1 April 2016 and 30 April 2017 in 69 neonatal intensive care units (NICUs). Infants with a birth weight (BW)=1500 g or gestational age (GA)<= 32 weeks and those with a BW> 1500 g or GA> 32 weeks with an unstable clinical course were included in the study. Predictors for the development of ROP were determined by logistic regression analyses. Results The TR-ROP study included 6115 infants: 4964 (81%) with a GA <= 32 weeks and 1151 (19%) with a GA>32 weeks. Overall, 27% had any stage of ROP and 6.7% had severe ROP. A lower BW, smaller GA, total days on oxygen, late-onset sepsis, frequency of red blood cell transfusions and relative weight gain were identified as independent risk factors for severe ROP in infants with a BW=1500 g. Of all infants, 414 needed treatment and 395 (95.4%) of the treated infants had a BW <= 1500 g. Sixty-six (16%) of the treated infants did not fulfil the Early Treatment for Retinopathy of Prematurity requirements for treatment. Conclusions Screening of infants with a GA <= 34 weeks or a BW<1700 g appears to be appropriate in Turkey. Monitoring standards of neonatal care and conducting quality improvement projects across the country are recommended to improve neonatal outcomes in Turkish NICUs.Öğe İntrakranyal tüberkülom ve progresif primer tüberkülozlu bir olgu(2000) Vatansever, Ülfet; Karasalihoğlu, Serap; Acunaş, Betül Ayşe; Çakır, Bilge; Kırçuval, Oktay; Pala, ÖzerÇocukluk çağında, miliyer tüberküloz ile tüberküloz, menenjit birlikteliği sık olmasına karşın, postprimer tüberküloz formu olan kavernöz tüberküloz ve intrakranyal tüberkülom veya tüberküloz menenjit birlikteliği nadirdir. Babası 2 ay önce tüberkülozdan ölen, üç yaşında, erkek hasta, kliniğimize şuur bulanıklığı ile refere edildi. BCG aşısı olmayan ve profilaksi uygulanmayan olgu, yapılan klinik ve laboratuar incelemeleri sonucunda kavernöz tüberküloz ve intrakraniyal tüberkülom tanısı aldı. Bu olgu ile çocuklarda nadir görülen intrakraniyal tüberkülom ve postprimer tüberküloz formu olan kavernöz tüberkülozun birlikteliği literatür eşliğinde tartışıldı.Öğe Karbamazepin ve valproat tedavisi alan çocuklarda immunolojik parametrelerin değerlendirilmesi(2000) Boz, Ali; Karasalihoğlu, Serap; Acunaş, Betül Ayşe; Biner, Betül; Vatansever, ÜlfetAmaç: Antiepileptik ilaçlardan karbamazepin ve sodyum valproatın immun sisteme etkilerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Anabilim Dalımız Nöroloji Polikliniğinden karbamazepin ve valproat tedavisi başlanan 64 olguda bu ilaçların immun sisteme etkilerini belirlemek için serum IgG, IgA, IgM, kompleman 3 (C3), kompleman 4 (C4) düzeyleri saptandı. Günlük doz, kullanım süresi, kan ilaç düzeyi ile olan ilişkisi araştırıldı. Kontrol grubu olarak 25 non-epileptik hasta seçildi. Bulgular: Valproat grubunda serum IgG, IgA, IgM düzeylerinde kontrol ve karbamazepin grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Karbamazepin grubunda serum IgM düzeyleri, kontrol ve valproat grubuna göre anlamlı düşüktü (p<0,05). IgG ve IgA düzeylerinde ise farklılık yoktu. Valproat ve karbamazepin grubunda C4 düzeyi kontrol grubuna göre anlamlı düşüktü (p<0,05). C3 düzeyleri arasında farklılık bulunamadı. Günlük doz, ilaç kan düzeyi ve kullanma süresiyle parametreler arasında anlamlı ilişki bulunamadı. Sonuç: Uzun dönem antikonvülsif ilaç kullanımı sırasında, bu ilaçların immünolojik sistem üzerine etkilerinin göz önünde bulundurulmasının uygun olacağı sonucuna varıldı.Öğe Mega sisterna magna ile seyreden bir diyastrofik displazi olgusu(2007) Duran, Rıdvan; Vatansever, Ülfet; Çiftdemir, Nükhet Aladağ; Acunaş, Betül Ayşe; Tüysüz, Beyhanİskelet displazileri boy kısalığı, kemik ve kıkırdak malformasyon ve deformasyonları ile karakterize heterojen bir grup hastalığı kapsar. Diyastrofik displazi (DTD) kulak anomalileri, ayak ve spinal deformiteler, “otostopçu başparmağı” ve kısa boy ile karakterize bir hastalıktır. İç organ tutulumu yoktur. Multipl anomalilerinin olması nedeniyle kliniğimize sevk edilen yenidoğanın fizik muayenede; genel durum kötü, renk siyanotikti, orantısız boy kısalığı, geniş ön fontanel, kısa boyun, düşük kulak, kulak kepçesinde “karnı bahar” deformitesi, yarık damak, otostopçu başparmağı, başparmak dışında diğer el parmaklarında incelik ve uzunluk, proksimal yerleşimli ayak başparmağı, büyük eklemlerde fleksiyon kontraktürleri, iki taraflı talipes ekinovarus ve sol skrotal herni olduğu belirlendi. Kraniyal tomografide, posterior fossada mega sisterna magna tespit edildi. Bu klinik ve radyolojik bulgularla olguya DTD tanısı kondu. On dokuzuncu günde yenidoğan polikliniğinden takip edilmek üzere, aileye genetik danışmanlık verilerek taburcu edildi.Öğe Neonatal respiratuar sinsitiyal virüs enfeksiyonu(2000) Acunaş, Betül Ayşe; Çeltik, Coşkun; Altıay, Suriye; Şam, Aylin; Karasalihoğlu, Serap; Pala, ÖzerAmaç: Yenidoğan ünitemizde 6 aylık bir sürede izlenen ardarda 10 vakada Respiratuar Sinsitiyal Virüs (RSV) enfeksiyonunun gözlenmesi üzerine, bu hastalığın klinik bulgularını ve etkilerini değerlendirmek Gereç ve Yöntem: Nazofarengeal yıkantı örneklerinde immünfloresan antikor yöntemi ile RSV antijeni aranan 24 vaka klinik, laboratuar özellikleri, morbidite ve mortalite oranları açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: RSV antijen pozitif (n = 10) ve negatif (n = 14) vakaların çoğunluğunu prematüre (RSV pozitif grubun % 80'i, negatif grubun %71'i) ve erkek (%70, %64 sırasıyla) hastalar oluşturuyordu. Ortalama doğum ağırlıkları, semptomların görülme oranı ve ortaya çıkış zamanı, hastanede kalış süreleri her iki grupta benzerdi. RSV antijen pozitif grupta %50 oranında C-Reaktif Protein yüksek bulunduğu halde, negatif grubun tümünde normal düzeydeydi (p=0.006). Vakaların hiçbirinde mortalite gözlenmedi. Klinik seyirde, RSV antijen pozitif vakaların 4'ünde (%40) morbidite gelişmezken, diğer grupta 12 vakada (%86) sorun gözlenmedi (p=0.03). Vakaların bir yıllık izlemlerinde RSV antijen pozitiflerin 5'inde (%50), negatiflerin ise 2'sinde (%14) bronşiolit atağı gözlendi. Sonuç: RSV ile enfekte vakalarda mortalite oranı enfekte olmayanlara benzer ise de morbidite daha sık görülmektedir.Öğe Smith-Lemli-Opitz sendromu: Olgu sunumu(2006) Vatansever, Üffet; Duran, Rıdvan; Telören, Behzat; Güreşçi, Servet; Altaner, Şemsi; Acunaş, Betül AyşeSmith-Lemli-Opitz sendromu otozomal resesif geçen, çok sayıda doğuştan malformasyonun eşlik ettiği nadir görülen bir sendromdur. Smith-Lemli-Opitz sendromlu olgularda kolesterol biyosentezinin son basamağında 7-dehidrokolesterolü kolesterole çeviren ve geni 11q13'de lokalize bir enzim olan 7-dehidrokolesterol redüktazın doğuştan eksikliği mevcuttur. Otuz beş haftalık 1500 gr doğan bebeğin cildi kuru ve parşömen kâğıdı görünümünde, mikrognati, hipertelörizm, düşük kulak, antevert burun delikleri, belirgin filtrum, yarık damak, el parmaklarında ulnar deviasyon ve distal fleksiyon kontraktürü, çomaklaşma, ayaklarda pes ekino varus deformitesi ve çekiç topuk, sağ ayakta sindaktili, ambigius genitalya mevcuttu. İncelemelerde total kolesterol 108 mg/dl LDL kolesterol 48.8 mg/dl bulundu. Yirmi beşinci gün hayatını kaybeden olgunun otopsisinde iki loblu sağ akciğer, atriyal septal defekt, patent duktus arteriyozus, üreterlerde iki taraflı yerleşim anomalisi, sol sürrenalde insitu saptandı.Öğe Tek başına anne sütü ile beslenen bebeklerde hipernatremik dehidratasyon(2007) Vatansever, Ülfet; Duran, Rıdvan; Acunaş, Betül AyşeYenidoğan yoğun bakım ünitesine şiddetli hipernatremik dehidratasyon nedeni ile yatırılan, tek başına anne sütü ile beslenmiş olguların özellikleri değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Son iki yılda sadece anne sütü ile beslenmiş, serum sodyum değeri 150 mEq/L’den daha yüksek ve dehidratasyon bulguları olan 14 yenidoğan (10 kız, 4 erkek; ort. gebelik yaşı 38±1.7; dağılım 34-40 hafta) geriye dönük olarak yatış dosyaları incelenerek değerlendirildi. Bulgular: Olguların %71’i kızdı. Doğum tartıları ortalama 3020±715 gr idi. Olguların %93’ü AGA ve %78.6’s› ailenin ilk bebeğiydi. Anne yaşları ortalama 28±5.4 yıldı. %57 olgu sezaryenle ve %57 olgu çevre hastanelerde doğmuştu. En sık başvuru nedeni emmeme ve ateşti, başvurular ortalama 5.5±4.6 günde yapılmıştı. Başvuru sırasında hesaplanan tartı kayıpları %14.5±9.1, ortalama serum sodyum değeri 158.5±14 mEq/L, serum üre değeri 73±109 mg/dl, serum kreatinin 1.2±2.1 mg/dl, serum osmolaritesi 338±35 mOsmol/L idi. Sonuç: Olguların çoğunun ilk bebek olması ve sezaryen ile doğmaları dikkat çekiciydi. Hipernatremik dehidratasyonun gelişmemesi için anneye mutlaka iyi bir emzirme danışmanlığının verilmesi uygun olacaktır.Öğe Yenidoğan dönemi konvülsiyonları ve serebral venöz sinüs trombozu(2004) Vatansever, Ülfet; Acunaş, Betül Ayşe; Okutan, Özlem; Karasalihoğlu, T. Serap; Tunçbilek, Nermin; Çeltik, CoşkunAmaç: Bu çalışmanın amacı; konvülsiyonlu yenidoğanların özelliklerinin değerlendirilmesi ve serebral venöz sinüs tromboz (SVST)'unun bu klinik durumdaki önemininin vurgulanmasıdır. Gereç ve Yöntem: Yenidoğan ünitemizde konvülsiyon nedeniyle yatırılan 52 term bebek klinik ve laboratuvar özellikler ve prognoz açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm olgular morbidite yönünden bir yıl süreyle takip edildi. Çalışma grubundaki SVST'li olgular belirlendikten sonra, SVST'li olgular (Grup 1) ile SVST olmayan olguların (Grup 2) özellikleri istatistiksel olarak karşılaştırıldı.Bulgular: Postnatal ilk üç günde konvülsiyon geçirenlerde en sık neden perinatal asfiksi iken, üçüncü günden sonra en sık neden sepsis idi. SVST, 7 olguda (%13.5) saptandı. SVST'nin sebepleri, sırasıyla; perinatal asfiksi, sepsis ve polisitemi olarak bulundu. İnatçı ve fokal klonik nöbetler Grup 1'deki olgularda Grup 2'deki olgulardan daha fazla gözlendi. Mortalite ve morbidite oranı açısından gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Sonuç: Yenidoğan konvülsiyonlarının ayırıcı tanısında; özellikle inatçı ve fokal konvülsif nöbetler geçiren hastalarda SVST'nin de araştırılması gerekir.