Yazar "Ünsar, Serap" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 19 / 19
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bir Üniversite Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin Araştırma Sonuçlarını Klinik Uygulamalarda Kullanım Engelleri(2022) Kocaaslan, Esra; Kostak, Melahat Akgün; Ünsar, Serap; Dinçkol, Refiye Zafer; Er, NurayAmaç: Bu çalışma, araştırma sonuçlarının klinik uygulamalara yansıtılmasındaki engeller ve etkileyen faktörleri belirlemek amacı ile yapıldı. Yöntem: Tanımlayıcı-kesitsel tipteki araştırmanın örneklemini, bir üniversite hastanesinde çalışan 136 hemşire oluşturdu. Veriler, “Bilgi Formu” ve “Hemşirelik Araştırmalarından Yararlanmada Engeller Ölçeği” kullanılarak toplandı. Bulgular: Hemşirelerin %86’sı kadın, yaş ortalaması 30,79±6,2 yıl ve %54,4’ünün lisans mezunu olduğu belirlendi. Hemşirelerin %48,5’inin yabancı dil bildiği, %53,7’sinin çalıştığı bölümü isteyerek seçtiği, %20,6’sının mesleki bir derneğe üye olduğu belirlendi. Hemşirelerin “Hemşirelik Araştırmalarından Yararlanmada Engeller Ölçeği” puan ortalaması 1.81±0.74 idi. Hemşirelerin, araştırma sonuçlarını kullanımı ile ilgili engellerinin; araştırmaları okumak için yeterli zaman olmaması (%65,4), hemşirelerin kendilerini uygulamaları değiştirmek için yeterli güce sahip görmemesi (%39,0), yeni fikirleri uygulamak için yeterli zaman olmaması (%38,2) ve araştırmaların genellikle yabancı bir dilde yayınlanması (%37,5) olduğu belirlendi. Hemşirelerin eğitim durumu, çalıştıkları bölümü isteyerek seçme, yabancı dil bilme ve bir mesleki derneğe üye olma durumları hemşirelik uygulamalarında araştırma sonuçlarını kullanma durumlarını etkiledi (p<0,05). Sonuç: Hemşirelerin araştırma sonuçlarını uygulamada kullanma ile ilgili engellerinin olduğu belirlendi. Hemşirelere güncel/kanıta dayalı araştırma sonuçlarını takip etme ve bu sonuçları klinik uygulamada kullanmaları konusunda, oryantasyon sürecinde ve hizmet içi eğitim programlarında farkındalık kazandırılması ve yöneticiler tarafından kurumsal desteğin sağlanması önerilmektedir.Öğe Diabetes Mellituslu Bireylerin Fiziksel Aktivite Davranışları ve İyilik Hallerinin Belirlenmesi(2022) Erol, Özgül; Ünsar, Serap; Yacan, LaleAmaç: Bu tanımlayıcı- kesitsel çalışma, diabetes mellitusu olan bireylerin egzersiz davranışlarını, iyilik durumlarını ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla planlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma, bir üniversite hastanesinin diyabet polikliniğine başvuran 117 diabetes mellitusu olan birey ile “Anket Formu”, “Egzersiz Motivasyon Anketi (EMA)” ve “DSÖ-5 İyilik Durumu İndeksi” kullanılarak yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemler olarak sayı, yüzde, ortalama, standart sapma ve medyan kullanılmıştır. Verilerin dağılımı Kolmogorov- Smirnov testi ile değerlendirilmiştir. Non-parametrik verileri değerlendirmek için Mann-Whitney U testi, Kruskal-Wallis testi ve Spearman korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 61.92±13.05 yıl, %52.1’i erkek, %78.6’sı evli, yarıya yakını (%49.6) ilkokul mezunu, %41’i ev hanımı ve çoğunluğunun (%82.9) çalışmadığı, %76.1’inin orta gelir düzeyine sahip olduğu ve %57.8’inin tip 2 diyabet tanısına sahip olduğu saptanmıştır. Bireylerin %13.7’sinin bahçe işleri ile uğraştığı, %14.5’inin hızlı tempoda yürüdüğü, %17.1’inin ütü yaptığı ve %29.9’unun merdiven çıktığı belirlenmiştir. Diabetes mellitusu olan bireylerin EMA puan ortalaması 24.44±7.95, DSÖ-5 İyilik Durumu İndeksi puan ortalaması 10.35±6.14 olarak bulunmuştur. EMA ve DSÖ-5 İyilik Durumu İndeksi ile eğitim durumu, medeni durumu, gelir durumu, diyabet tipi, çalışma durumu, kronik komplikasyon varlığı ve diyabet ile ilgili eğitim alma durumu arasında istatistiksel olarak anlamlılık saptanmamıştır. Sonuç: Diabetes mellitusu olan bireylerin fiziksel aktivite davranışları yetersiz, iyilik halleri ve egzersize yönelik motivasyon durumları orta düzeyde bulunmuştur. İyilik hali ile egzersiz motivasyon durumu arasında ilişki saptanmamıştır. Bireylerin fiziksel aktivite davranışlarını ve bu konudaki motivasyonlarını artırmaya yönelik multidisipliner ekip yaklaşımıyla eğitim programlarının geliştirilmesi önerilir.Öğe Hemşire ve ebelerin AIDS'e karşı tutumlarının belirlenmesi(2009) Kostak, Melahat Akgün; Ünsar, Serap; Sadırlı, Kurt SedaAmaç: Ülkemizde de sayıları giderek artan AIDS'li hastalara bakım veren sağlık çalışanları bulaşma korkusu nedeniyle hastalara karşı olumsuz tutumlar sergilemektedirler. Bu nedenle araştırma hemşire ve ebelerin AIDS'li bireylere karşı tutumlarını ve bu tutumları etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla kesitsel olarak gerçekleştirilmiştir. Yöntem: Araştırmanın örneklemini, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesinde çalışan 163 hemşire ve 31 ebe olmak üzere toplam 194 sağlık çalışanı oluşturmuştur. Veriler Bliwise ve arkadaşları (1991) tarafından AİDS' e karşı tutumu ölçmek amacıyla geliştirilen, Çimen ve arkadaşları (2005) tarafından Türkçe uyarlaması yapılan AİDS Tutum Ölçeği (ATÖ) ile toplanmıştır. Veriler, Student-1 testi, varyans analizi ve Bonferroni çoklu karşılaştırma testi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Hemşire ve ebelerin ATÖ puan ortalaması 50.1 ± 13.5 (min.:25- max.:81) olup orta düzeydedir. Araştırma grubunun sosyodemografik ve AIDS'li hastaya bakım vermeye ilişkin özellikleri ile ATÖ puan ortalamaları karşılaştırıldığında; ebelerin hemşirelere göre, 18-24 yaş arasında olanların, 28 yaş ve üzerinde olanlara göre, lisans mezunlarının önlisans mezunlarına göre, bekarların evli olanlara göre, çalışma yılı az olanların (0-2 yıl) daha fazla olanlara ( > 3 yıl) göre, AIDS'li hastaya bakım verenlerin (%39.7) vermeyenlere göre (%60.3), hastalık hakkında bilgi alanların almayanlara göre, korunma önlemlerini bilenlerin bilmeyenlere göre AiDS'e karşı tutumları daha olumlu bulunmuştur ( p< 0.05). Sonuç: Bu araştırmanın sonucunda hemşire ve ebelerin AİDS' e karşı tutumlarını olumlu yönde değiştirmeye yönelik hizmet içi eğitim programları düzenlenmesi önerilebilir.Öğe Hemşirelerin kendini gerçekleştirme düzeyleri ve etkileyen etmenler(2011) Ünsar, Serap; Kostak, Melahat Akgün; Kurt, Seda; Erol, ÖzgülGiriş: Kendini gerçekleştirme, insan davranışlarını yöneten bir güdü olduğu kadar, erişilmeye çalışılan bir gelişme düzeyi olarak da tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, hemşirelik mesleğinin gelişmesi; meslek üyelerinin profesyonelleşmeleri, kendini gerçekleştirme basamağına ulaşmaları ile mümkündür. Amaç: Bu araştırma bir üniversite hastanesinde çalışan hemşirelerin kendini gerçekleştirme düzeylerini ve etkileyen etmenleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır. Yöntem: Araştırmanın örneklemini, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde çalışan toplam 138 hemşire oluşturmuştur. Veriler kişisel bilgi formu ve “Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği’nin, “Kendini Gerçekleştirme” alt boyutu ile toplanmıştır. Verilerin analizi SPSS 16.0 programında yüzdelik, ortalama, varyans analizi, student-t test ve Mann Whitney U testi ile yapılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelerin kendini gerçekleştirme puan ortalaması 38.9 ± 5.8’dir. Hemşirelerin yaş ortalaması 29.4 ± 5.7, mesleki deneyim yılı ortalaması 7.1 ± 6.4, %96.4’ü bayandır. Hemşirelerin %46.4’ü lisans, %29’u ön lisans mezunudur. Mesleğini severek yapan hemşirelerin sevmeyenlere göre, iki çocuk sahibi olanların tek çocuk sahibi olanlara göre kendini gerçekleştirme düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur (p < .05). Sonuç: Hemşirelerde mesleği sevme ve çocuk sayısı kendini gerçekleştirme düzeyleri ile ilişkili değişkenlerdir. Anahtar Kelimeler: Hemşire, Kendini Gerçekleştirme, Kişisel ve Mesleki Özellik.Öğe Hemşirelik Alanında Lisansüstü Eğitim Alan Öğrencilerin Akademik Başarı Durumları ve Etkileyen Faktörler(2020) Erol, Özgül; Ünsar, Serap; Yacan, LaleBu araştırma, hemşirelik alanında lisansüstü eğitim gören öğrencilerin akademik motivasyonlarını ve araştırmaya yönelik kaygı durumlarınıdeğerlendirmek amacıyla yapılmıştır.Araştırma verileri, bir sağlık bilimleri enstitüsünde 1-15 Mart 2017 tarihleri arasında “Veri Toplama Formu”, “Akademik GüdülenmeÖlçeği” ve “Araştırmaya Yönelik Kaygı Ölçeği” kullanılarak uygulanmıştır. p<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.Öğrencilerin yaş ortalaması 26.58±4.07 yıl, %94.7’si kadın, %91.2’si çekirdek aile yapısında, %93’ü orta düzey gelir durumuna sahip,%86’sı mesleğini isteyerek seçmiş ve %43.9’u üniversite ve devlet hastanesi dışında bir kurumda çalışmaktadır. Öğrencilerin %82.5’i yükseklisans eğitimi almakta ve tüm öğrencilerin %75.4’ü ders dönemindedir. Öğrencilerin yaş ve çalışma süreleri arttıkça araştırmaya yönelikkaygı düzeylerinin azaldığı saptanmıştır. Ders döneminde olan lisansüstü öğrencilerin kaygı düzeylerinin tez döneminde olan öğrencileregöre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Akademik Güdülenme Ölçeği ve Araştırmaya Yönelik Kaygı Ölçeği arasında negatif yönde ilişkibulunmuştur.Lisansüstü öğrencilerin akademik güdülenmeleri arttıkça araştırma yapmaya yönelik kaygı düzeyleri azalmaktadır. Öğrencilerin akademikgüdülenmelerini artırmak ve kaygı düzeylerini azaltmak için bireysel danışmanlık sürelerinin artırılması yararlı olacaktır.Öğe Hemşirelik Öğrencilerinin COVID-19 Pandemisine Bağlı Algıladıkları Stres ve Sosyal Destek Düzeyleri(2023) Ünsar, Serap; Erol, Özgül; Kurt, Seda; Çilengiroğlu, İrem YıldızAmaç: Bu çalışma, hemşirelik öğrencilerinin COVID-19 pandemisine bağlı algıladıkları stres ve sosyal destek düzeylerini değerlendirmek ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla planlanmıştır. Yöntem: Araştırma 1-30 Temmuz 2020 tarihleri arasında 338 hemşirelik öğrencisiyle yürütülmüştür. Araştırmada Algılanan Stres Ölçeği ve Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 23.0 programı kullanılmıştır. p<0,05 olan değerler istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Hemşirelik öğrencilerinin algıladıkları stres düzeyi ile sosyal destek düzeyleri arasında istatistiksel olarak negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunurken; yaş ve dijital ekranda vakit geçirme süresi ile algılanan stres düzeyi arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0,05). Dördüncü sınıf öğrencilerinin, kronik hastalığı olanların, sigara içenlerin, yakını COVID-19 enfeksiyonu geçirenlerin, geliri giderden az olan öğrencilerin algılanan stres düzeylerinin istatistiksel olarak daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Kadın öğrencilerin sosyal destek düzeyinin daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Pandemi sürecinde hemşirelik öğrencilerinin algıladıkları stres ve sosyal destek düzeylerinin etkilendiği belirlenmiştir.Öğe İleri Evre Demans Hastasında Hemşirelik Bakımı: Olgu Sunumu(2017) Dilek, Filiz; Ünal, Aysun; Ünsar, SerapAlzheimer, yaşlılarda en sık görülen demans tipidir. Nöral yapılarda ilerleyici hücre kaybıyla karakterize, ilerleyici bir hafıza kaybı tablosudur. 65 yaş ve üzeri yaşa sahip her 9 kişiden birini etkilemektedir. Uzun süreli bakım gerektiren Alzheimer hastalığında hasta ve ailesi bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bu olgu sunumda; Gordon'un fonksiyonel sağlık örüntüleri modeli doğrultusunda ileri evre bir Alzheimer hastası değerlendirilerek hemşirelik bakım planı oluşturulması amaçlanmıştır.Öğe Innovation Characteristics of Nurses and Their Attitudes Toward Evidence-Based Nursing(2022) Erol, Özgül; Ünsar, Serap; Yacan, Lale; Güneş, AyferAim: The aim of this descriptive study was to determine the innovation characteristics of nurses and their attitudes toward evidence-based nursing. Methods: The study was conducted with 237 nurses who worked at a university hospital and volunteered to participate in the study between January and March 2018. Data were collected with the “Personal Information Form,” “Individual Innovativeness Scale,” and “Evidence-Based Nursing Attitude Questionnaire.” Number, percentage, mean, and standard deviation were used as descriptive statistical methods in the evaluation of the data. The distribution of the data was evaluated with the Kolmogorov–Smirnov test. Mann–Whitney U test, Kruskal–Wallis test, and Spearman’s correlation analysis were used to evaluate nonparametric data. Results: The mean age of the nurses was 34.31 ± 7.08 years. It was found that 86.9% were females, 63.7% were married, 55.7% had a child, and 67.1% had a bachelor degree. According to their innovation characteristics, 43% of the nurses were found as early majority. The mean score of Individual Innovativeness Scale total was 65.85 ± 7.56 and Evidence-Based Nursing Attitude Questionnaire total was 59.00 ± 9.49. A positive correlation was found between the total scores of Individual Innovativeness Scale and Evidence-Based Nursing Attitude Questionnaire. Nurses who did a scientific research, wrote a manuscript, and participated scientific conferences had higher total scores of Individual Innovativeness Scale and Evidence-Based Nursing Attitude Questionnaire than those who did not carry out these activities (P < .05). The total score of Individual Innovativeness Scale were higher in nurses who were satisfied with their job (P < .05). No difference was found between job satisfaction and Evidence-Based Nursing Attitude Questionnaire total score. Conclusion: This study revealed that nurses who participated in scientific activities had better innovation characteristics and attitudes toward evidence-based nursing. Nurses whose individual innovativeness was higher also had positive attitudes toward evidence-based nursing. It was determined that as the individual innovativeness of nurses increased, their attitudes toward evidence-based nursing also increased positively.Öğe Kalp Yetersizliği Hastalarının Psikososyal Uyumlarının Belirlenmesi(2022) Ülkü, Selin Türksen; Ünsar, SerapAmaç: Bu araştırma kalp yetersizliği hastalarının hastalığa psikososyal uyumlarının değerlendirilmesi ve etkileyen faktörleri belirlenmesi amacıyla planlandı. Yöntem: Bu tanımlayıcı- kesitsel araştırma verileri, Hastalığa Psikososyal Uyum-Öz Bildirim Ölçeği (PAIS-SR)” kullanılarak toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde Statistical Package for the Social Sciences version 19.0. (IBM SPSS Corp.; Armonk, NY, USA) programında, yüzdelik, ortalama, Mann Whitney U testi, Kruskal-Walis H testi, Spearman Rho Korelasyon Katsayısı tekniği kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık değeri P < ,05 olarak kabul edildi. Bulgular: Hastalarının yaş ortalaması 66,21 ± 9,19 idi. Kadın hastaların erkek hastalara göre, okuryazar ve ilkokul mezunu hastaların ortaokul ve üzeri mezun hastalara göre, köyde yaşayan hastaların ilde yaşayan hastalara göre, Kalp yetersizliği (KY) sınıf New York Heart Association genellikle kısaltma kullanılır (NYHA) III olan hastaların NYHA I olan hastalara göre, yatarak tedavi gören hastaların ayaktan tedavi gören hastalara göre psikososyal uyumlarının daha kötü olduğu belirlendi (P < ,05). Evli hastaların seksüel ilişkilerde psikososyal uyumu kötüyken, medeni durumu bekar olan hastaların aile çevresi ve sosyal çevreye uyumları daha kötü olduğu bulundu. Hastaların yaşı, sahip olduğu çocuk sayısı, teşhis süresi, KY (NYHA) sınıflaması ve hastaneye yatış sayısı arttıkça psikososyal uyumlarının kötüleştiği belirlendi (P < ,05). Sonuç: KY hastalarının psikososyal uyumları orta düzeyde idi. KY olan hastalarda hastalığa psikososyal uyumu arttırmak için kişisel (ileri yaş vb) ve hastalığa ilişkin (NYHA evresi, vb) faktörler göz önünde bulundurularak hemşirelik bakımının planlanması ve uygulanmasının hastalığa uyumu arttıracağı düşünülmektedir.Öğe Kalp yetersizliği olan hastalarda yorgunluk ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Aktan, Irmak; Ünsar, SerapTanımlayıcı ve kesitsel olarak planlanan bu araştırma kalp yetersizliği hastalarının yorgunluk ve yaşam kalitesini değerlendirmek ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapıldı. Araştırma; Aralık 2018 – Ekim 2019 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalında kalp yetersizliği tanısı konulmuş, 138 hasta ile gerçekleştirildi. Araştırmanın verileri, “Anket Formu”, “Minnesota Kalp Yetmezliği ile Yaşam Anketi” ve “Piper Yorgunluk Ölçeği” kullanılarak toplandı. Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 62,53±11,10 yıl olup, %57,2’si kadındı. Hastaların %84,1’i evli, %57,2’si ilkokul mezunu, %20,3’ü emekli, %21’i yalnız yaşamakta, %63’ü kalp yetersizliği sınıflamasında NYHA sınıf II’de yer almakta idi. Hastaların ortalama EF değeri 36,45±6,73 olarak bulundu. Hastaların Minnesota Kalp Yetmezliği ile Yaşam Anketi puan ortalamasının 40,33±17,26 ve Piper Yorgunluk Ölçeği puan ortalamasının 4,39±1,83 olduğu belirlendi. Kalp yetersizliği hastalarının yorgunluk düzeyi ile yaşam kalitesi arasında negatif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulundu. Hastaların yorgunluk düzeyi arttıkça yaşam kalitesinin kötüleştiği belirlendi (p<0,05). Yapılan regresyon analizinde hastalarda yaşam kalitesi ve yorgunluk üzerine etkili bağımsız faktörler; yaş, tanı süresi, NYHA sınıflaması ve eğitim durumu olarak belirlendi. Hastaların yaş, tanı süresi, NYHA sınıflaması arttıkça ve eğitim düzeyleri azaldıkça yaşam kalitesinin kötüleştiği ve yorgunluk düzeylerinin arttığı bulundu (p<0,01). İlkokul mezunu olan, kalp yetersizliği sınıflamasında NYHA sınıf III’te 51 bulunan ve kalp yetersizliğine bağlı hastaneye yatma durumu olan hastaların yorgunluğunun arttığı ve yaşam kalitesinin azaldığı bulundu (p<0,05). Sonuç olarak; hemşirelerin kalp yetersizliği olan hastaların yaşam kalitesi ve yorgunluk düzeylerini geçerli ve güvenilir ölçeklerle değerlendirmesi, hastaların yaşam kalitesini yükseltmek ve yorgunluğunu azaltmak için uygun hemşirelik bakımının bireysel olarak planlaması ve hastalara psikososyal destek vermesi önerilmektedirÖğe Kanserli Hastalara Bakım Verenlerin Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi(2020) Kurt, Seda; Ünsar, Serap; Erol, ÖzgülAmaç: Bu çalışma, kanser hastasına bakım verenlerin yaşamkalitesini ve etkileyen etmenleri(yaş, cinsiyet, gelir durumuvb.) belirlemek amacıyla planlandı.Materyal-Metot: Araştırmanın örneklemini Eylül 2017-Ocak 2018 tarihleri arasında Edirne’de bir Üniversite’deMedikal Onkoloji Hastanesinde yatarak tedavi gören hastayabakım veren 110 hasta yakını oluşturdu. Veriler, Hastayaİlişkin Özellikler ve Bakım Verene İlişkin Özellikler BilgiFormu ve Kanserli Hastalara Bakım Verenlerde YaşamKalitesi Ölçeği (The Caregiver Quality of Life Index CancerScale-CQOLC) kullanılarak toplandı. Verilerin analizindeyüzdelik, ortalama, Mann Whitney U testi, Kruskal Wallisvaryans analizi kullanıldı. Anlamlılık düzeyi p< 0,05 olarakkabul edildi.Bulgular: Kanser hastasına bakım verenlerin yaş ortalaması47,34±12,86 yıl olup, %70,9’u kadın, %80,9’u evli, %78,2’siçocuk sahibiydi. Bakım verenlerin %93,6’sı aile üyeleri ilebirlikte yaşadığını, %55,5’i bakım verdikleri hastaya başkabakım verecek biri olmadığını ve %92,8’inin bakım verdiğihastanın aile üyesi/akrabası olduğunu ifade etti. Kanserhastasına bakım verenlerin CQOLC toplam puan ortalaması72,16±14,07 olarak bulundu. Başka bakım vereni olmayan,sosyal güvencesi olmayan ve kötü gelir durumuna sahipbakım verenlerin yaşam kalitesinin istatistiksel olarak dahadüşük olduğu belirlendi (p<0,05).Sonuç: Kanser hastasına bakım verenlerin yaşam kalitesininiyi düzeyde olmadığı ve yaşam kalitesinin bazı özelliklerden(başka bakım verenin varlığı, sosyal güvence, gelir durumuvb.) etkilendiği bulundu.Öğe Klinik uygulamalarda hemşirelik öğrencilerinin el yıkama davranışlarına yönelik bilgi düzeylerinin belirlenmesi(2006) Fındık, Ümmü Yıldız; Ünsar, Serap; Esen, Sevil; Kulu, Ayfer; Dumancı, RukiyeAMAÇ: Bu çalışma klinik uygulamalarda hemşirelik öğrencilerinin el yıkama davranışlarına yönelik bilgi düzeylerinin belirlenmesi ve bu davranışların geliştirilmesi ve benimsenmesi yönünde öneriler oluşturmak amacıyla planlanmıştır.GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada veriler araştırmacılar tarafından literatür bilgisine dayanılarak oluşturulan anket formlarının Trakya Üniversitesi (T.Ü.) Sağlık Yüksekokulları (SYO) hemşirelik öğrencileri tarafından doldurulmasıyla elde edilmiştir. Çalışmanın evrenini T.Ü. SYO' da öğrenim gören Hemşirelik Bölümlerinin 2.,3.,4. sınıf öğrencileri (n=480), örneklemini ise çalışmaya katılmayı kabııl ederek anket formlarını dolduran öğrenciler (n=424) oluşturmuştur. Verilerin istatistiksel değerlendirmesinde yüzde ve Ki-Kare yöntemi kullanılmıştır. Çalışma 01 Eylül 2004 ile 31.12.2004 tarihleri arasında T.Ü Sağlık Yüksekokullarında gerçekleştirilmiş tanımlayıcı bir çalışmadır..BULGULAR: Çalışmaya katılan öğrencilerin % 45.0'ının l.Nolu Sağlık Yüksekokulundan, yaş ortalaması 21.64 1.62 (18-27yıl), % 98.8'nin el yıkama eğitimi aldığı, % 70.5'nin el yıkama materyali olarak sabun kullandığı, % 73.1 'nin ellerini 30 saniye-1 dakika süre ile yıkadığı, %44.6'sının kağıt havluları kurulanma materyali olarak kullandığı belirlenmiştir. Hemşirelik öğrencilerinin klinik uygulamalarda durumlara göre el yıkama davranışları incelendiğinde; invazif işlemler öncesi ve sonrası el yıkama oranlan yüzde olarak yüksek, istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı (p< 0.05), yüksek risk teşkil etmeyen hastalara kısa süreli bakım uygulamaları sonrası yıkama oranları yüksek ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).SONUÇ: Çalışmanın sonucunda hemşirelik öğrencilerinin literatürde yer alan el yıkama gerektiren durumlara uygun olarak ellerini yıkadıkları belirlenmiştir.Öğe Koroner Anjiyografi Uygulanacak Hastaların Yaşam Kalitesi ve Kaygı Düzeyleri(2020) Yel, Pınar; Ünsar, SerapAmaç: Bu kesitsel çalışma; koroner anjiyografi işlemi uygulanacak hastaların yaşam kalitesi ile kaygı seviyeleri arasında-ki ilişkiyi saptamak ve bunları etkileyen bireysel ve hastalık ile ilgili özellikleri belirlemek amacıyla yapıldı.Yöntemler: Çalışmaya Ekim 2007-Şubat 2008 tarihleri arasında Edirne ilinde bir üniversite hastanesinin kardiyoloji kli-niğine başvuran 202 hasta alındı. Veriler, hasta tanıtım formu, SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği ve Spielberger Durumluk-Sü-rekli Kaygı Envanteri ile toplandı. Verilerin analizinde yüzdelik, ortalama, Student-t testi, Mann Whitney-U testi, Kruskal- Wallis H testi tekniği kullanıldı.Bulgular: Çalışmaya katılanların %58.9'u erkek, %85.6'sı evli, %37.6'si 55 yaşın altında, %52.5'i ilkokul mezunudur. Bu çalışmada kadınların yaşam kalitesi erkeklere göre daha düşük, kaygı düzeyleri ise daha yüksek bulunmuştur. Yaş, me-deni durumu, gelir ve eğitim düzeyi gibi kişisel özellikler; klinik tanı, ilaç kullanma durumu vb. hastalıkla ilişkili özellikler yaşam kalitesi ve kaygı düzeyini etkilemektedir. Hastaların kaygı puanı arttıkça yaşam kalitesi azalmaktadır (p<0.05). Sonuç: Hemşireler, koroner arter hastalığı olup girişimsel işlem yapılacak hastaların yaşam kalitesini iyileştirmek ve kaygı düzeylerini azaltmak için kişisel (yaş, eğitim durumu gibi) ve hastalığa ilişkin (klinik tanı, ilaç kullanma gibi) özel-liklerini göz önüne alarak bakım ve eğitim vermelidirler.Öğe KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALARINDA DİSPNE ALGISI VE YAŞAM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ(2021) Arslan, Canan; Ünsar, SerapAmaç: Bu araştırma, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastaları (KOAH)’nda dispne algısı ve yaşam kalitesi arasındakiilişkiyi ve etkileyen faktörleri belirlemek amacı ile planlandı.Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel tipte yapılan araştırma bir üniversite hastanesinde 75 KOAH tanısı olan birey ileyürütülmüştür. Çalışmanın verileri Hasta Bilgi Formu, dispne algısını belirlemek için Modified Medical ResearchCouncil Skalası ve yaşam kalitesi düzeyini ölçmek için Saint George Solunum Anketi ile toplanmıştır.Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 60.86 ± 9.4’ yıldır, %73.30’u erkektir. Dispne algısının hastaların yarısında(%53) şiddetli olduğu, yaşam kalitesi düzeyinin ise iyi olduğu görülmüştür. Bu araştırmada yaş, sigara kullanımı,pasif sigara dumanına maruz kalma gibi faktörlerin dispne algısı ve yaşam kalitesi üzerinde etkili olduğubulunmuştur (p<0,05). Çalışmamızda dispne ile yaşam kalitesi arasında negatif yönde anlamlı bir ilişkibulunmuştur (p<0,05). Hastaların dispne şiddeti arttıkça yaşam kalitesinin kötüleştiği belirlenmiştir.Sonuç: KOAH’lı bireylerin kişisel (yaş, sigara kullanımı vb) ve hastalığa ilişkin özelliklerinin (tanı süresi, dispneşiddeti vb) dispne algısı ve yaşam kalitesini etkilediği saptanmıştır. Bu özellikler dikkate alınarak verilecek eğitimve bakımın dispne algısı ve yaşam kalitesini iyileştireceği düşünülmektedir.Öğe Multipl Sklerozlu Hastalarda Yorgunluğun ve Günlük Yaşam Aktivitelerinin Değerlendirilmesi(2021) Üstünova, Anıl; Ünsar, SerapKesitsel olarak planlanan çalışmada; Multiple Skleroz (MS) hastalarında yorgunluğun ve günlük yaşam aktivitelerinin değerlendirilmesi ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amaçlandı. Araştırma Tekirdağ’da bir Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Polikliniği’ne kayıtlı 82 MS hastası ile Eylül 2015- Eylül 2016 tarihlerini arasında yürütüldü. Veriler katılımcıların sosyo-demografik ve hastalık ile ilgili özelliklerini içeren anket formu, Yorgunluk Şiddet Ölçeği (YŞÖ), Modifiye Barthell İndeksi (MBI) toplandı. Çalışmamızda MS’li hastalarda medeni durumun (p=0.016), çalışma durumunun (p=0,050), ateşli hastalık geçirme öyküsünün (p=0,012), yürürken yardımcı alet kullanmanın (p<0,001) yorgunluğa anlamlı bir etkisinin olduğu bulundu. MS’li hastaların YŞÖ puan ortalamaları ile MBI puanları arasında ters yönde anlamlı bir ilişki bulundu. MS’li hastaların yorgunluk düzeyleri arttıkça günlük yaşam aktivitelerine bağımlılık düzeyleri de arttı (p<0,001). Köy/kasabada yaşayan MS’li hastaların, seyahat etmeyenlerin, çalışmayan hastaların, RelapsingRemitting MS tanısı alanların, yürürken yardımcı alet kullanmayanların, baston kullananların MBI puan ortalamaları diğerlerine göre daha yüksek bulundu (p<0,05). Yaş arttıkça hastaların günlük yaşam aktivitelerine bağımlılık düzeyleri ve yorgunluğun şiddeti arttı (p<0,05). Sonuç olarak, sağlık çalışanlarına MS hastalarına tedavi ve bakım programları düzenlerken hastaların kişisel (yaş vb) ve hastalığa ilişkin (klinik tanı, MS atak vb.) özelliklerin göz önünde bulundurması ve benzer çalışmaların arttırılması önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Multiple Skleroz, Yorgunluk, Günlük yaşam aktivitesiÖğe MULTİPL SKLEROZ’ DA ÜÇ SEMPTOM VE HEMŞİRELİK YÖNETİMİ: YORGUNLUK, MESANE PROBLEMLERİ, CİNSELLİK(2019) Dilek, Filiz; Bitek, Deniz Ezgi; Erol, Özgül; Ünsar, SerapMultipl Skleroz genç erişkinleri etkileyerek özürlülüğe yol açan merkezi sinir sisteminin inflamatuar birhastalığıdır. İş gücü kaybına yol açması, sosyal ve ekonomik sorunlara neden olması, yüksek tedavi maliyetleriyleönemli bir halk sağlığı problemidir. Belirti ve bulgular tutulan bölgeye göre ve aynı bireyde ataktan atağa farklılıkgöstermektedir. Hastalığın kontrol altına alınması ve semptom yönetiminde etkin hemşirelik bakımı, eğitim vedanışmalık hizmetleri bireylerin yaşam kalitesini arttırmaktadır. Bu makalede; en sık görülen bireylerin iş-aile vesosyal yaşantısını etkileyen üç semptom yorgunluk, mesane işlev bozuklukları ve cinsel işlev bozukluklarındahemşirelik bakımına yer verilmiştir.Öğe Pulmoner Hipertansiyon ve Hemşirelik Bakımı(2019) Ünsar, Serap; Özdemir, Özlem; Bulut, Ecehan YeniciPulmoner hipertansiyon vasküler değişiklikler ile karakterize ilerleyici bir hastalıktır. Pulmoner arterlerin proliferasyonuve vazokonstriksiyonu sağ kalp yetersizliğine ve ölüme yol açmaktadır. Hastalar genellikle başlangıçta nefes darlığı, halsizlik, yorgunluk ve ödem gibi semptomlar deneyimlerken geç dönemlerinde senkop, presenkop görülebilmektedir. Busemptomlar diğer kardiyopulmoner hastalıkları taklit etmekte ve pulmoner hipertansiyonlu hastalarda tanı koymadagecikme olmaktadır. Pulmoner hipertansiyon kronik bir hastalık olup, günlük yaşamı sınırlamakta ve hastalar yaşamkalitesini azaltan birçok semptomla karşı karşıya kalmaktadır. Mevcut tüm medikal tedavi ve bakım karmaşık olupbüyük oranda palyatiftir. Tedavinin ve bakımın amacı; morbidite ve mortaliteyi azaltmak, semptomları ve fonksiyoneldurumu iyileştirmektir. Pulmoner hipertansiyon vakalarında hastaneye sık yatışlar olmaktadır. Hemşireler; pulmonerhipertansiyon açısından yüksek risk taşıyan hasta gruplarını bilmelidir. Hemşireler pulmoner hipertansiyonda hasta vehasta yakınlarının eğitiminde, hasta bakımında, medikal tedavinin uygulanmasında, semptom yönetiminde ve hastatakibinde önemli rollere sahiptir. Bu makale pulmoner hipertansiyonun etiyolojisi, sınıflandırılması, patofizyolojisi, tedavi ve bakımını sunmak amacıyla yazıldı.Öğe Üniversite Öğrencilerinin HIV/AIDS, Hepatit C, Hepatit B Enfeksiyon Hastalıkları Hakkındaki Farkındalık Düzeyleri(2019) Ünsar, Serap; Yacan, Lale; Yücel, İlknurBu araştırma, üniversite öğrencilerinin HIV/AIDS,Hepatit C, Hepatit B enfeksiyon hastalıklarına ilişkinfarkındalıklarını belirlemek amacıyla tanımlayıcıolarak yapıldı. Bu araştırma, bir üniversitenin SağlıkBilimleri Fakültesi ve İktisadi ve İdari BilimlerFakültesinde öğrenim gören 358 öğrenci üzerindeyürütüldü. Öğrencilere araştırmacılar tarafındangeliştirilen 54 soruluk “HIV/AIDS, Hepatit C veHepatit B Enfeksiyon Hastalıkları FarkındalıklarıAnket Formu” ve 5 sorudan oluşan “SosyodemografikBilgi Formu” uygulandı.Öğrencilerin yaş ortalamaları 19,85±1,63 yıl olup,%38,8’i 1. sınıf öğrencisi ve %77,4’ü kadındı.Öğrencilerin %51,1’i hemşirelik, %27,1’i işletme,%21,8’i fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümündeokuyordu. Hemşirelik öğrencilerinin diğer öğrencileregöre %94’ünün HIV/AIDS, Hepatit B, Hepatit Cenfeksiyon hastalıklarının insandan insana bulaşmayollarını bildiği, %95,1’inin bu hastalıklarda cinselilişki partneri arttıkça bulaşma riskinin de artacağı,%55,2’sinin HIV/AIDS ve Hepatit C enfeksiyonhastalıklarından korunmak için bir aşının olmadığı,%93,4’ünün bu hastalıkların korunmasız cinsel ilişkiile bulaştığı istatistiksel olarak önemli bulundu(p?0,05). Hemşirelik öğrencilerinin diğer öğrencileregöre %81,4’ünün bu bulaşıcı hastalıkların manikür,pedikür, ustura gibi kuaför araç gereçleri ilebulaşabildiği, %55,2’sinin cinsel ilişki sırasındakondom kullanılmasının bu hastalıkların bulaşmasınıengellediği istatistiksel olarak önemli bulundu(p?0,05).İşletme bölümünde öğrenim gören öğrencilerinbulaşıcı olan bu hastalıklar hakkındakifarkındalıklarının daha düşük olduğu belirlendi. Buaraştırmanın sonucunda, işletme öğrencilerineHIV/AIDS, Hepatit B ve Hepatit C hastalıklarıfarkındalıklarını arttırmaya yönelik seminer/konferansdüzenlenmesi önerilebilir.Öğe YAŞLI BAKIMI PROGRAMI ÖĞRENCİLERİNİN YAŞLI AYRIMCILIĞINA İLİŞKİN TUTUMLARI VE ETKİLEYEN FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİ(Trakya Üniversitesi, 2023) Bitek, Deniz Ezgi; Dilek, Filiz; Erol, Özgül; Ünsar, SerapAmaç: Bu araştırmanın amacı, yaşlı bakımı programı öğrencilerinin yaşlılara yönelik tutumlarını ve etkileyen faktörleri belirlemektir. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel türdeki bu araştırmaya, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında iki farklı devlet üniversitesinin yaşlı bakımı programında öğrenim gören öğrenciler dahil edilmiştir. Çalışma 185 gönüllü öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmada veriler öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerini içeren “Kişisel Bilgi Formu” ve Yaşlı Ayrımcılığı Tutum Ölçeği" (YATÖ) kullanılarak toplanmıştır. YATÖ’den alınan toplam puan arttıkça yaşlı ayrımcılığına ilişkin olumlu tutum artmaktadır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler ve ileri istatistiksel yöntemler kullanılmıştır. İstatistiksel olarak p< 0.05 değeri anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Öğrencilerin %73.5’i kadın, %64.3’ü 18-20 yaş grubundadır. %54.1’i birinci sınıfta öğrenim görmekte, %38.4’ü normal lise mezunu ve %82.2’si bölümü isteyerek seçtiğini belirtmiştir. Yaşlılık kavramının, öğrencilerin %71.9’unda olumsuz çağrışım yaptığı belirlenmiş olup YATÖ puan ortalamaları 84.62±10.01 olarak bulunmuştur. Mezuniyet sonrası yaşlılarla çalışmak isteyen ve bölümü isteyerek seçen öğrencilerin YATÖ ölçek puan ortalamalarının diğerlerine göre istatistiksel olarak daha yüksek olarak bulunmuştur (p