Yazar "Ünlü, Ayhan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer kanserlerinde survivin geninin metilasyon değişimleri ve gen ifadesine etkisinin araştırılması(2015) Budak, Metin; Sipahi, Tammam; Yalçın, Ömer; Ünlü, Ayhan[Abstract Nıt Available]Öğe Batık membran-aktif çamur sistemleri ile peynir altı suyunun arıtılabilirliği ve sistemin modellenmesi(2004) Ünlü, Ayhan; Kınacı, Cumali; Hasar, HalilBu çalışmada, batık membran aktif çamur sisteminde yüksek organik madde içeren peynir altı sularının arıtımı incelenmiş ve klasik aktif çamur modeli sistemden elde edilen verilere uygulanmıştır. Çalışma boyunca, sistem giriş suyunun toplam KOİ (T-KOİ) konsantrasyonu 60000-90000 mg/1 arasında değişirken çıkış suyunun T-KOİ değerleri 17900-35000 mg/1 arasında değiştiği gözlenmiştir. Çamur yaşının 30 gün olduğu çıkış suyu T-KOl değerleri 20000 mg/l'nin altında seyretmiştir. Ayrıca, sisteme giren organik yük oldukça yüksek seviyelerde olup 16-60 kg/m3.gün arasında değişmiştir. En iyi düzeyde T-KOİ giderimi 40-44 kg/m3 gün arasında ortalama %77 düzeyinde gerçekleşmiştir. Peynir altı suyunun inert KOİ değerleri 295-580 mg/1 arasında değişmiştir. Sistemin biyokütle canlılığı, çamur yaşının 30 gün tutulduğu periyotta 4.0 mg/g.st değerinde sabitleştiği ve inert madde üretiminin gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Ayrıca, membranın inert madde tutma kapasitesinin ihmal edilebilecek düzeyde olması biyoreaktörde inert madde birikmesinden ziyade yaşlı ve canlılığı azalan biyokütle tarafından inert madde üretildiği kanaatine varılmıştır. Çamur yaşının 10 gün olduğu periyotta toplam fosfor (TP) giderimi ortalama %70 düzeylerinde gözlenmiştir. Çamur yaşının 75 gün'e yükseltildiği periyotta TP giderimi % 28'lere kadar düşmüştür. Ortofosfat giderimi çamur yaşının 10 gün olduğu periyotlarda % 54-67 ve çamur yaşının 75 gün olduğu periyotta ise %20-33 arasında değiştiği gözlenmiştir. Ayrıca, yalnız başına membran modülünün ortofosfat giderimi % 30 düzeylerinde gerçekleşmiştir. Giriş suyunda amonyum konsantrasyonu 3.4-120 mg/1, nitrat konsantrasyonu ise 10-503 mg/1 arasında değişmiştir. Sistemde yüksek biyokütle konsantrasyonundan dolayı yapılan maksimum havalandırma yetersiz kaldığından nitrifıkasyon olayı yeterli seviyede gerçekleşmemiştir. Fakat çıkış suyunun nitrat konsantrasyonu genellikle 10 mg/l'nin altında seyretmiş ve nitrat uzaklaştırma kapasitesi % 99.2'lere ulaşmıştır. Membran modülünün amonyum iyonlarını giderme kapasitesi ortalama % 10 ve nitrat iyonlarını giderme kapasitesi ortalama % 28 düzeylerinde olduğu belirlenmiştir. Çıkış suyunda askıda katı madde ve toplam koliform'a rastlanmamış ve bulanıklık değerlerinin 23-111 FAU arasında değiştiği görülmüştür. Biyoreaktörde süspanse katı madde (MLSS) 24.17-70.54 g/1 arasında değişirken MLVSS konsantrasyonu 13.05-36.56 g/1 arasında değişmiştir. MLVSS/MLSŞ oram, çamur yaşının 10 gün olduğu periyotta 0.5-0.56 arasında değişirken, çamur yaşının 75 gün olduğu periyotta 0.45-0.49 arasında değiştiği gözlenmiştir. Sistemin transmembran basıncı 0.2 -0.65 bar arasında değiştirilmiş ve akı miktarı genellikle 80 l/m2-gün'ün üzerinde tutulmaya çalışılmıştır. Membranın özgül direncinin l .90x1011 m"1 olduğu belirlenmiştir. Sistemi modellemek amacıyla klasik aktif çamur için yaygın olarak kullanılan İ klasik model uygulanmış, fakat yüksek organik yük, biyokütle konsantrasyonu ve çamurlyaşında bu modelin uygulanamayacağı tespit edilmiştir.Öğe Kronik böbrek yetersizliği bulunan dializ hastalarında CEA, CA 125, CA 19-9, AFP tümör markerlarının seviyelerindeki değişimlerin incelenmesi(Trakya Üniversitesi, 2001) Ünlü, Ayhan; Şener, Seralp7. ÖZET Bu çalışmada dializ tedavisi (HD, PD) gören ve dialize girmeyen kronik böbrek yetersizliği bulunan hastalarda tümör markerlannın düzeyleri incelendi Tümör markerlerini en genel anlamıyla, tümörün varlığını gösteren maddeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanım içine, dolaşımda bulunan tümöre ait antijenlerden, hücre DNA'smdaki onkogenlere kadar bir çok marker dahil edilebilir. Bu çalışmada, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı'nda HD merkezinde düzenli dializ tedavisi gören, malignite saptanmayan, yaş ortalaması 42.45 ± 7.02 yıl, ortalama dializ süresi 52. 10 ± 20.50 ay olan 12 erkek (E), 8 kadın (K) toplam 20 HD hastası; yaş ortalaması 35.42 + 10.10, ortalama dializ süresi 35.40 ± 13.50 ay olan 8 E, 6 K toplam 14 PD hastası; yaş ortalaması 39.07 ± 7.60 olan 9 E, 5 K toplam 14 Pre-dializ hastası, ile yaş ortalaması 41.10 ± 9.50 yıl olan 8 E, 12 K toplam 20 sağlıklı kontrol grubu olarak alındı. 12 saatlik açlık sonrasında periton ve HD hastalarından dializ öncesi, pre-dializ ve kontrol grubundan sabah kan örnekleri alındı her iki grupta AFP, CEA, CA 125 ve CA 19-9 ölçümleri yapıldı Tümör markerlan olarak AFP, CEA, CA 125 ve CA 19-9 Kimyasal Immunoassay Yöntemiyle çalışılmıştır. Hemodializ hasta grubunun ve kontrol grubunun verileri karşılaştırıldığında HD grubunda AFP, CEA, CA 125 ve CA 19-9 düzeyleri kontrol grubuna göre CA 19-9 kontrol grubunun ortalamasından yüksek, AFP, CEA ve CA 125 düzeyleri ise istatistiksel olarak anlamlı (P<0.05) ve ortalama olarak yüksek bulundu. 40Periton dializi hasta grubunun ve kontrol grubunun verileri karşılaştırıldığında PD grubunda AFP, CEA, CA 125 ve CA 19-9 düzeyleri kontrol grubuna göre CA 125 kontrol grubunun ortalamasından yüksek, AFP, CEA ve CA 19-9 istatistiksel olarak anlamlı (P<0.05) ve ortalama olarak yüksek bulundu. Pre-dializ hasta grubunun ve kontrol grubunun verileri karşılaştırıldığında Pre-dializ grubunda AFP, CEA, CA 125 ve CA 19-9 düzeyleri kontrol grubuna göre CA 125 kontrol grubunun ortalamasından yüksek, CEA, CA 19-9 ve AFP istatistiksel olarak anlamlı (P<0.05) ve ortalama olarak yüksek bulunda Her üç grubun hasta verileri cinsiyete göre ayrıldı. Gösterge düzeyleri karşılaştırıldığında her iki cinsiyet normal sınırlar içinde olmakla beraber, kadın ve erkekler arasında istatistiki anlamı olan fark bulunmadı. Bu çalışmada HD, PD tedavisi gören ya da dializ tedavisi görmeyen KBY hastalarında, klinik olarak neoplazi saptanmamasına rağmen, bazı tümör markerlarının serum seviyelerindeki değişiklik olabileceğini ortaya koymaktadır.Bazı tümör markerlarının değerlerinin yüksek olmasının olası bir açıklaması; böbrek tübüllerinin bu markerlann metabolizmasında önemli rol oynaması olabilir. Sonuç olarak; malignite sıklığı yüksek olan kronik böbrek yetersizliği gruplarında tümör belirleyicileri spesifiteleri azalmaktadır. Tümör markerlarının seviyeleri sadece kanserle değil, kronik böbrek yetersizliğine de bağımlı olarak artmaktadır. Bu yüzden tümör markerlarının seviyelerini incelerken kronik böbrek yetersizliğinin de dikkate alınması gerekmektedir. ANAHTAR KELİMELER: Tümör Marken, Hemodıalız, Periton Dializi, Kronik Böbrek Yetersizliği, Kanser 41Öğe Poli ADP-Riboz Polimerazlarda ve ADP-Ribozilleyen Toksinlerde Nikotinamid Adenin Dinu?kelotidi Tanıyan Ortak Motifin Üç Boyutlu Yapısının Belirlenerek Bu Ortak Motifin Etkileşim Arayu?zu?nu?n ve Bağlanma Enerjileri Yu?ksek Sıcak Noktalarının Kuramsal ve Deneysel Yöntemlerle Araştırılması(2016) Ünlü, Ayhan; Bektaş, Muhammet; Sipahi, Tammam; Budak, MetinADP-ribozilleyen toksinleri (ADPRT) ve poli ADP-riboz polimerazları (PARP) nikotinamid adenin dinu?kleotidi (NAD) substrat olarak kullanan iki ana sınıfıdır. Bunlar NAD’nın nikotinamid ve ADP-riboz’a dönu?şu?mu?nu? katalize eden enzimleri metabolize eder ve ADP-ribozun hedef proteine transferini sağlar. PARPlar çoğu ökaryotta her yerde bulunan enzimlerdir ve post-translasyonel protein modifikasyonlarında işlev gördu?kleri bilinmektedir. Burada ADP-riboz parçası NAD’tan belirli substratlara transfer edilir. İnsan genomunda on yedi putatif PARP sekansı belirlenmiştir. Genom korumasında, transkripsyonal du?zenlemede, DNA hasar sensörlerinde ve onarımında, enerji metabolizmasında, hu?cre çoğalmasında ve farklılaşmasında, apoptozda görev alırlar. PARP’ların aşırı aktivasyonu hu?credeki NAD+ ve ATP’nin tu?ketilmesine neden olur ve iltihaplı yaralara, hu?crede fonksiyon bozukluğuna ve sonunda nekrotik hu?cre ölu?mlerine yol açabilir. Kanser tedavilerinde PARP’ların inhibisyonu sonucunda DNA onarımının arttıracağı ve bu durumun antikanser terapilerinin etkilerini arttırabileceği du?şu?nu?lmektedir. PARP’ların yapılarının ve etkinliklerinin anlaşılması inflamasyon, dejeneretif, vasku?lar ve kanser gibi hastalıkların terapisine yönelik ilaç geliştirmelerinde önem arzetmektedir. ADPRT’lar, tehlikeli ve ölu?mcu?l bu?yu?k bir toksin ailesidir. Bunlar patojenik bakteriler tarafından salgılanır ve insanın hedef proteinlerinin fonksiyonlarını engellerler. Yapı temelli çoklu sekans hizalamalarına dayalı olarak ADPRT ailesi iki grupta sınıflandırılırlar. AB grubu toksinleri, ökaryotik elongasyon faktör 2 (eEF2)’yi ADP-ribozilleyerek protein sentezini inhibe eder. Bu grubun u?yeleri arasında DT, ekzotoksin A (ETA) ve cholix toksin vardır. CT grubu toksinleri, konakçı organizmalardaki önemli işlevleri bulunan proteinleri hedef alırlar. Örneğin bitkisel böcek ilacı protein 2 (VIP2), iota ve botilinum C2 toksinleri aktini ADP-ribozilleyerek polimerizasyonunu (F-aktin) oluşumunu engeller. PARP ve ADPRT enzimleri, farklı çeşitlilikte fonksiyonlar ve du?şu?k sekans kimlikleri gösterse de, ortak yapısal ve işlevsel özellikler paylaşırlar. Gılikohidrolaz ve transferaz aktivitelerine sahiptirler. İlk olarak, ortak bir reaksiyon, yani ADP-ribozilasyonu katalize ederler. Böylece nikotinamid ve NAD+’ın N-ribozu arasındaki C-N bağı kopar ve sonra ADP-riboz parçası hedef proteine transfer edilir. İkinci olarak, yapı itibarıyla benzer katalitik bölgelere sahiplerdir. Biz çalışmamızda Bu projede ADPRT’ler ve PARP’ların, NAD’yi tanıyan ortak motiflerin u?ç boyutlu yapılarını, etkileşim arayu?zlerini, motiflerdeki bağlanma enerjilerini, diğer amino asitlere göre daha yu?ksek olan sıcak noktalarını deneysel ve kuramsal çalışmalar yaparak belirledik.Öğe Sapanca ve Abant Gölü Su Örneklerinde Ağır Metal Konsantrasyonlarının Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi(2019) Oral, Çiğdem; Güner, Fatma Seniha; Konuklar, Fethiye Aylin Sungur; Sirkecioğlu, Ahmet; Levitas, Ayşe Özge Kürkçüoğlu; Ünlü, AyhanKontrollü ilaç salımı, öncelikli olarak ilaçların etkinligini artırmayı ve hastanın konforunu saglamayı hedeflemektedir. Kontrollü ilaç salımı sistemlerinin avantajları, ilaç bozunmasının ve kaybının azaltması, ilacın biyo-yararlanırlıgını ve hedef bölgede ilaç birikimini istenilen dozda tutması, öte yandan ilaç etken maddesinin hasta olmayan dokulardaki zararlı toksik etkisini azaltmasıdır. Projenin amacı, ilaç yüklü MOF içeren pektin filmlerinin hazırlanması ve hazırlanan malzemeden ilaç salımınının incelenmesidir. Bu amaca yönelik olarak ilk önce ilaç-MOF etkilesimleri hesaplamalı olarak incelenmistir. Daha sonra sentezlenmis MOF?lara ilaç yüklenmistir. Ilaç yüklü MOF?larda pektin filminde dagıtılmadan ve dagıtıldıktan sonra ilaç salımı incelenmistir. Gerçeklestirilen çalısma sonucunda MOF?lara yüksek miktarda ilacın kolaylıkla yüklenilebildigi gözlenmistir. Ilaç yüklü MOF katılarak hazırlanan hidrojel filmlerinden ilacın daha kontrollü bir sekilde salımdıgı gözlenmistir. Sonuçta ilaç yüklü MOF?ların dogal kaynaklardan saglanabilecek pektin matrisinde dagıtılması ile hazırlanan malzemenin kontrollü ilaç salımı saglayan yara örtülerinin gelistirilmesinde yüksek potansiyele sahip oldugu gösterilmistir.