Yazar "Çiçin, İrfan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A destroyer immunologic cause in small cell lung carcinoma: Ectopic cushing's syndrome(2010) Çiçin, İrfan; Uzunoğlu, Sernaz; Ermantaş, Nilay; Usta, Ufuk; Temizöz, Osman; Karagöl, HakanEktopik adrenokortikotop (ACTH) salınmasına bağlı Cushing sendromu, küçük hücreli akciğer kanserli hastalarda diğer birçok paraneoplastik sendromlara göre daha sık görülür. Bu hastalarda hücresel bağışıklık sisteminin baskılanması hem hekimler hem de hastalar için önemli bir sorundur. Ek olarak kemoterapi, bu hastalarda şiddetli ve daha yüksek oranda hematolojik toksisiteye neden olmaktadır. Biz ektopik ACTH salınması ile ilişkili Cushing sendromuna bağlı humoral ve hücresel bağışıklık sistemi baskılanmış çok kötü seyirli bir küçük hücreli akciğer vakası sunduk. Ayrıca, bu özel vaka ve literatür ışığında Cushing sendrom olan küçük hücreli akciğerli hastalar için tedavi stratejileri önerdik.Öğe Edirne ili merkezinde haptoglobin alt tiplerinin dağılımı(Trakya Üniversitesi, 2002) Çiçin, İrfan; Vural, ÖzdenÖZET Hp, serum protein elektroforezinde alfa-2 bandında yer alan ve güçlü hemoglobin bağlama kapasitesi olan bir siyaloglikoproteindir. 2 a ve 2 p zinciri içerir. Hp'nin a zincirindeki polimorfizmin sonucu Hpl-1, Hp2-1, Hp2-2 olmak üzere sık rastlanılan üç farklı fenotipi vardır. Hp1 gen sıklığı farklı çalışmalarda; Doğu Anadolu:0.204; Güney Anadolu:0.26; Batı Trakya Türklerinde:0.325 saptanmıştır. 1912 Balkan Harbi'nden bu zamana yoğun nüfus değişimine uğrayan Edirne ili'nde Hp alt tiplerinin dağılımını çalışmayı amaçladık. Sağlıklı, akraba: olmayan, gönüllü, rastgele seçilen 496 kişide agarose jel yöntemi ile Hp alt tiplerinin dağılımı araştırıldı. 75 kişi yakın zamanda Anadolu'dan göç etmişti, 220 kişi yurt dışı kökenli (aile kökeni Batı Trakya ve Balkanlar), 201 kişi yurt içi kökenli (aile kökeni Anadolu) idi. %2 test ile Hp alt tiplerinin dağılımları değerlendirildi çeşitli gruplar arasında dağılımların karşılaştırması yapıldı. Gen sıklıkları H-W kuralına göre hesaplandı ve değerlendirildi. Edirne ili merkezinde yaşayan 496 kişide, Hp1 gen sıklığı 0.3034 saptandı. Yurt dışı kökenli grupta Hp1 gen sıkığı 0.325; yurt içi kökenli grupta Hp1 gen sıkığı 0.294 bulundu. Yurt dışı kökenili ve yurt içi kökenli gruplar arasında fenotip dağılımları arasında fark saptanmadı. Sonuçlar H-W kuralına uygun idi. Hp1 gen sıklığı Türk toplumunda daha önce ortalama 0.26 saptanmıştır ve Asya toplumları ile uyumludur. Hp1 gen sıklığı Edirne'de yaşayan insanlar arasında 0.3034'tür. Bununla birlikte Hp1 gen sıklığı yurt dışı kökenli grupta 0.325 'tir ve Asya toplumlarından yüksek Avrupa toplumlarından düşüktür. Hp1 gen sıklığı yurt iç kökenli grupta 0.294'tür ve Asya toplumlarına benzemektedir. Bu sonuçlar Anadolu'da daha önce yapılmış çalışmaların sonuçlarından yüksektir. 51Anadolu'dan yakın zamanda göç eden grupta Hp1 gen sıklığı :0.2667, Asya toplumlarına benzemektedir. Daha önce Anadoluda yapılmış çalışmaların sonuçları ile uyumludur. 52Öğe Effect of clinical and pathological features of gastrointestinal stromal tumors on overall survival and prognosis: Single center experience(2019) Merev, Elif; Çiçin, İrfanAim: Gastrointestinal stromal tumors (GIST) are the most common mesenchymal tumors of thegastrointestinal tract. We aimed to evaluate the clinicopathological features of the patients in Thrace andimprove our management.Material and Method: In this retrospective study, 68 patients with a diagnosis of GIST referred to TrakyaUniversity Medical School Hospital between 1997 and 2015 were evaluated.Results: The most common symptom was abdominal pain (38.2%) and the location was small-intestine(42.6%). Large masses had higher metastasis and relapse rate. The mean tumor size with relapse was11.8 ± 3.8 cm meanwhile it was 6.5 ± 3.0 cm in non-relapsed patients (p ¼ 0.01). The mean size of thetumor was 13.5 ± 4.4 in the metastatic group although this data was 8.8 ± 4.7 cm in the non-metastaticgroup (p ¼ 0.01). With necrotic tumors, mitotic rate and size were higher. The mean mitosis count was21.0 ± 3.6 in necrotic tumors and 7.2 ± 9.9 in non-necrotic tumors (p ¼ 0.005). The mean size was10.8 ± 5.0 cm in necrotic tumors and 5.6 ± 3.0 cm in non-necrotic tumors (p ¼ 0.009). According to AFIPcriteria, most of the patients were in the high-risk group (57.4%). Overall survival (OS) was longer in nonsmokers and non-drinkers. Median OS was 80.16 months in non-smoker group (95% CI, 27.83e132.49)and 24.64 months (95% CI, 15.49e33.78) in the smoker group (p ¼ 0.001). The median OS was 80.09months in the non-drinker group (95% CI, 13.99e146.20) and 24.64 months (95% CI, 13.18e36.10) indrinker group (p ¼ 0.05). Median OS in stomach GIST was 41.39 months, in small-intestine were 80.09months and in the colon were 35.68 months (p ¼ 0.032). Patients underwent surgery had longer overallsurvival. Median OS was 80.09 months in patients undergone surgery and 16.98 months in patients hadnot been operated (p ¼ 0.001). Overall survival was longer in GIST with mitotic rate <5/50HPF than with>5/50HPF. Median OS was 80.16 months in patients who had less than 5 mitosis and 39.22 months inhigher mitotic rate (95% CI, 31.58e46.87) (p ¼ 0.034). Overall survival was shorter in GIST with Ki-67 > 5%than with 5%>. Median OS was 80.16 months (95% CI, 28.80e49.65) in <5% and 39.22 months (95% CI,28.80e49.65) in 5% $leq$ Ki-67 (p ¼ 0.004).Conclusions: The most important factors about the survival and prognosis of GIST are location, size,mitotic rate, Ki-67, necrosis and surgery status. Using tobacco/alcohol may be related to survival. Thisstudy should be further investigated with extensive data.Öğe Febril nötropenik bir olguda gelişen Listeria monocytogenes pnömonisi(2006) Karagöl, Hakan; Otkun, Tatman Müşerref; Karagöl, Çiğdem; Çiçin, İrfan; Uzunoğlu, Sernaz; Çelik, Doğan Aygül; Gençhellaç, HakanListeria monocytogenes, özellikle hastalığa veya uygulanan kemoterapilere bağlı immün sistemi bozulan kanser hastalarında izole bakteriyemi, meningo-ensefalit veya peritonit gibi değişik klinik tablolarla karşımıza çıkabilmektedir. Bu olgu sunumunda, Non- Hodgkin lenfoma nedeniyle kemoterapi gören, sonrasında nötropeni ve ardından L monocytogenes'e bağlı pnömoni gelişen 65 yaşında bir erkek hasta bildirilmiş ve bununla beraber onkolojik hastalarda görülen Listeria infeksiyonları ile ilgili genel bir değerlendirme yapılmıştır.Öğe Göğüs duvarında büyük bir kitle şeklinde ortaya çıkan non-Hodgkin lenfoma olgusu(2008) Uzunoğlu, Sernaz; Tanrıverdi, Özgür; Karagöl, Hakan; Çiçin, İrfan; Çaloğlu, Vuslat; Tokatlı, FüsunGöğüs duvarında izole kitle ile ortaya çıkan malign lenfoma olgularına nadir olarak rastlanmaktadır. Rezeksiyon göğüs duvarı malignitelerinde esas tedavi yöntemi olsa da primer göğüs duvarı lenfomalarının tedavisi tartışmalıdır. Altmış beş yaşındaki erkek hasta dört ay önce belirmeye başlayan ve gittikçe artan sol göğüs duvarındaki kitle nedeniyle hastanemize başvurdu. Hastanın yapılan biyopsisinde diffüz büyük B hücreli lenfoma (non-Hodgkin lenfoma) tanısı konularak polikliniğimize yönlendirildi. Klinik olarak evre IIEB kabul edilerek kısa süreli radyoterapi alan hastaya sekiz kür kemoterapi planlandı. Hastada altıncı kürden sonra kemoterapiye ikincil genel durum bozukluğu gelişti ve olası pulmoner emboli tanısı konuldu. Performans bozukluğu nedeniyle kemoterapisi kesilen hastada altı kür sonrasında yapılan değerlendirmede klinik tam yanıt ve radyolojik tama yakın yanıt alındı. Hasta dört aydır hastalıksız olarak takip edilm ektedir.Öğe Hormon reseptörü negatif ve her-2 negatif meme kanserli hastalarla hormon reseptörü negatif ve her-2 pozitif meme kanserli hastaların demografik, patolojik ve klinik özelliklerinin karşılaştırılması(2008) Çiçin, İrfan; Karagül, HakanMeme kanseri heterojen bir hastalıktır ve halen bazı alt gruplar kötü klinik seyre sahiptir. Bu retrospektif çalışmanın amacı hormon reseptör negatif hastalar arasında HER?2 pozitif ve negatif meme kanserli hastaların farklı demografik, patolojik ve klinik seyire sahip olup olmadığını araştırmaktır. Bin dokuz yüz doksan dokuz ve 2006 yılları arasında, hormon reseptör negatif meme kanserli hastalara içinde HER?2 durumu bilinen 91 hastanın demografik, patolojik, klinik özellikleri ve sağkalım sonuçları incelendi. Yaş, çocuk doğurma yaşı, çocuk sayısı, menopoz yaşı ve beden kitle oranı gibi demografik özellikler iki grup arasında farklı değilken, HER?2 negatif hastalar HER?2 pozitif hastalardan daha fazla meme kanserli aile öyküsüne sahipti (sırasıyla, %13.2' karşı 0%, p=0.091). Sadece 3 hastada tanı sırasında ileri evre hastalık vardı. Altı hasta cerrahiden sonra başka tedavi seçeneklerine onay vermedi. Toplam 83 hasta neoadjuvan (n:9) ve adjuvan (n:83) kemoterapi aldı. Kırk bir (%46.6) hastada yineleme gelişti. Tümör çapı, tutulmuş aksiller lenf nodu sayısı erken evre meme kanserli hastalar arsında yinelemeyle anlamlı ilişkiye sahipti. HER?2, tümör gradı, lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon ve menopozal durum yineleme ile ilişkili bulunmadı. Tümör çapı (p=0.042) ve tutulmuş aksiller lenf nodu sayısı (p=0.001) hastalıksız sağkalım için bağımsız prognostik faktörlerdi, diğer faktörler prognostik faktör olarak bulunmadı. İleri evre HER 2 pozitif hastalarda daha sık beyin metastazı oluşmasına eğilim vardı (p=0.052). Taksanlara objektif yanıt HER?2 pozitif hastalarda daha düşük olma eğiliminde idi (p=0.071). Genel sağkalım için çok değişkenli analizde bağımsız prognostik faktör saptanmadı. Tek değişkenli analizde tutulmuş aksiller lenf nodu sayısı (p=0.004) ve HER?2 durumu (p=0.043) genel sağkalım üzerine etkili 44 faktörler olarak bulundu. Sonuç olarak, hormon reseptör negatif meme kanserli hastalardan HER?2 pozitif ve negatif hastalar arasında bazı farklar vardır. Bu grup hastalar farklı stratejilerle takip ve tedavi edilmelidir. HER 2 negatif hastalar rutin genetik danışmanlık almalıdır. HER 2 pozitif hastalar profilaktik kraniyal radyoterapi için aday olabilir. HER 2 pozitif hastalar en az HER 2 negatif hastalar kadar sistemik tedavilere dirençlidir. Her iki grubun yeni etkin tedavi stratejilerine ihtiyacı vardır.Öğe The Importance of using PET/CT investigation in case of recurrence in an ovarian cancer case with lymph node metastasis without any lesions that can be scanned via conventional methods(2008) Tanrıverdi, Özgür; Uzunoğlu, Sernaz; Karagöl, Hakan; Çiçin, İrfan; Alas, Coşar Ruşen; Tokatlı, Füsun; Altaner, ŞemsiOver kanserlerinde lenf nodu tutulumu sık olmakla birlikte, aksiller ve supraklavikular lenf nodu tutulumu nadirdir. Takibi sırasında Ca-125 seviyesinde artış tespit edildiği halde konvansiyonel metodlarla herhangi bir lezyon tespit edilemeyen 55 yaşındaki over kanserli hastada rekürrens pozitron emisyon tomografisi ve bilgisayarlı tomografinin birlikte kullanımı ile tespit edildi. Ender tutulum gösteren suprklavikular ve aksiller lenf nodu ve intraabdominal lenf nodu tutulumu ile rekürrens saptanan hasta literatür ışığında tartışıldı. Bu olguda konvansiyonel metodlarla herhangi bir tümör saptanmayan durumlarda pozitron emisyon tomografisi ve bilgisayarlı tomografinin birlikte kullanımının öneminin altı çizildi.Öğe KRAS Mutation in Small Cell Lung Carcinoma and Extrapulmonary Small Cell Cancer(2016) Kodaz, Hilmi; Taştekin, Ebru; Erdoğan, Bülent; Hacıbekiroğlu, İlhan; Tozkır, Hilmi; Gürkan, Hakan; Çiçin, İrfanBackground: Lung cancer is one of the most lethal cancers. It is mainly classified into 2 groups: non-small cell lung can-cer (NSCLC) and small cell lung cancer (SCLC). Extrapul-monary small cell carcinomas (EPSCC) are very rare. The Ras oncogene controls most of the cellular functions in the cell. Overall, 21.6% of human cancers contain a Kirsten Ras (KRAS) mutation. SCLC and EPSCC have several similar features but their clinical course is different.Aims: We investigated the KRAS mutation status in SCLC and EPSCC.Study design: Mutation research.Methods: Thirty-seven SCLC and 15 EPSCC patients were included in the study. The pathological diagnoses were confirmed by a second pathologist. KRAS analysis was performed in our medical genetic department. DNA isola-tion was performed with primary tumor tissue using the QIAamp DNA FFPE Tissue kit (Qiagen; Hilden, Germany) in all patients. The therascreen KRAS Pyro Kit 24 V1 (Qia-gen; Hilden, Germany) was used for KRAS analyses. Results: Thirty-four (91.9%) of the SCLC patients were male, while 11 (73.3%) of the EPSCC l patients were fe-male. SCLC was more common in males, and EPSCC in females (p=0.001). A KRAS mutation was found in 6 (16.2%) if SCLC patients. The most common mutation was Q61R (CAA>CGA). Among the 15 EPSCC patients, 2 had a KRAS mutation (13.3%). When KRAS mutant and wild type patients were compared in the SCLC group, no differ-ence was found for overall survival (p=0.6).Conclusion: In previous studies, the incidence of KRAS mutation in SCLC was 1-3%; however, it was 16.2% in our study. Therefore, there may be ethnic and geographical differences in the KRAS mutations of SCLC. As a result, KRAS mutation should not be excluded in SCLCÖğe Küçük hücreli dışı akciğer kanseri ile ilişkili paraneoplastik romatolojik sendrom: Olgu sunumu ve paraneoplastik romatolojik sendromlara bir bakış(2007) Uzunoğlu, Sernaz; Karagöl, Hakan; Çiçin, İrfan; Saynak, MertParaneoplastik romatolojik sendromlar, genellikle altta yatan malign hastalığın tanısından önce ya da onunla eş zamanlı olarak saptanır. Nadiren tanıdan yıllar sonra da karşımıza çıkabilmektedirler. Bu yazıda, yassı epitel hücreli akciğer kanseri tanısı konulduktan 8 ay sonra paraneoplastik romatolojik sendrom bulguları gelişen olgu ve bu olgu ile malign hastalıklara bağlı romatolojik sendromların genel bir değerlendirmesi yapıldı.Öğe Memenin nadir bir tümörü: sekretuvar meme kanseri(2011) Yağcı, Mehmet Ali; Sezer, Yavuz Atakan; Yelda, Eyüp; Hoşcoşkun, Zeki; Hatipoğlu, Ahmet; Altaner, Şemsi; Çiçin, İrfanSekretuvar meme kanseri invazif meme kanserlerinin nadir bir tipidir. Bu tümör önce çocukluk çağı meme tümörleri olarak bildirilse de pediatrik ve erişkin yaş gruplarında sıklığı benzerdir. Bu yazıda meme koruyucu cerrahi, sentinel lenf nodu örneklemesini takiben kemoterapi ve radyoterapi ile tedavi edilmiş 50 yaşında bir kadın hasta sunulmuştur. Hasta üç yıldır takip edilmektedir ve nüks saptanmamıştır. Sekretuvar meme kanseri yavaş ilerleyen ve çok iyi prognoza sahip tümörlerdir. Tedavi seçenekleri hasta temel olarak planlanmalı ve meme koruyucu cerrahiler ve sentinel lenf nodu örneklemeleri öne çıkartılmalıdır. Sekretuvar meme kanserinde sistemik tedavi ve radyoterapi üzerinde çalışmalar yapılması gereken tedavi yöntemleridir.Öğe Predictive and Prognostic Factors in Ovarian and Uterine Carcinosarcomas(2016) Çiçin, İrfan; Özatlı, Tahsin; Türkmen, Esma; Öztürk, Türkan; Özçelik, Melike; Çabuk, Devrim; Sevinç, AlperBackground: Prognostic factors and the standard treatment approach for gynaecological carcinosarco-mas have not yet been clearly defined. Although car-cinosarcomas are more aggressive than pure epithelial tumours, they are treated similarly. Serous/clear cell and endometrioid components may be predictive fac-tors for the efficacy of adjuvant chemotherapy (CT) or radiotherapy (RT) or RT in patients with uterine and ovarian carcinosarcomas. Heterologous carcino-sarcomas may benefit more from adjuvant CT.Aims: We aimed to define the prognostic and predic-tive factors associated with treatment options in ovar-ian (OCS) and uterine carcinosarcoma (UCS).Study Design: Retrospective cross-sectional studyMethods: We retrospectively reviewed the medical re-cords of patients with ovarian and uterine carcinosar-coma from 2000 to 2013, and 127 women were includ-ed in this study (24 ovarian and 103 uterine). Patients admitted to seventeen oncology centres in Turkey be-tween 2000 and December 2013 with a histologically proven diagnosis of uterine carcinosarcoma with FIGO 2009 stage I-III and patients with sufficient data ob-tained from well-kept medical records were included in this study. Stage IV tumours were excluded. The pa-tient records were retrospectively reviewed. Data from 104 patients were evaluated for this study.Results: Age (>=70 years) was a poor prognostic factor for UCS (p=0.036). Pelvic±para aortic lymph node dis-section did not affect overall survival (OS) (p=0.35). Macroscopic residual disease was related with OS (p<0.01). The median OS was significantly longer in stage I-II patients than stage III patients (p=0.03). Adjuvant treatment improved OS (p=0.013). Adju-vant radiotherapy tended to increase the median OSÖğe Rektuma linitis plastika şeklinde metastaz yapan ve primer rektum kanseri gibi görünen mide adenokarsinomu: Olgu sunumu(2008) Uzunoğlu, Sernaz; Çiçin, İrfan; Karagöl, Hakan; Tanrıverdi, Özgür; Gençhellaç, Hakan; Usta, UfukGastrointestinal sistemde linitis plastika şeklindeki metastazlar nadir olup sıklıkla primer tümörün mide olduğu bildirilmektedir. Biz rektuma linitis plastika şeklinde metastaz yapan mide adenokarsinom olgumuzu ender rastlanması ve primer lokal ileri rektum kanseri şeklinde karşımıza çıkması sebebiyle literatür bilgileri ışığında, gastrik adenokarsinomaların intestinal metastazlarının klinik, radyolojik ve patolojik özelliklerini de tartışarak sunmayı amaçladık.Öğe Third-line Therapy for Metastatic Renal Cell Carcinoma and Its Effect on Quality of Life and Overall Survival: A National, Multicenter, Observational Study(2020) Çiçin, İrfan; Çiltaş, Aydın; Kılıçkap, Saadettin; Öksüzoğlu, Ömür; Uncu, Doğan; Artaç, Mehmet; Çınkır, HavvaObjective: The study aimed to evaluate the efficacy of targeted therapies used as the third-line treatment after first-line cytokineand second-line tyrosine kinase inhibitor (TKI) therapies in metastatic renal cell carcinoma (mRCC) patients and assess the quality of life (QoL)of patients. Material and Methods: This national, multicenter, non-interventional study included patients aged ?18 years with histologicallyconfirmed mRCC, receiving targeted therapies as the third-line treatment for the last one month. Overall survival (OS), progression-free survival (PFS), adverse events (AEs), and QoL were evaluated. Results: The study included 102 mRCC patients (74 males) (median age of 61years). The median disease duration since diagnosis was 27.5 months (ranging 4-201 months). Of all the patients, 75.5% and 24.5% were receiving Axitinib and Everolimus, respectively, as third-line therapy. In all patients, the one-year PFS and OS rates were 62.9% and 79.9%,respectively. Seventy-one AEs (mostly mild) developed in 29 (28.4%) patients, fatigue being the most common (9.8%) AE. As compared tothe baseline, no significant change was observed in the QoL scores of patients in the 12th month. The Axitinib and Everolimus groups did notdiffer significantly as regards to PFS and OS. Of the 11 patients with grade III-IV AEs, four were from the Everolimus group, and seven belonged to the Axitinib group. The QoL scores did not show a significant difference between the two groups except for that in the 12th month.Conclusion: Third-line therapy in mRCC patients was found to be effective and tolerable. Prolonged survival in mRCC patients receiving anincreasing number of therapy lines requires further evaluation of QoL, considering it to be a part of treatment assessment.Öğe Türkiye’de meme kanserli hastaların tanı ve tedavi yöntemlerine ulaşım hızı; çok merkezli gözlemsel çalışma(2011) Özdemir, Feyyaz; Keskin, Serkan; Çiçin, İrfan; Salepçi, Taflan; Saip, Pınar; Demirağ, Güzin Gönüllü; Güler, NilüferAmaç: Bu çalışmada Türkiye’deki meme kanserli hastaların hastalıklarını ilk fark ettikleri tarihten tanı ve tedavi yöntemlerine ulaşana kadar geçen zamanı ve ilişkili faktörleri belirlemek amaçlanmıştır. Yöntem ve Gereçler: Çalışmamızda veriler 1–28 Şubat 2010 tarihleri arasında Türkiye’deki 14 farklı tibbi onkoloji kliniğine başvuran 535 hasta ile yapılan anket ile elde edildi. Büyükşehirlerde -İstanbul, Ankara, İzmir- bulunan merkezler Grup 1 (n=161), İç Anadolu ve Marmara bölgesinde yer alan Kocaeli, Bursa, Edirne ve Kayseri’deki merkezler Grup 2 (n=189), Karadeniz ve Doğu-Güneydoğu Anadolu’da bulunan Zonguldak, Samsun, Trabzon, Elazığ ve Diyarbakır’daki merkezler (n=185) Grup 3 merkezler olarak gruplandı. Merkezlerin gruplanmasında bulundukları illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralaması dikkate alındı. Bulgular: Ortanca yaş 48 ± 11.2 (24–89), yaşı ?50 olan hasta sayısı 282 (%56.1) idi. Hastaların %85’i eline kitle gelmesi sonrası doktora başvurmuş ve elli yaş üzeri hastaların %27’si tanı anına kadar meme USG ve/veya mamografi çektirmemişti. Hastalığın fark edilmesi-sağlık kuruluşuna başvuru arası süre ortanca 10 gün, başvurubiyopsi arası 19 gün, biyopsi-ameliyat arası 10 gün, ameliyat-sistemik tedavi arası 31 gün idi. Grup 1, Grup 2 ve Grup 3 merkezlerde hastalığın fark edilmesi-başvuru arası süre sırasıyla 15, 10 ve 14 gün, biyopsi-ameliyat arası sırasıyla 14, 1.5 ve 12 gün idi. Grup 2 merkezlerde ilk fark etme-başvuru ve biyopsi-ameliyat arası süre grup 1 ve 3 merkezlerden daha kısa idi (p<0.05). Sonuç: Hastalığın fark edilmesi ile sağlık kuruluşuna başvuru arasında geçen sürenin 10 gün olması ülkemizde meme kanseri farkındalığının yüksek olduğunu düşündürmektedir. Başvurudan biyopsi, ameliyat ve sistemik tedaviye kadar geçen zaman gelişmiş ülkeler ile karşılaştırıldığında daha uzundur ve bölgeler arasında belirgin farklılıklar görülmektedir.Öğe Uyluk cildine metastaz yapmış rektum adenokarsiomu: Olgu sunumu(2006) Karagöl, Hakan; Uygun, Kazım; Bilgi, Selçuk; Çiçin, İrfan; Tokatlı, Füsun; Alas, Coşar Ruşen; Çaloğlu, MuratYetmiş iki yaşındaki erkek hastada, rektum 1/3 alt kısmını dolduran ve anal kanala uzanan adenokarsinom nedeniyle Miles ameliyatı yapıldı. Adjuvan radyoterapi uygulanan hasta, ameliyattan 54 ay sonra sağ supraklaviküler 2 cm çaplı fikse lenfadenopati, sağ bacakta şişlik yakınmalarıyla tekrar başvurdu. Klinik ve patolojik değerlendirmede sağ supraklaviküler lenf nodu, akcişğr, kemik ve pelvik lenf nodu metastazları bulunan hastaya palyatif radyoterapi ve kemoterapi uygulandı. Kemoterapinin dördüncü kürü sonunda, sağ uyluk 1/3 orta ön kısım cildinde papüler lezyonların geliştiği görüldü. Cilt biyopsisinde karsinom metastazı belirlendi. Kemoterapi rejimi değiştirilen ve cilt lezyonlarına yönelik palyatif radyoterapi uygulanan hasta, nüks belirmesinden sekiz ay sonra hastalığın ilerlemesi sonucu kaybedildi.