Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Resistance Rates of Mycobacterium Tuberculosis Complex Isolates Obtained From Clinical Samples to Major Antituberculous Drugs: a Study in Edirne, Turkey(Trakya Üniversitesi, 2018) Öner, Ozan; Özdemir, İnan Erdem; Elmacı, Kubilay; Eryıldız, CananAims: The aim of this study is to reveal the rates of the Mycobacterium tuberculosis complex resistance to major antituberculous drugs (streptomycin, isoniazid, rifampicin, ethambutol) by the evaluation of the specimens that are sent to Trakya University Hospital Microbiology Laboratory. Methods:In this study, laboratory data of the cases that were pre-diagnosed with tuberculosis between 11/02/2016 and 31/12/2017 were scanned retrospectively. To compare the annual data descriptive statistics as arithmetic mean, numbers and percentages were used. Results: Out of 4752 samples, 133 (2.79%) were culture positive. 120 isolates were identified as Mycobacterium tuberculosis complex, while other 13 were defined as Mycobacterium other than tuberculosis. Antimycobacterial susceptibility tests showed that 9 (7.5%) isolates were resistant to streptomycin, 10 (8.33%) isolates to isoniazid, 4 (3.33%) isolates to rifampicin, 4 (3.33) isolates to ethambutol. 5 (4.16%) isolates were multidrug resistant. Conclusion: Antituberculous drug resistance is still a threat for an effective treatment of tuberculosis and streptomycin resistance has increased. However, it is also pointed out that presence of Mycobacterium other than tuberculosis in isolates has increasedÖğe Kene ısırığı öyküsü olan kişilerde anaplazmoz seropozitifliği(2010) Kılıç, Haluk; Gürcan, Şaban; Kunduracılar, Hakan; Eskiocak, MuzafferAmaç: Kene ısırığı öyküsü olan kişilerde anaplazmoz seropozitifliğinin araştırılması amaçlandı. Gereçler ve Yöntemler: Trakya Bölgesi kırsal alanlarında kene ısırığı öyküsü olan 116 kişi (89 erkek, 27 kadın; ort. yaş 43; dağılım 6-88) çalışmaya alındı. Bir anket formu ile risk faktörü olabilecek durumlar sorgulandı. Gönüllülerden alınan serumlar çalışma yapılıncaya kadar –70?C'lik derin dondurucuda saklandı. Serumlarda indirekt floresan antikor (IFA) yöntemi ile Anaplasma phagocytophilum antikorları araştırıldı. Bulgular: A. phagocytophilum antikorları 29 kişide (%25) pozitif bulundu. Anaplazmoz seropozitifliği için at/eşek teması bir risk faktörü olarak belirlendi. Sonuç: Trakya Bölgesi'nin kırsal alanlarında yaşayan, kene ile ısırılmış insanlarda A. phagocytophilum'a karşı gelişen antikorlar yüksek oranlarda saptanmıştır.Öğe Okçuluk sporcularında plazma atriyal natriüretik peptid düzeyinin postüre bağlı değişimi(2010) Vardar, Selma Arzu; Aktöz, Meryem; Karakuşoğlu, Özgül; Kunduracılar, HakanAmaç: Bu çalışmanın amacı, okçuluk sporu yapan genç erkek sporcuların plazma atriyal natriüretik peptid (ANP) düzeylerinde oturur ve yatar durumdaki değişimi ve kardiyak fonksiyonlarını incelemektir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmaya, gönüllü 6 okçuluk sporcusu ve 10 sedanter erkek katıldı. Katılımcılardan 10 dk'lık oturma sonrası ve 10 dk'lık yatar durumdan sonra venöz kan alındı. Plazma ANP düzeyleri ELISA yöntemi ile ölçüldü. Kardiyak parametreler ekokardiyografi ile belirlendi. Bulgular: Okçuluk sporcularının oturur durumdaki plazma ANP düzeylerinin (72.12±14.01 pg/ml) sedanter grubun oturur durumdaki ANP düzeylerinden (36.22±14.51 pg/ml) yüksek olduğu bulundu (p<0.01). Aynı şekilde okçuluk sporcularının yatar durumdaki ANP düzeyleri de (124.41±14.66 pg/ml) sedanterlere göre (36.95±9.83 pg/ml) anlamlı yükseklik gösterdi (p<0.01). Sporcu grubun plazma ANP düzeyleri oturur duruma göre yatar durumda artmış bulundu (p<0.01). Sedanter grubun ANP düzeylerinde ise oturur duruma göre yatar durumda anlamlı bir artış saptanmadı. Sporcu ve sedanterlerin ekokardiyografik parametreleri benzer bulundu. Sonuç: Çalışmamıza göre okçulukla ilgili yapılan düzenli egzersizler, kalpte belirgin fonksiyonel ve morfolojik değişim olmaksızın, plazma ANP düzeylerinde farklılıklara neden olabilir. Okçuluk sporu yapanların plazma ANP düzeyinde postürle ilişkili belirgin farklılıklar oluşabilir.Öğe Evaluation of serum ghrelin and neuropeptide Y levels in epileptic children under valproate treatment(2009) Güzel, Ahmet; Karasalihoğlu, Serap Tevhide; Küçükuğurluoğlu, Yasemin; Sayar, Esra; Kunduracılar, HakanAmaç: Tartı alımı ve obezite uzun süreli valproik asit tedavisi alan epileptik hastalarda oldukça sık rastlanan ve etyolojisi net olarak bilinmeyen bir yan etkidir. Bu çalışmada valproik asit tedavisi alan çocuklarda meydana gelen tartı alınımı ile serum ghrelin ve nöropeptid Y düzeylerinin ilişkisi araştırılmıştır. Hastalar ve Yöntemler: Bu çalışmaya epilepsi tanısıyla takip edilen, ilk defa çocuk polikliniğimize başvuran ve sadece valproik asit tedavisi alan 25 çocuk hasta (14 erkek, 11 kız; ort. yaş 7.7±3.8; dağılım 4-12) alınmıştır. Hastalar tedavi öncesi ve tedavi başlangıcından bir yıl sonra vücut kitle indeksi, serum ghrelin ve nöropeptid Y düzeyleri bakılarak değerlendirilmeye alınmıştır. Bulgular: Çalışma sonunda olguların %48'inde obezite gelişirken, ortalama vücut kitle indeksi ölçümlerinde artma, serum ghrelin ve nöropeptid Y düzeylerinde ise azalma gözlenmiştir. Sonuç: Bu çalışma valproik asit tedavisi gören çocuklarda serum ghrelin ve nöropeptid Y düzeylerinde azalma olduğunu göstermiştir. Valproik asit tedavisi ile ilişkili tartı alımında etkili faktörlerin değerlendirilmesinde daha uzun süreli, daha fazla hastanın katılımında kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Growth of Escherichia coli in atracurium, rocuronium, mivacurium, cisatracurium, pancuronium, and vecuronium(2009) Memiş, Dilek; Otkun, Müşerref; Bahar, Meral; Süt, NecdetAmaç: Biz çalışmamızda atrakuryum, rokuronyum, mivakuryum, sisatrakuryum, pankuronyum ve vekuronyumun Escherichia coli üremesi üzerine olan etkinliğini araştırdık. Hastalar ve Yöntemler: Patojen bakteri, atrakuryum, rokuronyum, mivakuryum, sisatrakuryum, pankuronyum ve vekuronyum ile 2, 4, 6, 8, 10, 12, 14, 16, 18, 20, 22, ve 24 saat oda sıcaklığında temas ettirildi. Bulgular: Escherichia coli ortalama koloni sayısı rokuronyumda istatiksel anlamlı olarak atrakuryum, mivakuryum, sisatrakuryum, pankuronyum ve vekuronyumdan daha düşük saptandı (sırasıyla p=0.002, 0.000, 0.000, 0.001, ve 0.002). Atrakuryum, mivakuryum, sisatrakuryum, pankuronyum ve vekuronyumda ortalama koloni sayısı açısından anlamlı fark saptanmadı (p<0.05). Sonuç: Rokuronyum, diğer nöromusküler kas gevşetici ajanlardan daha kuvvetli antimikrobiyal etki gösterdi.Öğe Dışkı kültürlerinde Salmonella cinsi bakterilerin izolasyonunda uzamış inkübasyon süresinin etkisi(2005) Öner, Meral; Özer, Burçin; Turan, Pınar; Şakru, NerminAmaç: Bu çalışmada, dışkı kültürlerinde inkübasyon süresinin uzatılmasının Salmonella cinsi bakterilerin izolasyon oranına katkısı araştırıldı. Çalışma Planı: Toplam 1207 dışkı örneği ayırtıcı, seçici ve çoğaltıcı besiyerlerine ekildi. Katı besiyerleri (Salmonella-Shigella agar, eosin metilen blue agar) ve sıvı besiyerinden (selenite broth) yapılan altkültürler 24 ve 48. saatlerde değerlendirilmek üzere inkübe edildi. Bulgular: Dışkı örneklerinin 1150’sinde (%95.3) üreme görülmedi, 55’inde Salmonella (%4.6), ikisinde Shigella (%0.2) cinsi bakteri üredi. Üreme olmayan 1150 dışkı örneği 16-18 saat daha inkübe edildiğinde ek olarak 10 Salmonella cinsi bakteri izolasyonu elde edildi. Bunların selenite broth ve eosin metilen blue agar besiyerinden izole edilen bir suş dışında tamamının selenite broth besiyerinden izole edildiği görüldü. İnkübasyon süresinin 24 saatten 48 saate uzatılmasının Salmonella cinsi bakteri izolasyonunu %18.2 oranında artırdığı görüldü. Sonuç: Bu çalışmada mikrobiyoloji laboratuvarlarındaki rutin dışkı kültürlerinde inkübasyon süresinin uzatılmasının izolasyon oranını artırdığı ve bu nedenle kullanılması gerektiği sonucuna varıldı.Öğe Edirne Merkez İlköğretim Okulları öğrencilerinde pedikulus humanus kapitis ve tinea kapitis sıklığı(2005) Otkun, Tatman Müşerref; Gürcan, Şaban; Özer, Burçin; Ertem, Arzu; Şakru, Nermin; Otkun, Ali MetinAmaç: Bu çalışmada Edirne Merkez İlköğretim Okulları öğrencilerinde pedikulus humanus kapitis ve tinea kapitisin görülme sıklığı ve tinea kapitis yapan etkenlerin saptanması amaçlandı. Olgular ve Yöntemler: 2003 yılı Nisan ve Mayıs aylarında Edirne merkezindeki 34 ilköğretim okulunda 12.868 öğrenci tarandı. Saç ve saçlı deride lezyon görülenlerin lezyonlu bölgelerinden, saç teli ve saçlı derilerinden kazıntı örneği alındı. Alınan örneklerden KOH ile direkt mikroskobik inceleme ve sikloheksimidli Sabouraud dekstroz agarda mantar kültürü yapıldı. Bulgular: Toplam 698 (%5.4) öğrencinin başında pedikulusun sirke, nimf veya olgun şekli saptandı. Kız öğrencilerdeki pozitiflik (%10.3) erkek öğrencilerdekinden (%0.9) daha yüksekti (p<0.001). Enfestasyon oranı en az yedi yaş altında (%3.4) bulundu (p<0.001). Sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerin bulunduğu bölgelerde bitlenme oranı daha yüksekti (p<0.001). Hiçbir öğrencide tinea kapitise rastlanmadı. Sonuç: Pedikulus humanus kapitisin Edirne’de bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ettiği görüldü. Eradikasyon için aileler, öğretmenler ve sağlık çalışanları tarafından öğrencilerin periyodik kontrollerinin yapılması, hasta kişilerin tedavi edilmesi, alt yapı hizmetlerinin iyileştirilmesi, etkenden nasıl korunulması gerektiği üzerine sürekli eğitim verilmesinin yerinde olacağı sonucuna varıldı.Öğe Surprising Visitor at Emergency Operating Table: Taenia saginata(2020) Şakru, Nermin; Oğuz, Serhat; Çiçek, Cemal; Aksoy, Hüseyin Can; Yağcı, Mehmet Ali[Abtract Not Available]Öğe Investigation of metallo beta lactamases and oxacilinases in carbapenem resistant acinetobacter baumannii strains isolated from inpatients(2015) Aksoy, M. Duygu; Çavuşlu, Şaban; Tuğrul, H. MuratBackground: Resistance to beta-lactam antibiotics is widespread among Acinetobacter strains. Plasmid-mediated metallo beta lactamases (MBL) are responsible for carbapenem resistance, as are oxacillinases (OXA). In recent years, MBL producing carbapenem-resistant strains have been reported in the world and in Turkey in increasing rates. In our country, besides the OXA 51- like enzyme which is inherent in A. baumannii strains, OXA 58-like and OXA 23-like carbapenemases producing strains have also been widely detected. In addition, Verona Imipenemase (VIM) and (IMP)-type MBL have been reported in some centers. Aims: The aim of our study was to investigate the presence of carbapenemases in Acinetobacter strains isolated from hospitalized patients in Edirne. Study Design: Cross-sectional study. Methods: A total of 52 imipenem-resistant A. baumannii strains isolated between January and March 2013 were investigated. The presence of MBL was described phenotypically by the combined disk diffusion test (CDDT), double disk synergy test (DDST), MBL E- test (only performed in 28 strains) and modified Hodge test. blaIMP , blaVIM, blaGIM, blaSIM, blaSPM genes and blaOXA-23, blaOXA-51, blaOXA-40, blaOXA-58 genes were inves- tigated by multiplex polymerase chain reaction (PCR). The blaNDM-1 gene was determined by PCR. Results: By modified Hodge test, 50 strains (96%) were found to be MBL positive. Positivity of MBL was 21% by both CDDT (0.1 M EDTA) and DDST. Twen- ty-four of 28 strains (85.7%) were positive by MBL E-test. OXA 23-like and OXA 51-like carbapenemases were detected in all strains, but OXA 58-like and OXA 40-like carbapenemases-producing A. baumannii were not detected. Also, MBL genes were not detected by genotypic methods. Conclusion: Only OXA 23-like carbapenemase was responsible for carbapenem resistance in carbapenem- resistant Acinetobacter strains in Edirne. The MBL- producing Acinetobacter strain is not yet a problem in our hospital. MBL resistance was found by phenotyp- ing tests, which must be confirmed by genotypic meth- ods; multiplex PCR tests can be easily used for screen- ing MBL.Öğe Epidemiology of Tularemia(2014) Gürcan, ŞabanTularemia is considered to have existed in Anatolia for several thou-sand years. There are suspicions regarding its use in biological war-fare in the Neshite-Arzawan conflict. The causative agent of tularemia may have first been used as a biological weapon in 1320-1318 BC. The disease has recently become a significant re-emerging disease globally as well as in Turkey. In the period of 2001-2010, Kosovo had the highest annual incidence in Europe at a rate of 5.2 per 100,000. Sweden, Finland, Slovakia, Czech Republic, Norway, Serbia-Mon-tenegro, Hungary, Bulgaria, and Croatia follow with rates of 2.80, 1.19, 1.0, 0.81, 0.42, 0.4, 0.36, 0.21, and 0.15 per 100,000 people, respectively. Tularemia in Turkey was first reported in the soldiers living in the region very close to the Kaynarca Stream of Thrace in 1936. It has started to gain more and more importance, especially in recent decades in Turkey, due to a very high number of cases and its spread throughout the country. A total of 431 tularemia cases were re-corded in Turkey in 2005, but a significant reduction was observed in the number of the cases in the next three years; the number of patients decreased to 71 in 2008. The number of cases increased again in 2009 and continued in subsequent years. The number of cases reached 428, 1531, 2151, and 607 in 2009, 2010, 2011, and 2012, respectively. The number of cases peaked in 2011 in Turkey, and was in fact higher than the total number of cases in all European Union countries. The number of cases is higher in females than males in Turkey. In Turkey, 52% of cases of tularemia diagnoses occur from December to March and the most common clinical presentation is the oropharyngeal form caused by contaminated water. Rodents are the most likely sources of tularemia outbreaks in Turkey as well as in Kosovo. Organisms such as ticks, flies and mosquitoes are vectors of tularemia transmission to mammals. Because ticks can carry the bacteria by both transovarial and transstadial transmission, they play a role in the life cycle of tularemia as both reservoir and vector.Öğe A Case Report on Aspergillus lentulus Pneumonia(2013) Gürcan, Şaban; Tikveşli, Melek; Üstündağ, Sedat; Ener, BeyzaBackground: Aspergillus lentulus was described as a new species in 2005 but it was isolated from Turkey for the first time. Case report: A. lentulus was isolated as the cause of pneumonia from a patient who had renal transplantation 4 months ago. The patient received immunosuppressive treatment after transplantation. A. lentulus was isolated from his sputum as an agent in pneumonia developed 4 months after the transplantation. Leukocytes, blastospores, and hyphae were seen in both Gram- and Giemsa-stained smears of the sputum. The isolate was identified by using the Maren A. Klich algorithm and molecular methods and confirmed by the reference laboratory of the CBS Fungal Biodiversity Centre (The Netherlands). In the susceptibility tests of the isolate, minimal inhibitory concentrations for amphotericin B, voriconazole, posaconazole, and caspofungin were found to be 0.5 µg/mL, 0.25 µg/mL, 0.125 µg/mL, and 0.25 µg/mL, respectively. The patient recovered with voriconazole treatment (2x200 mg/day).Conclusion: The use of the molecular tests is important for identification of A. lentulus strains because they are very easily confused with A.fumigatus strains according to phenotypic characteristics.Öğe Molecular characterization of human and animal isolates of echinococcus granulosus in the thrace region, Turkey(2012) Eryıldız, Canan; Şakru, NerminAmaç: Echinococcus granulosus insanlarda ve birçok evcil hayvanda kistik ekinokokkozisin etkenidir ve dünya çapında önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmanın amacı Türkiye’nin Trakya bölgesinde insanlardan ve hayvanlardan elde edilen E. granulosus izolatlarının genotipini belirlemektir. Gereç ve Yöntemler: Edirne ilinde çeşitli hastanelerde opere edilen insanlardan ve kesimhanedeki hayvanlardan toplam 58 izolat elde edildi. E. granulosus’un insan ve hayvan izolatlarını karakterize etmek için; ribozomal birinci internal transcribed spacer fragmanının analizi için PCR-RFLP (polimeraz zincir reaksiyonu - restriksiyon fragman uzunluğu polimorfizmi) yöntemi ve parsiyel mitokondriyal NADH dehidrogenaz subunit 1 geninin analizi için PCR-SSCP (polimeraz zincir reaksiyonu - tek sarmal konformasyon polimorfizmi) yöntemi kullanıldı. İzolatların genetik özelliklerinin ileri incelemeleri için mitokondriyal sitokrom oksidaz c subunit 1 (CO1) ve NADH dehidrogenaz subunit 1 (ND1) gen bölgelerinin DNA (deoksiribonükleik asit) dizi analizi yapıldı. Bulgular: Kırk iki insan, 13 sığır ve 3 koyun kökenli olan 58 E. granulosus izolatı analiz edildi. Sonuçlar G1 (evcil koyun suşu) ve G7 (domuz suşu) olmak üzere iki farklı genotip bulunduğunu gösterdi. İnsan, koyun ve sığırları etkileyen E. granulosus’un en yaygın genotipinin koyun suşu olduğu gösterildi. Parsiyel mitokondriyal CO1 ve ND1 verileri birlikte değerlendirildiğinde mevcut çalışmadaki E. granulosus izolatlarında 8 haplotip tanımlandı. Sonuç: Bu çalışma; Trakya bölgesindeki insanlarda E. granulosus’un domuz suşunun varlığını gösteren ilk rapordur. Türkiye’de E. granulosus’un kontrol programları için yeni stratejiler oluşturulmasını önermekteyiz.Öğe Evaluation of 2015-2016 MOTAKK HBV DNA and HCV RNA External Quality Assessment National Program Results(ANKARA MICROBIOLOGY SOC, 2018) Gurcan, SabanMOTAKK, as a national external quality control program has been launched to evaluate the molecular detection of viral infections including HBV DNA and HCV RNA in molecular microbiology diagnostic laboratories in Turkey. This program is prepared in compliance with ISO 17043:2010 (Conformity assessment general requirements for proficiency testing) standards, and aims to take the place of external quality control programs from abroad, contributing to standardization and accuracy of molecular diagnostic tests in our country. The aim of this study was to evaluate 2015 and 2016 results of the MOTAKK External Quality Control Program for HBV DNA and HCV RNA viral load. The calls were announced on the web page of MOTAKK (www.motakk.org). The quality control samples were sent to participating laboratories in 2015 and 2016. Main stocks were prepared from patients with chronic hepatitis B and C who had viral load detection with reference methods according to WHO reference materials for viral load studies to improve quality control sera. From these main stocks, samples with different viral loads were prepared from dilutions of plasma with HBV, HCV, HAV, HIV, Parvovirus B19 and CMV negative serologic markers. Quality control samples were sent to the participating laboratories along with the negative samples in the cold chain. The laboratories accomplished the related tests within 2-3 weeks and entered their results on the MOTAKK web page. These results were analysed according to ISO 13528 (Statistical methods for use in proficiency testing by interlaboratory comparison) and scoring reports were created by a software developed by MOTAKK and sent to participating labs. Each laboratory evaluated their own results in comparison with the other laboratory results, reassessed the tests via observing the distance from the mean result and the reference values. The number of laboratories participating in the HBV DNA and HCV RNA external quality control program was 70-73 in 2015-2016. Participants were able to comply with the program tools, registering, entering results and receiving the results reports problem. In HBV panel, 72.6-89.1% and 84.7-90.3% of the participant laboratories were in 1 standard deviation (SD) in 2015-2016, respectively. In HCV panel, 70.8-89.1% and 84.7-90.3% of the participant laboratories were in 1 SD in 2015-2016, respectively. A national external quality control program for HBV DNA and HCV RNA in Turkey has been prepared for the first time with this project and implemented successfully. All the data provided in the MOTAKK external quality control program final report, compensate all the data provided by the quality control program final reports from abroad; additionally, the report allows comparison of used technologies and commercial products.