Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 9 / 9
  • Öğe
    The Early Results of the Coronary Artery Bypass Surgery in Patients With Significant Left Main Coronary Artery Stenosis
    (Trakya Üniversitesi, 2016) Yumurtacı, Öznur; İşkan, Nur Gülce; Yüksel, Volkan
    Aims: The aim of this study is to evaluate and interpret the pre-op demographic data, post-op results and the causes of mortality and morbidity of the patients who had coronary artery bypass surgery with left main coronary artery stenosis in Trakya University Hospital. Methods: The pre-operative characteristics, post-operative results and the causes of mortality and morbidity of the patients who had coronary artery bypass surgery with left main coronary artery stenosis in Trakya University Hospital between January 2014 and April 2016 were analyzed by using the data in the current electronic database of the hospital. The pre-operative, operative and post-operative characteristics were summarized using means ± standard deviation and minimum-maximum values in SPSS.Results: Out of total 33 patients who were included in the study, 8 (24.24%) of them were female, while 25 (75.75%) of them were male. The mean age of the population was 64.09 ± 8.35. In examination of EuroSCORE points, 28 (84.8%) of patients were at low risk grade, 4 patients were at middle risk grade and 1 of all was at high risk grade. After operations, stay time at the hospital was minimum 2, maximum 47 days. About 94% of the patients who included in this study had lt;48 hours intensive care unit time. In addition, the examination showed that we have only 2 (6%) patients who had post stroke history. Usage of intra-aortic balloon pump was limited with 5 (15.1%) patients. Conclusion: In the light of the results of this study, we could say that this study has a contribution by enlarging the data repository about left main coronary artery stenosis. Coronary artery bypass surgery is still the gold standard treatment in patients with significant left main coronary artery stenosis. These operations can be performed with acceptable morbidity and mortality rates
  • Öğe
    Preoperative Lipid Profile of Patients Operated For Coronary Bypass Surgery
    (Trakya Üniversitesi, 2017) Yiğitbilek, Furkan; Güldağ, Mahmut Alper; Akay, Fatih Erkan; Memiş, İdil; Yüksel, Volkan
    Aims: Dyslipidemia is a major risk factor for atherosclerosis and coronary heart disease. Evidence showed that an atherogenic lipid pattern is characterized by high levels of small, dense low-density lipoprotein, low levels of high-density lipoprotein cholesterol, elevated triglyceride and total cholesterol levels; similar with the lipid profiles of diabetics.Methods: In this study, 91 patients who underwent coronary artery bypass grafting in Trakya University Hospital Department of Cardiovascular Surgery from April 2017 to September 2017 were analyzed retrospectively. As for statistical analysis, Student’s t-test and Mann Whitney U tests were performed.Results: The lipid profiles of patients were not significantly related to their ages and genders. However, when diabetic patients’ lipid profiles were analyzed, their low-density lipoprotein, and total cholesterol values were found to be significantly lower.Conclusion: It is unexpected to see that patients with diabetes had significantly lower total cholesterol and low-density lipoprotein levels than non-diabetic patients. As for the reason, it is thought that patients with diabetes are more conscious of their health condition
  • Öğe
    Sutureless Aortic Valve Replacement – the First Experience in Trakya University
    (Trakya Üniversitesi, 2014) Gökçe, Kübra; Yiğitbilek, Furkan; Yüksel, Volkan; Canbaz, Suat
    Introduction: We present the first experience of sutureless aortic bioprosthesis valve replacement in Trakya University Cardiovascular Surgery Clinic. Case report:A 71 year-old female patient with shortness of breath admitted to the cardiology clinic. In physical examination, there was a 3/6 systolic murmur on aortic area spreading to the neck. In the echocardiography, severe aortic stenosis and mild aortic insufficiency was found. In coronary angiography, 90% stenosis was found on proximal portion of left anterior descending coronary artery. Aortic valve replacement and coronary artery by-pass operation was planned. Results: The first sutureless aortic valve replacement in Trakya University Hospital was performed successfully and the patient was discharged from the hospital without any complication.
  • Öğe
    Koroner arter bypass operasyonlarında kullanılan arteriyel ve venöz greftlerin intraoperatif akım ölçüm teknikleri ile değerlendirilmesi
    (2010) Canbaz, Suat; Ünal, Selçuk; Dikmengil, Murat; Duran, Enver
    Amaç: Çalışmada, koroner arter cerrahisinde kullanılan greftlerin intraoperatif Transit Time Akım Ölçüm (TTFM) Cihazı ile değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntemler: Koroner arter bypass greft (CABG) operasyonu uygulanan 59 hasta çalışmaya alındı. Sol internal mammaryan arter (LİMA) ve safen ven greft olarak çıkartılarak koroner bypass anastomozları gerçekleştirildi. Kardiyopulmoner bypasstan çıkıldıktan sonra Transit Time Flow Meter cihazı ile her bir greften geçen akım miktarı mililitre/dakika olarak, akım eğrisi eş zamanlı olarak ve greftin pulsatilite indeksi (PI) ve diyastolik doluş yüzdesi (%DF) otomatik olarak ölçüldü. Bulgular: Hastaların ortalama greft sayısı 3.25±0.8 idi. Toplam 187 greftte Transit Time Flow Ölçümü yapıldı. En yüksek ortalama akım 55.5 ml/dk ile aorta-RCA sistemde saptanırken en düşük ortalama akım ise 37.6 ml/dk ile aorta-diagonal sistemde ölçüldü. İki hastada toplam 2 greftte (%3.38) akımda yetersizlik saptandı. Sonuç: Transit Time Flow Ölçümü (TTFM), cerrahi esnasındaki teknik yetersizliklerin saptanmasında önemli katkıları olan bir yöntemdir. Perioperatif olarak greft yetersizliğinin saptanması ile küçük girişimlerle, genellikle hatanın düzeltilmesi ve yeterli greft akımının sağlanması mümkün olabilmektedir.
  • Öğe
    In vitro effects of dopamine on internal thoracic artery graft used in coronary artery bypass surger
    (2010) Halıcı, Ümit; Karadağ, Çetin Hakan; Duran, Enver; Ege, Turan
    Amaç: Bu çalışmanın amacı dopaminin internal torasik arter (İTA) grefti üzerine etkilerini, invitro araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Aralık 2003- Haziran 2005 tarihleri arasında kliniğimizde koroner arter bypass greft (CABG) operasyonu olan toplam 32 hasta (2'si kadın 30'u erkek, ortalama yaş; 59.256±8,.34, 37-75 yaşları arası) çalışmaya alındı. İn vitro organ banyosunda hastaların ITA'larından arta kalan parçacıklar üzerinde dopaminin oluşturduğu kasıcı ve gevşetici yanıtlar isometrik olarak kaydedildi. Bulgular: Dopamin 10-9 M-10-7 M konsantrasyon aralığında fenilefrinle önceden kastırılmış ITA'da hafif bir gevşeme yanıtı, sonrasında artan konsantrasyonlarında (>10-7 M) kasılma yanıtı gerçekleştirdiği gözlendi. Dopaminin gevşetici etkisinin kısmen L-NAME (nitrik oksit sentaz inhibitorü, 10-6 M), propranolol (10-6 M) ve cis-?-flupentiksol (dopaminerjik reseptör antagonisti, 10-6 M) ile kısmen azaldığı fakat metoklopramidin (D2-dopaminerjik reseptör antagonisti) dopaminin kaynaklı gevşemeye etki yapmadığı gözlendi. Dopaminin ITA'daki kasıcı etkisi kısmen fentolamin, prazosin ve yohimbin ile antagonize edildiği gözlendi. Sonuç: Sonuç olarak dopamin düşük konsantrasyonlarda ITA'da vazodilatasyon yanıtını oluştururken daha yüksek konsantrasyonlarda ITA'da vasokonstriksiyon yanıtını oluşturmaktadır. ?-adrenerjik ve nitrik oksit aracılı mekanizma (D1-dopaminerjik reseptör yoluyla) dopaminin düşük konsantrasyonlarında ITA'da oluşturduğu gevşetici etkide rol alabilir. Dopaminin yüksek konsantrasyonlardaki ITA'da oluşturduğu kasıcı etki ?1- ve ?2-adrenerjik reseptörlerin aktivasyonu ile oluşturulmaktadır.
  • Öğe
    Alt ekstremite derin ven trombozlarında abdominopelvik ultrasonografinin bilinmeyen maligniteleri saptamadaki yeri
    (2006) Halıcı, Ümit; Çıkırıkçıoğlu, Mustafa; Canbaz, Suat; Ketenciler, Serkan; Duran, Enver
    Amaç: Derin ven trombozu (DVT) tanısı alan hastalarda rutin abdominopelvik ultrasonografi (APUSG) yapılmasının önemi araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Ocak 1999 - 2004 tarihleri arasında DVT tanısıyla kliniğimize yatırılan 212 olgu (105 erkek, 107 kadın; ort. yaş 55.2±16; dağılım 7-75) çalışmaya alındı. Derin ven trombozu tedavisi gören hastalarda tanı aşamasında abdominopelvik ultrasonografi yapıldı. Bulgular: Derin ven trombozu tanısı konan olgular arasında malignite %9.9 sıklıkta görülürken, en sık jinekolojik (%33.3) ve akciğer (%28.5) maligniteleri saptandı. Bunları gastrointestinal sistem (%14.3), ürolojik sistem, intrakraniyal ve meme (%4.8) kanserleri takip ediyordu. On beş hastada (%7) yatış sırasında malignite tanısı vardı. Altı hastada (%3) ise yatış sırasında APUSG ile yeni jinekolojik malinite tanısı kondu. Malignite saptanan olguların yaş ortalaması 57±10 (35- 72 yıl) ve erkek/kadın oranı 10/11 olarak bulundu. Jinekolojik maligniteler uterus (n=4), over (n=2) ve vulva (n=1) yerleşimliydi. Gastrointestinal sistem malignitelerinin tümü kalın bağırsak yerleşimliydi. Ürolojik malignitelerin ikisi renal (hipernefroma) ve biri prostat kaynaklıydı. Akciğer maligniteleri ise küçük hücreli (n=4) ve epidermoid hücreli kanser (n=2) olarak saptandı. Genç bir kadın hastada ise APUSG’de endometrial kavitede altı haftalık canlı fetus saptandı. Sonuç: Derin ven trombozu tanısı konulan hastalarda APUSG ile kitle saptanması durumunda tedavi planı değişebilmekte, daha önemlisi patoloji erken fark edilebilmekte ve buna yönelik tedaviye de erkenden başlanabilmektedir.
  • Öğe
    Venöz cut-down komplikasyonu: Bir olguda ven içinde kalan kateterin migrasyonu
    (2005) Edis, Mustafa; Ege, Turan; Duran, Enver
    Amiyotrofik lateral skleroz tanısıyla takip edilen, parenteral besleme ve tıbbi tedavi amacıyla sol kolda sefalik vene cut-down yaklaşımıyla santral kateterizasyon uygulanan 32 yaşındaki bir erkek hastada, gerekli tedavilerin tamamlanmasından sonra kateterin çekilmesi aşamasında kateter koparak büyük bir kısmı hastanın venöz yapıları içinde kaldı. Posterior-anterior akciğer grafisinde yeri bulunan kateter, subklaviyan venden yapılan venotomi ile çıkarıldı.
  • Öğe
    Koroner arter bypass cerrahisi öncesindeki plazma total antioksidan kapasite düzeylerinin iskemi-reperfüzyon hasarı ile ilişkisi
    (2005) Taşkıran, Ali; Eskiocak, Sevgi; Çıkırıkçıoğlu, Mustafa; Ege, Turan; Duran, Enver
    Amaç: Miyokardiyumda iskemi-reperfüzyon sırasında oluşan hasarın oksidatif stresten kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Bu çalışmada bazal total antioksidan kapasite (TAOK) düzeyinin iskemi-reperfüzyon hasarına olan etkisi incelendi. Hastalar ve Yöntemler: Koroner bypass ameliyatı uygulanan 21 hastanın koroner sinüslerinden koroner bypass başlamadan önce (bazal durum), iskemi sonunda, çapraz klemp kaldırıldıktan beş dakika sonra (erken reperfüzyon) ve yan klemp kaldırıldıktan 15 dakika sonra (geç reperfüzyon) kan örnekleri alındı. Total antioksidan kapasite, lipid peroksit (LPO) ve laktat dehidrogenaz (LDH) düzeyleri ölçüldü. Hastalar bazal TAOK düzeyine göre iki gruba ayrıldı: TAOK değeri %60'dan düşük bulunan 10 olgu grup I'i (8 erkek, 2 kadın; ort. yaş 57), %60 veya üzeri olan 11 olgu grup II'yi (10 erkek, 1 kadın; ort. yaş 53) oluşturdu. Bulgular: Ameliyat süresince her iki grupta da LDH ve LPO düzeyleri ameliyat döneminde artarken, TAOK düzeylerinin baskılandığı görüldü. Grup I’de LDH ve LPO salınımı grup II’den fazla idi. Ameliyat öncesi ve ameliyat süresince TAOK düzeyleri grup I'de grup II'den anlamlı derecede düşük bulundu (ameliyat öncesi, iskemi ve erken reperfüzyon dönemleri için p<0.001, geç reperfüzyon dönemi için p<0.05). Bazal TAOK ile LPO arasında tüm evrelerde, LDH ile geç reperfüzyon döneminde negatif ilişki görüldü. Sonuç: Ameliyat öncesindeki düşük TAOK değerlerinin iskemi-reperfüzyon hasarı ve miyokard hasarının şiddetiyle ilişkili olduğu sonucuna varıldı.
  • Öğe
    A Rare Etiology of Heart Failure: Traumatic Arteriovenous Fistula Due to Stab Injury 17 Years Ago
    (2015) Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Yüksel, Volkan; Güçlü, Orkut; Yılmaztepe, Mustafa; Canbaz, Suat
    Background: Although traumatic fistula is frequently encountered, high-output heart failure due to fistula is a very rare condition. Despite an indefinitive history of trauma, arteriovenous (AV) fistula may develop insidiously, and therefore identification of a shunt is highly important for treatment. Case Report: Here we report a 46-year-old male patient with heart failure due to traumatic femoral arterio- venous fistula developed following a penetrating stab injury 17 years ago. Conclusion: Traumatic AV fistula is a curable cause of heart failure. Also, careful examination of the patient is as significant as radiological imaging methods.