Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 16 / 16
  • Öğe
    Araştırmalarda Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Sager Yönergelerinin Gerekçesi ve Kullanım Önerisi
    (Trakya Üniversitesi, 2020) Atakan, Müge; Uzun, Cem
    Background: Sex and gender differences are often overlooked in research design, study implementation and scientific reporting, as well as in general science communication. This oversight limits the generalizability of research findings and their applicability to clinical practice, in particular for women but also for men. This article describes the rationale for an international set of guidelines to encourage a more systematic approach to the reporting of sex and gender in research across disciplines.Methods: A panel of 13 experts representing nine countries developed the guidelines through a series of teleconferences, conference presentations and a 2-day workshop. An internet survey of 716 journal editors, scientists and other members of the international publishing community was conducted as well as a literature search on sex and gender policies in scientific publishing.Results: The Sex and Gender Equity in Research (SAGER) guidelines are a comprehensive procedure for reporting of sex and gender information in study design, data analyses, results and interpretation of findings.Conclusions: The SAGER guidelines are designed primarily to guide authors in preparing their manuscripts, but they are also useful for editors, as gatekeepers of science, to integrate assessment of sex and gender into all manuscripts as an integral part of the editorial process.
  • Öğe
    Distance Education in Medical Schools: the Experience and Opinions of Academicians and Students
    (Trakya Üniversitesi, 2020) Çifcibaşı, Hilal Sena; Kef, Berkay; Özyiğit, Irmak İrem; Sayın, Sezin; Göztepe, Aslı; Güven, Selis Gülseven; Atıcı, Serkan
    Aims: This study aims to identify the thoughts and opinions of medical schools’ students and academicians about the distance medical education and examination system that has been rapidly applied during the COVID-19 pandemic Methods: A ques- tionnaire was prepared via Google Forms which consisted of a total of 3 sections. Informed consent was obtained in the first section and participants were directed to “student” or “academician” section. There were 28 questions for the students and 24 questions for the academicians. Categorical variables were demonstrated as numbers and percentages, whereas continuous variables were presented as minimum, maximum, and mean values. Chi-squared test was used to compare preclinic and clinic year students, and the academicians in preclinic, medical, and surgical fields. Results: A total of 321 participants completed the questionnaire. The mean participant ages were 21.4 years and 41.68 years for the students and the academicians, respectively. Only 30% of the students thought the distance education lessons were beneficial while it was 35.5% for the academicians. 25.8% of the academicians and 29.6% of the students were indecisive on the matter. When the examination process was taken into account 67.7% of the academicians and 56.9% of the students thought the online examinations were not reliable. Conclusion: It is predicted that the pandemic process will continue in the next academic years. Considering the current situation, distance education seems to be the best option to ensure that the learning process can continue while protecting the health of students and academicians. Although distance education is not sufficient by itself in medical education during and after the COVID-19 pandemic, it is a method that should be used in almost every field of medical education, especially in the preclinical phase. Both the distance education, and online examination process require improvements and they are needed to be supported with face to face lectures and practices.
  • Öğe
    The translabyrinthine approach of Tos and Thomsen for the treatment of acoustic neuroma and traumatic facial nerve paralysis: Case reports
    (2009) Uzun, Cem
    Tos ve Thomsen'in translabirenter yaklaşımı House'ın standart translabirenter yaklaşımından bazı farklılıklar içerir. Özellikle meatus ve porusta fasyal sinirin diseksiyonu Tos ve Thomsen'in tekniğinde daha güvenlidir. Bu raporda Tos ve Thomsen'in translabirenter yaklaşımının uygulandığı 30 mm'lik akustik tümörü olan ve konuşmayı algılama eşği 70 dB olan 50 yaşındaki bir hasta ile travmatik total fasyal paralizili ve total işitme kaybı olan 19 yaşındaki bir hastanın cerrahi tedavi sonuçları sunulmuştur. İki yıldan uzun takip sonucunda her iki hastada da herhangi bir komplikasyon olmadığı ve yaşamlarında herhangi bir kısıtlama gerekmediği görüldü. Her iki hastada da normal fasyal sinir fonksiyonu vardı ve akustik nörinomlu hastada da en son MRG'de rekürrens saptanmadı.
  • Öğe
    Kolesteatoma cerrahisinde yeni bir teknik: CHAT
    (2008) Uzun, Cem; Yağız, Recep; Karasalioğlu, Ahmet
    Amaç: Heermann’ın “kıkırdak palisad timpanoplastisi“ ve Tos’un “modifiye kombine yaklaşım timpanoplastisi“ ile ilgili yapmış olduğumuz çalışmalar sonucu geliştirdiğimiz Kombine Heermann ve Tos tekniği (Combined Heermann And Tos: CHAT) ile yaygın kolesteatoma tedavisi yaptığımız hastalar analiz edildi. Hastalar ve Yöntemler: Kombine Heermann ve Tos tekniği uygulanan 35 hastanın 37 kulağı çalışmaya alındı. Her hastada arka-üst kemik anulus genişce turlanıp, transmeatal attikotomi ve arka duvarının korunduğu kortikal mastoidektomi yapıldı. Kolesteatoma çıkarıldıktan sonra gerekirse ossiküloplasti yapıldı ve kulak zarındaki perforasyon, kemik anulus ve skutumdaki açıklık palisad tekniği ile onarıldı. Son kontrolde otoskopik bulgular değerlendirilip, odyolojik bulgular ameliyattan öncekilerle karşılaştırıldı (Eşleştirilmiş t-testi). Bulgular: Ortanca yaş 33 (6-57), ortalama takip süresi 30 ay (aralık: 6-60; standart sapma: 19) idi. Hiçbir kulakta ameliyat öncesi ve sonrası komplikasyon yoktu. Biri lokal, toplam iki rekürrens (%5) saptandı (eradikasyon: %95). Ameliyat öncesi ve son kontroldeki işitme eşiği ortalaması 45 dB (standart sapma: 14) ve 35 dB (standart sapma: 16) (p<0.0001) ve hava-kemik yolu aralığı 29 dB (standart sapma: 11) ve 21 dB (standart sapma: 11) idi (p<0.001). Sonuç: Kombine Heermann ve Tos tekniğinin, tek aşamalı, canal wall up kapalı kavite bir teknik olmasına rağmen yaygın kolesteatoma eradikasyonunda oldukça başarılı olduğu, işitme açısından da tatminkar sonuçların elde edildiği görülmüştür.
  • Öğe
    Kronik süpüratif otitis mediaya bağlı kafa içi komplikasyonları
    (2008) Yağız, Recep; Adalı, Mustafa Kemal; Taş, Abdullah; Uzun, Cem; Koten, Muhsin; Karasalihoğlu, Ahmet
    Amaç: Kronik süpüratif otitis mediaya (KSOM) bağlı kafa içi komplikasyonların semptom ve bulguları, dağılım özellikleri, tanı ve tedavi yaklaşımlarını ve elde edilen sonuçları değerlendirmek. Hastalar ve Yöntemler: Kronik süpüratif otitis mediaya bağlı kafa içi komplikasyonu tanısı alan 42 olgunun (27 erkek, 15 kadın; ort. yaş 31.3; dağılım 9-74) verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalar; yaş, cinsiyet, başvuru semptomları, otoskopik muayene bulguları, görülen komplikasyonlar, radyolojik inceleme, tedavi yöntemleri ve ameliyat bulguları yönünden değerlendirildi. Bulgular: Komplikasyonların görüldüğü en sık yaş grubu 31-40 yaş (%33.3) idi. Şiddetli baş ağrısı, bulantı-kusma, kulak ağrısı, pürülan kulak akıntısı ve ateş sık görülen semptom ve bulgulardı. Menenjit en sık görülen (15 hasta, %35.7) komplikasyondu. Beyin absesi (14 hasta, %33.3) ve lateral sinüs trombozu (10 hasta, %23.8) ikinci ve üçüncü sıklıkta görülen komplikasyonlardı. Olguların tümünde genel mortalite oranı %2.4 iken (tanı anında bilinci kapalı olan bir hasta), beyin abseli olgularda bu oran %7.1 idi. Sonuç: Kronik süpüratif otitis mediaya bağlı kafa içi komplikasyonları, yaşamı tehdit eden özelliği nedeniyle hala ciddi bir sorundur. Hastanın tanı anındaki bilinç düzeyi prognozu belirleyen önemli bir faktör olduğundan, erken tanı için aktif KSOM'li bir hastada şiddetli baş ağrısı, bulantı-kusma, kulak ağrısı ve ateş gibi semptom ve bulguların varlığında kafa içi komplikasyonu mutlaka hatırlanmalı ve ileri inceleme yapılmalıdır.
  • Öğe
    Uzamış entübasyonlu hastalarda trakeotomi sonuçları
    (2008) Taş, Abdullah; Yağız, Recep; Topçuoğlu, Turgay; Koçyiğit, Murat; Uzun, Cem; Karasalihoğlu, Ahmet Rıfat
    Amaç: Uzamış entübasyon nedeniyle trakeotomi açılmış hastalarda trakeotomiye bağlı erken ve geç komplikasyonlar geriye dönük olarak incelendi. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmamızda Reanimasyon ve Yoğun Bakım Ünitesi, Koroner Yoğun Bakım Ünitesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesi, Nöroloji Servisi ve Göğüs Hastalıkları Servisi'nde yatan ve mekanik solunum yetmezliği nedeniyle entübe edilmiş hastalardan, uzun süreli entübasyon sonrası trakeotomi açılmış 227 hasta (124 erkek, 103 kadın; ort. yaş 47.2; dağılım 3-85) geriye dönük olarak incelendi. Olguların 10'u çocuk, diğerleri erişkin hastalardı. Üst havayolu obstrüksiyonu nedeniyle trakeotomi açılmış hastalar çalışmaya alınmadı. Bulgular: Entübasyon süresi ortalama 10.4 gün (dağılım 9-13 gün) bulundu. Erken komplikasyon olarak kanama (n=15, %6.6) ve ciltaltı amfizem (n=3, %1.3), geç komplikasyon olarak larengotrakeal stenoz (n=2, %3.2) ve zor dekanülasyon (n=1, %1.6) görüldü. Trakeotomi işlemine bağlı ölüm olmadı. Sonuç: Uzamış entübasyon nedeniyle trakeotomi açılması, hastalara daha güvenli şekilde ventilatör solunumu sağlayan, komplikasyon riski az güvenli bir cerrahi girişimdir.
  • Öğe
    Çocuklarda görülen doğuştan boyun kitlelerinin klinik özellikleri
    (2007) İnan, Mustafa; Yağız, Recep; Taş, Abdullah; Ayvaz, Süleyman; Ada, Servet
    Amaç: Doğuştan boyun kitlesi görülen çocuklarda tanısal yaklaşımlar ve tedavi yöntemleri değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Hastanemizde 1996- 2003 yılları arasında doğuştan boyun kitlesiyle tedavi edilen toplam 36 hasta (20 kız, 16 erkek; ort. yaş 8.6±5.9; dağılım 1 ay-15 yaş) geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Olguların 13'ünde Dermoid kist, yedisinde tiroglossal duktus kisti (TDK), yedisinde brankiyal kist, dördünde tortikollis, dördünde kistik higroma ve birinde lipoblastoma saptandı. Tiroglossal duktus kisti tanısı konan hastaların tümünde kitle boyun cildine fistülizeydi. Brankiyal kistlerin ikisi sağ, diğerleri sol yerleşimliydi. Dermoid kist tanısı konan olgulardan biri lateral yerleşimliydi. Tanı için ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve tiroid sintigrafisi kullanıldı. Tortikollis tanısı konan üç hastada fizik tedavi, diğer hastalarda ise cerrahi tedavi uygulandı. Olgulardan dördünde ön tanıda yanılma oldu ve bu hastaların tümünün patoloji sonuçları dermoid kist olarak bildirildi. Sonuç: Çocukluk çağında boyun bölgesinde görülen doğuştan kitleler genellikle iyi huyludur. Dermoid kistler klinik özellikleri bakımından TDK ve brankiyal kistlerle karışabilir.
  • Öğe
    Ototoksisitenin odyolojik monitörizasyonu
    (2005) Taş, Abdullah; Yağız, Recep
    Ototoksisite, çe.itli terapötik ajanların veya kimyasal maddelerin iç kulak yapılarında veya fonksiyonlarında hasar yaratma etkisi olarak tanımlanabilir. Etkilenen kısım koklea, vestibül veya her ikisi olabilir. Ototoksisitenin başlıca semptomları işitme kaybı, kulak çınlaması, baş dönmesidir. Günümüzde ototoksisitenin monitörizasyonu için mevcut odyolojik yöntemlerin sayısı artmıştır. Bu amaçla konvansiyonel odyometri, yüksek frekans odyometri, elektrokokleografi, otoakustik emisyon (OAE), işitsel beyin sapı yanıtları (ABR) kullanılmaktadır. Bu derlemede ototoksisitenin monitörizasyonunda kullanılan odyometrik yöntemlerin değerlendirilmesi amaçlandı.
  • Öğe
    Epiglot rekonstrüksiyonlu frontal anterior larenjektomi
    (2000) Karasalihoğlu, Ahmet R.; Uzun, Cem; Adalı, Mustafa Kemal; Koten, Muhsin; Küçükuğurluoğlu, Murat; Yağız, Recep; Taş, Abdullah
    Amaç: Epiglot rekonstrüksiyonlu frontal anterior larenjektomi yönteminin teknik özellikleri, endikasyonları, avantaj/dezavantajlar/ ve fonksiyonel sonuçlarını incelemek. Gereç ve Yöntem: 1985-1999 yılları arasında T1 b yada T2 glottik kanser nedeniyle epiglot rekonstrüksiyonlu frontal anterior larenjektomi operasyonu uygulanan 22 hasta fonksiyonel sonuçları açısından retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Tüm hastalar ortalama 14,5 (en az 8, en çok 18) günde yutabilmiş ve ortalama 17,5 (en az 9, en çok 27) günde dekanülmanı tolere edebilmişlerdir. Takibi bırakan bir hasta dışında bütün hastalar hayatta olup hiçbir hastada nüks gelişmemiştir. Takibi bırakan bu hasta ölmüş kabul edilirse, tümör kontrolü T1b lezyonlu hastalarda % 100, T2 lezyonlu hastalarda %89, 5 yıllık sağ kalım oranı T1b lezyonlu hastalarda %100 (n=7), T2 lezyonlu hastalarda %83 (n=6) dür. Hastaların hepsi telefonda dahi iletişim kurabilecek bir konuşmaya sahiptir. Sonuç: Epiglot rekonstrüksiyonlu frontal anterior larenjektomi, tek seanstı bir teknik oluşu, yaşlı ve genel durumu elverişli olmayan hastalarda da uygulanabilmesi ve fonksiyonel sonuçlarının olumlu olması nedeniyle ön komüssür rezeksiyonu gereken T1b ve T2 glottik kanserlerde etkin bir tedavi yöntemi olduğu kanısındayız.
  • Öğe
    Streptomisin ototoksisitesinin transient evoked otoakustik emisyon ile monitörizasyonu
    (2000) Uzun, Cem; Yağız, Recep; Adalı, Mustafa Kemal; Koten, Muhsin; Taş, Abdullah; Küçükuğurluoğlu, Murat; Karasalihoğlu, Ahmet R.
    Amaç: Streptomisin tedavisi sırasında oluşabilecek ototoksisite nedeniyle, transient evoked Otoakustik emisyonlarda (TEOAE) ve saf ton odyometride olası değişiklikleri belirlemek ve ototoksisite monitorizasyonunda her iki testi karşılaştırmak. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda, ortalama 1g/gün dozda streptomisin alan 38 olgunun toplam 73 kulağı, TEOAE ve saf ton odyometri ile streptomisin tedavisi öncesi, tedavi süresince ve tedavi bitiminden bir ay sonra izlendi. Ve her iki testin sonuçlan birbiri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Olguların tedavi öncesi ve sonrası ölçümleri karşılaştırıldığında, saf ton odyogramlarında herhangi bir işitme kaybı bulgusu saptanmamıştır. TEOAE ölçümlerinde ise, reproduktibilite parametresinde anlamlı değişiklikler saptanmazken (p>0.05), emisyon amplitüdlerinde tedavi sonunda anlamlı düşüş saptanmıştır (p<0.05). Tedavi bitiminden bir ay sonra yapılan son kontrolde ise emisyon amplitüdlerinde tam olmayan bir artış (iyileşme) tespit edilmiştir. Sonuç: Streptomisin tedavisi sırasında saf ton odyoınetriye yansıyan herhangi bir işitme kaybı bulgusu olmaksızın meydana gelen TEOAE amplitüdlerindeki bu değişiklikler, muhtemelen streptomisinin erken ototoksik etkisi sonucu oluşan, iç kulağın geri dönüşümlü fonksiyonel değişikliklerini göstermektedir. Bu nedenle, streptomisin Ototoksisitesinin monitorizasyonunda, kalıcı işitme kaybı meydana gelmeden ototoksisite için yüksek riskli hastaların önceden saptanmasında, TEOAE saf ton odyometriden üstün olabilir.
  • Öğe
    Editor Responsibility and Scientific Integrity During the COVID-19 Outbreak
    (2020) Koçak, Zafer; Uzun, Cem
    [Abtract Not Available]
  • Öğe
    Assessment of the Speech Intelligibility Performance of Post Lingual Cochlear Implant Users at Different Signal-to-Noise Ratios Using the Turkish Matrix Test
    (2016) Polat, Zahra; Bulut, Erdoğan; Ataş, Ahmet
    Background: Spoken word recognition and speech perception tests in quiet are being used as a routine in assessment of the benefit which children and adult cochlear implant users receive from their devices. Cochlear implant users generally demonstrate high level performances in these test materials as they are able to achieve high level speech perception ability in quiet situations. Although these test materials provide valuable information regarding Cochlear Implant (CI) users' performances in optimal listening conditions, they do not give realistic information regarding per-formances in adverse listening conditions, which is the case in the everyday environment.Aims: The aim of this study was to assess the speech intelligibility performance of post lingual CI users in the presence of noise at different signal-to-noise ratio with the Matrix Test developed for Turkish language.Study Design: Cross-sectional study.Methods: The thirty post lingual implant user adult subjects, who had been using implants for a minimum of one year, were evaluated with Turkish Matrix test. Subjects' speech intelligibility was measured using the adaptive and non-adaptive Matrix Test in quiet and noisy environments.Results: The results of the study show a correlation between Pure Tone Average (PTA) values of the subjects and Matrix test Speech Reception Thresh-old (SRT) values in the quiet. Hence, it is possible to asses PTA values of CI users using the Matrix Test also. However, no correlations were found be-tween Matrix SRT values in the quiet and Matrix SRT values in noise. Similarly, the correlation be-tween PTA values and intelligibility scores in noise was also not significant. Therefore, it may not be possible to assess the intelligibility performance of CI users using test batteries performed in quiet conditions.Conclusion: The Matrix Test can be used to assess the benefit of CI users from their systems in every-day life, since it is possible to perform intelligibility test with the Matrix test using a material that CI us-ers experience in their everyday life and it is possible to assess their difficulty in speech discrimination in noisy conditions they have to cope with.
  • Öğe
    A Case of Intractable Otitis Media: Eosinophilic Otitis Media
    (2014) Türkmen, Mehmet Turgay; Yağız, Recep
    [Abtract Not Available]
  • Öğe
    Multiple submission, duplicate submission and duplicate publication
    (2013) Uzun, Cem
    [Abtract Not Available]
  • Öğe
    Recent Changes to the Balkan Medical Journal
    (2013) Uzun, Cem
    [Abtract Not Available]
  • Öğe
    Frontal anterior laryngectomy with epiglottic reconstruction (Tucker's operation): Oncologic and functional results
    (2012) Yağız, Recep; Taş, Abdullah; Uzun, Cem; Adalı, Mustafa Kemal; Koten, Muhsin; Çiftçi, Elif; Karasalihoğlu, Ahmet Rıfat
    Amaç: Epiglot rekonstrüksiyonlu frontal anterior larenjektomi (Tucker operasyonu) ile tedavi edilen hastaların fonksiyonel ve onkolojik sonuçlarını değerlendirmek. Hastalar ve Yöntemler: Eylül 1985-Kasım 2009 yılları arasında, erken glottik tümörü olan 58 hastaya Tucker operasyonu uygulandı. Dekanülasyon zamanı, nazogastrik sondanın çıkarılması, hastanede yatış ve onkolojik sonuçlar analiz edildi. Akustik analiz ve Ses Handikap Endeksi (SHE) vokal fonksiyon değerlendirmesi için kullanıldı. Bulgular: Ortalama dekanülasyon ve nazogastrik sonda çıkarılma süreleri sırasıyla 11,8 ve 15,4 gündü. Ortalama hastanede yatış süresi 19,3 gündü. Erken dekanülasyon uygulamasının hastaların dekanülasyon ve hastanede yatış sürelerini belirgin şekilde azalttığı bulundu. Beş yıllık genel sağ kalım oranı %81,5, primer hastalığa spesifik sağ kalım oranı %96,9 bulundu. On yıllık genel ve primer hastalığa spesifik sağ kalım oranları sırasıyla %67 ve %95,2 bulundu. Beş yıllık lokal kontrol oranı %95,4, nodal kontrol oranı %95,2 bulundu. Hastaların jitter, shimmer ve gürültü-harmonik oranı sırasıyla %8,1, %16,6 ve 0.51 bulundu. Bu değerler belirgin bir artışı gösteriyordu. Total SHE skoru ve alt grup skorlarından SHE-emosyonel hariç diğerleri hastaların hafif düzeyde ses sorunu yaşadığını gösterdi. Sonuç: Tucker operasyonu yüksek onkolojik ve tatminkar fonksiyonel sonuçlarıyla erken glottik karsinomların tedavisinde tercih edilebilecek tekniklerden biridir.