Yazar "Yüksel, Volkan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 24
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Analysis of Risk Factors in Patients Who Have Undergone Coronary Artery Bypass Grafting Surgery and Valve Replacement Surgery(Trakya Üniversitesi, 2019) Atay, Fatih Erkan; Söyleyici, Begüm; Elibol, Alperen; Hünkar, Pelinsu Elif; Tan, Berfin; Yüksel, VolkanAims: The aim of the study is to investigate differences in usual cardiovascular risk factors’ and comorbidities between the patients who had undergone coronary artery bypass grafting surgery and valve replacement surgery at Cardiovascular SurgeryDepartment of Trakya University School of Medicine. Methods: In this study, patients who had coronary artery bypass graftingsurgery and valve replacement surgery at Cardiovascular Surgery Department of Trakya University School of Medicine between01.01.2018 and 31.12.2018 were analyzed retrospectively. All data regarding the type of cardiovascular operation, habits of smoking, alcohol consumption, family history, chronic diseases and laboratory findings were analyzed using R version 3.5.0. Results:The total number of patients in the study was 130. There were 106 patients who had coronary bypass grafting surgery, 90 (95.4%)of them were male and 16 (4.6%) of them were female. The number of the patients who had valve replacement surgery was 24where 15 (62.5%) of them were female and 9 (37.5%) were male. Differences in patients’ high-density lipoprotein levels, fastingblood glucose levels along with gender, habits of smoking, diabetes mellitus status and alcohol consumption between coronaryartery bypass grafting surgery and valve replacement surgery groups were found statistically significant. Conclusion: Risk factors for cardiovascular disease are very dynamic and multifactorial. In our analysis, there was a significant difference betweenrisk factors for coronary artery bypass and valve replacement surgeries including high-density lipoprotein levels, fasting bloodglucose levels, diabetes mellitus, gender and smoking status. The variability may alter according to the living standards, culture,educational status among patients. Keywords: Coronary disease, coronary artery, surgery, risk factorsÖğe Combined treatment of both arterial and deep venous thrombosis in a young adult with antiphospholipid syndrome: case report(2014) Gürkan, Selami; Gür, Özcan; Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Yüksel, Volkan; Canbaz, SuatAntifosfolipid sendromu değişik tromboembolik olaylara sebep olabilen, otoimmün hiperkoagülabilite sendromudur. Olguların %35inde pulmoner emboli ve infarktla komplike olabilen derin ven trombozu görülebilir. Hastalığın klinik görünümleri arasında; venöz ve arteriyel trombozlarla birlikte emboliler, multiorgan iskemisi ve infarktına neden olabilen küçük ve yaygın büyük damar trombozları, prematür koroner arter hastalığı, strok ve düşükler sayılabilir. Bu yazıda 25 yaşındaki genç erkek hastada görülen arteriyel ve venöz trombozu ile cerrahi ve medikal tedavi birlikteliğini sundukÖğe Comparison of vasodilatation responses of arterial grafts harvested with and without electrocautery: in vitro study results(2015) Gürkan, Selami; Gür, Özcan; Yüksel, Volkan; Güçlü, OrkutAmaç: Bu çalışmada, elektrokoterli ve elektrokotersiztekniklerle hazırlanan arter greftlerinin vazodilatasyonyanıtları organ banyosu düzeneği kullanılarakkarşılaştırıldı. Çalışma planı: Mayıs 2013 - Haziran 2014 tarihleriarasında elektif koroner arter baypas greft (KABG)cerrahisi uygulanan 30 hasta (19 erkek, 11 kadın, ort.yaş 60.0±8.2 yıl; dağılım 47-77 yıl) çalışmaya alındı. Hergruptan 16şar internal torasik arter ve radial arter örneğialındı. Greftler iki gruba ayrıldı: elektrokoter kullanılarakhazırlanan greftler (grup 1) ve elektrokotersiz hazırlanangreftler (grup 2). Bul gu lar: İnternal torasik arter greftlerinin vazodilatasyonyanıtları, grup 2ye kıyasla, grup 1de anlamlı olarak azaldı.Radial arter greftlerinin vazodilatasyon yanıtları grup 1degrup 2den düşük olmasına rağmen, fark istatistiksel olarakanlamlı değildi. So nuç: Elektrokoter ile damar preparasyonu, radial artergreftlerinden ziyade, internal torasik arter greftlerindeciddi endotel hasarına neden olur. Erken greftyetmezliğinin önlenmesi açısından, arter greftlerininhazırlanması esnasında elektrokotersiz işlem dahaavantajlı olabilir.Öğe Derin ven trombozu etiyolojisinde önemli bir etken: Malignite(2003) Ege, Turan; Duran, Enver; Yüksel, Volkan; Çakır, HabibAmaç: Derin ven trombozu (DVT) tanısı konulan olgular arasında, malignite görülme sıklığını saptamak ve saptanan maligniteleri retrospektif olarak incelemek amaçlanmıştır. Materyal Metot: Kliniğimizde Ocak 2001-Mart 2003 tarihleri arasında alt ekstremitede akut DVT saptanan 212 hasta bu çalışmaya alındı. Bu olgulardan, malignite saptananların dosyaları analiz edildi ve sonuçlar tartışıldı. Bulgular: Malignite saptanan 21 olguda (%9.9) ortalama yaşı 57.7 ± 9.9 (35-72) ve E/K oranı 10/11 olarak bulundu. En sık jinekolojik (n=7, %33.3) ve akciğer (n-6, %28.5) maligniteleri saptanırken, gastrointestinal (n-3, %14.3) ve ürolojik maligniteler (n-3, %14.3) ise daha az oranda saptandı. Jinekolojik maligniteler, uterus (n= 4), över (n= 2) ve vulva (n=1) lokalizasyonluydu. Akciğer maligniteleri ise, küçük hücreli akciğer kanseri (n=4) ve epider-moid kanser (n=2) olarak saptandı. Gastrointestinal malignitelerin tümü kalın barsakta lokalize, ürolojik malignitelerden 2'si renal (hipernef-roma) 1'i prostat orijinliydi. Venöz trombozlar en sık femoral vende (%85.7) lokalizeydi. Hemoglobin, trombosit ve albumin değerleri, malignité grubunda diğer gruba göre belirgin olarak azalmış olarak bulundu (p < 0.05). Sonuç: DVT gelişen hastalarda malignite halen oldukça yüksek oranda görülmektedir. Etiyolojide risk faktörü saptanamayan olgular arasında özellikle, jinekolojik Ve akciğer malignitelerinin detaylı olarak araştırılması gerektiğini düşünüyoruz.Öğe The Early Results of the Coronary Artery Bypass Surgery in Patients With Significant Left Main Coronary Artery Stenosis(Trakya Üniversitesi, 2016) Yumurtacı, Öznur; İşkan, Nur Gülce; Yüksel, VolkanAims: The aim of this study is to evaluate and interpret the pre-op demographic data, post-op results and the causes of mortality and morbidity of the patients who had coronary artery bypass surgery with left main coronary artery stenosis in Trakya University Hospital. Methods: The pre-operative characteristics, post-operative results and the causes of mortality and morbidity of the patients who had coronary artery bypass surgery with left main coronary artery stenosis in Trakya University Hospital between January 2014 and April 2016 were analyzed by using the data in the current electronic database of the hospital. The pre-operative, operative and post-operative characteristics were summarized using means ± standard deviation and minimum-maximum values in SPSS.Results: Out of total 33 patients who were included in the study, 8 (24.24%) of them were female, while 25 (75.75%) of them were male. The mean age of the population was 64.09 ± 8.35. In examination of EuroSCORE points, 28 (84.8%) of patients were at low risk grade, 4 patients were at middle risk grade and 1 of all was at high risk grade. After operations, stay time at the hospital was minimum 2, maximum 47 days. About 94% of the patients who included in this study had lt;48 hours intensive care unit time. In addition, the examination showed that we have only 2 (6%) patients who had post stroke history. Usage of intra-aortic balloon pump was limited with 5 (15.1%) patients. Conclusion: In the light of the results of this study, we could say that this study has a contribution by enlarging the data repository about left main coronary artery stenosis. Coronary artery bypass surgery is still the gold standard treatment in patients with significant left main coronary artery stenosis. These operations can be performed with acceptable morbidity and mortality ratesÖğe Elektif vasküler cerrahi sonrası mortalite: Konuşmadığımız gerçekler(2014) Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Yüksel, Volkan; Halıcı, Ümit; Sağıroğlu, Gönül; Gürkan, Selami; Gür, Özcan; Okyay, AhmetAmaç: Periferik arter hastalığı ilerleyici ve tıkayıcı nitelikte sistemik bir hastalıktır ve cerrahi sonrasında 30 günlük mortalite oranı %2-8,5 arasında değişmektir. Bu çalışmamızda, kliniğimizdeki elektif vasküler cerrahi sonrası mortalite nedenlerini araştırmayı hedefledik.Gereç ve Yöntemler: Kliniğimizde Ocak 2006 ile Aralık 2012 tarihleri arasında periferik arter hastalığı nedeniyle elektif vasküler cerrahi uygulanan toplam 864 hasta çalışmaya dahil edildi. On sekiz yaşın altındaki bireyler, acil müdahale edilen hastalar ve travma nedeniyle vasküler cerrahi uygulanan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Hastaların preoperatif demografik özellikleri, operatif risk faktörleri, eşlik eden komorbid sistemik hastalıkları ile, yapılan operasyonlar, postoperatif yoğun bakımda kalış süreleri ve mortaliteye sebep olan faktörler incelenip değerlendirildi.Bulgular: Opere edilen 864 hastanın 20sinde (%2,3) mortalite gelişti. Mortalite gözlenen 20 hastanın 19u erkek (%95), 1i kadın (%5) idi. Hastaların tamamı elektif şartlarda genel anestezi altında opere edilmişti. Mortalite sebeplerinin; hastaların 7sinde (%35) kardiyak nedenlere (düşük kardiyak debi sendromu, aritmi, postoperatif miyokard enfarktüsü), 3ünde (%15) multipl organ yetmezliğine, 3ünde (%15) akciğer nedenlerine (pnömoni, ventilatörden ayrılamama), 3ünde (%15) gastrointestinal sistem komplikasyonlarına (mezenter iskemi, gastrointestinal kanama), 1inde (%5) sepsise, 1inde (%5) dissemine intravasküler koagülasyona (DİK), 1inde (%5) nörolojik problemlere (postoperatif serebrovasküler olay) ve 1inde (%5) peroperatif gelişen malign hipertermiye bağlı olduğu görüldü.Sonuç: Elektif vasküler cerrahi uygulanacak hastalarda preoperatif iyi bir kardiyak ve diğer sistemlere ait değerlendirmenin yapılması ileri derecede önem arz etmekte olup, alınacak tedbirler ile özellikle kardiyovasküler risk faktörlerini en aza indirerek, mortalite ve morbiditeyi önemli ölçüde azaltılabileceği kanaatindeyiz.Öğe Hemodiyaliz Bağımlı Kronik Böbrek Yetmezliği Hastalarında Bazilik Ven Yüzeyelleştirmesi ve Prostetik Greft ile Oluşturulan Arteriyovenöz Fistüllerin Orta Dönem Takip Sonuçları(2015) Güçlü, Orkut; Yüksel, Volkan; Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Halıcı, Ümit; İşcan, Şahin; Ege, Turan; Canbaz, Suate Ö ZET Amaç: Kliniğimizde kronik böbrek yetmezlikli hastalara uygulanan hemodiyaliz amaçlı bazilik ven yüzeyelleştirilmesi veya prostetik greft ile arteriovenöz fistül oluşturulma operasyonları, arteriovenöz fis- tül açıklığı ve buna etki eden faktörler yönünden retrospektif olarak incelenmiştir. Ger e ç v e Yöntemler: Ocak 2009-Ocak 2014 tarihleri arasında kliniğimizde hemodiyaliz amacıyla bazilik ven yüzeyelleştirilmesi operasyonu (grup A, n=133) veya bazilik ven brakial arter (prostetik greft ile) arteriovenöz fistül operasyonu uygulanan (grup B, n=24) toplam 157 hastanın sonuçları retrospektif olarak incelendi. Hastaların ortalama takip süresi 18±3,2 ay idi. Primer açıklık süresi, sigara kullanımı, diabetes mellitus, hipertansiyon, koroner arter hastalığı, periferik arter hastalığı, serebrovasküler hastalık gibi komorbid faktörler değerlendirildi. Bulgular: Grup Adaki hastaların %16,5sinde (n=22), Grup Bdeki hastaların %41,6ünde (n=10) tromboz ge- lişmesi nedeniyle ek girişim gerekti. Primer açıklık süresi grup A ve Bde sırasıyla 52 ve 38 hafta idi. Grup Adaki hiçbir hastada yara yeri enfeksiyonu görülmezken, Grup Bdeki 2 hastada antibiyotik tedavisi ge- rektiren yara yeri enfeksiyonu gelişti. Ek girişim gerektiren Grup Adaki hastaların %55inde Grup Bdeki hastaların %75inde en az bir adet komorbid faktör eşlik etmekteyken, her iki grupta tromboz gelişen has- talar içinde bu değer %84,4tü. Grup A ve Bdeki tromboz gelişen hastalar arasında hiçbir komorbid faktörü olmayanlar sırasıyla 8 (%6,1) ve 1 (%4,1) idi. Hiçbir hastamızda hastane mortalitesi gözlenmedi. Son uç: Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda nativ damarlarla yapılan arteriovenöz fistüller prostetik greftle ya- pılan arteriovenöz fistüllere göre, daha az komplikasyona yol açıp daha uzun primer patensi oranına sahip olmaktadırlar. Ayrıca komorbid faktörler fistül ile ilişkili komplikasyonları arttırmaktadır. Anahtar Kelimeler: Kronik böbrek yetmezliği; arteriyovenöz fistül, komplikasyonlar; eş zamanlı hastalıkÖğe İntrakaval Kılavuz Telin Endovasküler Yolla Çıkarılması(2015) Okyay, Ahmet; Yüksel, Volkan; Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; İşcan, Şahin; Canbaz, SuatKardiyovasküler girişimsel işlemlerdeki artışla beraber, karşılaşılan vasküler komplikasyonlarda da artış olmuştur. Hemodiyaliz kateteri takılması esnasında vena kava içinde kalan kılavuz telin, translüminal çıkarılması olgusu sunuyoruz. Femoral venden çift lümenli geçici hemodiyaliz kateteri lokal anestezi altında takıldı. Bu esnada kullanılan kılavuz telin vena kava inferior lümeninde kaldığı fark edildi. Bu kılavuz tel perkütan teknikle komplikasyonsuz çıkarıldı.Öğe Kardiyak Miksoma Olgusunda Koroner Anjiyografi nin Önemi(2015) Özdemir, Büşra; Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Yüksel, Volkan; Sağıroğlu, GönülAtriyal miksomalar ile koroner arter hastalığı arasında bir ilişki bulunmamasına rağmen nadiren birlikte görülebilmektedirler. Miksomalar görüldükleri yaş grubu ve çoğu hastada koroner arter hastalığı risk faktörlerinin mevcut olması nedeniyle, operasyon öncesi bu hastaların asemptomatik olsalar bile koroner anjiyografi ile değerlendirilmeleri gerekmektir. Ayrıca anjiyografi ile miksomanın vaskülaritesini ve miksomaya bağlı ortaya çıkan koroner emboliyi de değerlendirme şansımız olabilmektedir. Bizde kliniğimize baş dönmesi şikayeti ile gelen ve sol atriyal miksoma saptanan bir hastada, asemptomatik koroner arter hastalığının preoperatif koroner anjiyografi ile tespit edilmesinin önemini gösteren bir olguyu sunmayı amaçladıkÖğe Koroner Anjiyografi Sonrası Ender Bir Komplikasyon(2015) Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Yüksel, Volkan; Alptekin, Gülen Sezer; Canbaz, Suat; Sunar, HasanKılavuz telin aort içerisinde kalması koroner anjiyografi sonrası ender görülen bir komplikasyondur. Bu durum periferik embolik olaylara neden olabileceğinden dolayı erken müdahale gerektirmektedir. Koroner anjiyografi sonrası aort içerisinde kılavuz telin bırakılması nedeniyle cerrahi uyguladığımız olgumuzu sundukÖğe Koroner bypass operasyonlarında düşük doz aprotinin kullanımının postoperatif drenaja ve renal fonksiyona etkisi(2007) Yüksel, Volkan; Canbaz, SuatGünümüzde koroner arter bypass greft operasyonu yapılan ve özellikle postoperatif kanama için yüksek risk taşıyan hastalarda çeşitli kan koruma protokolleri uygulanmaktadır. Bunlar arasında en sık kullanılan yöntemlerden biri de perioperatif aprotinin kullanımıdır. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi kliniğinde elektif şartlarda primer koroner bypass operasyonu yapılan toplam 60 hasta çalışmaya onayları alınarak dahil edildiler. Hastalardan preoperatif dönemde düşük molekül ağırlıklı heparin (enoksaparin) kullanılan hastaların yarısında operasyonda pompa prime sıvısına 70 mg aprotinin eklendi, postoperatif drenaja, kan tansfüzyonu miktarına ve renal fonksiyonlara etkileri incelendi. Kliniğimizde primer koroner bypass cerrahisi uygulanan ve preoperatif dönemde düşük molekül ağırlıklı heparin (enoksaparin) kullanılan hastalarda kontrol grubuna göre daha yüksek miktarda drenaj tespit edildi, daha fazla kan ve kan ürünü kullanıldı. Preoperatif dönemde enoksaparin kullanılan hastalarda düşük doz aprotinin pompa prime sıvısına eklendiğinde postoperatif drenaj, kan ve kan ürünü transfüzyonu ve revizyon oranlarında anlamlı düşme saptandı. Düşük doz aprotinin kullanımı aynı zamanda hastane maliyetini de azalttı. Aprotinin kullanımı ile birlikte en sık endişe duyulan konu böbrek fonksiyonlarıdır. Aprotinin kullanılan hastalarda, preoperatif ve postoperatif üre ve kreatinin değerleri arasında anlamlı bir fark saptanmadı. Preoperatif dönemde çeşitli endikasyonlarla düşük molekül ağırlıklı heparin kullanımı postoperatif drenajı ve kan ve kan ürünü kullanımını artırır. Sonuç olarak preoperatif dönemde düşük molekül ağırlıklı heparin kullanan hastalarda minimal doz (70 mg) aprotinin postoperatif drenajı, kan ve kan ürünü transfüzyonu miktarını azaltmak amacı ile güvenle kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: Kardiyopulmoner bypass, aprotinin, renal fonksiyon, koroner bypass, mediastinal drenajÖğe Lomber disk operasyonuna bağlı komplike iliyak damar yaralanması(2014) Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Alptekin, Gülen Sezer; Yüksel, Volkan; Özdemir, Ahmet Coşkun; Canbaz, SuatLomber disk cerrahisi sırasında anterior ligamentin geçilmesi sonucu retroperitoneal damar yaralanmaları nadir de olsa görülebilmektedir. Bu nadir komplikasyonun geliştiği ve uygun olmayan hemostaz işlemi sonucu komplike bir akut arter tıkanıklığı tablosuyla karşımıza çıkan olgumuzu sunduk.Öğe Myxoma Cordis with Unusual Features(Kare Publ, 2023) Özturk, Cihan; Topuz, Camberk; Yüksel, Volkan; Yalta, Kenan[Abstract Not Available]Öğe Periferik Arter Hastalığının Kaçınılmaz Sonu: Ekstremite Amputasyonları(2014) Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Yüksel, Volkan; Halıcı, Ümit; Okyay, Ahmet; Canbaz, Suat; Ege, Turan; Sunar, HasanAmaç: Ekstremite amputasyonları, seviye farkı gözetmeksizin bireyin ekonomik ve psikososyal yaşamını önemli derecede etkileyen bir durumdur. Amputasyona en sık periferik damar hastalıkları ve travmaya bağlı olarak gerek duyulmaktadır. Kliniğimizde periferik damar hastalığına bağlı alt ekstremite amputasyonu uygulanan vakaları incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Ocak 2003-Ocak 2014 tarihleri arasında opere edilen 853 hastaya damar operasyonu yapıldı. Bu hastaların 95'ine (%11,1) amputasyon işlemi uygulandı. Hastaların periferik arter hastalığı ile sigara, diyabet ve ek sistemik özelliklerine bakıldı. Amputasyon seviyeleri demarkasyon hattının belirginleşmesi sonucu belirlendi. Bulgular: Hastaların %94,7'si (n=90) erkek, %5.3'ü (n=5) kadın olup, yaş ortalaması 66±8,1 yıl (erkeklerde 66,2±8,2, kadınlarda 62,8±4,7) idi. Hastaların %23,3'ünün (n=22) ayak bileği ve distaline, %35,7'sinin (n=34) diz altına ve %41'inin (n=39) dizüstüne amputasyon işlemi uygulandı. Hastaların ortalama hastane yatış süreleri 11,9±5,8 gün idi. Toplamda 3 hastada (%3,2) amputasyon sonrası kardiovasküler nedenlere bağlı mortalite gelişti. Güdük nekrozu gelişen 4 hastaya (%4,2) re-amputasyon işlemi uygulandı. Sonuç: Gelişen ameliyat teknikleri, kullanılan yeni greftler ve endovasküler girişimlere rağmen, özellikle periferik arter hastalıklarında amputasyonlar hala ciddiyetini korumaktadır. Travma ve iskemik durumlarda revaskülarizasyon sonrası gelişebilecek iskemi reperfüzyon hasarı ile hayatı tehdit edebilecek durumların da ortaya çı- kabileceği unutulmamalıdır. Amputasyonların uygun zamanlama ve endikasyonlar dahilinde yapıldığında, çoğu zaman hayat kurtarıcı olduğu genel kabul görmüş bir gerçektirÖğe Preoperative Lipid Profile of Patients Operated For Coronary Bypass Surgery(Trakya Üniversitesi, 2017) Yiğitbilek, Furkan; Güldağ, Mahmut Alper; Akay, Fatih Erkan; Memiş, İdil; Yüksel, VolkanAims: Dyslipidemia is a major risk factor for atherosclerosis and coronary heart disease. Evidence showed that an atherogenic lipid pattern is characterized by high levels of small, dense low-density lipoprotein, low levels of high-density lipoprotein cholesterol, elevated triglyceride and total cholesterol levels; similar with the lipid profiles of diabetics.Methods: In this study, 91 patients who underwent coronary artery bypass grafting in Trakya University Hospital Department of Cardiovascular Surgery from April 2017 to September 2017 were analyzed retrospectively. As for statistical analysis, Student’s t-test and Mann Whitney U tests were performed.Results: The lipid profiles of patients were not significantly related to their ages and genders. However, when diabetic patients’ lipid profiles were analyzed, their low-density lipoprotein, and total cholesterol values were found to be significantly lower.Conclusion: It is unexpected to see that patients with diabetes had significantly lower total cholesterol and low-density lipoprotein levels than non-diabetic patients. As for the reason, it is thought that patients with diabetes are more conscious of their health conditionÖğe Prostaglandin E1, prostaglandin I2 ve papaverinin internal torasik arter grefti üzerine in vitro etkileri(2015) Mısırlıoğlu, Ganime; Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Yüksel, Volkan; Güçlü, Orkut; Karadağ, Çetin Hakan; Canbaz, Suat; Ege, TuranAmaç: Bu çalışmada prostaglandin E1, prostaglandin I2 ve papaverinin koroner arter baypas greft ameliyatlarında kullanılan internal torasik arter greftleri üzerine etkileri araştırıldı.Çalışmaplanı:Mart 2013 - Eylül 2013 tarihleri arasında kliniğimizde ameliyat edilen 10 hasta (9 erkek, 1 kadın; ort. yaş 53.7 yıl; dağılım 46-68 yıl) çalışmaya alındı. Prostaglandin E1 ve prostaglandin I2'nin 10-9 M-10-2.5 M konsantrasyon aralığında internal torasik arterde doza bağımlı etkileri gözlendi.Bul gu lar: Prostaglandin I2'nin internal torasik arter greftindeki gevşeme yanıtı prostaglandin E1'den daha güçlü iken, en güçlü gevşeme yanıtı papaverinin idi.So nuç: Aterosklerotik kardiyovasküler hastalıklar ve periferik damar hastalıkları gibi birçok kardiyovasküler hastalığın tedavisinde kullanılan prostaglandin E1 ve prostaglandin I2 internal torasik arter greftlerinde vazokonstriksiyonu önleyebilir. Greft açıklığı artırılarak ameliyat sırası mortalite ve morbiditenin azaltılmasına ilişkin ileri klinik çalışmalar gereklidir.Öğe A Rare Etiology of Heart Failure: Traumatic Arteriovenous Fistula Due to Stab Injury 17 Years Ago(2015) Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Yüksel, Volkan; Güçlü, Orkut; Yılmaztepe, Mustafa; Canbaz, SuatBackground: Although traumatic fistula is frequently encountered, high-output heart failure due to fistula is a very rare condition. Despite an indefinitive history of trauma, arteriovenous (AV) fistula may develop insidiously, and therefore identification of a shunt is highly important for treatment. Case Report: Here we report a 46-year-old male patient with heart failure due to traumatic femoral arterio- venous fistula developed following a penetrating stab injury 17 years ago. Conclusion: Traumatic AV fistula is a curable cause of heart failure. Also, careful examination of the patient is as significant as radiological imaging methods.Öğe Rüptüre abdominal aort anevrizmasının acil cerrahi tedavisi: Tanı ve tedavide 10 yıllık deneyim(2014) Halıcı, Ümit; Yüksel, Volkan; Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Okyay, Ahmet; Canbaz, Suat; Sunar, HasanAmaç: Bu çalışmada, rüptüre abdominal aort anevrizmasında gerçekleştirilen acil ameliyatlara ilişkin sonuçlar bildirildi.Çalışmaplanı:Şubat 2001 - Şubat 2011 tarihleri arasında acil servise başvuran ve rüptüre abdominal aort anevrizması nedeni ile acil ameliyata alınan 20 hasta (1 kadın, 19 erkek, ort. yaş 64.9±9.4 yıl; dağılım 50-77 yıl) retrospektif olarak incelendi. Hastaların birine (%5) kombine sol torakotomi + median laparotomi yapılırken, diğerlerine sadece median laporotomi yapıldı. Heparinizasyon sonrasında aorta kros klemp uygulandı. Kros klemp uygulanamayan hastalarda (n=3) endoklemp olarak Foley sonda ile oklüzyon sağlanmak suretiyle proksimal kanama kontrolü yapıldı. Hastaların altısına (%30) anevrizmektomi + aortobifemoral baypas, 10'una (%50) anevrizmektomi + aortobiiliyak baypas, ikisine (%10) anevrizmektomi + abdominal aorta greft interpozisyonu, birine (%5) eksploratif laparatomi ve birine (%5) toraks + batın eksplorasyonu yapıldı. Ameliyatta kullanılan greft materyalleri politetrafloretilen (PTFE) pantolon greft (%80) ve Dacron tüp greft (%10) idi.Bul gu lar: Ameliyat sonrası erken dönemde bir hastada (%5) iskemik kolit, dört hastada (%20) uzamış entübasyon (>72 saat), bir hastada (%5) yara yeri enfeksiyonu, iki hastada (%10) aritmi ve bir hastada (%5) dissemine intravasküler koagülasyon gözlendi. Hastaların yoğun bakım ünitesinde ve hastanede kalış süreleri sırasıyla, 3.8±2.1 gün ve 8.5±3.4 gün olarak saptandı. Toplam dört hastada (%20) mortalite gözlendi.So nuç: Rüptüre abdominal aort anevrizması varlığının erken tanısının ve aorta kros klemp için uygun olmayan hastalarda Foley sonda ile endoklemp veya intraaortik balon oklüzyonu uygulamasının acil ameliyatın başarısını artırabileceğini düşünmekteyiz.Öğe Sağ atriyal papiller fibroelastom(2016) Güçlü, Orkut; Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Taştekin, Ebru; Yüksel, Volkan; Canbaz, SuatPapiller fibroelastomlar kalbin primer tümörlerinden olup çok nadir görülürler. Genellikle 50 ile 80 yaş arasında rastlanırlar. Çoğunlukla küçük boyutlu ve vasküler yapı içermeyen iyi huylu tümörlerdir. Bu tümörler üzerlerindeki papiller çıkıntılardan ötürü deniz anemonuna benzetilirler. En çok aort ve mitral kapağın üzerine yerleşirler. İnteratriyal septumdan köken alan vaka sayısı çok azdır. Genellikle asemptomatiktir fakat sistemik veya pulmoner emboli riski taşırlar. Tanı çoğunlukla rutin ekokardiyografik değerlendirme sırasında konur. Özellikle semptomatik veya tümör çapı büyük olanlarda cerrahi müdahale ivedilikle yapılacak şekilde önerilmektedir. Bu yazıda, koroner arter bypass cerrahisi öncesi yapılan ekokardiyografik incelemede interatriyal septumun sağ tarafına yerleşen 34x25 mm boyutlarında papiller fibroelastoması olan 57 yaşında erkek hasta sunuldu.Öğe Semptomatik popliteal arter anevrizmalarına posterior yaklaşım deneyimlerimiz(2013) Yüksel, Volkan; Hüseyin, Serhat; Alptekin, Gülen Sezer; Canbaz, SuatAmaç: Popliteal arter anevrizmaları en sık görülen periferik arter anevrizmalarıdır. Popliteal arter anevrizmalarının cerrahisinde öncelikli amaç arteryel embolizasyon, ekstremite iskemisi ve ekstremite kaybını engellemek, ikinci hedef ise anevrizma genişlemesini ve rüptürü önlemektir. Biz bu çalışmamızda, popliteal arter anevrizması tanısıyla kliniğimizde posterior yaklaşım ile cerrahi onarım uyguladığımız hastaların sonuçlarını incelemeyi amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Kliniğimizde Ocak 2002-Ocak 2012 tarihleri arasında 12 erkek hastada (ortalama yaş: 61,7±14,1 yıl) popliteal arter anevrizması nedeniyle posterior yaklaşım ile cerrahi onarım işlemi gerçekleştirildi. Tanı için fizik muayene ve tüm olgularda Doppler ultrasonografi yapıldı. Ortalama popliteal arter anevrizma çapı 3,4±1,2 cm (2,4-6,1 cm) idi. Popliteal arter anevrizması tanısıyla beş olguda acil, yedi olguda elektif cerrahi onarım işlemi uygulandı. Hastalar düzenli aralıklarla kontrol Doppler ultrasonografi yapılmak üzere poliklinik kontrolüne çağırıldı.Bulgular: Acil cerrahi girişim yapılan beş olgunun ikisinde kompartman sendromu gelişti ve fasiyotomi açıldı. Bu olguların birinde akut ekstremite iskemisi düzelmedi ve takipte sağ alt ekstremite diz üstü amputasyon uygulandı. Elektif cerrahi onarım uygulanan yedi olguda semptomlar düzeldi ve ekstremite kaybı gözlenmedi. 30 günlük primer patensi oranı %91,7 idi. Hastalarda yara iyileşme sorunu veya yara enfeksiyonu gözlenmedi.Sonuç: Popliteal arter anevrizmalarının cerrahi tedavisinde posterior yaklaşım uygun hastalarda düşük morbidite ile uygulanabilir.