Yazar "Uzunoğlu, Sernaz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A destroyer immunologic cause in small cell lung carcinoma: Ectopic cushing's syndrome(2010) Çiçin, İrfan; Uzunoğlu, Sernaz; Ermantaş, Nilay; Usta, Ufuk; Temizöz, Osman; Karagöl, HakanEktopik adrenokortikotop (ACTH) salınmasına bağlı Cushing sendromu, küçük hücreli akciğer kanserli hastalarda diğer birçok paraneoplastik sendromlara göre daha sık görülür. Bu hastalarda hücresel bağışıklık sisteminin baskılanması hem hekimler hem de hastalar için önemli bir sorundur. Ek olarak kemoterapi, bu hastalarda şiddetli ve daha yüksek oranda hematolojik toksisiteye neden olmaktadır. Biz ektopik ACTH salınması ile ilişkili Cushing sendromuna bağlı humoral ve hücresel bağışıklık sistemi baskılanmış çok kötü seyirli bir küçük hücreli akciğer vakası sunduk. Ayrıca, bu özel vaka ve literatür ışığında Cushing sendrom olan küçük hücreli akciğerli hastalar için tedavi stratejileri önerdik.Öğe Febril nötropenik bir olguda gelişen Listeria monocytogenes pnömonisi(2006) Karagöl, Hakan; Otkun, Tatman Müşerref; Karagöl, Çiğdem; Çiçin, İrfan; Uzunoğlu, Sernaz; Çelik, Doğan Aygül; Gençhellaç, HakanListeria monocytogenes, özellikle hastalığa veya uygulanan kemoterapilere bağlı immün sistemi bozulan kanser hastalarında izole bakteriyemi, meningo-ensefalit veya peritonit gibi değişik klinik tablolarla karşımıza çıkabilmektedir. Bu olgu sunumunda, Non- Hodgkin lenfoma nedeniyle kemoterapi gören, sonrasında nötropeni ve ardından L monocytogenes'e bağlı pnömoni gelişen 65 yaşında bir erkek hasta bildirilmiş ve bununla beraber onkolojik hastalarda görülen Listeria infeksiyonları ile ilgili genel bir değerlendirme yapılmıştır.Öğe Göğüs duvarında büyük bir kitle şeklinde ortaya çıkan non-Hodgkin lenfoma olgusu(2008) Uzunoğlu, Sernaz; Tanrıverdi, Özgür; Karagöl, Hakan; Çiçin, İrfan; Çaloğlu, Vuslat; Tokatlı, FüsunGöğüs duvarında izole kitle ile ortaya çıkan malign lenfoma olgularına nadir olarak rastlanmaktadır. Rezeksiyon göğüs duvarı malignitelerinde esas tedavi yöntemi olsa da primer göğüs duvarı lenfomalarının tedavisi tartışmalıdır. Altmış beş yaşındaki erkek hasta dört ay önce belirmeye başlayan ve gittikçe artan sol göğüs duvarındaki kitle nedeniyle hastanemize başvurdu. Hastanın yapılan biyopsisinde diffüz büyük B hücreli lenfoma (non-Hodgkin lenfoma) tanısı konularak polikliniğimize yönlendirildi. Klinik olarak evre IIEB kabul edilerek kısa süreli radyoterapi alan hastaya sekiz kür kemoterapi planlandı. Hastada altıncı kürden sonra kemoterapiye ikincil genel durum bozukluğu gelişti ve olası pulmoner emboli tanısı konuldu. Performans bozukluğu nedeniyle kemoterapisi kesilen hastada altı kür sonrasında yapılan değerlendirmede klinik tam yanıt ve radyolojik tama yakın yanıt alındı. Hasta dört aydır hastalıksız olarak takip edilm ektedir.Öğe The Importance of using PET/CT investigation in case of recurrence in an ovarian cancer case with lymph node metastasis without any lesions that can be scanned via conventional methods(2008) Tanrıverdi, Özgür; Uzunoğlu, Sernaz; Karagöl, Hakan; Çiçin, İrfan; Alas, Coşar Ruşen; Tokatlı, Füsun; Altaner, ŞemsiOver kanserlerinde lenf nodu tutulumu sık olmakla birlikte, aksiller ve supraklavikular lenf nodu tutulumu nadirdir. Takibi sırasında Ca-125 seviyesinde artış tespit edildiği halde konvansiyonel metodlarla herhangi bir lezyon tespit edilemeyen 55 yaşındaki over kanserli hastada rekürrens pozitron emisyon tomografisi ve bilgisayarlı tomografinin birlikte kullanımı ile tespit edildi. Ender tutulum gösteren suprklavikular ve aksiller lenf nodu ve intraabdominal lenf nodu tutulumu ile rekürrens saptanan hasta literatür ışığında tartışıldı. Bu olguda konvansiyonel metodlarla herhangi bir tümör saptanmayan durumlarda pozitron emisyon tomografisi ve bilgisayarlı tomografinin birlikte kullanımının öneminin altı çizildi.Öğe Küçük hücreli dışı akciğer kanseri ile ilişkili paraneoplastik romatolojik sendrom: Olgu sunumu ve paraneoplastik romatolojik sendromlara bir bakış(2007) Uzunoğlu, Sernaz; Karagöl, Hakan; Çiçin, İrfan; Saynak, MertParaneoplastik romatolojik sendromlar, genellikle altta yatan malign hastalığın tanısından önce ya da onunla eş zamanlı olarak saptanır. Nadiren tanıdan yıllar sonra da karşımıza çıkabilmektedirler. Bu yazıda, yassı epitel hücreli akciğer kanseri tanısı konulduktan 8 ay sonra paraneoplastik romatolojik sendrom bulguları gelişen olgu ve bu olgu ile malign hastalıklara bağlı romatolojik sendromların genel bir değerlendirmesi yapıldı.Öğe Prognostic Effect of Albumin-Bilirubin Grade on Survival in Advance Gastric Cancer Patients with de-novo Liver Metastasis(2020) Küçükarda, Ahmet; Gökyer, Ali; Gökmen, İvo; Köstek, Osman; Hacıoglu, Muhammet Bekir; Uzunoğlu, Sernaz; Erdoğan, BülentObjective: We aimed to explore the prognostic effect of albumin-bilirubin scores on survival prior to the treatment of patientswith gastric cancer with de-novo liver metastasis. Material and Methods: Retrospective screening was conducted on 203 patients who werefollowed up in our clinic. Two different models have been developed to compare the effect of albumin and bilirubin alone based on the albumin-bilirubin score. Albumin and bilirubin values in Model 1 and albumin-bilirubin grade in Model 2 were included in multivariate analysis. Results: Median age of the patients was 63, and 78.8% of the study population was male. There were 57 (28.1%) patients in thealbumin-bilirubin grade 1 group, 95 (46.8%) patients inthe albumin-bilirubin grade 2 group, whereas, 51 (25.1%) patients in the albumin-bilirubin grade 3 group. Median progression-free survival accordingto albumin-bilirubin grades 1-2-3 was8.9 (6.1-11.6) months, 4.2 (2.8-5.5)months, and 0.9 (0.7-1.2) months, respectively (p<0.01). In univariate analysis, poor prognostic effects of high albumin-bilirubin grade werereflected in bothprogression-free survival and overall survival. Multivariate analyzes revealed that in model 1; albumin <3.5 gr/dL and bilirubin >1.2 gr/dL values were prognostic for both progression-free survival and overall survival. In model 2, albumin-bilirubin grade was an independent prognostic factor for progression-free survival and overall survival. {[H 3.45 (1.98-6.02)] in progression-free survival and [H 4.41(2.45-7.93)] in overall survival for albumin-bilirubin grade 3}. Conclusion: High albumin-bilirubin score (grade) is much more sensitive ascompared to low albumin and high bilirubin values alone in showing poor prognosis on progression-free survival and overall survival in patients with gastric cancer with liver metastasis.Öğe Rektuma linitis plastika şeklinde metastaz yapan ve primer rektum kanseri gibi görünen mide adenokarsinomu: Olgu sunumu(2008) Uzunoğlu, Sernaz; Çiçin, İrfan; Karagöl, Hakan; Tanrıverdi, Özgür; Gençhellaç, Hakan; Usta, UfukGastrointestinal sistemde linitis plastika şeklindeki metastazlar nadir olup sıklıkla primer tümörün mide olduğu bildirilmektedir. Biz rektuma linitis plastika şeklinde metastaz yapan mide adenokarsinom olgumuzu ender rastlanması ve primer lokal ileri rektum kanseri şeklinde karşımıza çıkması sebebiyle literatür bilgileri ışığında, gastrik adenokarsinomaların intestinal metastazlarının klinik, radyolojik ve patolojik özelliklerini de tartışarak sunmayı amaçladık.Öğe Sisplatine bağlı böbrek dokusunda meydana gelen hasarı önlemede karnitinin etkinliğinin standart sitoprotektif ajan olduğu bilinen amifostinin etkinliği ile karşılaştırılması(Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2009) Uzunoğlu, Sernaz; Karagöl, HakanSisplatin, kanser kemoterapisinde solid tümörlere karşı oldukça etkin ve geniş kullanıma sahip bir kemoterapötik ajan olmasına rağmen, nefrotoksik yan etkileri nedeniyle kullanımını önemli ölçüde kısıtlamaktadır. Buna bağlı olarak da renal toksisiteyi önleyici ajanların kullanımı son zamanlarda önem kazanmıştır. Çalışmamızda; amifostin ve karnitin ardından sisplatin verilen 24 haftalık ratlarda, bu iki ajanın koruyucu etkilerinin saptanması ve karşılaştırılması amaçlanmıştır. Amifostin ardından sisplatin, karnitin ardından sisplatin ve serum fizyolojik ardından sisplatin uygulanan üç deney grubu ile yalnız serum fizyolojik, yalnız amifostin ve yalnız karnitin verilen üç kontrol grubu olmak üzere toplam altı grup oluşturulmuştur. Deney gruplarına sisplatinden 30 dakika önce amifostin 200mg\kg ve karnitin 300mg\kg dozunda intraperitoneal olarak uygulanmıştır. Beş günlük izlem sonunda sakrifikasyon sonrası tüm ratların kan örnekleri biyokimyasal ve böbrekleri de histopatolojik incelemeye alınmıştır. Biyokimyasal ve histopatolojik olarak, sisplatinin böbrek fonksiyonlarını istatistiksel anlamlı olarak bozduğu görülmüştür. Amifostin, beklenilenin aksine, böbrekleri sisplatinin sebep olduğu biyokimyasal ve histopatolojik hasardan koruyamadığı gibi, biyokimyasal sonuçları istatistiksel anlamlı düzeyde olmasa da değersel olarak, glomerüler hasar, tubuler hasar, tubulointerstisyel infiltratlar ve total nefrotoksisite skorunu ise istatistiksel olarak anlamlı düzeyde bozduğu gözlenmiştir. Amifostin ile karnitin karşılaştırıldığında, her ne kadar karnitin sisplatin nefrotoksisitesine karşı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde koruyucu bulunmadıysa da, amifostinden daha etkili olduğu saptanmıştır.Öğe A small cell carcinoma in the testis associated with testicular teratoma(2014) Türkmen, Esma; Erdoğan, Bülent; Kodaz, Hilmi; Uzunoğlu, Sernaz[Abtract Not Available]Öğe An unusual presentation of Merkel cell carcinoma(2012) İbiş, Kamuran; Saynak, Mert; Akalın, Taner; Nurlu, Dilek; Uzunoğlu, SernazYetmişbir yaşındaki erkek hastanın sırt ağrısı şikayetiyle hastaneye başvurusu sonrasında yapılan tetkiklerinde sol paravertebral alan ikinci vertebra düzeyinde kitle tespit edilmiş ve kitlenin en blok rezeksiyonu sonrasında histopatolojik olarak Merkel hücreli karsinom tanısı konmuştur. Postoperatif birinci ayında manyetik rezonans incelemede aynı alanda tespit edilen ve inoperabl olarak değerlendirilen kitle hastalığın hızlı ilerlediğini düşündürdü. Hasta radyokemoterapinin 6. gününde pnömoni sonucunda ortaya çıkan solunum yetersizliği nedeniyle hayatını kaybetti. Bu çok nadir görülebilecek bir olgu olmakla birlikte, intratorasik kitlelerin ayırıcı tanısında Merkel hücreli karsinom da düşünülmelidir.