Yazar "Kokino, Siranuş" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 27
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut aort anevrizma diseksiyonu sonrası gelişen parapleji: Bir olgu sunumu(2004) Tuna, Hakan; İzgi, Akın; Karadağ, Ayhan; Yıldız, Mustafa; Kokino, SiranuşAort diseksiyonu, yaşamı tehdit eden, ani göğüs ve/veya bel ağrısı ile karakterize bir hastalıktır. Aortik diseksiyon yaklaşık olarak % 2-8 inme ve paraplejiye neden olur. Biz acil servise spinal kord yaralanmalarının nontravmatik sebepleri arasında yer alan aort diseksiyonu sonrasında sırt ağrısı ve her iki bacağını hareket ettirememe şikayeti ile başvuran 56 yaşında erkek olguyu sunduk. Olguda rehabilitasyon programı süresince karşılaşılan problemler (osteoporoz, kırık, kompleks bölgesel ağrı sendromu) literatür eşliğinde tartışıldı.Öğe Akut romatoid artritli kadınlarda fonksiyonel özürlülük indeksleri ile hastalık aktivite belirteçlerinin korelasyonu(2001) Kokino, Siranuş; Eryavuz, Merih; Hakgüder, Aral; Birtane, MuratRomatoid artrit (RA) eklem ve çevresinde hasara yol açan, deformiteler oluşturan, sonuçta da fonksiyonel özürlülüğe yol açabilen, kronik enflamatuvar bir hastalıktır. Bu kesitsel çalışmanın amacı, ileri deformiteleri olmayan, yaşları 50 ile 65 arasındaki, akut RA'li kadınlarda hastalık aktivite belirteçleri olan Ritchie artiküler indeksi (RAI), eritrosit sedimentasyon hızı (ESH) ve C-reaktif protein (CRP) oranının fonksiyonel özürlülük indeksleri ile olan ilişkilerini saptamak ve etkinlik karşılaştırması yapmaktı. Akut artrit yakınmaları ile kliniğimize başvuran ve modifiye ARA kriterlerine göre RA tanısı konmuş 52 kadında fonksiyonel durum, Standford Sağlık Değerlendirme Formu (HAQ) ve Lee Fonksiyonel indeksi (LFI) ile değerlendirildi. Hastalarda eklem muayenesi ile RAI skoru, laboratuvar yöntem/erle de eritrosit sedimentasyon hızı (ESH) ve C-reaktif protein (CRP) düzeyleri saptanarak fonksiyonel ölçütlerle korelasyonları araştırıldı. Her iki fonksiyonel indeks birbirleri ile çok güçlü pozitif korelasyon gösterdiler (r=. 0.84, p<0.0001). ESH ve CRP'nin LFI ile olan anlamlı pozitif korelasyonları (Sırasıyla: r=0.33, p < 0.01; r=0.44, p < 0.001), aynı değişkenlerin HAQ ile anlamlı olarak saptanan pozitif korelasyon değerlerine göre az da olsa daha güçlü idi (Sırasıyla: r=0.25, p<0.05; r=0.30, p<0.05). RAI ise HAQ ve LFI ile laboratuvar değerlere göre daha güçlü pozitif korelasyon sergiledi (Sırası ile: r=0.49, p<0.01: r= 0.59, p< 0.001). Romatoid artritli kadınlarda akut dönemde, muayene anındaki saptanan fonksiyonel özürlülük ile en çok ilişkisi bulunan hastalık aktivitesi belirteçlerinin sırası ile RAI, CRP ve ESH olduğu gözlenmiştir. Muayenede saptanan eklem bulgularının laboratuvar verilerine göre daha belirleyici olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Ayaktan tedavi gören fiziksel tıp ve rehabilitasyon hastalarında psikiyatrik bozukluklar(2003) Özdemir, Ferda; Çalıyurt, Okan; Uzunca, Kaan; Vardar, Erdal; Demirbağ, Derya; Kokino, SiranuşFiziksel Tıp ve Rehabilitasyon (FTR) hastaları genel olarak yaşlı hastalardır ve kronik seyirli olan yakınmaları vardır. Bu zeminde ise yüksek sıklıkta ortaya çıkan psikiyatrik bozukluklar tabloya eklenmektedir.Bu çalışmada bir aylık bir süre içerisinde Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi FTR Anabilim Dalı Polikliniği’ne başvuran hastalardaki psikiyatrik bozuklukların saptanması amaçlandı. 152 hasta çalışmaya dahil edildi ve Prime MD tarama formu kullanılarak eşlik eden psikiyatrik bozuklukları belirlendi. Daha sonra hastalıklar gruplandırılarak başlıca depresyon, anksiyete bozukluğu ve somatoform bozuklukların görülme sıklıkları belirlendi.Bulgular değerlendirildiğinde çalışmaya alınan 152 hastadan 98’inde (%64.5) psikiyatrik bozukluk saptandı. Bunlar içinde de ilk sırayı 75 hasta ile (%49.3) major depresyon almaktaydı. Önemli bir bulgu olarak da psikiyatrik tanısı olan hastaların daha küçük yaş ortalamasına sahip olduğu görüldü. Sonuç olarak, bu çalışmada FTR hastalarında yüksek oranlarda psikiyatrik bozuklukların bulunduğu saptanmıştır. Hem ayırıcı tanı sorunları hem de hastalığın prognozunu etkileyebilecek bu durumların erken saptanması ve uygun tedavisi gerekliliği ortaya konmaktadır.Öğe Diz osteoartritinde radyolojik bulgularla ağrı veya fonksiyon arasında ilişki var mıdır? İki ayrı konvansiyonel radyografik yöntem ile elde edilen radyolojik bulguları değerlendiren kesitsel bir analiz(2001) Birtane, Murat; Pekindil, Gökhan; Yıldız, Mustafa; Karadağ, Ayhan; Demirbağ, Derya; Kokino, SiranuşDiz osteoartritinde (OA) radyoloji ile klinik semptomlar arasında doğrudan bir ilişki olduğu konusunda şüpheler vardır. Bu çalışmanın amacı diz OA'inde Kellgren-Lawrence (K/L) sınıflaması, semikantitatif osteofit skoru (SOS), hasta yatar pozisyonda diz ekstansiyonda iken alınan AP grafilerde belirlenen ortalama medial eklem aralığı mesafesi (YMEAM) skoru ve hasta ayakta yere basarken ve diz semifleksiyonda (30°) alınan AP grafilerde belirlenen ortalama medial eklem aralığı mesafesi (AMEAM) skoru, gibi radyolojik parametrelerin ağrı, eklem hareket açıklığı (EHA) ve fonksiyon ile olası ilişkilerini saptamaktı. Çalışmaya alınan 7'si erkek, 30'u kadın ve yaş ortalaması 58.2 olan 37 diz OA'li hastada, ağrı vizüel analog skala ile, EHA goniometre ile, fonksiyon da Lequesne fonksiyonel indeksi (LFI) ile değerlendirildi. K/L evre 4 hastalarda hareket ağrısı, erken evrelere göre daha fazla, aktif ve pasif fleksiyon açıklığı daha az idi. Radyolojik kriterlerden YMEAM değerleri hariç tüm diğer parametrelerle sadece hareket ağrısı arasında anlamlı pozitif korelasyon, tüm radyolojik kriterler ile de aktif fleksiyon değerleri arasında anlamlı negatif korelasyon saptandı. LFI ve diğer ağrı tipleri ile korelasyon bulunmadı. Lineer regresyon analizinde bağımsız değişkenlerden sadece SOS'nun hareket ağrısının belirleyici değişkeni olduğu saptandı (Hareket ağrı skoru=3.757+1.064xSOS). Diz OA'li hastalarda hareket ağrısını belirlemek için tercihen hasta ayakta yere basarken ve dizleri semifleksiyonda iken radyografisinin alınıp, değerlendirmeye SOS ve K/L sınıflamasının yanısıra AMEAM skorlandırılmasının da dahil edilmesinin daha mantıklı olacağını düşünmekteyiz.Öğe Edirne Huzurevi sakinlerinde yaşam kalitesine etki eden etmenlerin irdelenmesi(2000) Birtane, Murat; Tuna, Hakan; Ekuklu, Galip; Uzunca, Kaan; Akçi, Ceyda; Kokino, SiranuşYaşam kalitesi yaşlanma ile birlikte bozulma eğilimindedir. Bu çalışmada huzurevinde barınan yaşlılardaki yaşam kalitesini etkileyen faktörler araştırıldı. Bu amaçla 21'i (%21.9) kadın, 75'i (%78.1) erkek toplam 96 olguda demografik özellikler ve eğitim seviyesi belirlendi. Sistemik hastalık öyküsü ve baston kullanımı sorgulamasının yanı sıra görme kaybı, kognitif fonksiyonlar, aktivite skoru ve yaşam kalitesi değerlendirildi. Kognitif fonksiyon Mini-Mental Durum Değerlendirme Skalası (MMDDS) ile araştırıldı. Aktivite skoru ise temizlik, alışveriş, ulaşım, yemek yeme, yıkanma, giyinme, tuvalet, tranfer, kontinans ve beslenme gibi aktivitelerin bağımsızlık durumuna göre verilen puanlar toplanarak hesaplandı. Yaşam kalitesi Nottingham Sağlık Profili Değerlendirmesi (NSPD) ile belirlendi. Yaşam kalitesine etki eden faktörler, bağımlı değişkeni NSPD skoru, bağımsız değişkenleri de yaş, sistemik hastalık öyküsü, baston kullanımı, görme kaybı, MMDDS ve aktivite skoru olan stepwise lineer regresyon analizi ile değerlendirildi. Bu analiz sonucu anlamlı etkisi bulunan etmenlerin, NSPD'inin alt grupları ile arasındaki korelas-yonlar belirledi. Yaşlıların 74'ünde (%77.1) kronik sistem hastalığı var iken 49 (%51) kişide görme kaybı mevcuttu. Otuz dört (%35.4) kişi baston kullanmakta idi. Tüm olguların ortalama MMDDS'u 19.7±6.7, aktivite skoru 27.3±4.3 ve NSPD skoru 62.3±9.8 idi. Lineer regresyon analizine göre sadece MMDDS ve aktivite skorunun yaşam kalitesi göstergesi olan NSPD üzerinde anlamlı etkisi olduğu saptandı. Bu aşağıdaki eşitlikle formülize edildi (NSPD= 41.945+0.332 x MMDDS+0.640 x aktivite skoru). Korelasyon analizi sonucu aktivite skoru ve MMDDS ile NPSD'nin alt grupları olan ağrı, enerji seviyesi, emosyonel durum, fiziksel yetenekler ve sosyal izolasyon arasında anlamlı korelasyonlar elde edildi (p<0.05). 65 yaş üstü popülasyonda yaşam kalitesini öncelikle kognitif fonksiyonların ve aktivite derecesinin etkilediğini düşünmekteyiz.Öğe Ergenlik dönemindeki çocuklarda statik ve dinamik ayak basınç değerleri(2004) Tuna, Hakan; Yıldız, Mustafa; Çeltik, Coşkun; Kokino, SiranuşAmaç: Türk toplumunda ergenlik dönemi yaş grubunun statik ve dinamikpedobarografik normal verilerinin belirlenmesi ve bu değerler ile demografikveriler arasındaki ilişkilerin araştırılması amaçlandı. Çalışma planı: Çalışmaya, AOFAS'nin (American Orthopaedic Foot and AnkleSociety) ayak bileği ve ayak klinik değerlendirme sistemiyle sağlıklı ayağasahip oldukları belirlenen 50 gönüllü (25 kız, 25 erkek, ört. yaş 14; dağılım13-15) alındı. Tüm olguların statik ve dinamik ayak basınçları Mini-Emedpedobarografi cihazı kullanılarak ölçüldü. Sonuçlar: Statik ölçümlerde kızlarda sağ ayağın ön-orta ve parmak kısımlarının, erkeklerde ise sol ayağın orta kısmının pedobarografik değerleri belirgin olarak diğer cinsten yüksekti (p<0.05). Tüm olgular birlikte değerlendirildiğinde sağ ve sol ayak statik basınç ölçümleri arasında anlamlı farklılık bulunmadı. Kızlarda sağ ayağın orta basınç değerleri sol ayağa göre yüksek bulundu. Erkeklerde ise sağ ve sol ayaklar arasında basınç değerleri açısından anlamlı fark gözlenmedi. Dinamik ölçümlerde erkeklerde sağ ayakta ayak temas alanı, kızlarda ise sol ayağın ön iç kısmında maksimum basınç değerleri diğer bölgelerden anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0.05). Statik ölçümlerde kilo ve vücut kütle indeksi ile ayak maksimum basınçları arasında kuvvetli (r=0.87 ve r=0.83), temas alanı ile orta düzeyde (r=0.63 ve r=0.59) ilişki saptandı. Dinamik ölçümlerde kilo ve vücut kütle indeksi ile ayak temas alanı arasında orta düzeyde (r=0.64 ve r=0.54) ilişki bulundu. Çıkarımlar: Ergenlik dönemindeki çocukların normal ayak basınç değerlerininbilinmesi, ayağın gelişim evrelerinin izlenmesinde, ayak hastalıklarınındeğerlendirilmesinde ve yaş ile uyumlu ayakkabı değişikliklerinin yapılmasındaönemlidir.Öğe Fleksör tendon onarımlarından sonra erken rehabilitasyon(1999) Kokino, Siranuş; Emre, Ahmet; Demiralay, Akın; Aygıt, A. Cemal; Emir, ŞennurFleksör tendon ameliyatlandan sonra sıklıkla hareket kısıtlılığı ve fonksiyon kayıplarıyla karşılaşılır. Erken rehabilitasyon programlarının uygulanmasıylaitalıcı fonksiyon kayıpları en aza indirilebilir. Şubat 1996ile Kasım 1998 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı'nda el yaralanması nedeniyle ameliyat edilen ve fleksör tendon kesişi olan 16'sı erkek, 5'i kadın toplam 21 hasta bu çalışmaya dahil edildi. Hastalara ameliyat sonrası 4. günde Kleinert metoduna göre erken mobilizasyona başlandı. Üçüncü haftanın sonunda atel çıkarılarak rehabilitasyon programı 8. haftaya kadar sürdürüldü. Erken mobilizasyonun etkinliği retrospektif olarak incelendi'., Bütün sonuçlar Stringland kriterlerine göre değerlendirildiğinde 17 olgu mükemmel, 2 olgu iyi, 1 olgu orta ve 1 olgu kötü olarak bulundu.Öğe Gut hastalığında Baker kist rüptürü: olgu sunumu(2004) Tuna, Hakan; Yıldız, Mustafa; Ünlü, Ercüment; Sarpkaya, Ülkü; Kokino, Siranuşİki yıldır gut teşhisi ile takip edilen 54 yaşındaki erkek hasta sağ diz ardı ve baldırında ağrı ve şişlik şikayetleri ile polikliniğimize başvurdu. Başlangıçta Baker kist rüptürü te?hisi konulup, diğer taraftan ayırıcı tanıda derin ven trombozu düşünülerek yapılan ultrasonografi ve manyetik rezonans görüntüleme yöntemleri sonucunda Baker kist rüptürü olduğu saptandı. İnflamatuar artiritlerde de görüldüğü gibi popliteal kistlerin rüptürü derin ven trombozunu taklit edebilir. Gutta Baker kisti rüptürü olgusu sunuldu. Ayrıca ilgili literatür olgu eşliğinde gözden geçirildi.Öğe Hemiparezik hastalarda fonksiyonel disabilite ile kemik mineral yoğunluğu arasındaki ilişki(2005) Demirbağ, Derya; Özdemir, Ferda; Kokino, Siranuş; Berkarda, ŞakirAmaç: Hemiparezi, inme sonrasında en sık görülen nörolojik sorundur. Hemiparezik hastalarda gelişen motor zayıflığa bağlı immobilizasyon, kemik doku üzerinde olumsuz etki gösterir. Bu çalışmada, hemiparezik hastalarda fonksiyonel disabilitenin kemik kütlesi ile ilişkisi araştırıldı.Hastalar ve Yöntemler: Bu çalışmaya, inme geçirdikten sonra ilk kez rehabilitasyon için yatırılmış sol hemiparezik 41 hasta (13 kadın, 28 erkek; ort. yaş 59.5±14.2; dağlım 16-78) alındı. Nöromotor gelişim düzeyleri Brunnstrom skorlaması (BR) ile, kas tonus değerlendirmesi ise modifiye Ashworth indeksine göre belirlendi. Günlük yaşam aktiviteleri ve fonksiyonel disabilite değerlendirmesi Barthel indeksi (B‹) ile yapıldı. Sağlam ve parezik ekstremite ile önkol ve femurdan dual enerji X-ray absorbsiyometri yöntemiyle kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçümü yapıldı. Bulgular: Parezik ekstremite tarafında KMY değerleri hem önkol hem de femurda daha düşük bulundu(p<0.05). Brunnstrom skoru ve Barthel indeksi ile KMY değerleri arasında pozitif korelasyon vardı (p<0.05). Ashworth indeksi ile KMY değerleri arasındaki ilişki anlamlı bulunmadı (p>0.05). Hastanın nöromotor gelişimi ve bağmsızlık düzeyi ile kemik kütlesi doğrudan ilişkili bulundu. Sonuç: Etkin bir tedavi ve fonksiyonel gelişimin sağlanması ile hemipareziye bağlı kemik kütlesi kaybının önüne geçilebilir. Böylece, hastanın düşük kemik yoğunluğuna eşlik edebilecek komplikasyonlardan korunması na da yardımcı olunur.Öğe İleri yaşta antirezorptif tedavinin vertebra dışı kırık oluşumundaki etkinliği: Retrospektif çalışma(2005) Tuna, Hakan; Özdemir, Ferda; Zateri, Coşkun; Gül, Hatice; Kokino, SiranuşOrtalama insan ömrünün uzaması yaşlı nüfusu arttırmış ve postmenopozal osteoporotik kadınlarda senil osteoporozun eklenmesi ile kırık riski yükselmiştir. Bu durumun yaşlı kadın populasyonunda sağlık bakım maliyetlerini ve özürlülüğü belirgin bir şekilde arttırdığı bilinmektedir. Çalışmamızda risk faktörlerinin eşit olarak dağıldığını düşündüğümüz, antirezorptif tedavi kullanan ve kullanmayan iki grup arasında vertebra dışı kırık oluşumu açısından fark olup olmadığını araştırdık. Birinci grup yaş ortalaması 73.7 olan 64 olgudan oluşan ve 3 ila 5 yıl süredir osteoporoz tedavisi görmekte olanlar ve ikinci grup ise yaş ortalaması 72.7 olan 28 olgudan oluşan ve osteoporoz tedavisi almamış olanlardan oluştu. Femur boynu t skorları dışında tüm bölgelerde antirezorptif tedavi kullanmayan grup lehine istatistiksel olarak anlamlılık içeren düşük değerler saptandı. Antirezorptif tedavi almayan grupta kırık oluşumunun yüksek olması istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterdi. Antirezorptif tedavi kullanan ve kullanmayanlarda DEXA değerleri ile vertebra dışı kırık oluşumu arasındaki ilişkiyi saptama amacıyla yaptığımız çalışma, antirezorptif tedavi kullanımının kırık oluşumunu önlediğini göstermektedir.Öğe İnmeli olguların sublukse omuzlarında kas-sinir elektrik uyarımının etkinliği(2005) Tuna, Hakan; Avcı, Şebnem; Tükenmez, Özlem; Kokino, SiranuşAmaç: Bu çalışmada, kas-sinir elektrik uyarımının (KSEU) inmeli olgularda omuz subluksasyonu üzerine olan etkinliği araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Akut ve kronik evreli inmesi olan 20 hasta (9 kadın, 11 erkek; ort. Yaş 58.32±11.07; dağılım 42-78) çalışmaya alındı. Olgularda ortalama hastalık süresi 5.47±3.17 ay (dağılım 2-12 ay) idi. Sublukse omuzlara KSEU dört hafta süreyle 25 dakika/gün uygulandı. Olgular tedavi öncesi ve sonrasında omuz eklem hareket açıklıkları, omuz grafilerinde subluksasyon ölçümleri, Brunnstrom evreleme, Ashworth skalası, fonksiyonel bağımsızlık ölçütü kullanılarak ve ağrı şiddeti ve hasta memnuniyeti açısından değerlendirildi. Bulgular: Tedavi öncesine göre, tedavi sonrasında aktif ve pasif olarak ölçülen fleksiyon, abdüksiyon, dış ve iç rotasyon derecelerinde istatistiksel olarak anlamlı artış elde edildi. Subluksasyon ölçümlerindeki sayısal azalmanın anlamlı olmadığı görüldü. Fonksiyonel bağımsızlık ölçütü, bunun alt birimi olan kişisel bakım, Brunnstrom değerlendirmesi ve ağrı sorgulamasında anlamlı iyileşme izlendi. Sonuç: Kas-sinir elektrik uyarımı, olumlu etkileri göz önüne alındığında, inmeli omuzlarda rehabilitasyon sürecinin bir parçası olabilir.Öğe Klinikte ve evde rehabilite edilen hemiplejiklerin Hodkinson Mental Test ve Rivermead Mobilite İndeks Testine göre değerlendirilmesi(2000) Özdemir, Ferda; Aytiş, Emine; Kokino, SiranuşAmaç: Bu çalışma; serebrovasküler olaylara bağlı olarak hemipleji gelişen hastalarda, uygulanan rehabilitasyon tedavisi ile erişilen fonksiyonel bağımsızlık ve kognitif durumu, standart değerlendirme skalaları ile ölçebilmek ve bilinçli tedavi çalışmalarının başarısını tartışabilmek amacı ile yapıldı. Hastalar ve Yöntem: Araştırına Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Kliniğinde rehabilite edilen 44 hemiplejik hasta ile evlerinde medikal ve egzersiz tedavi programına alınan 44 hemiplejik hasta olmak üzere toplam 88 olguda yapıldı. 8 hafta süren tedavi periyodu öncesi (T.Ö.) ve sonrasında (T.S.) Hodkinson Mental Test ve Rivermead Mobilite İndeks test sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: 1I. gruptaki hastaların Hodkinson Mental Testi (z = 3.823; p = 0.000) ve Rivermead Mobilite indeks (z=5.645; p=0.000) sonuçlarına göre tedavi öncesi ve tedavi sonrası istatistiksel değerlerinin anlamlı olarak gelişim gösterdiği belirlenmiştir. II. gruptaki hastaların Hodkinson Mental Testi (z=3.173; p = 0.001) ve Rivermead Mobilite indeks z=4.782; p=0.000) sonuçlarına göre tedavi öncesi ve tedavi sonrası istatistiksel değerlerinin anlamlı olarak gelişim gösterdiği belirlenmiştir (Şekil II,III, Tablo V). I. Ve II. grup karşılaştırıldığında I. Grupta II. gruba göre istatistiksel olarak daha anlamlı olduğu gözlendi (p<0.005). Sonuç: Bu değerlendirme skalalarının sonuçlarına göre hem I. hem II. grupta fonksiyonel bağımsızlık ve kognitif durumlarında gelişim olduğu, gelişimin I. grupta II. gruba göre istatistiksel olarak daha anlamlı olduğu gözlendi (p<0.005).Öğe Kronik boyun ağrılı olgularda spinal mobilite, ağrı ve özürlülük ilişkisinin değerlendirilmesi(2005) Yıldız, Mustafa; Tuna, Hakan; Kokino, SiranuşAmaç: Bu çalışma, kronik boyun ağrılı olgularda spinal mobilite, ağrı ve günlük yaşam aktivitelerindeki dizabilite düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla planlandı.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya en az 6 aydır boyun ağrısı yakınması olan, yaşları 20-60 (45,48±8,83) yıl arasında değişen toplam 100 hasta (19 erkek, 81 kadın) alındı. Spinal mobilite Minnesota Üniversitesi tarafından geliştirilen CROM (Cervical Range of Motion) deluxe cihazı ile fleksiyon, ekstansiyon, sağ-sol lateral fleksiyonlar ve rotasyonlar ölçülerek değerlendirildi. Ağrı Vizüel Anolog Skala ile ölçüldü. Olguların tümüne servikal vertebra hastalıkları ile ilişkili dizabiliteyi ölçen Boyun Dizabilite İndeksi (BDİ) uygulandı. Olguların ağrı şiddeti ile ağrı süresi, BDİ skoru ve spinal mobilite ile olan ilişkisi araştırıldı. Bulgular: Ağrı şiddeti arttıkça fleksiyon (r=-0,27, p<0,05) azalırken BDİ skorunun (r=0,69, p<0,001) arttığı belirlendi. BDİ ile fleksiyon (r=-0,51, p<0,001), sola lateral rotasyon (r=-0,26, p<0,01), ağrı şiddeti (r=0,69, p<0,001) arasında ilişki saptandı. Sonuç: Kronik boyun ağrısını değerlendirmek için ağrı, spinal mobilite ve dizabiliteyi ölçen yöntemlerinin kullanılmasının teşhis, tedavi ve tedavinin takibinde yararlı klinik belirteçler olduğu kanaatindeyiz.Öğe Kronik mekanik boyun ağrısı ile ilişkili faktörlerin irdelenmesi(2005) Yıldız, Mustafa; Tuna, Hakan; Tokuç, Burcu; Kokino, SiranuşÜlkemizde bel ağrısı ile ilişkili faktörlerle ilgili olarak birçok çalışmanın olmasına rağmen boyun ağrısı ile ilişki faktörlere ait veriler yeterli değildir. Bu eksikliği gidermek amacıyla çalışmayı planladık. Çalışmamızda 100 olgunun kronik boyun ağrısı ile demografik verileri, eğitim düzeyi, ekonomik durumu, meslek, iş memnuniyeti ve stresi, alışkanlıkları, egzersiz alışkanlıkları, boyun ağrısının şiddeti, ağrının süresi, maksimum ağrının yeri, ağrıyı başlatan veya şiddetlendiren faktörler, hafifleten faktörler arasındaki ilişki araştırıldı. Fiziksel yüklenme (%49) ağrıyı en çok başlatan/şiddetlendiren, ilaç (%66) ağrıyı en çok azaltan faktör olarak bildirildi. Boyun ağrısını başlatan/arttıran faktörler vücut pozisyonlarından eğilme (%34), ayağa kalkma (%29) ve yürüme (%29), baş hareketlerinden sola eğilme (%41), sağa eğilme (%40) ve arkaya eğilme (%40) olduğu tespit edildi. Mesleksel stresle birlikte ağrı şiddetinin arttığı saptandı (p<0.05). Sonuç olarak, kronik mekanik boyun ağrısı ile ilişkili faktörlerin iyi tanımlanmasına yönelik çalışmaların artması bunların hasta eğitim programlarında kullanılmasını sağlayacaktır.Öğe Multipl miyelom ve spinal tutulum: Olgu sunumu(2003) Yıldız, Mustafa; Kokino, Siranuş; Çakır, Bilge; Tuna, HakanMultipl miyelom plazma hücrelerinin immatürite düzeyleri farklı olan atipik formlarının kemiği çoğul ya da yaygın tutması şeklinde karşımıza çıkan malign bir tümördür. En sık klinik semptom olan kemik ağrısı genellikle vertebradan kaynaklanır, çoğunlukla lokalize edilemez. Başlangıçta selim spinal hastalık düşünülerek multipl myeloma tanısı gecikmiş bel ve sırt ağrısı olan üç olgu bu çalışmada sunularak literatür gözden geçirildi.Öğe Obezite ve fiziksel tıp yöntemleri(2006) Kokino, Siranuş; Özdemir, Ferda; Zateri, CoşkunPatolojik bir hastalık olan obezitenin gelişmiş ülkelerde sıklığı giderek artmaktadır. Obezite genelde enerji sağlayan gıdaların fazla alınışı ve kısmen az harcanmasıyla oluşan bir dengesizliğin sonucudur. Sedanter yaşam tarzı da obezite ve obeziteye bağlı kronik hastalıklarla ilişkilidir. Çocukluk çağı obezitesinin prognozu yetişkin obezitesidir. Bu nedenle, obezite tedavisine en kısa sürede başlanmalıdır. Her durumda obezite kompleks bir sorundur ve etkin tedavisi farklı yaklaşımları içerir. Tedavi süreci, diyabet ve hipertansiyonda olduğu gibi devamlıdır. Kilo kaybının sağlanmasında ve uygun kilonun sürdürülmesinde kişiye özgü diyet ve düzenli egzersizler en etkin yöntemlerdir. Diğer tedavi stratejileri arasında psikolojik destek, ısı uygulamaları, sauna tedavileri, elektrikli akım tedavileri (TENS), lazer, akupunktur ve farmakoterapi faydalı destek tedaviler olarak kabul edilmektedir.Öğe Omurilik yaralanmalı olgularda vücut ağırlığı destekli yürüme bandı egzersizlerinin etkinliği(2005) Tuna, Hakan; Tuna, Filiz; Ünalan, Halil; Kokino, Siranuş[Abstract Nıt Available]Öğe Osteoporoz hastalarında uygulanan tedavi yöntemlerinin kemik mineral yoğunluğu ve laboratuvar değerlerine etkileri(2003) Özdemir, Ferda; Tükenmez, Özlem; Turan, Nesrin; Kokino, SiranuşÇalışmamızda postmenopozal ve senil osteoporozlu (OP) kadınlarda kemik mineral yoğunluğu (KMY) ile serum kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg), fosfor (P), Alkalen fosfataz (ALP), kreatinin, idrar Ca, kreatinin, kreatinin klirensi seviyeleri arasındaki ilişkiyi ve OP tedavisinde kullanılan ilaçların bu parametreler üzerinde oluşturduğu değişiklikleri araştırmayı amaçladık. Çalışma OP polikliniğine başvuran 251 kadın hastada yapıldı. Hastaların demografik özellikleri sorgulandı. Kemik yoğunlukları DEXA ile ölçüldü. Tüm hastalardan serum Ca, Mg, P, ALP, kreatinin, idrar Ca, kreatinin, kreatinin klirensi tetkikleri istendi. Çalışma grubunu oluşturan hastalar kullandıkları tedavilere göre 7 gruba ayrıldı, (Ca, Ca+D vit, Ca+aktif D Vit, Kalsitonin+Ca, Alendronat+Ca, Risedromat+Ca) ve tedavi sürelerinin benzer olmasına dikkat edildi. 1.gruptaki hastalarda fosfor ile femur boynu (r=0.560, p=0.030), idrar kalsiyumu ile wards bölgesindeki KMY arasında (r=0.525, p=0.044), 2.gruptaki hastalarda ALP ile L2 (r=0,652, p=0,04), Ca++ ile L3 bölgesindeki KMY arasında (r=0.672, p=0.033), 4.gruptaki hastalarda ALP ile L2 (r=-0.360, p=0.000), L3 (r=-0.229, p=0.029), idrar Ca ile femur boynu bölgesindeki KMY arasında (r=0.238, p=0.023), G.gruptaki hastalarda Mg ile trokan-ter bölgesindeki KMY arasında (r=0.599, p=0.024), 7.grupta fosfor ile femur boynu (r=0.377, p=0.014), idrar Ca ile L3 bölgesindeki KMY arasında (r=-0.319, p=0.040) ilişki elde edildi. Günümüzde OP tedavisinde kullanılan ilaçların seçimi konusunda kesin kriterler bulunmamaktadır. Tedavi etkinliğini araştıran çalışmalarda da birbiri ile çelişen sonuçlar bildirilmiştir. Bu çalışmada postmenopozal hastalarda kullanılan tedavi yönteminin KMY'na etkili, ancak laboratuvar parametrelerine belirgin bir etkisinin olmadığı sonucuna varıldı.Öğe Postmenopozal kadınlarda kemik mineral yoğunluğu ile D vitamini ve diğer laboratuvar değerlerin karşılaştırılması(2004) Yıldız, Mustafa; Pekindil, Yeşim; Kokino, Siranuş; Hakgüder, AralTrakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Polikliniğine başvuran postmenöpozal olgular arasında hiç tedavi görmemiş olan 48 kadın, KMY değerlerine göre normal, osteopenik ve östeoporo-tik olarak 3 gruba ayrıldı. Olguların demografik özellikleri, menopoz süreleri ve laboratuar parametreleri araştırıldı. Gruplarda, 25(OH) D vitamini ve" PTH (r = 0.80, p = 0,009) 25(OH) D vitamini ve fosfor (p = 0,03, r = -0.70), 1,25(OH)2 D3 vitamini KALP (p = 0.001) arasında doğrusal bir ilişki olduğu saptandı. Normal KMY gösteren olgularda 1,25(OH)2 D3 ile kemik formasyonu (KF) arasında pozitif doğrusal (r = 0.30, p = 0.02), 1,25(OH)2 D3 ile kemik rezorpsiyonu (KR) arasında negatif korelas-yon(r,,= -0.91, p = 0.01) saptandı. Osteoporoz grubunda 25(OH) D vit ve KF (r = -0.45, p = 0.04) arasında ve aynı şekilde 1,25(OH)3 D3 ve KR arasında negatif korelasyon (r = -0.48, p = 0,03) gözlendi. Normal ve osteopenik olgularda KMY ve KF arasında zayıf doğrusal korelasyon gözlenirken serum 25(OH) D ve 1,25(OH)2 D3 ile KF, KR ve %KMY kayıpları arasında bir korelasyon saptanmadı.Öğe Postmenopozal osteoporozda raloksifen ve salmon kalsitonin tedavilerinin serum lipoprotein düzeyleri ve kemik mineral yoğunluğuna etkileri(2004) Kokino, Siranuş; Özdemir, Ferda; Demirbağ, DeryaPostmenopozal osteoporoz (OP) omurga ve kalça eklemlerinde kırık insidansının artmasına yol açabilmektedir. Günümüzde birçok medikasyon postmenopozal OP’nin önlenmesi ve tedavisinde kullanılmaktadır. Çalışmamızda 60 mg/gün raloksifen ve 200 IU nazal kalsitonin tedavilerinin 1 yıllık süreçte kemik mineral yoğunluğu (KMY) ve lipid profili üzerine etkilerini araştırmayı amaçladık. Kalsitonin araştırma grubu 29, raloksifen araştırma grubu 30 hasta içermekteydi. Hastaların tedavi başlangıcında ve 12 aylık tedavi sonunda serum kolesterol, trigliserid düzeyleri değerlendirildi ve lumbar ve femur boynu KMY’leri dual enerji X-ray absorbsiyometri (DEXA) ile ölçüldü.Kalsitonin tedavi grubunda tedavi sonrasında tedavi öncesine göre kolesterol (t=1.208, p=0.237) ve trigliserid (t=0.591, p=0.560) değerlerinde azalma saptanmasına rağmen, bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Raloksifen tedavi grubunda ise kolesterol (t=2.582, p=0.015) ve trigliserid (t=3.123, p=0.004) değerlerinde tedavi sonunda istatistiksel olarak anlamlı fark elde edildi. L2-L4 bölgesinin KMY değerinde, her iki grupta da tedavi öncesi ve sonrası değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklar bulundu (kalsitonin grubu; t=-3.498, p=0.002, raloksifen grubu; t=-7.163, p=0.000). Femur boyun bölgesinin KMY değerinde ise kalsitonin grubunda tedavi sonrasında fark anlamlı değilken (t=-0.673, p=0.507), raloksifen grubunda istatistiksel olarak anlamlı fark (t=-4.264, p=0.000) saptandı.