Yazar "Ketenciler, Serkan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alt ekstremite derin ven trombozlarında abdominopelvik ultrasonografinin bilinmeyen maligniteleri saptamadaki yeri(2006) Halıcı, Ümit; Çıkırıkçıoğlu, Mustafa; Canbaz, Suat; Ketenciler, Serkan; Duran, EnverAmaç: Derin ven trombozu (DVT) tanısı alan hastalarda rutin abdominopelvik ultrasonografi (APUSG) yapılmasının önemi araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Ocak 1999 - 2004 tarihleri arasında DVT tanısıyla kliniğimize yatırılan 212 olgu (105 erkek, 107 kadın; ort. yaş 55.2±16; dağılım 7-75) çalışmaya alındı. Derin ven trombozu tedavisi gören hastalarda tanı aşamasında abdominopelvik ultrasonografi yapıldı. Bulgular: Derin ven trombozu tanısı konan olgular arasında malignite %9.9 sıklıkta görülürken, en sık jinekolojik (%33.3) ve akciğer (%28.5) maligniteleri saptandı. Bunları gastrointestinal sistem (%14.3), ürolojik sistem, intrakraniyal ve meme (%4.8) kanserleri takip ediyordu. On beş hastada (%7) yatış sırasında malignite tanısı vardı. Altı hastada (%3) ise yatış sırasında APUSG ile yeni jinekolojik malinite tanısı kondu. Malignite saptanan olguların yaş ortalaması 57±10 (35- 72 yıl) ve erkek/kadın oranı 10/11 olarak bulundu. Jinekolojik maligniteler uterus (n=4), over (n=2) ve vulva (n=1) yerleşimliydi. Gastrointestinal sistem malignitelerinin tümü kalın bağırsak yerleşimliydi. Ürolojik malignitelerin ikisi renal (hipernefroma) ve biri prostat kaynaklıydı. Akciğer maligniteleri ise küçük hücreli (n=4) ve epidermoid hücreli kanser (n=2) olarak saptandı. Genç bir kadın hastada ise APUSG’de endometrial kavitede altı haftalık canlı fetus saptandı. Sonuç: Derin ven trombozu tanısı konulan hastalarda APUSG ile kitle saptanması durumunda tedavi planı değişebilmekte, daha önemlisi patoloji erken fark edilebilmekte ve buna yönelik tedaviye de erkenden başlanabilmektedir.Öğe Fonksiyonel triküspit yetmezliğinde de vega anüloplasti ile kalangos biodegradabl ring anüloplastinin erken ve orta dönem sonuçlarının karşılaştırılması(Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2009) Ketenciler, Serkan; Süngün, MutasimSol kalp kapak hastalıkları veya diğer sebeplere bağlı gelişen fonksiyonel triküspit yetmezliği primer cerrahiyle eş zamanlı tedavi edilmezse postoperatif dönemde hastanın morbidite ve mortalitesini arttırmaktadır. Günümüzde sol taraf kalp kapak patolojilerine sekonder gelişen triküspit kapak fonksiyonel yetmezliğinin cerrahi olarak tedavi edilmesi gerektiği konusunda genel olarak görüş birliğine varılmıştır. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Kliniği'nde primer patolojilerinin yanında fonksiyonel triküspit yetmezliği sebebiyle triküspit tamiri de yapılan elektif şartlarda opere edilmiş 20 hasta rızaları alınarak çalışmaya dahil edildiler. Hastalar fonksiyonel triküspit yetmezliği sebebiyle primer cerrahinin yanında triküspit kapak Kalangos Bioring anüloplasti uygulanan grup ve primer cerrahinin yanında triküspit kapak De Vega anüloplasti uygulanan grup olmak üzere iki gruba ayrıldılar. Hastaların preoperatif karakteristik özelliklerine, preoperatif, postoperatif erken dönem, 3. ay ve 6. ayda New York Heart Association fonksiyonel sınıflamaya ve ekokardiyografik özelliklerine, intraoperatif kros klemp zamanına ve kardiyopulmoner ?bypass? zamanına, postoperatif yoğun bakım ünitesi ve hastanede kalış sürelerine, yeni atrial fibrilasyon gelişme oranlarına bakıldı. Gruplar arasında cinsiyet, yaş, vücut yüzey alanı, geçirilmiş kalp cerrahisi öyküsü ve diğer karakteristik özellikler bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Gruplar arasında New York Heart Association fonksiyonel sınıflaması, sağ atrium, sağ ventrikül, pulmoner arter basıncı ve triküspit yetmezlik dereceleri bakımından aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Bununla birlikte gruplar kendi içlerinde değerlendirildiklerinde preoperatif ve postoperatif 6. ay New York Heart Association sınıflaması, sağ atrium, pulmoner arter basıncı ve triküspit yetmezlik derecelerindeki azalmaların istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü. Ek olarak Kalangos Bioring uygulanan grupta postoperatif erken dönemde yeni gelişen atriyal fibrillasyon hiçbir hastada görülmezken De Vega uygulanan grupta preoperatif sinüs ritminde olan 4 hastanın 3'ünde postoperatif erken dönemde yeni gelişen atriyal fibrillasyon ritmi saptandı. Bu parametre açısından istatistiksel olarak anlamlıya yakın sonuç olduğu görüldü. Sonuç olarak fonksiyonel triküspit yetmezliğinin primer patoloji ile eş zamanlı düzeltilmesi gerektiğini ve tamir sonrasında postoperatif New York Heart Association fonksiyonel kapasite, sağ atriyum çapı, sağ ventrikül çapı, pulmoner arter basıncı ve triküspit yetmezlik derecelerinin takipte kullanılabileceğini düşünmekteyiz. Bu çalışma bize Kalangos biodegradabl ringin triküspit kapak tamirlerinde güvenle kullanılabilecek etkin bir yöntem olduğunu göstermektedir. Bu parametreler bakımından incelendiğinde Kalangos Bioring anüloplasti yapılan grubun erken ve orta dönem sonuçlarının daha olumlu olduğu kanısındayız.Öğe Hemodiyaliz Kateter Uygulamalarında Hasta Memnuniyetinin Görsel Analog Ölçekle Değerlendirilmesi(2013) Acıpayam, Mehmet; Altınay, Levent; Halıcı, Ümit; Hüseyinov, Serhat; Ketenciler, Serkan; Karaca, Okay Güven; Canbaz, SuatAmaç: Bu çalışmada kateter aracılığıyla hemodiyalize alınan hastalarda kateter uygulanma yerinin hasta memnuniyeti ve günlük yaşamı üzerine olan etkisini araştırdık. Gereç ve Yöntemler: Bu prospektif çalışmaya Ocak 2005-Eylül 2006 tarihleri arasında kliniğimizde hemodiyaliz amaçlı geçici ve kalıcı kateter takılan 171 hasta (104'ü erkek, 67'si kadın, yaş ortalaması 56,3±14,8) alındı. Hastaların hemodiyaliz kateterinden memnuniyeti ağrı, kateter kaynaklı hareketin engellenmesi, tuvalet ihtiyacını giderebilme, duş alma ile ilgili sıkıntı, uyku kalitesi ve estetik rahatsızlık düzeyleri Vizüel Analog Skala (0-10 cm) ile değerlendirildi. Bulgular: Kliniğimizde çoğunlukla sağ internal juguler vene geçici hemodiyaliz kateteri takılması tercih edilmiştir. En fazla şikayet sağ internal juguler vene kateter takılan hastalardan gelmiştir. Anatomik lokalizasyona göre en yüksek görsel analog ölçek skorları, sağ internal juguler ven kateterizasyonu yapılan hastalarda bulunmuştur. Bu hastalarda en fazla rahatsızlığın duş sırasında olduğu görülmüştür (ortalama görsel analog ölçek skoru 8.4 cm). Şikayet türüne göre görsel analog ölçek skorları değerlendirildiğinde ağrı ve duş sırasında rahatsızlık en fazla şikayetçi olunan rahatsızlıklar olmuştur (sırasıyla p=0.000 ve p=0.003). Tüm anatomik kateter lokalizasyonlarında en yüksek görsel analog ölçek skorları duş sırasında rahatsızlıkta olduğu görülmüştür. Sonuç: Subklavian yolla hemodiyaliz kateteri takılması, tromboz vb komplikasyonları nedeniyle daha az sıklıkla tercih edilmesine rağmen çalışmamızda hasta memnuniyeti ve konforunun bu teknikte daha fazla olduğu gözlenmiştir. Tromboz riskini azaltacak, hasta memnuniyeti ve konforunu arttıracak yeni yöntemler ve materyaller üzerinde çalışmalar yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.