Yazar "Kara, Müjdat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Hipertansif hastalarda glikoz metabolizma bozukluğunun kardiyovasküler risk faktörlerine etkisi(2004) Arıkan, Ender; Güldiken, Sibel; Altun, Betül Uğur; Kara, Müjdat; Tuğrul, ArmağanAmaç: Hipertansiyon ve glikoz metabolizma kusuru birbirinden bağımsız, fakat sıklıkla birlikte bulunabilen kardiyovasküler risk faktörleridir. Bu çalışmanın amacı bu iki risk faktörünün bir arada bulunmasının diğer kardiyovasküler risk faktörlerini nasıl etkilediğini incelemektir. Çalışma Planı: Hipertansiyon nedeni ile başvuran ve 75 gr glikoz ile oral glikoz tolerans testi yapılan 178 kadın, 64 erkek olmak üzere 242 hastanın kayıtları irdelendi. OGTT sonuçlarına göre glikoz intoleransı ve diyabetikler bir gruba (Grup I), normal glikoz metabolizmasına sahip olan hastalar diğer bir gruba (Grup II) ayrıldı. Hastaların Hipertansiyon ve vücut kitle indeksleri, total kolesterol, trigliserid, HDL kolesterol, LDL kolesterol, aterojenik indeks, insülin direnci (HOMA), açlık kan şekeri, sistolik ve diyastolik kan basınçları, nabız basınçları karşılaştırıldı. Aterosklerotik hastalık hikayeleri belirlendi ve bu hastalıkların sıklığında farklılıklar araştırıldı. Bulgular: Glikoz metabolizması bozuk olan hipertansif hastaların yaş (< 0.01), sistolik (< 0.05) ve diyastolik (< 0.05) kan basınçları, nabız basınçları (< 0.05), açlık (< 0.0001) ve tokluk glikozları (< 0.01) ve trigliserid seviyeleri (< 0.05) diğer gruba göre anlamlı bir şekilde yüksek bulundu. Açlık (r: 0,135) ve 2. saat plazma glikoz seviyesi (r: 0.131) ile nabız basıncı ve açlık plazma insülin seviyesi ile plazma trigliserid seviyesi arasında pozitif korelasyon saptandı (r: 0,366). Sonuç: Hipertansif hastaların yaşları ilerledikçe, glikoz metabolizmasının bozulabilme riski artmaktadır. Bozuk glikoz metabolizması ile hipertansiyon bir arada bulunur ise ateroskleroz riskleri kötü yönde etkilenmektedir.Öğe Obez olgularda vücut yağ oranının, antropometrik ölçümler ve kardiyovasküler risk faktörleri ile ilişkisi(2004) Güldiken, Sibel; Kara, Müjdat; Altun, Uğur Betül; Arıkan, Ender; Tuğrul, ArmağanGiriş: Bu çalışmada obez olgularda beden kitle indeksi (BKİ) ve yaşın kullanılarak hesaplandığı vücut yağ oranının, antropometrik ölçümler ve kardiyovasküler risk faktörleri ile ilişkisini incelemeyi amaçladık. Materyal ve Metod: Çalışmaya 86 obez olgu (BKİ > 30 kg/m2, 64 kadın, 22 erkek) ile 33 obez olmayan olgu (BKİ < 25 kg/m2, 22 kadın, 11 erkek) alındı. Tüm olguların yaş, antropometrik ölçümleri (kilo, boy, bel, kalça) ve kan basıncı değerleri kaydedildi. BKİ (kg/m2) ve bel-kalça oranları hesaplandı. Açlık serum glukozu, insülin düzeyi, lipid parametreleri çalışıldı. Insulin direnci homeostasis model assessment (HOMA-R) metoduna göre değerlendirildi. Olguların vücut yağ oranları [% yağ = 64.5 - 848 x (1/ BKİ) + 0.079 x yaş -1.64 x cinsiyet + 0.05 x cinsiyet x yaş + 39.0 x cinsiyet x (1 / BKİ)] formülüne göre hesaplandı. Bulgular: Hem kadın hem de erkek obez olgularda obez olmayanlara göre bel-kalça oranı, bel çevresi, vücut yağ oranı, sistolik ve diastolik kan basıncı değerleri, açlık insülin düzeyi ve HOMA-R düzeyi yüksek saptandı. Ayrıca obez kadınlarda açlık glukoz düzeyi, total kolesterol, trigliserid ve düşük dansiteli lipoprotein-kolesterol düzeyleri de obez olmayan kadınlara göre yüksekti. Obez kadınlarda vücut yağ oranı bel çevresi (p < 0.001, r = 0.868), sistolik kan basıncı (p <0.001, r = 0.433), dias¬tolik kan basıncı (p < 0.01, r = 0.340), açlık glukoz düzeyi (p < 0.001, r = 0.485), açlık insülin düzeyi (p < 0.001, r = 0.433) ve HOMA-R düzeyi (p < 0.001, r = 0.460), total kolesterol (p < 0.01, r = 0.334), trigliserid (p < 0.01, r = 0.371) ve LDL-kolesterol (p < 0,01, r = 0.321) ile pozitif ilişkiydi. Obez erkek grubun vücut yağ oranı ile bel çevresi (p < 0.001, r = 0.932), sistolik kan basıncı (p < 0.001, r = 0.625) ve diastolik kan basıncı (p < 0.001, r = 0.630), insülin (p < 0.01, r = 0.465), HOMA-R (p < 0.01, r = 0.502), trigliserid (p < 0.01, r = 0.454) ile pozitif, HDL-kolesterol düzeyi (p < 0.05, r = - 0.420) ile negatif ilişkili olduğu tespit edildi. Sonuç: Bu çalışmada, obez olgularda tespit edilen kardiyovasküler risk faktörlerinin vücut yağ oranı arasında ilişki olduğunu saptadık.Kardiyovasküler hastalıklara eğilimi olan olguların değerlendirilmesinde, antropometrik ölçümlerin yanı sıra, vücut yağ oranı formülünün de kullanılabileceğini düşünmekteyiz. .Öğe Plasma levels of asymmetric dimethylarginine and total homocysteine in first degree relatives of type 2 diabetic patients(2007) Güldiken, Sibel; Karadağ, Çetin Hakan; Demir, Muzaffer; Arıkan, Ender; Kara, MüjdatAmaç: Tip 2 diyabetik hastaların birinci derece yakınlarında, ailesinde diyabet öyküsü olmayan sağlıklı olgulara göre kardiyovasküler hastalıklar daha sık görülmektedir. Asimetrik dimetilarginin (ADMA) ve homosistein (Hcy) plazma düzeyleri kardiyovasküler hastalıklar ve endotel disfonksiyonuyla ilişkili göstergelerdir. Bu çalışmada, tip 2 diyabetik hastaların birinci derece yakınlarında ADMA ve Hcy plazma düzeyleri ile bu göstergelerle kardiyovasküler risk faktörleri arasındaki ilişkilerin incelenmesi amaçlandı. Hastalar ve Yöntemler: Dolaşımdaki ADMA ve Hcy düzeyleri 15 tip 2 diyabet hastasının birinci derece yakınında ve ailesinde diyabet öyküsü olmayan 15 kontrol olgusunda ölçüldü. Bulgular: Her iki grup arasında ADMA ve Hcy plazma düzeyleri açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Asimetrik dimetilarginin plazma düzeyi tip 2 diyabetik olguların birinci derece yakınlarında, bel çevresi (p=0.02), açlık insülin düzeyi (p=0.03), insülin direnci (p=0.01), total kolesterol (p=0.04) ve HDL kolesterol (p=0.03) ile ilişkiliydi. Sonuç: Bu sonuçlara göre, kardiyovasküler risk faktörlerine sahip olan tip 2 diyabetik olguların birinci derece yakınlarında, ADMA plazma düzeylerinin doğrudan endotel disfonksiyonunun gelişimine katkıda bulunmadığını düşünmekteyiz.Öğe Ratlarda trinitrobenzensulfonikasit ile oluşturulan deneysel kolitte kısa zincirli yağ asitlerinin epitle onarımına etkisi(Trakya Üniversitesi, 2002) Kara, Müjdat; Tezel, AhmetÖZET ÜK kolon mukoza ve submukozasını ilgilendiren, nedeni belli olmayan, kronik gidişli, hastanın yaşam kalitesini etkileyen bir hastalıktır. Hastalığın tedavisinde inflamatuvar süreci baskılamak önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanında epitel onarımını kolaylaştırıcı önlemler tedaviyi daha hızlandırmaktadır. KZYA özellikle distal kolon epitelinin enerji gereksinimlerinin karşılanmasında kullanılan önemli maddelerdir. Bu çalışmada TNBS ile oluşturulan deneysel kolitte KZYA'nin epitel onarımına etkileri makroskopik, mikroskopik olarak araştırılmıştır. Inflamasyon düzeyini gösteren parametrelerden biri olan MPO doku düzeyi çalışılmıştır. Otuz adet dişi wistar rat, randomize olarak 3 gruba ayrılıp, her 3 grupta TNBS ile kolit oluşturulmuştur. Birinci gruba pik inflamasyonun olduğu 3. günden itibaren intrarektal olarak KZYA verilmiştir. İkinci gruba kolit oluşturma aşamasından itibaren KZYA verildi. Üçüncü gruba ise serum fizyolojik verilerek kontrol grubu olarak alınmıştır. Makroskopik olarak gruplar incelendiğinde; grup 1-2 arasında, grup 1-3 arasında, grup 2-3 arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulundu. Mikroskopik olarak gruplar incelendiğinde; her 3 grup arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı. MPO aktivitesi incelendiğinde; grup 1-2 arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı. Grup 1-3 arasında, grup 2-3 arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulundu. 47Bu sonuçlara göre, KZYA ÜK tedavisinde epitel onarımını güçlendirerek, antiinflamatuvar tedaviye yardımcı olabilir. 48Öğe Subklinik hipotiroidili kadın hastalarda plazma total homosistein düzeyleri(2003) Arıkan, Ender; Kara, Müjdat; Güldiken, Sibel; Altun, Uğur Betül; Tuğrul, ArmağanAmaç: Bu çalışmada Subklinik hipotiroidinin plazma total homosistein düzeyleri üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Çalışmaya yaşları ve cinsleri eşleştirilmiş olan Haşimoto tiroiditine bağlı olarak gelişen 15 subklinik hipotiroidili hasta ve 12 sağlıklı birey alındı. Dışlama kriterleri olarak diabetes mellitus, renal fonksiyon bozukluğu, karaciğer hastalıkları, hamilelik, sigara içimi, ilaç kullanımı gibi kriterler dikkate alındı. Tüm olguların antropometrik ölçütleri kayıt edildi. Sistolik ve diyastolik kan basınçları, rutin biyokimyasal ve hematolojik parametreleri ölçüldü. Serum B12, folik asit, plazma total homosistein düzeyleri bakıldı.Veriler arasındaki farklar ve ilişkilerin değerlendirilmesinde Mann-Whitney U ve Spearman testleri kullanıldı. Bulgular: Sistolik ve diyastolik kan basınçları, serum vitamin B12 ve folik asit, total kolesterol, trigliserid, yüksek dansiteli kolesterol, düşük dansiteli kolesterol düzeyleri, vücut kitle indeksi ve bel çevresi ölçümleri açısından hasta ve sağlıklı bireyler arasında farklılık yoktu. Plazma homosistein düzeyi subklinik hipbtiroidili vakalarda daha yüksek olmasına karşın istatistiksel bir anlamlılık bulunmadı/Plazma homosistein düzeyi ile vitamin B12, folik asit, TSH, serbest T3 ve serbest T4 arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Sonuç: Subklinik hipotiroidi ile homosistein ilişkisi açısından yapılan çalışma sayısı oldukça kısıtlıdır. Bu çalışmalarda da bizim bulgularımıza benzer şekilde subklinik hipotiroidi ile homosistein arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Çalışmaların verileri göz önüne alındığında subklinik hipotiroidide homosistein düzeyinin yükselmediğini düşünüyoruz.Öğe Tip 2 diyabetik hastaların birinci derece yakınlarında glukoz metabolizması, lipit metabolizması ve insülin direncinin değerlendirilmesi(Trakya Üniversitesi, 2005) Kara, Müjdat; Arıkan, EnderÖZET Tip-2 Diyabet genetik ve çevresel faktörlerin belirlediği bir hastalıktır ve birinci derece yakınlarında Tip-2 Diyabeti olan kişiler hayatlarının ileriki döneminde %30-40 oranında hastalığa yakalanma riski taşırlar. Bu nedenle birinci derece yakınlarına Tip-2 Diyabeti olan bireylerin, glukoz metabolizması, lipid metabolizması ve insülin direncim incelemeyi amaçladık. Çalışmaya, çalışma grubu olarak birinci dereceden akrabalarında Tip-2 Diyabeti olan 33 (24 kadın, 9 erkek) ve kontrol grubu olarak birinci dereceden akrabalarında Tip-2 Diyabeti olmayan 22 (12 kadın, 10 erkek) gönüllü olgu alındı. Her iki gruba 75 gr glukoz ile oral glukoz tolerans testi yapıldı ve ayrı bir gün enerjinin % 22'si protein, % 25'i yağ, % 53'ü karbohidrat olacak şekilde 625 kcal standart diyet ile mixed meal testi yapıldı. O saatte glukoz, insülin, trigliserid, kolesterol, high density lipoprotein, low density lipoprotein ve non-esterified fatty acid düzeyleri, 2. saatte glukoz, insülin, trigliserid ve non-esterifıed fatty acid ölçüldü ve karşılaştırıldı. Her iki grup arasında Tip-2 Diyabet gelişimi ve homeostasis model assestment açısından anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05). Çalışma grubunun mixed meal 2. saat non- esterifıed fatty acid değeri anlamlı yüksek bulundu ve vücut kitle indeksi (p = 0,006), 0. saat non-esterifıed fatty acid (p = 0,0001) ve homeostasis model assestment (p = 0,045) ile ilişkiliydi. Çalışma grubunda 0. saat trigliserid düzeylerine göre mixed meal 2. saat trigliserid düzeyleri anlamlı yüksekti (p = 0,0001). Homeostasis model assestment değerleri vücut kitle indeksi (p = 0,002) ve bel çevresi (p = 0,0001) ile ilişkili bulundu. 40Oral glukoz tolerans testi, mixed meal testine göre glukoz metabolizmasını değerlendirmede daha etkindir, çünkü mixed meal için henüz tanı kriterleri belirlenmemiştir. Ancak mixed meal Tip-2 Diyabet patogenezinde yer alan metabolik parametreleri göstermede etkindir ve sonuçlarımıza göre mixed meal ile 2. saat non-esterified fatty acid düzeyleri genetik yatkınlığı olan kişilerde anlamlı olarak yüksek tespit edilmiştir. Tip-2 Diyabet patogenezinde genetik yatkınlık yanında, çevresel faktörler ve fenotipik özelliklerin de etkin olduğunu düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Esterleşmemiş serbest yağ asitleri, diabetes mellitus, insülin direnci.