Yazar "Gül, Çetin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Brugada sendromunda tanı, klinik seyir ve tedavi yaklaşımı(2005) Tatlı, Ersan; Gül, Çetin; Sürücü, Hüseyin; Özçelik, FatihTanımlanabilen yapısal kalp hastalığı olmayan ancak elektrokardiyografi (EKG)’de sağ dal bloğu ve V1-V3 derivasyonlarında ST segment yükselmesi gözlenen hastalar ventriküler fibrilasyon gelişme riski taşımaktadır. Brugada Sendromu polimorfik ventriküler aritmi ataklarını takiben ani kardiyak ölüm epizodu veya tekrarlayan senkop ataklarından oluşmaktadır. Genellikle yapısal kalp hastalığı ile birlikteliği yoktur. En sık 4. dekadda ve erkek cinsiyette izlenir. Patofizyolojisinde hücre membranında voltaj bağımlı Na+ kanalını kodlayan SCN5A gen mutasyonları sorumlu tutulmaktadır. Gen mutasyonu Na+ kanallarının erken inaktivasyonuna neden olarak miyokard membranının her iki tarafında voltaj farkının oluşmasına sebep olmaktadır. Bu mutasyon aynı zamanda bazı Kalıtsal Aritmojenik Hastalıklara da (Uzun QT Sendromu, Brugada Sendromu, Lenègre Hastalığı, Ani İnfant Ölüm Sendromu) neden olmaktadır. Sağ prekordiyal derivasyonlarda (V1-V3) sağ dal bloğu ile birlikte ST yüksekliğinin olması sendromun tipik EKG bulgusudur. Belirgin olmayanlarda ilaç testi yapılarak ST yüksekliği ortaya çıkarılabilir. Aile hikayesinde ani ölüm olanlar ve senkop geçirenler kardiyak ölüm açısından en riskli bireylerdir. Bu tür hastalara elektrofizyolojik çalışma yapılmalı, çalışma neticesi ventriküler aritmi (VT, VF) gelişenlerin tedavisi derhal planlanmalıdır. İlaç tedavisi olarak kinidin önerilebilir, ancak ICD daha üstün görülmektedir. Amiodaron ve/veya beta blokerler bu hastaları ani ölümden koruyamadığı için implante edilebilen kardiyoverter defibrilatör tek tedavi seçeneği gibi görülmektedir. Bu makalede Brugada sendromunun tanısı, klinik değerlendirmesi ve tedavi stratejisi tartışılmaktadır.Öğe Hemodiyaliz hastalarında arteriyel distansibilite ve ultrafiltrasyonun distansibiliteye etkisi(2002) Özbay, Gültaç; Özbahar, Yalçın; Gül, Çetin; Yıldız, Mustafa; Kürüm, TurhanAMAÇ: Distansibilite arteriyel sistemin önemli bir özelliğidir ve distansibilite değişiklikleri kardiyovasküler fonksiyonları önemli ölçüde etkileyebilir. Bu çalışmada kronik hemodiyaliz hastalarında arteriyel kompliyans ve distansibilite özellikleri ile distansibilite üzerine ultrafiltrasyonun etkileri araştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya yaş ortalamaları 41.0±16.3 yıl olan 10 normotansif hemodiyaliz hastası ve yaş ortalamaları 37.1+11.8 yıl olan 10 sağlıklı kontrol grubu alınmış olup arteriyel distansibilite nabız dalga hızı ölçümleri ile belirlendi. Bu ölçümler karotis-femoral arterler kullanılarak Complior cihazı ile yapıldı. BULGULAR: Hemodiyaliz hastalarında nabız basıncı ve nabız dalga hızı kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu (sırası ile p=0.001, p=0.03). Ultrafitrasyon öncesi ve sonrası ölçülen nabız dalga hızı değerinde anlamlı değişiklik saptanmazken sistolik kan basıncı ve vücut ağırlığında anlamlı azalma tesbit edildi (sırası ile p=0.37, p=0.05, p=0.01). SONUÇ: Sonuç olarak artmış kardiyovasküler hastalık riskinin bir göstergesi olduğu ifade edilen nabız dalga hızı hemodiyaliz hastalarında yüksek olarak tesbit edilmiş olup bu hastalarda ultrafiltrasyonun distansibilite üzerine önemli bir etkisinin olmadığı görülmüştür.Öğe İnsülin bağımlı olmayan mikroalbuminürik diyabetes mellituslu hastalarda arteriyel distansibilitenin değerlendirilmesi(2002) Yıldız, Mustafa; İnnice, Murat; Gül, Çetin; Tatlı, Ersan; Durakoğlu, ZiyaettinAMAÇ: Bu çalışmada insülin bağımlı olmayan diyabetes mellituslu hastalarda, koroner arter hastalığına ait önemli bir risk faktörü olduğu ifade edilen mikroalbuminüri ile arteriyel distansibilite arasındaki ilişki incelenmek istenmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya yaşları 45-77 (ortalama 61.4±9.4 yıl) arasında değişen toplam 35 (25 kadın, 10 erkek) insülin bağımlı olmayan diyabetes mellitus hastası ile yaşları 40-73 (ortalama 58.6±15.5 yıl) arasında değişen 20 (13 kadın, 7 erkek) kontrol grubu alındı. Arteriyel distansibilite (aortik) karotis-femoral arterler kullanılarak Complior cihazı ile değerlendirildi. BULGULAR: Yaş açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p=0.4). Sistolik ve diyastolik kan basınçları, nabız dalga hızı, vücut-kitle indeksi, glukoz, HbA1c, kolesterol ve mikroalbuminüri değerleri diyabetli hastalarda anlamlı olarak yüksekti (sırası ile p<0.0001, p=0.004, p<0.0001, p=0.0004, p<0.0001, p<0.0001, p=0.03, p<0.0001). Yaş (p=0.02), vücut-kitle indeksi (p=0.04), sistolik kan basıncı (p=0.01), mikroalbuminüri (p=0.03) ve diyabet süresi (p<0.05) ile nabız dalga hızı arasında anlamlı bir ilişki mevcuttu. SONUÇ: Sonuç olarak; mikroalbuminüri varlığında arteriyel distansibilite diyabetik hastalarda damar duvarındaki yapısal ve fonksiyonel değişiklikler hakkında önemli bilgiler verebilir.Öğe Kalp yetersizliği hastalarında dobutamin stres ekokardiyografide gözlenen sol atriyum fonksiyonları değişiminin egzersiz kapasitesiyle ilişkisi(Trakya Üniversitesi, 2003) Gül, Çetin; Özçelik, FatihÖZET Çalışmamızın amacı kalp yetersizliği hastalarının ekokardiyografik sol atriyum fonksiyonlarım sağlıklı bireylerle karşılaştırmak, dobutaminin sol atriyum fonksiyonları üzerine olan etkisini stres ekokardiyografi yönteminde değerlendirmek ve sol atriyum fonksiyonlarında inotropik stimülasyonla gözlenen değişimlerin egzersiz kapasitesinin bir belirleyicisi olabileceği hipotezini aydınlatmaktı. Semptom durumları New York Kalp Cemiyetine (NYKC) göre sınıf I-III ile uyumlu 15 kalp yetersizliği hastası (yaş ortalamaları 62±10; biri kadın) ve 14 sağlıklı gönüllüye (yaş ortalamaları 56±12; 3'ü kadın) standart ekokardiyografi uygulandı ve pulmoner ven Doppler profilleri kaydedildi. Kalp siklusunun sistol, diyastol ve atriyum sistolü olmak üzere 3 fazım yansıtan bu spektrumlar üzerinde yapılan hız ve hız zaman integrali ölçümlerinin oranlanmalarıyla sol atriyumun göreceli depolama, iletkenlik ve aktif pompa işlevleri hesaplandı ve sonuçlar karşılaştırıldı. Stres ekokardiyografi işleminde hastalara 5-10-20 ug/kg/dak dozlarında 3 kademede dobutamin verildi ve her kademenin sonunda standart sol ventrikül ve sol atriyum fonksiyon parametreleri tekrar ölçüldü. Naughton protokolü uygulanarak yapılan egzersiz testiyle hastaların toplam egzersiz süreleri ve tahmini zirve oksijen tüketim düzeyleri (MET) belirlendi. Diyastolik fonksiyonlar ve sol atriyum fonksiyonlarını yansıtan istirahat ekokardiyografi parametreleri karşılaştırıldığında hastalarda kontrol grubuna göre transmitral erken/geç diyastolik hızlarının oranı (E/A) oram daha yüksek bulunurken pulmoner ven sistolik ve atriyal geri alam hızlan ve hız-zaman integralleri daha düşüktü. Hastalarda dobutamin sonrası pulmoner ven atriyal geri akım hızında ve sol atriyum depolama 54fonksiyonunda artış, sol atriyum iletkenlik fonksiyonundaysa azalma gözlendi. Ejeksiyon fraksiyonlanyla egzersiz süreleri, MET düzeyleri ve NYKC sınıflan arasında anlamlı korelasyon bulunmadı. Ancak egzersiz süresi ve MET düzeyiyle transmittal A hızı arasında, pulmoner ven atriyal geri akım hızı arasında ve sol atriyum iletkenlik yüzdesi arasında anlamlı korelasyonlar tesbit edildi. Sonuç olarak kalp yetersizliğinde sol atriyum aktif pompa fonksiyonu belirgin olarak azalmakta, dobutamin sonrası sol atriyum aktif pompa fonksiyonu göstergeleri ile depolama fonksiyonu artmakta ve iletkenlik fonksiyonu azalmaktadır. Hastaların egzersiz kapasitesinin objektif göstergeleri ile ejeksiyon fraksiyonları arasında bir ilişki yokken sol atriyum aktif pompa fonksiyonu göstergeleri arasında anlamlı korelasyonlar mevcuttur. 55Öğe Kararsız anjina pektoris ile başvuran tip 2 diyabetes mellituslu olgularda anjiyografik bulguların değerlendirilmesi(2002) Tatlı, Ersan; Yıldız, Mustafa; Gül, Çetin; Öztekin, Erkan; Özçelik, Fatih; Özbay, GültaçAMAÇ: Bu çalışmada kararsız anjina pektoris kliniğine sahip, Tip 2 diyabetes mellitus (DM)'lu olgularla diyabetes mellitusu olmayan olgular arasında klinik ve anjiyografik özellikleri açısından fark olup olmadığı araştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM: Kararsız anjina pektoris (AP) kliniğiyle kliniğimize başvuran, daha önce miyokard infarktüsü geçirmemiş 71 erkek, 29 kadın olmak üzere ardışık 100 vaka çalışmaya alındı. Olgular kararsız AP'i olup DM'u olan (grup1) ve olmayan (grup 2) grup olarak ikiye ayrıldı. Tamamına koroner anjiyografi ve sol ventrikülografi uygulandı. Koroner arterlerde %70'in üzerinde darlık tespit edilmesi kritik ve klinik tablodan sorumlu lezyon olarak kabul edildi. Olgular risk faktörleri, anjiyografik bulgular ve revaskülarizasyon açısından incelendi. BULGULAR: Grup 1, 30 erkek (%61), 19 kadın (%39); grup 2, 41 erkek (%81), 10 kadın (%19) vakadan oluşmaktaydı. Grup 1'de kadın hasta sayısı anlamlı olarak daha fazlaydı (p=0.03). Grup 2'de sigara tüketimi anlamlı olarak yüksekti (p=0.02). Grup 1'de olguların 24'ünde (%48) üç damar, 10'unda (%21) tek damar hastalığı, grup 2'de ise 26'sında (%52) tek damar, 13'ünde (%25) üç damar hastalığı saptandı (p=0.001). SONUÇ: Kararsız AP'li diyabetik hastalarda üç damar hastalığı oldukça sık görülürken tek damar hastalığına daha az sıklıkta rastlanmaktadır. Bu nedenle kararsız AP kliniğiyle başvuran diyabetik hastalarda tanı ve tedavi aşamasında daha titiz olunmalı, koroner anatomileri erken dönemde dikkatle gözden geçirilmelidir.Öğe Kilo fazlalığı ve obezite tanısı almış hipertansif olgularda karotis-femoral nabız dalga hızı değerlerinin karşılaştırılması(2004) Yıldız, Mustafa; Aykut, Pınar; Vardar, S. Arzu; Gül, Çetin; İnnice, Murat; Kürüm, TurhanAmaç: Nabız dalga hızı, periferik arter dalga formlarından yararlanılarak geniş arterlerin elastisitesini değerlendirmede kullanılan bir tekniktir. Bu çalışmada Dünya Sağlık Örgütü'nce tariflenen beden kitle indeksi (BKİ) sınırlarına göre, kilo fazlalığı (BKİ: 25-29.9 kg/$m^2$) ve obez (BKİ$geq$30 kg/$m^2$) olarak kabul edilen hipertansif olgularda arteriyel duvar sertliğinin bir indeksi olan nabız dalga hızı değerleri incelenmiştir.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 26 obez ve 57 kilo fazlalığı tanısı almış hipertansif hasta dahil edildi. Nabız dalga hızı, karotis ve femoral arterler kullanılarak, online nabız dalga kaydına ve nabız dalga hızının otomatik hesaplanmasına imkan veren Complior cihazı ile hesaplandı.Bulgular: Her iki grup arasında (sırası ile kilo fazlalığı ve obez) yaş (p=0.43), cins (p=0.59), sistolik kan basıncı (151.92±14.13, 155.57±12.98 mmHg; p=0.26), diyastolik kan basıncı (87.71±11.95, 88.26±11.04 mmHg; p=0.84, nabız dalga hızı (12.96±2.63, 12.02±2.55 m/s; p=0.13) ve kalp tepe atımı (77.75±6.05, 78.19±6.76 atım/dakika; p=0.76) açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı.Sonuç: Karotis-femoral nabız dalga hızı değerleri farklı BKİ'ne sahip hipertansif hastalarda benzerlik göstermektedir.Öğe On sekiz yaşında bir olgu nedeni ile genç miyokard infarktüslerinin değerlendirilmesi(2001) Tatlı, Ersan; Gül, Çetin; Yıldız, Mustafa; Özçelik, Fatih; Özbay, GültaçGençlerde akut koroner sendrom seyrek olarak görülmektedir ve ateroskleroz bu vakalarda nadiren akut koroner sendromdan sorumludur. Miyokard infarktüsü geçiren genç populasyonun %25 kadarında koroner arterler normal olarak saptanmaktadır. Miyokard infarktüsü geçiren ve koroner arterleri normal olan hastalarda en sık rastlanan risk faktörü sigara kullanımıdır. Bu tür vakalarda etiyolojinin aydınlatılması için yaşlı koroner arter hastalarına oranla daha ileri laboratuvar tetkiklerine başvurulmalıdır. Etiyolojik tanı kesinleştirilememesine rağmen "genç yaşta ve normal koroner arter anatomisi ile akut miyokard infarktüsü geçirmesi" nedeni ile konunun irdelenmesi açısından bu olgu sunulmuştur.Öğe Pürülan perikarditli bir hemodiyaliz hastasında intraperikardiyal fibrinolitik tedavi(2001) Yıldız, Mustafa; Özbay, Gültaç; Gül, Çetin; Aktöz, Meryem; Kürüm, TurhanPürülan perikarditlerde yüksek fibrin içeriği nedeni ile gelişebilecek konstrüktif perikarditin önlenmesinde zamanında uygulanacak etkili drenajın rolü büyüktür. Perikardiyal drenajın yetersiz olduğu pürülan perikarditli olgularda ise intraperikardiyal fibrinolitik tedavi bir seçenek olabilir. Bu yazıda kronik böbrek yetersizlikli bir olguda bu seçenek tartışılmıştır.