Yazar "Görker, Işık" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Arka çukur cerrahi girişimi sonrası serebellar mutizm olgusu(2012) Görker, Işık; Çobanoğlu, Sabahattin; Şan, VolkanKonuşmanın kesilmesi, hipotoni, ataksi ve duygulanımda değişimlerle kendini gösteren serebellar mutizm, arka çukur tümörlerin cerrahi girişiminden sonra ortaya çıkmaktadır. Mutizm geçici olmasına rağmen konuşma nadiren normale döner ve bu durum, nörolojik, bilişsel ve psikiyatrik bulgular ile birliktelik gösterir. Etyolojideki olası düzenekler, cerrahi travma ile oluşturulan direkt hasarın, vasospazmın, ödemin ya da hidrosefalinin, serebellar vermisde, beyin sapında, dentat çekirdeklerde gecikmiş hasar oluşturmasıdır. Bu çalışmada, astrositomu olan ve arka çukur cerrahi girişiminden sonra serebellar mutizm, hipotoni, ataksi, hemiparezi ve görsel bozukluk semptomları gösteren bir ergen olgu sunulmaktadır. (Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 320-322)Öğe Çocukluk ve Ergenlikte Ortopedik Yaralanmalar ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi(2021) Şahin, İsmail Gökhan; Bozatlı, Leyla; Şahin, Zeynep Anıl; Görker, IşıkAmaç: Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), çocukluk çağında tekrarlayan travma ve ekstremite yaralanmalarına en fazla neden olannörogelişimsel bozukluktur. Karşıt olma karşı gelme bozukluğu (KOKGB) ve davranım bozukluğu (DB) ise DEHB’ye en sık eşlik eden durumlar olarakbilinmektedir. Çalışmamızda pediatrik travma hastalarında, ekstremite travmaları ve DEHB alt grupları arasındaki korelasyon, kontrol grubu ile karşılaştırılarak araştırılmıştır. Amacımız pediatrik ekstremite travmaları açısından yüksek riskli olguların saptanması ve erken tanı ile olası ekstremite yaralanmalarının önlenmesidir.Gereç ve Yöntem: Eylül 2018-Şubat 2019 tarihleri arasında ekstremite yaralanması bulunan (grup 1) ve travmatik olmayan nedenlerle başvuran (grup 2) toplam 60 çocuk ardışık olarak çalışmaya dahil edildi. Katılımcılar Conners Ebeveyn Değerlendirme Ölçeği ve Güçler Güçlükler Anketi kullanılarak ön değerlendirmeye tabi tutuldu. Riskli olarak saptanan olgular Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’ne detaylı değerlendirme için yönlendirildi.Bulgular: DEHB tanısı alan olguların sayısı travma grubunda anlamlı olarak daha yüksek saptandı (p=0,042), ancak DEHB alt grupları arasında ve KOKGB ve DB’yi karşılayan olgular arasında, pediatrik travma açısından anlamlı fark saptanmadı. Sonuç: Bulgularımız, güncel literatürün büyük çoğunluğu ile uyumlu olup DEHB, travma grubunda anlamlı olarak daha yüksek saptanmıştır. Pediatrik travma hastalarında olası ekstremite yaralanmalarını önlemek için DEHB’ye dair semptomatoloji dikkate alınmalıdır.Öğe DEHB ile birlikte kekemeliği olan bir çocukta metilfenidatla kekemeliğin düzelmesi(2016) Bozatlı, Leyla; Berberoğlu, Kıvanç Kudret; Ceylan, Cansın; Görker, IşıkKekemelik, konuşma akışında tutukluk, bir sözcük ya da sesi tekrarlayarak duraklama, sesi uzatma, anlamlı bir konuşmada psikolojik, nörolojik ve fizyolojik bir ritim bozukluğu olarak tanımlanmaktadır. Kekemeliğin etyolojisi kesin olarak bilinmemektedir. Bu olgu sunumunda 11 yaşındaki vakamıza Kekemelik ve DEHB tanılarının konması üzerine başlanan uzun etkili metilfenidat sonrasında ortadan kalkan kekemeliğin tartışılması amaçlanmıştır. (Anadolu Psikiyatri Derg 2016; 17(Ek.3):71-73).Öğe Enürezis Tanısı Alan Çocuk ve Ergenlerin Başvuru Yakınmaları, Eşlik Eden Tanıları ve Tedavilerinin Değerlendirilmesi(2022) Bozatlı, Leyla; Uğurtay, Cansu; Güneydaş, Burcu; Görker, IşıkAmaç: Enürezis tanılı olguların başvuru yakınmaları, enürezis tipi, e ş tanıları, aile öyküsü, önerilen tedavi yöntemleri ile ilgili bilgilerin saptanması amaçlandı. Yöntem: Ocak 2014 – Ocak 2019 tarihleri arasında poliklini ğimize başvuran ve enürezis tanısı konan 86 olgu değerlendirmeye alındı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 86 hastanın 34’ü (%39.5) k ız, 52’si (%60.5) erkekti. Enürezis tanısı alan olguların 52’sine (%60.5) primer enürezis, 34’üne (%39.5) sekonder enürezis tanısı konmuştur. Değerlendirme sonrasında olguların 64’üne (%74.4) sadece enürezis, 6’s ına (%7) enürezis ve enkoprezis tanıları konmuştur. Enürezis ve enkoprezis dışında en sık konan psikiyatrik tan ının Dikkat Eksikli ği Hiperaktivite Bozukluğu tanısının olduğu görülmüştür. Olguların 69’una (%81.2) “davranışçı öneriler” başlığı altında takvim tutma (güneş-bulut), sıvı kısıtlaması, uyku hijyen kuralları anlatılmış olup psikoeğitim verilmiştir, 13 olguya (%15.3) davranışçı önerilere ek olarak medikal tedavi başlanmıştır. Olguların 18’inin (%20.9) ailesinde enürezis öyküsünün olduğu saptanmıştır. Sonuç: Olgularımızın literatür ile uyumlu olacak şekilde erkek ağırlıklı olduğu, komorbidite oranının yüksek oldu ğu bulunmuştur. Poliklinik takip oranları, tedaviye uyum ve tedavi oranlarının da dü şük oldu ğu saptanm ıştır. Enürezisin benlik saygısını olumsuz etkileyen, sekonder psikolojik problemlere neden olabilen bir bozukluk olması nedeniyle erken tan ı ve etiyolojik faktöre uygun tedavi algoritmalarının uygulanması önem taşımaktadır.Öğe İleri derecede erken doğmuş yenidoğanların düzeltilmiş 1-3 yaşlarındaki nörogelişimsel ve psikiyatrik değerlendirmesi(2011) Görker, Işık; Özbek, Ülfet Vatansever; Acunaş, Betül AyşeAmaç: İleri derecede erken doğmuş yenidoğanlarla orta derecede ve sınırda erken doğmuş yenidoğanların düzeltilmiş 1-3 yaşlarındaki gelişimsel ve psikiyatrik değerlendirme sonuçlarının karşılaştırılması. Gereç ve Yöntem: 2005-2008 tarihleri arasında Yenidoğan Birimi’nde izlenen grup 1(<32 gebelik haftası;n=36) ve grup 2’deki (33-37 gebelik haftası; n=56) yenidoğanlar Etik Kurul onayı alınarak (TÜTFEK 2008/083) düzeltilmiş 1-3 yaşlarındaki Denver gelişimsel testi ve kısa 1-3 yaş sosyal duygusal değerlendirme ölçeği ile gelişimsel, sosyal-duygusal ve psikiyatrik sorunlar yönünden değerlendirildi. Annelerine kısa semptom envanteri uygulandı. Ailelerin sosyoekonomik durumu sosyo-ekonomik durum ölçeğiyle belirlendi. İstatistiksel analizde t-testi veya Mann-Whitney U testi , ki-kare ve Spearman testi kullanıldı Bulgular: Grup 1’de baba eğitim düzeyi, psikogelişimsel skor ortalaması grup 2’ye göre daha düşük, anormal Denver gelişim test oranı daha yüksek saptandı. Psikiyatrik sorun skoru erkeklerde, psikososyal gelişim skoru ise kızlarda daha yüksekti. Psikososyal gelişim skoru ventrikül içine kanaması olanlarda daha düşüktü ve bu skor ile Denver gelişim tesiti arasında pozitif ilişki saptandı. Kısa semptom envanteri açısından farklılık yoktu. Çıkarımlar: İleri derecede erken doğmuş yenidoğanlar daha sık anormal nöropsikolojik gelişim gösterdikleri halde psikiyatrik sorun açısından farklı bulunmadılar. Psikogelişimsel yönden kızlar, erkeklere göre daha önde idi. Bu bulguların daha geniş ve ileri çalışmalarla desteklenmesi gerektiği sonucuna varıldı.Öğe KOMBİNE TİP ÖZGÜL ÖĞRENME BOZUKLUĞUNDA UYGUN MÜDAHALE İLE WISC-R PROFİLİNDE VE KLİNİK BULGULARDA DÜZELME MÜMKÜN MÜ: 3 YILLIK TAKİP SONUÇLARI(2019) Görker, Işık; Altay, Mengühan ArazAmaç:Özgül öğrenme bozukluğu (ÖÖB), akademik başarısızlığa neden olarak bireyin işlevselliğini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu nedenle ÖÖB olan çocuk ve ergenlere düzeltici eğitimsel müdahaleler önem arz etmektedir. Bu çalışmada amacımız, okuma, yazma ve matematik bozukluğunun kombine olduğu ÖÖB tanısı olan çocuk ve ergenlerin eşlik eden dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) medikal tedavisine ek olarak 3 yıllık bireyselleştirilmiş özel eğitim programı sonrasında WISC-R profilinde ve okuma, yazma, aritmetik becerilerinde değişiklikleri ortayakoymaktır.Materyal ve Metot:2015 yılında kombine tip ÖÖB tanısı alan 26 çocuk ve ergen çalışmaya alındı. Olgulara başlangıç ve üçüncü yılın sonunda WISC-R testi ve Okuma-Yazma-Matematik Becerileri Değerlendirme Listesi uygulanarak karşılaştırmayapıldı.Bulgular:Çalışmaya alınan olguların yaş ortalaması 11.5± 1.9 olup %61.5’i erkekti. Olguların %84.6’üne DEHB eşlik etmekteydi. Olguların 3 yıllık takipte başlangıca göre WISC-R puanlarından sözel zeka puanında anlamlı olarak yükselme izlendi, WISC-R kategorilerinden ise takipte kavramsal yetenek skorlarında anlamlı olarak yükselme, sıraya koyma skorlarında azalma izlendi. Hata analizi değerlendirmesinde olguların okuma ve yazma alanında takipte aldıkları puanlarda anlamlı yükselme olup, matematik alanındaki puanlarda değişiklik izlenmedi.Sonuç:ÖÖB olgularında okuma ve yazma alanında anlamlı düzelmeler kaydedilirken, matematik alanında düzelme sınırlı kalmıştır. Kombine tip ÖÖB olgularında özellikle matematik bozukluğunun düzeltilmesine yönelik eğitim programları yapılmalıdır.Öğe Pulling of hair while sleeping: A pediatric case(2010) Görker, Işık; Karasalihoğlu, Serap Tevhide; Öztürk, LeventKişinin kendi kılını karşı konulamaz bir şekilde çekip koparması olarak tanımlanan trikotilomani, DSM-IV-TR'da Başka Türlü Adlandırılamayan Dürtü Kontrol Bozuklukları başlığı altında sınıflandırılmaktadır. Bu davranış, artmış öfke ve kaygı gibi duygular nedeni ile ortaya çıkan gerilimi ortadan kaldırmak için yapılmaktadır. Olgumuz, tüm gece boyunca uyurken saçını koparma ve altını ıslatma bulguları gösteren 11 yaşında erkek çocuğuydu. Ayırıcı tanı için olgumuza tüm gece süresince uyku sırasında polisomnografi uygulanarak, epileptik deşarjların ayırt edilmesi amaçlandı. Sonuçlar normal sınırlarda bulundu. Trikotilomani ön tanısı tartışıldı. Trikotilomaninin parasomni tanısı adı altında değerlendirilmesinin daha uygun olacağı sonucuna varıldı.Öğe Selective serotonin reuptake inhibitors for treatment of selective mutism(2012) Çöpür, Mazlum; Görker, Işık; Demir, TürkayBazı yazarlar selektif mutismin, sosyal fobinin bir varyantı olduğunu veya obsesif kompulsif bozukluk spektrumu içinde yer aldığını ileri sürmektedirler.Son yapılan çalışmalar selektif mutismin tedavisinde ilaçların etkili olabileceğini göstermektedir.Bu makalede sitalopram ve essitalopram ile tedavi edilen dört elektif mutism olgusu sunulmaktadır. Sonuçlar, bu iki ilacın olgularca iyi tolere edildiğini, verbal ve sosyal etkileşimin geliştiğini göstermiştir. Bu veriler sitalopram ve essitalopramın, selektif mutismin farmakolojik tedavisinde dikkate alınabileceğini düşündürmekle birlikte, daha net bilgiler elde etmek için geniş hasta gruplarında yeni çalışmaların yapılması gerekir..