Yazar "Alimgil, M. Levent" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Effect of Age on the Retinal Nerve Fiber Layer Thickness and Standard Parameters of GDx(Turkish Ophthalmological Soc, 2006) Gurlu, Vuslat Pelitli; Samut, H. Semih; Ozkan, Hakan; Alimgil, M. LeventPurpose: To investigate the age related changes on the retinal nerve fiber layer thickness (RNFL) and the effects thereof on the standard parameters of Scanner Laser Polarimeter (GDx). Method: 100 cases, examining to the Department of Ophthalmology, School of Medicine, Trakya University, with a refractive error less than 1 diopters in spheric equivalent and a cup/disc rate of less than 0.4, who did not have medii opacity or history of retinal disorder and glaucoma, were included into the study. Following the ophthalmologic examination of all cases, GDx images of both eyes were taken. One eye of each case was selected randomly and the integral values for the total and four quadrants of 100 eyes of the 100 cases were investigated along with the age-related changes in the standard parameters of GDx. Results: Based on the findings from the GDx images of the cases with an age average of 40.68+ 13.08; the quadrant with the thickest peripapillary RNFL was the inferior quadrant, which was followed by the superior, nasal and temporal integral values. Moreover, a negative correlation was determined between age and the'total, superior and inferior integral values (p= 0.008, p= 0.005, p= 0.002). A negative correlation was determined between age and the GDx parameters of maximal modulation (p= 0.044), average thickness (p= 0.008), ellipse average (p= 0.004), superior average (p= 0.002) and inferior average (p= 0.001), and a positive correlation was determined with the number parameter (p= 0.015). Conclusion: The area with the thickest RNFL in the peripapillary area is the inferior quadrant, and the integral values of the total, superior and inferior quadrant are decreased with age while the number parameter is increased.Öğe Kontinu sütürasyonda yüksek astigmatizma: Sütür kesiminin etkisi(1997) Esgin, Haluk; Alimgil, M. Levent; Erda, SaitKatarakt ameliyatı sonrası meydana gelen astiğmatizma görsel prognozu etkileyen önemli bir problemdir. Mayıs 1991-Ocak 1995 tarihleri arasında kliniğimizde komplikasyonsuz EKKE-AKGİL (Ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonu've arka kamara göziçi lensi implantasyonu) uygulanan, kontinü (shoelace) 10/0 naylon sütürle yara yeri kapatılan ve postoperatif 5.00 Dioptrinin (D) üze¬rinde astiğmatizma saptanan olgular retrospektif olarak tarandı. Astiğmatizmanın seyri, sütür ke¬silme gerekliliği ve sütür kesilme zamanı araştırıldı. Cerrahiye bağlı astiğmatizma vektör analizi ile hesaplandı. Çalışma kapsamına alınan 98 olgunun 103 gözünde postoperatif 1. haftada cerrahiye bağlı astiğmatizma ortalama 7.70+1.88 D olarak saptandı. 20 olguda ortalama 3. ayda argon lazer sütürotomi (ALS) yöntemi uygulandı. Bu olgular, sütür kesilmeyen olgulardan 20 olgu ile postoperatif astiğmatizma değerine göre birebir eşlendiğinde 1. ve 3. ayda, sütür kesilen ve ke¬silmeyen olgular arasında astiğmatizmanın azalma oranları yönünden anlamlı fark saptandı (p<0.05) ve bu farkın sütür kesildikten sonra kaybolduğu görüldü (p>0.4). Postoperatif yüksek astiğmatizmalı olgularda, astiğmatizmanın yüksekliğinin yanısıra, astiğmatizmanın takiplerdeki seyrine bakılarak sütür kesilmesine karar verilmesinin daha doğru bir yaklaşım olacağı ortaya konuldu.Öğe Orta yaşlı normal olgularda oküler pulsatil kan akımı(1995) Alimgil, M. Levent; Esgin, Haluk; Erda, SaitOküler kan akımının doğru olarak saptanabilmesi için çeşitli ölçüm metodlan gelişmektedir. Oküler pulsatil kan akımı (OPKA) M. Lan-gham'ın geliştirdiği bilgisayarlı sisteme bağlı bir pnömotonometre ile ölçülmektedir. Bu çalışmanın amacı orta yaşlı normal olgularda oküler pulsatil kan akımının normal değerlerinin saptanması ve Ocular Blood Flow (OBF) Tonograph cihazı ile elde edilen bazı değişkenlerin irdelenmesidir. Oküler ve sistemik bir patolojisi olmayan 17 olgu çalışma kapsamı¬na alınarak göz içi basıncı (GİB), sistolik, diastolik kan basıncı ve nabız sayısı, sonra da OBF Tonograph ile OPKA ölçüldü. Oküler nabız amplitüdü ortalaması 2.6±0.7 mmHg, OPKA ortalaması 772.6±155.2 mikrolltre/dak. olarak saptandı. Nabız sayısının artma¬sı ile birlikte oküler nabız amplitüdünde istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş olduğu gözlendi (r=-0.60, p<0.01). GİB'nın OBF Tono¬graph ile, Goldmanh aplanasyon tonometresine göre %17.3 daha yüksek ölçüldüğü görüldü. Sonuç olarak OPKA'nın klinik öneminin anlaşılması için spesifik araştırmalara gerek olduğu, kanısına varıldı.Öğe Pigment dispersiyonlu olguların kornea kalınlığının normal ve oküler hipertansif olgularla karşılaştırılması(2006) Alimgil, M. Levent; Gencer, BaranAmaç: Pigment dispersiyon sendromlu (PDS) ve pigmenter glokomlu (PG) olguların santral kornea kalınlıkları (SKK) ile normal ve oküler hipertansif (OHT) olgu gruplarının santral kornea kalınlıklarının karşılaştırılması.Gereç ve Yöntem: PDS ve PG olgu grubundan 52 hastanın uygun kriterlere sahip 31 gözü çalışmaya alınmıştır. Pigment dispersiyonlu olgu grubu ile yaş, cinsiyet ve göz uyumlu olacak şekilde OHT’lu 28 göz ve normal 30 gözün SKK ölçümleri karşılaştırılmıştır. Korneal kalınlık ölçümleri Topcon SP 2000P speküler mikroskobu ile yapılmıştır. Bulgular: PDS ve PG’lu 31 hastanın 13’ü erkek ve 18’i kadın, OHT’lu 28 hastanın 11’i erkek ve 17’si kadın, normal gruptaki 30 hastanın 13’ü erkek ve 17’si kadın olup cinsiyet dağılımı açısından gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. (Chi Square testi p>0.05) Yaş ortalamaları PDS-PG olgu grubunda 49.4±11.8, OHT olgu grubunda 52.1±10.4 ve normal olgu grubunda 49.3±11.6 alarak bulunmuştur. (Oneway Anova testi p>0.05) Topcon SP 2000P speküler mikroskobisi ile yapılan SKK ölçümleri PDS ve PG’lu hasta grubunda 531.39±27.86 ? , OHT grubunda 550.86±29.85 ? ve normal olgu grubunda ise 511.57±30.31 ? olarak saptanmıştır. OHT grubunun ortalama SKK, PDS-PG ve normal olgu grubuna göre anlamlı olarak kalın saptanmıştır (Oneway Anova p<0.05). PDS ve PG’lu hastaların SKK’nın kontrol grubundan anlamlı olarak kalın olduğu bulunmuştur (Oneway Anova p<0.05). Sonuç: Çalışmamızda önceki çalışmalar ile uyumlu olacak şekilde OHT grubunun SKK diğer gruplara göre anlamlı olarak yüksek saptanmıştır. Yine PDS-PG’lu olgu grubunun SKK normal olgu grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Biz bunun, iris pigment epitelinden açığa çıkan pigmentin kornea endotel hücrelerinde yarattığı fonksiyon bozukluğuna bağlı olabileceğini düşündük.Öğe Pupilla dilatasyonunun tarayıcı laser polarimetre ölçümlerine etkisi(2004) Özkan, Hakan; Gürlü, Pelitli Vuslat; Alimgil, M. LeventAmaç: Pupilla dilatasyonunun Tarayıcı Laser Polarimetri (GDx, Laser Diagnostic Technologies, Inc., San Diego, CA, version 2.0.0.9) ölçümleri üzerine olan etkisini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 27 olgunun 54 gözü alındı. Kırma kusuru sferik eşdeğeri 1.50 dioptriden fazla olanlar, ortam opasitesi olanlar, cup disk oranı 0.3' ten fazla olanlar, oküler inflamasyon veya cerrahi öyküsü bulunanlar çalışmaya alınmadı. Çalışmaya alınan gözlerin tümünün pupilla dilatasyonu öncesi ve tropikamid %1 ve fenilefrin %10 kullanılarak sağlanan maksimum pupilla dilatasyonu sonrasında 3'er adet GDx görüntüsü alındı. Pupilla dilatasyonu öncesi ve sonrasında elde edilen GDx'in standart parametreleri ve integral değerleri eşli t testi ile karşılaştırıldı. Bulgular: Pupilla dilatasyonu sonrasında alınan görüntülerden elde edilen standart GDx parametrelerinden superior ratio, inferior ratio ve maksimal modülasyon değerlerinde, dila-tasyon öncesi değerlere göre istatistiksel olarak anlamlı azalma olduğu saptandı (p<0.05). integ¬ral değerlerinden total, superior, temporal ve nasal integral değerlerinde pupilla dilatasyonu sonrasında pupilla dilatasyonu öncesi değerlere oranla istatistiksel olarak anlamlı yükseklikler olduğu görüldü (p<0.05). Sonuç: Pupilla dilatasyonu GDx ölçümlerini etkilemektedir. Bu nedenle, özellikle izlem amaçlı kullanılacak GDx görüntülerinin benzer pupilla büyüklüklerinde alınması gerekmektedir.Öğe Sekonder kataraktlarda Nd-YAG laser arka kapsülotomi sonuçları ve komplikasyonları(1999) Esgin, Haluk; Benian, Ömer; Mısır, Mehmet; Alimgil, M. Levent; Erda, SaitAMAÇ: Sekonder kataraktlarda uygulanan Nd-YAG laser arka kapsülotomi sonuçlarının ve komplikasyonlarının değerlendirilmesi YÖNTEM: Nd-YAG laser arka kapsülotomi yapılan ve en az 1 ay (ortalama 12.3 ± 16.3ay) izlenen 71 afak veya psödofak olgunun 78 gözü çalışma kapsamına alındı. Girişim sonrası olası göz içi basıncı (GİB) yükselmesini engellemek için bütün olgulara %0.5 timolol maleat damlatıldı. Olgular kontrollere çağrılarak görme keskinliği ve komplikasyonlar değerlendirildi. Snellen eşelinde 1 sıra ve üzerinde artış, görme artışı olarak kabul edildi. BULGULAR: Kapsülotomi, katarakt cerrahisi sonrası en erken 2 ay, en geç 72 ay sonra (ort:29.5 ± 15.9 ay) yapıldı. %96.2 olguda vizyon artışı sağlandı. %0.5 timolol maleatla profilaksiye rağmen 1. saatte %14.1 oranında GİB artışı saptandı, 24 gözde (%30.8) çeşitli komplikasyonlar görüldü. SONUÇ: Nd-YAG laser arka kapsülotomi sonrası yüksek oranlarda görme artışı sağlanabilmektedir. En sık görülen komplikasyon olan GİB yükselmesi, timolol maleatla profilaksiye rağmen, erken dönemde başka bazı komplikasyonlarla birlikte yine de önemli oranlarda görülebilmektedir.Öğe Systemic and topical fresh-frozen plasma treatment in a newborn with ligneous conjunctivitis(Lippincott Williams & Wilkins, 2008) Guerlue, Vuslat Pelith; Demir, Muzaffer; Alimgil, M. Levent; Erda, SaitPurpose: We report the results of systemic and topical fresh-frozen plasma (FFP) treatment and conjunctival membrane excision of a newborn with ligneous conjunctivitis. Methods: The newborn, referred because of bilateral membranous conjunctivitis, was hospitalized with the preliminary diagnosis of gonococcic conjunctivitis. The conjunctival membranes were excised on the fourth day of topical antibiotherapy. Plasminogen deficiency and ligneous conjunctivitis were diagnosed from the hematology consultation after recurrence of the conjunctival membranes. Results: FFP was used systemically and topically. After this medical treatment period, the conjunctival membranes were excised with electrocautery under general anesthesia. Topical FFP was gradually decreased after surgery and ended in the third postoperative month. Recurrence was not seen through the first postoperative year. Conclusions: Topical and systemic FFP treatment and conjunctival membrane excision may help rapid rehabilitation and prevent recurrence in cases with ligneous conjunctivitis.Öğe Tarayıcı lazer polarimetre ölçümlerinin tekrarlanabilirliği(2005) Gürlü, Pelitli Vuslat; Samut, H. Semih; Alimgil, M. LeventAmaç: Tarayıcı lazer polarimetre (GDx, version 2.0.0.9) ölçümlerinin tekrarlanabilirliğini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla, kırma kusuru dışında (-1.50/+1.50 D) göz patolojisi bulunmayan 45 olgunun 87 gözü çalışmaya alındı. Olgulardan 15 dakika ara ile, 2 farklı oturumda, her göz için 3 ayrı GDx görüntüsü alınarak bunların ortalaması olan görüntü hesaplamalarda kullanıldı. Öncelikle 1. ve 2. ölçümlere aynı hekim tarafından bağımsız halkalar yerleştirilerek gözlemci içi tekrarlanabilirlik, 2. ölçümlere 2 ayrı hekim tarafından halkalar yerleştirilerek gözlemciler arası tekrarlanabilirlik araştırıldı. 1. ölçüme yerleştirilen halka 2. ölçüm için referans kabul edilerek yapılan hesaplamalarda da farklı oturumlarda yapılan ölçümlerin tekrarlanabilirliği araştırıldı. Tüm bu gruplarda, standart GDx parametreleri ve integral değerleri eşli t-testi ve Wilcoxon t testi ile karşılaştırıldı. Bulgular: Referans halkası yerleştirilerek yapılan 1. ve 2. ölçüm karşılaştırmalarında iki ölçüm arasında ve gözlemci içi tekrarlanabilirliğin belirlenebilmesi için yapılan karşılaştırmalarda da istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadı. Gözlemciler arası tekrarlanabilirlik araştırıldığında ortalama kalınlık, elips ortalama, total integral, inferior integral ve superior integral değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar saptandı (p<0.05). Sonuç: Tekrarlayan ölçümlerde referans halkası kullanılarak hesaplamaların yapılması veya halkanın aynı gözlemci tarafından yerleştirilmesi GDx ölçümlerinin tekrarlanabilirliğini artırmaktadır.Öğe Tiroid orbitopatide oküler nabız genliği, görme alanı ve VEP(2001) Alimgil, M. Levent; Benian, Ömer; Esgin, HalukAMAÇ: Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Orbita biriminde muayene edilen ve NOSPECS gruplandırmasına göre farklı sınıflarda yer alan tiroid orbitopatili hastalarda oküler nabız genliği (ONG), görme alanı (GA) ve uyarılmış görsel potansiyel (VEP) sonuçlarının karşılaştırılması ve ONG ile fonksiyonel değişkenler arasında ilişki aranması. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 1998-Aralık 1999 tarihleri arasında Basedow Graves' hastalığı tanısı konan 37 olgu çalışma kapsamına alınmıştır. NOSPECS gruplandırmasına göre Sınıf 0 ve Sınıf 1 Derece 0'a uyan 22 olgu 1.grup, Sınıf 1 Derece A ve üzerinde yer alan 15 olgu 2.grup olarak belirlenmiştir. Her olgunun VEP kayıtları (Medelec Saphire),GA muayenesi (Octopus 500 EZ, G1 programı) ve ONG ölçümleri (OBF Tonograph) yapılmış, olguların daha ileri evredeki gözü, her iki göz aynı evrede ise tesadüfi seçilen bir gözü çalışma kapsamına alınmıştır. BULGULAR: ONG ortalaması 1.grupta 3.6±1.2; 2.grupta 2.3±0.7 mmHg olarak saptanmıştır (p=.00). ONG'nin iki grup arasında kesilme noktası %60 sensitivite ve %100 spesifite ile 2.1 mmHg olarak belirlenmiştir. 2.gruptaki gözlerin P100 süresinin 1.gruba göre uzamış olduğu görülmüştür (1.grup:98.5±4.3 msn; 2.grup:104.4±8.0 msn p=.015). İki grup arasında GA değişkenleri açısından bir fark görülmemiş ve ONG ile fonksiyonel değişkenler arasında bir korelasyon saptanmamıştır. SONUÇ: Yeterli olgu sayılı çalışmalar yapılarak ONG ve VEP tiroid orbitopatili hastaların takip ve sınıflanmasında yeni değişkenler olarak kullanılabilir.Öğe Trabekülektomi sonrası erken dönem refraktif parametrelerdeki değişiklikler(2007) Alimgil, M. Levent; Gürlü, Pelitli Vuslat; Rodoplu, SerdarAmaç: Trabekülektomi ameliyatı sonrası erken dönemde refraktif parametrelerde ortaya çıkan değişimleri incelemek ve bu değişimlere etkisi olan ameliyat öncesi ve ameliyat sırasında parametreleri tanımlamaktır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada trabekülektomi uygulanan 24 olgunun 26 gözü prospektif olarak incelenmiştir. Çalışmaya alınan tüm olgulara ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası 3. ayda tam oftalmik muayene ile birlikte, otorefraktokeratometri (yatay ve dikey eksen kırıcılıkları ve aksları), korneal topografi (ön kamara derinliği-ÖKD ve korneal kalınlık-KK) ve biometri (aksiyel uzunluk-AU) uygulanarak refraktif parametre ölçümleri yapılmıştır. Trabekülektomi cerrahisine bağlı astigmatizma vektör analizi ile hesaplanmıştır. İstatistiksel analizlerde eşli t testi, korelasyon analizi, logistik regresyon analizi ve ?2 testi kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan gözlerin ameliyat öncesi dönemde göz içi basınç (GİB) ortalamaları 24.13±8.80 mmHg, ÖKD ortalamaları 2.39±0.44mm ve AU ortalamaları 22.93±1.20 mm olarak ölçülmüş; ameliyat sonrası dönemde bu ortalamalar sırası ile 12.66±4.75 mmHg, 2.28±0.43 mm ve 22.70±1.12 mm olarak bulunmuş, ortalamalar arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu görülmüştür (p=0.000, p=0.040, p=0.034). Yapılan vektör analizi sonucunda; gözlerden 14’ünde (%53.8) kurala uygun ve 12’sinde (%46.2) kurala aykırı astigmatizma geliştiği görülmüştür. Bu sonucu etkileyebilecek parametrelerden skleral flebin yeri, alanı, sütür sayısı ve internal ostiumun alanı logistik regresyon analizi ile değerlendirildiğinde; “skleral flebin alanı”nın astigmatizma türüne etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0.026). Sonuç: Trabekülektomi sonrası erken dönemde ÖKD ve AU azalmakta, astigmatizmada değişiklikler ortaya çıkmaktadır. ÖKD ve AU’nun azalması GİB’deki değişim miktarı ile ilişkili iken, cerrahiye bağlı astigmatizmanın tipinde belirleyici olan parametre “skleral flebin alanı”dır.Öğe Trabekülektomi sonrası gelişen enkapsüle bleblerin iğneleme yöntemi ile tedavisi(1999) Alimgil, M. Levent; Erda, Sait; Pelitli, Vuslat; Mutlu, ZülfiyeAMAÇ: Bu çalışmanın amacı trabekülektomi cerrahisi sonrasında gelişen enkapsüle bleblerin tedavisinde iğneleme yönteminin etkinliğini araştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Kasım 1996-Ocak 1998 tarihleri arasında trabekülektomi yapılan ve postoperatif kontrollerde enkapsüle bleb gelişen 20 olgunun 23 gözü çalışma kapsamına alındı. Bu gözlerin 12'si psödoeksfoliyatif glokom (PEG), 9'u primer açık açılı glokom (PAAG), 1'i neovasküler glokom ve 1'i de psödofakik glokom tanıları ile izlenmekteydi. İğneleme, trabekülektomi sonrası izlemlerinde enkapsüle bleb saptanan ve göz içi basıncı (GİB) medikal tedaviye rağmen 21 mmHg ve üzerinde olan gözlere uygulandı. Çalışma kapsamına alman gözlere ortalama 3.2 ± 2.3 kez iğneleme yapılarak hastalar ortalama 4.7±3.7 ay takip edildi. Gözlerden 9'unda iğneleme sırasında 5-Fluorourasil (5-FU) kullanıldı. İğneleme sonrasında GİB'nin 21 mmHg ve altında olması yöntemin başarı kriteri olarak kabul edildi. BULGULAR: Uygulanan yöntem sonucunda tüm gözlerin %91.3'ü, PEG'lu gözlerin %100'ü PAAG'lu gözlerin %88.9'u başarılı olarak bulundu. 5 -FU kullanılan gözlerin %77.8'inin başarılı olduğu gösterildi. SONUÇ: İğneleme yönteminin enkapsüle bleblerin tedavisinde etkinliği olan bir tedavi seçeneği olduğuna karar verildi.Öğe Travmatik hifemalı olgularda traneksamik asit kullanımının sekonder kanamayı önlemedeki etkinliği(2003) Alimgil, M. Levent; Gürlü, Pelitli VuslatAmaç: Travmatik hifemalı olgularda oral traneksamik asit kullanımının sekonder kanama-ları önlemedeki etkinliğini araştırmak. Yöntem: Travmatik hifema tanısı ile hastaneye yatırılarak tedavi edilen olgulardan, tedavi-sinde oral traneksamik asit kullanılan 46 olgu ile (olgu grubu) kullanılmayan 56 olguya ait (kontrol grubu) veriler retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Sekonder kanama kontrol grubunda %16.1, olgu grubunda %2.2 oranında saptandı. Sekonder kanama gelişimi açısından iki grup arasında saptanan fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p= 0.02). Hifema resorbsiyon süresi ortalaması olgu grubunda 8.2 ± 5.3 gün ve kontrol grubunda 4.0 ± 2.6 gün olarak bulundu, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p= 0.00). Tartışma: Travmatik hifemalı olgularda oral traneksamik asit kullanımı sekonder kanamaları önlemede etkin bir tedavi seçeneği olmakla birlikte hifema resorbsiyon süresini de uzatmaktadır.Öğe Yaşın retinal sinir lifi tabakası kalınlığı ve GDx'in standart parametreleri üzerine etkisi(2006) Gürlü, Pelitli Vuslat; Samut, H. Semih; Özkan, Hakan; Alimgil, M. LeventAmaç: Retinal sinir lifi tabakası kalınlığında (RSLT) ortaya çıkan yaşa bağlı değişiklikleri ve bunların Tarayıcı Laser Polarimetre'nin (GDx) standart parametreleri üzerine etkilerini araş¬tırmak. Yöntem: Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi GözJHastalıkları Anabilim Dalı Polikliniğine başvuran olgulardan; kırma kusura sferik eşdeğeri 1 dioptriden fazla olmayan, ortam opasitesi bulunmayan, retinal hastalık ve glokom öyküsü olmayan ve cup/disk oranı 0.4'ten az olan 100 olgu çalışmaya alındı. Olguların tümünün oftalmolojik muayeneleri yapıldıktan sonra her iki gözünden GDx görüntüleri alındı. Her olgunun bir gözü rastlantısal olarak seçilerek, 100 olgu¬nun 100 gözüne ait total ve dört kadrana ait integral değerleri ile GDx'in standart parametrele-rindeki yaşa bağlı değişiklikler araştırıldı. Bulgular: Yaş ortalaması 40.68±13.08 olan,olguların GDx görüntülerinden elde edilen so¬nuçlara göre; peripapiller RSLT'nin en kalın olduğu kadran inferior kadrandı ve bunu sırası ile superior, nasal ve temporal integral değerleri izlemekte idi. Ayrıca, yaş ile total, superior ve in¬ferior integral değerleri arasında negatif korelasyon mevcuttu (p=0.008, p=0.005, p=0.002). Yaş ile GDx parametrelerinden maximal modulation (p=0.044), superior maximum (p=0.008), infe¬rior maximum (p=0.003), average thickness (p=0.008), ellipse average (p=0.004), superior ave¬rage (p=0.002) ve inferior average (p=0.001) arasında negatif korelasyon ve number (p=0.015) ile pozitif korelasyon saptandı. Tartışma: Peripapiller alanda RSLT kalınlığının en fazla olduğu alan inferior kadrandır ve yaşla birlikte total, superior ve inferior kadranlara ait integral değerleri azalmakta, bunlara bağlı olarak standart parametrelerde de değişiklikler olmaktadır.