Yazar "Şakru, Nermin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Dışkı kültürlerinde Salmonella cinsi bakterilerin izolasyonunda uzamış inkübasyon süresinin etkisi(2005) Öner, Meral; Özer, Burçin; Turan, Pınar; Şakru, NerminAmaç: Bu çalışmada, dışkı kültürlerinde inkübasyon süresinin uzatılmasının Salmonella cinsi bakterilerin izolasyon oranına katkısı araştırıldı. Çalışma Planı: Toplam 1207 dışkı örneği ayırtıcı, seçici ve çoğaltıcı besiyerlerine ekildi. Katı besiyerleri (Salmonella-Shigella agar, eosin metilen blue agar) ve sıvı besiyerinden (selenite broth) yapılan altkültürler 24 ve 48. saatlerde değerlendirilmek üzere inkübe edildi. Bulgular: Dışkı örneklerinin 1150’sinde (%95.3) üreme görülmedi, 55’inde Salmonella (%4.6), ikisinde Shigella (%0.2) cinsi bakteri üredi. Üreme olmayan 1150 dışkı örneği 16-18 saat daha inkübe edildiğinde ek olarak 10 Salmonella cinsi bakteri izolasyonu elde edildi. Bunların selenite broth ve eosin metilen blue agar besiyerinden izole edilen bir suş dışında tamamının selenite broth besiyerinden izole edildiği görüldü. İnkübasyon süresinin 24 saatten 48 saate uzatılmasının Salmonella cinsi bakteri izolasyonunu %18.2 oranında artırdığı görüldü. Sonuç: Bu çalışmada mikrobiyoloji laboratuvarlarındaki rutin dışkı kültürlerinde inkübasyon süresinin uzatılmasının izolasyon oranını artırdığı ve bu nedenle kullanılması gerektiği sonucuna varıldı.Öğe Edirne Merkez İlköğretim Okulları öğrencilerinde pedikulus humanus kapitis ve tinea kapitis sıklığı(2005) Otkun, Tatman Müşerref; Gürcan, Şaban; Özer, Burçin; Ertem, Arzu; Şakru, Nermin; Otkun, Ali MetinAmaç: Bu çalışmada Edirne Merkez İlköğretim Okulları öğrencilerinde pedikulus humanus kapitis ve tinea kapitisin görülme sıklığı ve tinea kapitis yapan etkenlerin saptanması amaçlandı. Olgular ve Yöntemler: 2003 yılı Nisan ve Mayıs aylarında Edirne merkezindeki 34 ilköğretim okulunda 12.868 öğrenci tarandı. Saç ve saçlı deride lezyon görülenlerin lezyonlu bölgelerinden, saç teli ve saçlı derilerinden kazıntı örneği alındı. Alınan örneklerden KOH ile direkt mikroskobik inceleme ve sikloheksimidli Sabouraud dekstroz agarda mantar kültürü yapıldı. Bulgular: Toplam 698 (%5.4) öğrencinin başında pedikulusun sirke, nimf veya olgun şekli saptandı. Kız öğrencilerdeki pozitiflik (%10.3) erkek öğrencilerdekinden (%0.9) daha yüksekti (p<0.001). Enfestasyon oranı en az yedi yaş altında (%3.4) bulundu (p<0.001). Sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerin bulunduğu bölgelerde bitlenme oranı daha yüksekti (p<0.001). Hiçbir öğrencide tinea kapitise rastlanmadı. Sonuç: Pedikulus humanus kapitisin Edirne’de bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ettiği görüldü. Eradikasyon için aileler, öğretmenler ve sağlık çalışanları tarafından öğrencilerin periyodik kontrollerinin yapılması, hasta kişilerin tedavi edilmesi, alt yapı hizmetlerinin iyileştirilmesi, etkenden nasıl korunulması gerektiği üzerine sürekli eğitim verilmesinin yerinde olacağı sonucuna varıldı.Öğe Fasciola hepatica enfeksiyonunun laboratuvar tanısında iki farklı enzim immün yönteminin karşılaştırılması(2004) Şakru, Nermin; Korkmaz, Metin; Kuman, H. AydıntenBu çalışmada, parazitolojik, patolojik ve/veya radyolojik olarak fascioliasis (=fasciolosis) olduğu kanıtlanmış 37 hasta ile daha önce farklı paraziter hastalıklar saptanan 51 olgu ve 31 sağlıklı bireyden toplanan serum örneklerinde, iki farklı enzim immün yöntemi (ELISA) ile Fasciola hepatica'ya özgül IgG antikorlarının saptanması ve yöntemlerin karşılaştırılması planlanmıştır. Bu amaçla, laboratuvarımızda F.hepatica ES antijenlerinden yararlanılarak hazırlanan DOT-ELISA ve ekskretuvar-sekretuvar (ES)-ELISA yöntemleri kullanılmıştır. Çalışmaya alınan fasciolosisli 37 olgunun hepsinde ES-ELISA ile, 36'sında ise DOT-ELISA ile pozitiflik saptanmıştır. ES-ELISA ile, toxocariasisli 2 ve kist hidatikli bir hasta olmak üzere toplam 3 (%5.9) hastada, DOT-ELISA ile toxocariasisli 2 (%3.9) hastada seropozitiflik belirlenmiştir. Otuz bir sağlıklı bireyin ise %3.2'sinde ES-ELISA yöntemi ile, %16.1'inde DOT-ELISA yöntemi ile pozitif sonuç alınmıştır. Sonuç olarak, DOT-ELISA yönteminin duyarlılık ve özgüllüğü sırasıyla; %97.3 ve %93.3, ES-ELISA yönteminin duyarlılık ve özgüllüğü ise sırasıyla; %100 ve %97.0 olarak bulunmuştur. En yüksek pozitif prediktif değere sahip yöntemin ES-ELISA (%90.2) olduğu, negatif prediktif değerlerin ise her iki yöntem için yüksek olduğu (ES-ELISA: %100, DOT-ELISA: %99.1) belirlenmiştir. Klinik olarak kuvvetle fasciolosis şüphelenilen, ancak etkenin doğrudan tanısının yapılamadığı olgularda, ELISA yöntemleri ile tanıya gidilmesinin uygun olacağı kanısına varılmıştır.Öğe Fasciola hepatica infection in echinococcosis suspected cases(2011) Şakru, Nermin; Korkmaz, Metin; Demirci, Mustafa; Kuman, Aydınten; Ok, Ülgen ZekiObjective: Fasciola hepatica, a liver fluke of sheep and cattle, may accidentally infect humans. The main signs and symptoms of the fasciolosis are eosinophilia, abdominal pain and hepatomegaly and may also be attributed to Cystic Echinococcosis (CE) caused by Echinococcus granulosus, which is a prevalent infection in Turkey. Methods: Sera samples of 226 CE suspected cases were tested for anti-F. hepatica antibodies by an excretory secretory ELISA (ES-ELISA) and for anti-E. granulosus antibodies by ELISA and indirect hemagglutination (IHA) tests. Cases which were seropositive for fasciolosis were further evaluated radiologically and examined for F. hepatica eggs. Results: Five (2.2%) and 96 (42.4%) of the 226 CE suspected cases were found seropositive for fasciolosis and CE, respectively. Although the radiological findings strongly suggested that there was fasciolosis in three cases, F. hepatica eggs were detected in two patients only. Conclusion: These data suggest that human fasciolosis is not as rare as previously reported in Turkey. F. hepatica infection should be suspected especially in the presence of eosinophilia, abdominal pain and liver lesions.Öğe HBsAg Pozitif Hastalarda Hepatit Delta Virüsü Seroprevalansının Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi(2022) Eryıldız, Canan; Özgün, Eray; Yuluğkural, Zerrin; Tezel, Ahmet; Şakru, NerminAmaç: Çalışmamızda, HBsAg pozitif hastalarda hepatit delta virüsü (HDV) seroprevalansının belirlenmesi ve anti-HDV saptanan hastalarda hepatit B serolojik belirteçleri ile çeşitli biyokimyasal parametrelerin incelenmesi amaçlandı. Yöntem: Hastanemize Ocak 2015-Aralık 2021 tarihleri arasında başvuran ve anti-HDV çalışılmak üzere laboratuvarımıza örneği gönderilen 1831 HBsAg pozitif hasta çalışmaya dâhil edildi. Hastaların aynı başvuru sırasında incelenen diğer hepatit B serolojik belirteçleri, HBV-DNA düzeyleri, anti-HCV ve anti-HDV test sonuçları ile karaciğer transaminazları, serum albümin ve bilirubin düzeyleri, trombosit sayısı ve INR değerleri de geriye dönük olarak hastane kayıtlarından incelendi. Bulgular: HBsAg pozitif hastaların %3.6’sında anti-HDV testi pozitif saptandı. Anti-HDV pozitiflik oranının erkek olgularda kadınlardan daha düşük olduğu belirlendi (p=0.009). Yıllara göre anti-HDV pozitiflik oranlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmedi (p>0.05). Anti-HDV negatif olgularda HBV-DNA pozitifliğinin, anti-HDV pozitif hastalardan yüksek olduğu belirlendi (p=0.001). Anti-HDV negatif olgularda anti-HBe pozitiflik oranının, anti-HDV pozitif olgulardan yüksek olduğu saptandı (p=0.001). Delta antikoru saptanan hastalarda trombosit sayısı ve albümin değerlerinin antikor saptanmayan hastalara göre düşük olduğu görülürken, INR değerleri yüksek bulundu (p<0.01). Sonuç: HBsAg pozitif hastalarda %3.6 oranında saptanan anti-HDV pozitifliğinin ülkemizde özellikle batı bölgelerde yapılan çalışmalar ile uyumlu olduğu görülmektedir. Hepatit D enfeksiyonunun klinik seyri göz önüne alındığında, hepatit B enfeksiyonlu hastaların hepatit D açısından taranması ve izlemi bu hastalığın yönetimi açısından oldukça önem taşımaktadır.Öğe Molecular characterization of human and animal isolates of echinococcus granulosus in the thrace region, Turkey(2012) Eryıldız, Canan; Şakru, NerminAmaç: Echinococcus granulosus insanlarda ve birçok evcil hayvanda kistik ekinokokkozisin etkenidir ve dünya çapında önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmanın amacı Türkiye’nin Trakya bölgesinde insanlardan ve hayvanlardan elde edilen E. granulosus izolatlarının genotipini belirlemektir. Gereç ve Yöntemler: Edirne ilinde çeşitli hastanelerde opere edilen insanlardan ve kesimhanedeki hayvanlardan toplam 58 izolat elde edildi. E. granulosus’un insan ve hayvan izolatlarını karakterize etmek için; ribozomal birinci internal transcribed spacer fragmanının analizi için PCR-RFLP (polimeraz zincir reaksiyonu - restriksiyon fragman uzunluğu polimorfizmi) yöntemi ve parsiyel mitokondriyal NADH dehidrogenaz subunit 1 geninin analizi için PCR-SSCP (polimeraz zincir reaksiyonu - tek sarmal konformasyon polimorfizmi) yöntemi kullanıldı. İzolatların genetik özelliklerinin ileri incelemeleri için mitokondriyal sitokrom oksidaz c subunit 1 (CO1) ve NADH dehidrogenaz subunit 1 (ND1) gen bölgelerinin DNA (deoksiribonükleik asit) dizi analizi yapıldı. Bulgular: Kırk iki insan, 13 sığır ve 3 koyun kökenli olan 58 E. granulosus izolatı analiz edildi. Sonuçlar G1 (evcil koyun suşu) ve G7 (domuz suşu) olmak üzere iki farklı genotip bulunduğunu gösterdi. İnsan, koyun ve sığırları etkileyen E. granulosus’un en yaygın genotipinin koyun suşu olduğu gösterildi. Parsiyel mitokondriyal CO1 ve ND1 verileri birlikte değerlendirildiğinde mevcut çalışmadaki E. granulosus izolatlarında 8 haplotip tanımlandı. Sonuç: Bu çalışma; Trakya bölgesindeki insanlarda E. granulosus’un domuz suşunun varlığını gösteren ilk rapordur. Türkiye’de E. granulosus’un kontrol programları için yeni stratejiler oluşturulmasını önermekteyiz.Öğe Serological monitoring of paediatric visceral leishmaniasis by IFA and ELISA methods(2011) Şakru, Nermin; Özensoy, Seray Töz; Korkmaz, Metin; Özber, YusufAmaç: Visseral leishmaniasis (VL) Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz ülkelerinde yaygın olarak görülür ve endemik bölgelerde çocuklar yetişkinlere göre daha büyük risk altındadırlar. VL hastalarında serolojik testler tanı ve/veya izlem açısından hassas olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de çocukluk çağı VL izlemi açısından serolojinin yararlılığını değerlendirmektir. Yöntemler: VL olduğu parazitolojik olarak doğrulanan yirmi çocuktan alınan serumlar IFAT ve ELISA testleriyle çalışıldı. Hastalar; tedavi süresince ve tedavi sonrasında (aralık: 20–500 gün) serolojik ve klinik olarak izlendi. Tüm VL hastaları meglumin antimonat ile tedavi edildi. Bulgular: Başarıyla tedavi edilen VL hastalarında anti-Leishmania antikorlarında keskin bir düşüş, nüks olan üç hastada ise antikorlarda artış tespit edildi. Anlamlı düşük değerler her iki serolojik teknikle tedavi sonrasında gözlendi. Tedavi öncesi ve sonrası ortalama ELISA OD değerleri: sırasıyla 0.78±0.36 (0.26-1.76) ve 0.38±0.24 (0.09-0.83) (p<0.001) idi ve tedavi öncesi ve sonrası (log10 transformed titers) IFAT ortalama değerleri ise sırasıyla 3.02±0.90 (1.81-4.51) ve 2.16±0.75 (1.20-3.90) (p<0.001) olarak saptandı. Sonuç: ELISA ve IFAT testleri; sadece tanı için değil aynı zamanda hızlı ve invaziv olmayan teknikler olarak Çocuk visseral leishmaniasis ilaç tedavisi izleminde de değerlidir. (Turkiye Parazitol Derg 2011; 35: 125-8)Öğe Serologically confirmed cases of Mediterranean spotted fever in the Trakya region of Turkey(2004) Kuloğlu, Figen; Akata, Filiz; Tansel, Özlem; Gürcan, Şaban; Şakru, Nermin; Otkun, Ali Metin; Tuğrul, MuratBu çalışmada Trakya Bölgesi'nde saptanan ve serolojik olarak doğrulanan 13 Akdeniz Benekli Ateşi olgusunun epidemiyolojik, klinik ve laboratuar özellikleri tanımlanmıştır. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Eğitim ve Araştırma Hastanesi' ne 2001-2002 yılları Nisan-Eylül ayları arasında yüksek ateş ve makülopapüler döküntüsü olan hastalar başvurmuştur. IFA testi ile on üç hastanın on ikisinde (%92), Weil-Felix Proteus aglütinasyonu ile altısında (%46) tanısal titreler saptanmıştır. Hastaların çoğunluğu (%69) toplam nüfusu bir milyon olan üç şehrin (Edirne, Tekirdağ, Kırklareli) kırsal kesimlerinde yaşayan tarımla uğraşan kişilerdi. On üç hastanın yaş ortalaması (7 erkek, 6 kadın) 60.1(14.1 (ortalama ± standart sapma)' dır. Bütün hastalarda yüksek ateş ve makülopapüler döküntü vardı. Dokuz hastada (%69) döküntünün avuç içi ve ayak tabanını da tuttuğu saptandı. İki hastada eskar saptandı. Trakya Bölgesi riketsiyozlar gibi kenelerle bulaşan hastalıklar için endemik bir alandır.Öğe Surprising Visitor at Emergency Operating Table: Taenia saginata(2020) Şakru, Nermin; Oğuz, Serhat; Çiçek, Cemal; Aksoy, Hüseyin Can; Yağcı, Mehmet Ali[Abtract Not Available]Öğe Trakya Bölgesi'ndeki Giardia intestinalis İzolatlarının Genotiplendirilmesi(2015) Çiçek, Cemal; Şakru, NerminGiardia intestinalis su ve gıda kaynaklı salgınlara neden olabilen, insanlarda sık görülen bir protozoondur. Dünyada ve Türkiye'de önemli bir halk sağlığı sorunu oluşturmaktadır. G.intestinalis'in epidemiyolojisi, genetik popülasyonu ve taksonomisini belirlemede moleküler teknikler yaygın olarak kullanılmaktadır. G.intestinalis'in insanlarda genotip A ve genotip B olmak üzere iki genotipi bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı; insanlardan elde edilen G.intestinalis izolatlarının moleküler yöntemlerle analizidir. Çalışmaya, Eylül 2011-Nisan 2013 tarihleri arasında, Trakya Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Edirne Devlet Hastanesine başvuran kişilerin (30 erkek, 9 kadın; yaş aralığı: 1-74 yıl, ortanca yaş: 20) dışkılarından elde edilen 39 izolat alınmıştır. Hem nativ hem de lugol yöntemiyle mikroskobik olarak incelenen her örnekte, x400'lük büyütmede en az 50 alan taranarak ortalama kist sayısı saptanmıştır. Daha sonra örnekler, ilmiğe dayalı izotermal çoğaltma yöntemi (LAMP) ile uzama faktörü-1 alfa (EF-1?) gen bölgesi ve polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile de beta-giardin (bg) gen bölgesinin varlığı yönünden analiz edilmiş; ayrıca bg geninin dizi analizi yapılmıştır. Otuz dokuz örneğin 32'sinde (%82) LAMP yöntemiyle, 19'unda ise (%48.7) PCR ile, sırasıyla EF-1? ve bg pozitifl iği saptanmıştır. Genotiplendirmenin yapılabildiği 17 örneğin dokuzu genotip A, sekizi genotip B olarak belirlenmiş; alt genotipler olarak A2 (n= 6), A3 (n= 3), B2 (n= 6), B3 (n= 1) ve B4 (n= 1) tanımlanmıştır. Semptomatik 21 olgunun tiplendirilebilen sekiz izolatında genotip B (n= 5)'nin, asemptomatik 18 olgunun tiplendirilebilen dokuz izolatında ise genotip A (n= 6)'nın daha fazla görüldüğü izlenmiştir. Semptomatik ya da asemptomatik olgular arasında genotipler açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p= 0.347). PCR pozitifl ik oranı, kist yoğunluğu yüksek ve düşük olan olgular arasında anlamlı fark göstermiştir (p= 0.0001). Sonuç olarak, LAMP ve PCR gibi moleküler yöntemlerin kullanılması, ortaya çıkabilecek salgınların analizinde yol gösterici olacaktır. Ayrıca bölgemizdeki G.intestinalis alt tip tanımlamasının, global epidemiyolojik verilere katkıda bulunacağı düşünülmektedir