Yazar "Çelik, Yahya" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ankilozan spondilit ve multipl sklerozun beraber görüldüğü bir olgu(2009) Taştekin, Nurettin; Uzunca, Kaan; Çelik, Yahya; Kurtoğlu, DilekMultipl skleroz ve ankilozan spondilit etiyolojilerinde genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı iki otoimmun hastalıktır. Multipl sklerozun başta tiroid hastalıkları ve pernisyöz anemi olmak üzere çeşitli otoimmun hastalıklarla birlikte görüldüğü, çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Ayrıca romatoid artrit, lupus gibi başka romatizmal hastalıkların eşlik ettiği multipl skleroz olguları da bildirilmiştir. Bu otoimmun ve romatizmal hastalıkların yanı sıra hem multipl skleroz, hem de ankilozan spondilit tanısı alan olgu sunumlarına literatürde rastlanmaktadır. Bu olgu sunumunda, hem multipl skleroz hem de ankilozan spondilit tanısı olan 39 yaşındaki erkek hasta sunulmuştur. Bu olgu ışığı altında ankilozan spondilit ve multipl skleroz birlikteliğinin etyolojisi ve tedavi yaklaşımları tartışılmıştırÖğe Beyin damar hastalığı sonrası gelişen epileptik nöbetler(2006) Karaçayır, Semra Şengün; Balcı, Kemal; Asil, Talip; Çelik, YahyaAmaç: Beyin damar hastalığı geçiren hastalarda epileptik nöbet sıklığı araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Üç yıllık bir sürede beyin damar hastalığı ile başvuran 1273 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışmaya beyin damar hastalığı sonrası epileptik nöbet geçiren 160 hasta (130 iskemik, 30 hemorajik) alındı. İnme risk faktörleri ile nöbet gelişimi arasındaki ilişki, nöbet tipleri, elektroensefalografi bulguları, nöbetlerin zamansal dağılımı, lezyon tipi ve lokalizasyonu değerlendirildi. Aynı dönemde kliniğimizde takip edilen beyin damar hastalığı olan 640 hasta da kontrol grubu olarak alındı. Bulgular: Üç yıl boyunca takip edilen beyin damar hastalarının ortalama bir aylık takip süresinde nöbet geçirme oranı %12.6 bulundu. Multivaryant analizle, iskemik beyin damar hastalığı olanlarda kortikal tutulum, enfeksiyon ve metabolik bozukluk varlığı; kanayıcı beyin damar hastalığı olanlarda ise kortikal lezyon ve enfeksiyon nöbet gelişimi için bağımsız risk faktörleri olarak saptandı. Total anterior sirkülasyon infarktı olan hastalarda nöbet gelişimi istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Sonuç: Kortikal lezyonlu ve anterior sirkülasyon lezyonlu hastalarda nöbet gelişim oranı daha yüksek bulundu ve nöbet geçiren hastaların mortalitesi yüksekti. Ayrıca beyin damar hastalığı sonrası gelişen nöbetlerin çoğu jeneralize tonik klonik tipteydi.Öğe Esansiyel trombositemiye bağlı yaygın serebral venöz tromboz(2000) Turgut, Nilda; Aydın, Nurgül; Çelik, Yahya; Turgut, Burhan; Demir, Muzaffer; Utku, Ufuk; Vural, ÖzdenSerebral venöz tromboz etyolojisinde birçok neden bulunmakla birlikte, hiperkoagulabilite önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmada son bir aydır giderek artan başağrısı, bulantı, kusma nedeni ile servisimize yatan, daha önce hiçbir yakınması olmayan 34 yaşındaki bayan hasta bildirilmiştir. Hastanın yapılan nörolojik muayenesinde bilateral grade IV papil ödem mevcut olup, nöroradyolojik inceleme sonucunda yaygın (superior sagittal sinüs, konfluen sinium, her iki transvers ve sigmoid sinüsler) serebral venöz tromboz tespit edilmiştir. Tam kan sayımında Hb 17.1 g/dl, Hct % 48.4, Lökosit 28 500 /mm3 , Plt 674 000 /mm3 bulunması nedeni ile yapılan kemik iliği incelemesinde hastaya esansiyel trombositemi tanısı konmuş olup, antikoagulan tedavi yanısıra ribonükleotid redüktaz inhibitörü de tedaviye eklenmiştir. Literatürde olgumuzda olduğu gibi yaygın serebral venöz tromboz olguları nadiren bildirilmiş olup, bazı hematolojik hastalıkların, endokrin bozuklukların ve anatomik varyasyonların etyolojide yer alabileceği ifade edilmiştir.Öğe An evaluation of the underlying causes of fall-induced hip fractures in elderly persons(2004) Aktaş, Şeref; Çelik, YahyaAMAÇ Düşme, ileri yaşlarda görülen kalça kırıklarının ana nedenle öndendir. Bu çalışmada, ileri yaştaki hastalarda kalça kırığına yol açan düşmelerde altta yatan nedenler araştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM Çalışmaya yatar, oturur posizyonda veya ayakta iken yaklaşık bir metre yükseklikten beklenmedik ve ani düşme sonrasında proksimal femur kırığı gelişen 32 hasta (18 erkek, 14 kadın; ort. yaş 78; dağılım 57-95) alındı. Bütün hastalar, önceki düşmeler, inme öyküsü, polinöropati, hareket bozuklukları, demans, görme bozuklukları, bayılma, vestibüler patoloji ve kalp hastalıkları açısından incelendi. BULGULAR Sekiz hastada (%25) daha önce yaşanmış bir düşme öyküsü; t2 hastada (%37.5) inme öyküsü vardı. Sekiz hastada (%25) polinöropati, üç hastada (%;9.4) Parkinson, beş hastada (%15.6) demans hastalığı görüldü. Yirmi bir hastada (%65.6) nörolojik hastalık; 11 hastada (%34.4) katarakt ve diğer görme sorunları; sekiz hastada (%25) osteoartrit ve romatoid artrit; 10 hastada (%31.3) vestibüler sorunlar; 17 hastada (%53.I) kalp yetmezliği, ortostatik hipotansiyon, iskemik kalp hastalığı ve aritmi gibi kalp hastalıkları saptandı. SONUÇ Düşmeye bağlı yaralanması olan ileri yaştaki hastalarda, düşmelerin tekrarlamaması için düşmeye yol açan risk faktörleri araştırılmalı, koruyucu tedavi ve önlemlere başvurulmalıdır.Öğe Hepatik ensefalopati ve MR görüntülemede atipik kortikal tutulum: Olgu sunumu(2009) Çelik, Yahya; Özbek, Bahar; Balcı, Mustafa Kemal; Ünlü, Ercüment; Utku, UfukHepatik ensefalopati karaciğer fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak hastalarda nöropsikiyatrik belirtilerin gelişimi ile karakterizedir. Siroz, portal hipertansiyon veya porto-sistemik şantlar ve akut karaciğer yetmezliği durumlarında gelişebilir. Hafif mental durum bozukluklarından derin komaya kadar değişen geniş bir klinik tablo ile ortaya çıkabilir. Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) başta olmak üzere nöro-görüntüleme teknikleri hepatik ensefalopati tanısında kullanılabilir. Sağlıklı bireylerde kolayca metabolize edilebilen maddelerin birikimine bağlı olarak özellikle T1 ağırlıklı MRG'de iki yanlı globus pallidus yapılarında sinyal artışı izlenir. Hepatik ensefalopatide kortikal tutulum oldukça nadir bildirilmiştir. Bu yazıda kortikal ve subkortikal yapıların tutulumu ile seyreden bir hepatik ensefalopati olgusu sunulmuştur.Öğe Hipotiroidiye bağlı nöromuskuler tutulumun klinik özellikleri: Dört olgu sunumu ve literatürün gözden geçirilmesi(2004) Çelik, Yahya; Balcı, Kemal; Utku, UfukHipotiroidide kaslarda güçsüzlük, ağrı, kontraksiyon ve gevşemede yavaşlama ve ödem gibi nöromuskuler semptomlar görülebilmektedir. Hipotiroidiye bağlı myopati % 10-70, nöropati ise % 20-80 oranları arasında görülmektedir. Bu yazıda yaşları 47-71 arasında ikisi erkek ikisi kadın dört hipotiroidik hastanın nöromuskuler tutulum özellikleri sunulmuştur. Hastaların dördünde elektromyografide nöropati ve/veya myopatik özellikler tespit edildi. Hipotiroidiye bağlı nöromuskuler tutulumun özellikleri literatür eşliğinde gözden geçirilmesi amaçlandı.Öğe İntraserebral hematom genişlemesini etkileyen olası faktörler(2002) Çelik, Yahya; Balcı, Kemal; Utku, Ufuk; Varol, GamzeSpontan intraserebral kanamalı hastalarda hematom genişlemesi nörolojik kötüleşmenin önemli bir nedenidir. Hematom genişlemesini etkileyen faktörlerin belirlenmesi yüksek riskli hastaların daha yakından takibini sağlayacaktır. Bu çalışmada genişleme gösteren spontan intraserebral hematomlu hastaların klinik, laboratuvar ve radyolojik özellikleri incelenmiştir. Bu çalışma Eylül 1999 ve Haziran 2001 tarihleri arasında prospektif olarak planlanmıştır. Hastalar hematom genişlemesi olup olmamasına göre gruplandırıldı. Hematom boyutları AXBXC/2 formülüne göre hesaplandı. İlk BT çekimindeki hacim V1, kontrol BT hacmi V2 olmak üzere iki BT arasındaki hacim oranı (V2/V1) 1.5'den büyükse veya iki hacim arasında 10 cm3'den fazla fark varsa hematom genişlemesi olarak kabul edildi. 21 hastanın beşinde hematom genişlemesi tespit edildi. Hematom genişlemesi olan hasta grubunda yüksek üre, kreatinin, kan şekeri, düşük fibrinojen seviyesi, bilinç bozukluğu ve lökositoz varlığı istatistiksel olarak anlamlı bulundu.Öğe Juvenil miyoklonik epilepsili hastaların klinik ve elektroensefalografik değerlendirilmesi(2001) Çelik, Yahya; Karaağaç, Naci; Yeni, Seher Naz; Ergin, NesrinAmaç: Bu çalışmada juvenil myoklonik epilepsi (JME) tanısı konan hastalarda klinik ve elektroensefalografik değişkenler araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya JME tanısı almış 41 hasta (27 kadın, 14 erkek; ort. yaş 23.2; dağılım 15-40) alındı. Hastaların nöbet başlangıç yaşı, nöbet tipleri, nörolojik muayeneleri, nöbeti kolaylaşıran faktörler, öz- ve soygeçmiş özellikle-ri, EEG, radyolojik bulguları ve tedaviye yanıtları incelendi. Bulgular: Olgularda nöbet başlangıç yaş ortalaması 14 bulundu. Hastaların beşinde yalnızca miyoklonik nöbetler, 34'ünde miyoklonik nöbet ve jeneralize tonik klonik nöbet, iki hastada ise miyoklonik nöbet, jeneralize tonik klonik nöbet ve absans nöbetleri görüldü. Kadın/erkek oranı 2:1 idi. Miyoklonik nöbetlerin başlangıcı 8-18 yaşlar arasında değişmekteydi. "Polyspike and wave" dalga aktivitesi 37 EEG'de görüldü. Tüm hastalarda JME tanısı konduğunda ilk tercih edilen tedavi sodyum valproat monoterapisi şeklindeydi. Sonuç: Epilepsili hastalarda ortaya çıkan miyoklonik nöbetler kolay tanınan özellikte olmalarına rağmen çok kolay gözden kaçabilirler. Bu durum tanıda önemli gecikmelere yol açabilmektedir.Öğe Motor neuron disease presenting with dropped head(2010) Balcı, Kemal; Çelik, Yahya; Asil, Talip; Utku, UfukMotor nöron hastalığı, yutma, yürüme, konuşma ve nefes alma gibi işlevlerden sorumlu olan istemli kasları innerve eden motor nöronların tutulumu ile karakterize progresif nörolojik bir hastalıktır. En sık görülen formu amyotrofik lateral sklerozdur. Nörolojik muayene bulguları üst ve alt motor nöron dejenerasyonunu gösterir. Hastalığın tanısı için spesifik bir biyolojik marker bulunmamaktadır. Klinik özellikler elektromiyografik bulgularla birleştirilerek tanı konur. Literatürde az sayıda atipik prezentasyonlu motor nöron hastalığı olgusu bulunmaktadır. Bu yazıda boyun kaslarında progresif güçsüzlükle başlayan atipik bir motor nöron olgusu sunulmuştur.Öğe Risk factors for recurrent ischemic stroke in Turkey(2008) Yalçın, Esra; Yalçın, Murat; Çelik, Yahya; Ekuklu, GalipObjectives: The aim of the study is to determine the risk factors for recurrent ischemic stroke. Patients and Methods: We compared the risk factors in 186 recurrent ischemic stroke patients (94 males, 92 females; mean age 66.85±11.21 years; range 20-95 years) with 300 first-ever stroke patients (control group) among 1150 ischemic stroke patients who had been treated in Neurology Department of Trakya University Medical Faculty over a period of three years. Results: The recurrence rate was 16.1%. Within the recurrent patients, 89.7% had hypertension, 32.3% had atrial fibrillation, 24.4% had diabetes mellitus, 15.6% had transient ischemic attack, and 57.5% had several types of heart diseases. The most frequent recurrence etiology was embolic according to TOAST criteria (35.5%). Transient ischemic attack (OR= 2.98; 95% CI 1.54-5.76), hypertension (OR= 1.96; 95% CI 1.11-2.64) and atrial fibrillation (OR= 1.74; 95% CI 1.44-2.66) were found as the independent risk factors. The mean of the modified Rankin scores of the study group at their last charge were significantly higher than that of the control group. Conclusion: Our findings emphasize the importance of the consistent anticoagulation therapy for patients with atrial fibrillation and close blood pressure control in patients with hypertension.Öğe Trakya Bölgesindeki Multipl Sklerozis Tanısı ile Takipli Hastaların Klinik, Demografik, Radyolojik Özellikleri ve Tedavi Yanıtlarının Değerlendirilmesi(2017) Çelebı, Canan; Solmaz, Volkan; İnalkaç, Yağmur; Çelik, YahyaAmaç: Çalışmada 2005–2013 yılları arasında Trakya Üniversitesi TıpFakültesi Nöroloji Anabilim Dalı’nda takip edilen Multipl Sklerozis(MS) tanısı almış hastaların klinik, demografik, epidemiyolojik verilerinive kullandıkları tedavileri retrospektif olarak arşivlerden incelendi.Materyal ve Metot: Çalışmaya dahil edilen 210 hastanın 126’sı(%60) kadın, 84’ü (%40) erkekti, kadın/erkek oranı ise 3/2 olaraksaptandı. Tüm hastaların yaş ortalaması 40,7±10,6 iken, erkeklerinyaş ortalaması 42±10,8, kadınların yaş ortalaması ise 39,9±10,5’ti.Hastalık başlangıç yaşı ortalaması 31,1±10 saptandı. Erkeklerdebaşlangıç yaşı ortalaması 32,5±10,4 iken kadınlarda 30,2± 9,6 olduğugörüldü. Vakaların ortalama hastalık süresi 9,6±6,7 yıl iken,erkeklerde ortalama hastalık süresi 9,4±6,6 yıl, kadınlarda ortalamahastalık süresi 9,7±6,7 yıldı.Bulgular: Multipl skleroz tanısıyla takip edilen hastalar MS klinikalt tiplerine göre sınıflandırıldığında Relapsing Remitting MS tanılı145 (%69), Primer Progresif MS (PPMS) tanılı 11 (%5,2), SekonderProgresif MS tanılı 5 (%2,4), Relapsing Progresif MS tanılı 30 (%14,3)ve Klinik izole Sendrom tanılı 19 (%9) hasta olduğu görüldü. Klinik alttiplerden PPMS’te hastaların yaş ortalaması 52,7 ±9,2 iken, hastalıkbaşlangıç yaşı ortalaması 39,8±11,7 ve hastalık süresi 12,9±6,1yıl olduğu tespit edilmiştir. PPMS grubunda kadın/erkek oranı 0,22iken RRMS’de ise kadın/erkek oranı 1,73 olarak saptandı. PPMSgrubundaki hastalar RRMS grubundaki hastalar ile yaş ortalaması,başlangıç yaşı ve hastalık süresi açısından karşılaştırıldığında; PPMSgrubunun yaş ortalaması ve başlangıç yaşının RRMS grubuna göredaha geç ve hastalık süresinin daha uzun olduğu tespit edildi.Sonuç: Çalışmada elde edilen veriler literatür ile birlikte değerlendirildiğinde,literatürdeki verilerle benzer sonuçların olduğugörülmüştürÖğe Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 2000-2005 yılları arasında viral ensefalit ön tanılı olguların retrospektif değerlendirilmesi(2008) Yuluğkural, Zerrin; Çelik, Doğan Aygül; Çelik, Yahya; Kuloğlu, Hüsnüye Figen; Büyükkoyuncu, Nilüfer; Tansel, Özlem; Akata, FilizBu çalışmada, 2000-2005 yılları arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji ve Enfeksiyon Hastalıkları kliniklerinde viral ensefalit ön tanısı ile izlenen 12'si erkek, 5'i kadın toplam 17 erişkin (>18 yaş) hastanın retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda hastalarda en sık saptanan klinik bulguların; konfüzyon (n:13; %76.4), bulantı-kusma (n:13; %76.4), dezoryantasyon (n: 12; %70), yüksek ateş ve baş ağrısı (n: 11; %64.7), amnezi (n: 10; %58.8), konvülsiyon (n: 9; %52.9), ajitasyon (n: 7; %41), disfazi-afazi (n: 6; %35.3), ense sertliği (n: 5; %29.4) ve fokal nörolojik bulgu (n: 1; %5.8) olduğu belirlenmiştir. Hastalardan altısının yaz, altısının kış, dördünün ilkbahar ve birinin de sonbahar mevsiminde hastaneye başvurduğu izlenmiştir. Hastaların 11'inde (%64.7) elektroensefalografi (EEG)'de ensefalitle uyumlu anormal bulguların varlığı tespit edilmiştir. Kraniyal manyetik rezonans (MR) incelemesi yapılan hastaların %83.3'ünde (10/12), bilgisayarlı tomografi (BT) incelemesi yapılan hastaların ise %58.3'ünde (7/12) ensefalitle uyumlu bulgular saptanmıştır. BOS incelemesinde hastaların %17.6'sında (3/17) glukoz düzeyi düşük, %47'sinde (8/17) protein miktarı yüksek bulunmuş, %41.2'sinde (7/17) BOS'nın direk incelemesinde lenfosit hakimiyetinde hücre artışı saptanmıştır. Hastaların %23.5'inde (4/17) BOS bulgularının normal sınırlarda olduğu izlenmiştir. Hastaların tümüne ampirik asiklovir tedavisi verildiği saptanmış; bir hastanın akut dönemde kaybedildiği, 16 hastada ise tamamen iyileşme sağlandığı tespit edilmiştir. Çalışmamızda değerlendiren olgulardan hiçbirisinin BOS örneklerinden yapılan bakteriyolojik kültürlerde üremenin olmaması, klinisyenleri viral ensefalit tanısına yönlendirmiş, ancak ne yazık ki olguların hiçbirisinde viral etkenin tanımlamasına yönelik araştırma yapılamamıştır. Önemli bir sınırlama teşkil eden bu durumun, hastaların başvurduğu dönemlerdeki laboratuvar olanaksızlıklarına ve/veya klinisyenlerin virolojik tanı yöntemleri konusundaki bilgi eksikliği veya duyarsızlığına bağlı olduğu düşünülmüştür.Öğe Travmatik karotis arter diseksiyonuna bağlı serebral enfarkt: Olgu sunumu ve güncel yaklaşımın gözden geçirilmesi(2008) Kılınçer, Cumhur; Tiryaki, Mehmet; Çelik, Yahya; Turgut, Nilda; Balcı, Kemal; Utku, Ufuk; Çobanoğlu, Sebahattinİlerleyen nöroradyolojik yöntemler sayesinde travmatik karotis diseksiyonlarının sanıldığı kadar seyrek olmadığı anlaşılmıştır. Asemptomatik olduğu için tanısı konulamayan bazı olgularda geç dönemde nörolojik defisit gelişebildiğinden şüpheli hasta grubunda karotis diseksiyonunun akla gelmesi ve uygun şekilde araştırılması gereklidir. Bu yazıda, geçirdiği trafik kazası sonrasında karotis interna arter diseksiyonu ve buna bağlı serebral enfarkt gelişen bir hasta sunuldu. Hastalığın patogenezi, klinik özellikleri ve uygulanan tanı ve tedavi yöntemlerinin seçimi literatür bilgisi ışığında tartışıldı, sık rastlanmayan ancak akılda tutulması gereken bu durum hakkında güncel bilginin aktarılması amaçlandı.Öğe Vardiyalı çalışanlarda huzursuz bacaklar sendromu ve subjektif uyku kalitesi(2012) Gülser, Nihat; Öztürk, Levent; Top, Mehemet Şerif; Asil, Talip; Balcı, Kemal; Çelik, YahyaAmaç: Vardiya-nöbet sistemi ile çalışmaya bağlı uyku bozukluğu; uyku-uyanıklık döngüsü ile uyku ve uyanıklığı sağlayan içsel süreçler arasındaki uyumsuzluğa bağlı bir sirkadiyen ritm bozukluğudur. Yöntem: Bu çalışmaya aynı kurumda çalışan 770 sağlık çalışanı alındı. Olgular iki gruba ayrıldı. 385 olgu gündüz, 385 olgu ise gece+gündüz mesaisinde çalışmaktaydı. Tüm olgulara ''International Restless Legs Syndrome Study Group'' tarafından belirlenen 4 sorudan oluşan minimal tanı kriterleri testi uygulandı. Uyku bozukluğunu tespit etmek amacı ile tüm olgulara Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi anketi uygulandı. Bulgular: Seksen üç (%10,77) olguda HBS saptandı. HBS'li olguların 53'ü nöbet tutanlar grubunda, 30'u ise kontrol gurubunda idi. HBSli nöbet tutan olguların subjektif uyku kaliteleri, uykuya dalma süreleri, toplam uyku süresi, gündüz işlevselliğin daha fazla etkilendiği ve toplam Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeks puanının daha yüksek olduğu bulundu. Nöbet tutmayan olguların %14,08'inde, ayda 5-7 nöbet tutanların %22,2'sinde, 8-10 nöbet tutanların %87,18'inde uyku kalitelerinin bozukluğu saptandı. Sonuç: HBS gece vardiyasında çalışanlarda daha sık görülen, insanın ruhsal durumunu ve sosyal yaşamını olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Vardiyanöbet sistemi ile çalışmak sirkadiyen uyku bozukluğunun önemli bir nedenidir. (Nöropsikiyatri Arflivi 2012; 49: 281-285)