Yazar "Çağlar, Tuncay" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer kanserli hastalarda 99mTc-sestamibi ve 99mTc-DMSA (V) sintigrafisinin karşılaştırılması(1999) Gümüşer, F. Gül; Sarıkaya, Ali; Pekindil, Gökhan; Yüksel, Mahmut; Kaya, Meryem; Çağlar, Tuncay; Berkarda, ŞakirTechnetium-99m methoxyisobutylisonitrile (99mTc-sestamibi) ve Technetium-99m pentavalent dimercaptosuccinic asid (99mTc-DMSA(V))'in akciğer kanseri tanısındaki rolünü saptamak için sırasıyla 30 ve 22 hastaya planar sintigrafi ve single photon emission computerized tomography (SPECT) görüntüleme yapıldı. Bütün hastalara bronkoskopi ve bilgisayarlı tomografi (BT) yapıldı ve sintigrafi görüntüleri kalitatif kantitatif olarak değerlendirildi. Primer tümör için 99mTc-sestamibi'nin duyarlılığı planarda %97, SPECT'te %100, 99mTc-DMSA(V)'inki ise %82'ue %91 olarak bulundu. Hiler ve mediastinal tutulum için 99mTc-sestamibi'nin duyarlılığı planarda %42, SPECT'te %100, 99mTc-DMSA(V) SPECT'in ki ise %12 idi. Beş hastada sintigrafide her iki radyofarmasötik'le de tümörde nekrozu düşündüren aktinite düşüklüğü tespit edildi. Yassı küçük hücreli kanserler arasında tümör uptake oranı (TUO) açısından bir fark bulunamadı. Sonuç olarak 99mTc-sestamibi hem primer tümörü hem de hiler ve mediastinal tutulumu değerlendirmede 99mTc-DMSA (V)'den daha duyarlı idi her iki ajan için SPECT, planar görüntülemeden daha hassastı.Öğe Bronşektazi olgularında sosyoekonomik özellikler ve predispozan faktörler(2007) Özdemir, Levent; Tabakoğlu, Erhan; Hatipoğlu, Osman Nuri; Altıay, Gündeniz; Özlen, Burcu; Çiftçi, Abdullah; Çağlar, TuncayAmaç: Bu çalışmada bronşektazili olguların sosyoekonomik özelliklerini ve bronşektazi gelişiminde rol oynayabilecek faktörleri belirlemek amaçlandı. Hastalar ve Yöntemler: Altmış dokuz bronşektazi olgusu (43 erkek, 26 kadın; ort. yaş 53.7±15.6) geriye dönük olarak değerlendirildi. Tüm hastaların bronşektazi gelişiminde rol oynayabilecek faktörler, eğitim düzeyleri, sigara, alkol kullanım öyküleri ve aylık gelir düzeyleri kaydedildi. Bulgular: Olguların çoğunda bronşektazi gelişiminde rol oynayan birden fazla risk faktörü vardı. Pnömoni (%68), kızamık (%32), tüberküloz (%18) en sık nedenlerdi. Olguların %42'si ilkokul mezunu olup, %20'si hiç okula gitmemişti. Olguların %55'inde sigara, %19'unda alkol öyküsü vardı. Aylık gelir düzeyleri ise ortalama 438.2±363 YTL olarak bulundu. Sonuç: Sonuç olarak bronşektazi sosyoekonomik düzeyi düşük olan bireylerin bir hastalığı olarak düşünüldü.Öğe Bronşiyolitis obliterans organize pnömoni: Solunum yetmezliğiyle seyreden üç olgu(2005) Yalçın, Ömer; Altıay, Gündeniz; Tabakoğlu, Erhan; Çağlar, Tuncay; Hatipoğlu, Osman NuriBronşiyolitis obliterans organize pnömoni (BOOP) sebebi bilinmeyen, küçük hava yolları içinde granülasyon dokusuyla karakterize bir durumdur. Tipik başlangıç dispne, öksürük, ateş, kilo kaybı ve göğüs radyografisinde tek veya birden çok opasiteler şeklindedir. Bazı vakalarda hızlı progresyon ve ölüm görülür. Bir aylık süre içinde üç idiyopatik BOOP olgusu izledik. Tüm olgularımızda patolojik tanı bronkoskopi eşliğinde transbronşiyal biyopsiyle konuldu. Olgularımızın ortak özelliği hızlı bir şekilde solunum yetmezliği bulgularının gelişmesiydi. Üç gün yüksek doz steroidle (1. gün 4 x 80 mg, 2. gün 3 x 80 mg, 3. gün 2 x 80 mg prednizolon) tedavi başladık ve 1 mg/kg/gün prednizolonla devam ettik. Tüm olgularımızda hızlı bir klinik ve radyolojik iyileşme izledik. Üç olgunun da bir aylık süre içinde başvurması ve hızla solunum yetmezliği bulgularının görülmesi ilginçti.Öğe Evaluation of Approach and Etiology in Patients with Chronic Cough in Trakya University Hospital(2023) Yılmam, İlker; Çağlar, Tuncay; Edis, Ebru ÇakırObjective: In this study, we aimed to determine the most common etiological causes in patients with chronic cough and to evaluate the effectiveness of empirical treatment approach model in patients with chronic cough. Material and Methods: Patients who presented to the chest diseases outpatient clinic with a cough complaint for more than 8 weeks within a period of 15 months and who had not been diagnosed with this symptom before were included in the study. Results: Ninety patients with cough complaint for at least 8 weeks who applied to the chest diseases outpatient clinic with this complaint were included in the study. Sixty- four of the patients (71.1%) were female and 26 of them (28.9%) were male. The mean age of the patients was 46 (17–79). In their respiratory system examinations, physical examination findings were not found in 69 patients (76.6%). As the most common cause of chronic cough, asthma alone was found in 22 patients (24.6%). The second most common etiological cause was found to be gastroesophageal reflux (21.1%). In 13 patients (14.4%), more than one etiological cause was found. Conclusion: Although asthma, reflux, and upper airway cough syndrome are found among the most common causes in patients with chronic cough, it should be consid- ered that more than one etiological cause may coexist in some patients.Öğe Hamilelikte ritodrin kullanımına bağlı gelişen ciddi solunum yetmezliği(2009) Çiftçi, Abdullah; Tabakoğlu, Erhan; Özdemir, Levent; Kökten, Rıfat; Altay, Gündeniz; Hatipoğlu, Osman; Çağlar, TuncayRitodrin, tokolitik ajan olarak preterm doğum eyleminde kullanılmaktadır. Ritodrin tedavisi sırasında ortaya çıkan en ciddi komplikasyonlardan biri pulmoner ödemdir. Pulmoner ödem insidensi; çoğul gebelik, glukokortikoid uygulanımı, fazla sıvı verilmesi ve maternal enfeksiyon olması durumunda artmaktadır. 21 yaşında 33 haftalık ikiz gebeliği olan ve preterm doğum eylemi nedeni ile kadın doğum servisine yatırılarak ritodrin ve steroid tedavisi başlanan olgumuz, yatışının 2. gününde öksürük, dispne ve ateş gelişmesi üzerine değerlendirildi. Çekilen PA grafide bilateral diffüz konsolidasyon alanları, arteryel kan gazında ağır hipoksi ve hipokapnisi mevcuttu. Bu klinik ile pnömoni, pulmoner emboli, sepsis, akciğer ödemi ön tanılarıyla entübe edildi. Olgumuza sezeryan sonrası 2 gün mekanik ventilasyon uygulandı. Klinik olarak hızla yanıt alınan hastaya ritodrine bağlı akciğer ödemi tanısı kondu. Preterm doğum eylemi sırasında gelişen solunum yetmezlikl erinde ritodrin ve steroid uygulanması sonucu akut pulmoner ödem oluşabileceği akılda tutulmalıdır.Öğe Hastane kökenli pnömonilerde sorumlu etkenler ve antimikrobiyal direnç değişimi(2006) Edis, Çakır Ebru; Otkun, Metin; Hatipoğlu, Osman N.; Gürcan, Şaban; Çağlar, Tuncay; Erkan, TülayHastane kökenli pnömoni, hastane infeksiyonları içinde en sık ölüme neden olan infeksiyondur. Bu çalışmanın amacı; Trakya Üniversitesi Hastane'sinde hastane kökenli pnömoni sıklığını, sorumlu etkenleri, direnç paternlerini ve bunların 10 yıllık süreç içindeki değişimlerini saptamaktır. Ekim 2003- Eylül 2004 tarihleri arasında hastane kökenli pnömoni hastalarından elde edilen mikrobiyolojik veriler retrospektif olarak değerlendirildi ve hastanede 10 yıl önce yapılmış çalışma sonuçları ile karşılaştırıldı. Hastane kökenli pnömoni hastane infeksiyonları içinde % 0.6 hızı ile üçüncü sıradan % 1.21 hızı ile birinci sıraya yükselmişti. Acinetobacter solunum yolu örneklerinde en sık saptanan etkendi ve sıklığı % 38.2'den % 44.5'e yükselmişti. Pseudomonas ise her iki çalışmada da ikinci sıklıkta yer aldı. Acinetobacter'in duyarlı olduğu antibiyotikler incelendiğinde, en yüksek etkinliğe sahip olan imipeneme duyarlılığın % 100'den % 35'e düşmesi çok dikkat çekiciydi. Sonuç olarak, hastane kökenli pnömoniler en önemli hastane kökenli infeksiyonlardır ve zaman içinde antibiyotik direnci büyük ölçüde artmıştır.Öğe İmmun trombositopenik purpurada ivig sonrası pulmoner tromboemboli gelişen olguda trombolitik tedavi kullanımı(2010) Edis, Çakır Ebru; Yıldız, Özlem; Demir, Muzaffer; Çağlar, Tuncayİmmun trombositopenik purpura (İTP), glikoprotein IIb/IIIa'ya karşı gelişen antikorla kaplı trombositlerin retikülo-endotelyal sistemde yıkımı ile karakterize otoimmun bir hastalıktır. İntraven öz immunglobulin (İVİG); yaşamı tehlikeye sokan kanamalı kronik İTP'de, etkin ve güvenli bir tedavi yöntemi olarak bilinmesine rağmen literatürde tedavi sonrası tromboz gelişen olgular bildirilmektedir. Kronik İTP tanısı ile takipli, bir ay önce İVİG uygulanmış 62 yaşında kadın hasta, alt extremitede şişlik ve nefes darlığı ile başvurdu. Alt ekstremite doppler ultrasonografisinde sol popliteal-femoral vende trombüs ve toraks tomografisinde bilateral pulmoner arterlerde trombüs izlendi. Hemodinamisi bozulan hastaya trombolitik tedavi yapma kararı verildi ancak trombositopenisi (38.000/mm3) mevcuttu. Trombosit transf üzyonu ile beraber rekombinan doku plazminojen aktivatör (t-PA 100mg) uygulandı. Komplikasyon gelişmeyen hastada tromboz etiyolojisine yönelik yapılan edinsel ve kalıtsal testlerde bir patoloji saptanmadı. Yalnızca etiyolojik ajan olarak İVİG kullanımı vardı. Olgumuz; İTP'da İVİG tedavisi ve tromboz birlikteliğine dikkat çekmek, yaşamı tehdit eden masif pulmoner tromboemboli durumunda kanama diyatezi açısından gerekli destek tedavi yapılarak trombolitik tedavi uygulanabilece ğini vurgulamak amacıyla literatür bilgileri eşli- ğinde sunulmuştur.Öğe İzoniazid proflaksisi altında TNF-? bloker tedavi uygulanmasına bağlı gelişen tüberküloz plörezi olgusu(2009) Batmaz, Emrah; Çağlar, TuncayAnti-TNF-? antikor tedavisi için günümüzde onaylanmış endikasyonlar artmaktadır. Bu tedavinin yan etkilerinden biri de latent tüberküloz enfeksiyonun reaktivasyonudur. Olgumuz 49 yaşında bayan hasta 15 yıldır ankilozan spondilit tedavisi görmekte olup. 2003 yılından bu yana TNF-? ?bloker (infliximab) tedavisi kullanmaktaydı. 2003 yılındaki tüberkülin deri testi ölçümünün 11 mm olması nedeniyle 9 ay süreyle izoniazid proflaksisi almıştı. Beş yıl sonra konsulte edilen hastada plöretik göğüs ağrısı mevcuttu. Akciğer grafisinde parankim normal olup solda plevral efüzyon mevcuttu. Torasentezle alınan eksuda niteliğindeki sıvıda adenozin deaminaz düzeyi 125 U/L olarak saptandı. Başlanan dörtlü anti tüberküloz tedavi sonrası birinci ayda çekilen kontrol toraks BT'de plevral efüzyonda tam düzelme izlendi. Tedaviye yan?t al?nan hasta TNF-? bloker tedavisine sekonder gelişen tüberküloz plörezi olarak tanı aldı. İzoniazid proflaksisi almış olmasına rağmen tüberküloz plörezi gelişen olgumuzu literatürlerde ender rastlanması ve izoniazid proflaksisi alan adenohastalarda da tüberküloz reaktivasyonu olabileceğini ve bunun plevral efüzyon şeklinde ortaya çıkabileceğini göstermesi bakımından sunmayı uygun bulduk.Öğe Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde serum ve bronş lavajı karsinoembriyonik antijen ölçümlerinin tanısal değerleri(2002) Topal, Tülay; Hatipoğlu, Osman Nuri; Çağlar, TuncaySerum ve bronş lavajı karsinoembriyonik antijen (CEA) ölçümlerinin küçük hücreli dışı akciğer karsinomu (KHDAK) tanısındaki değerini saptamak amacıyla KHDAK' li 29 ve benign akciğer hastalıklı (BAH) 26 hastanın serum ve bronş lavaj örneklerinde CEA düzeylerini karşılaştırdık. KHDAK grubundakilerde hem serum hemde lavaj CEA düzeylerinin BAH grubunda olanlardan anlamlı derecede daha yüksek olduğunu saptadık (p<0.05). Eşik değerler BAH grubu için %96 özgüllük veren değerlere göre saptandı ve serum CEA için 6.5 ng/mL ve lavaj için ise 80 ng/mL olarak kabul edildi. Bu eşik değerlere göre, KHDAK tanısında serum CEA ölçümlerinin duyarlılığını %38, lavaj CEA ölçümlerinin duyarlılığını ise %24 olarak bulduk.Serum ve lavaj ölçümlerinin birlikteliğinde duyarlılık %52' ye yükselmiştir. Sonuç olarak, KHDAK tanısında serum hem de bronş lavajı CEA ölçümlerinin duyarlılıkları yeterli bulunmamıştır.Öğe Nadir bir hemoptizi nedeni(2009) Çiftçi, Abdullah; Çağlar, Tuncay; Hatipoğlu, Osman Nuri; Özdemir, LeventHemoptizi solunum sisteminden öksürükle beraber kan gelmesidir. Sık nedenleri akut bronşit, bronş kanseri, bronşektazi, akciğer tüberkülozu, akciğer embolisi, pnömonidir. Altmış yedi yaşında erkek hasta melena ve hematemez yakınması ile peptik ülser tanısı ile gastroenteroloji kliniğinde takip edilirken hemoptizi gelişmesi üzerine konsülte edildi. Özgeçmişinde diyabet, hipertansiyon ve 3 yıl önce koroner baypas operasyonu mevcuttu. Akciğer grafisinde sağ akciğer parakardiyak alanda homojen, düzgün sınırlı 535 cm?lik lezyon saptandı. Toraks bilgisayarlı tomografisinde sağ akciğerde kalbe bası yapan tromboze sıvı koleksiyonu ve akciğer fistülizasyonu gözlendi. Kalp damar cerrahisi tarafından operasyona alınan, koroner baypas operasyonunda konulan safen greftinin rüptürü sonucu sağ akciğere fistülizasyonu ile ortaya çıkan nadir bir hemoptizi nedeni olarak olgumuzu sunmaya uygun bulduk.Öğe Plevral efüzyonların eksüda-transüda ayrımında light kriterleri ve çeşitli biyokimyasal parametrelerin karşılaştırmalı analizi(2001) Alp, A. İlker; Çağlar, Tuncay; Altıay, Gündeniz; Hatipoğlu, Osman N.; Karlıkaya, CelalPlevral efüzyonların eksüda-transüda ayrımında Light kriterleri ve çeşitli biyokimyasal parametrelerin etkinliğini saptamak amacıyla kesin tanılı 79 plevral efüzyonlu hastanın plevra sıvısı ve serum örnekleri incelendi. Plevral efüzyon, etiyolojilerine göre 62 hastada eksüda, 17 hastada ise transüda olarak sınıflandı. Light kriterleri için duyarlılık %100, özgüllük %56; plevra sıvısında kolesterol için duyarlılık %89, özgüllük %100; plevra sıvısı/serum kolesterol oranı için duyarlılık %95, özgüllük %93; serum-plevra sıvısı albümin gradyantı için duyarlılık %84, özgüllük %94 olarak saptandı. Diüretik kullanan yedi hastada transüdatif plevral efüzyon, Light kriterlerine göre yanlış bir şekilde eksüda olarak sınıflandırıldı. Değişik biyokimyasal parametrelerin birlikteliğinde en iyi sonuçlar, plevra sıvısı kolesterol ölçümü ile plevra sıvısı/serum LDH oranı veya plevra sıvısı/serum protein oranı kombine edildiğinde sağlandı (duyarlılık %100, özgüllük %100). Sonuç olarak, özellikle diüretik kullanan hastalarda Light kriterleri transüda-eksüda ayrımında yetersiz kalabilir. Bu durumlarda serum-plevra sıvısı albümin gradyantı, plevral sıvı kolesterol ölçümü ile birlikte çeşitli biyokimyasal parametrelerin kombine kullanımı klinisyene yardımcı olabilir.Öğe Solunum yoğun bakım hastalarında mortalite oranları ve ilişkili faktörlerin belirlenmesi(2007) Altıay, Gündeniz; Tabakoğlu, Erhan; Özdemir, Levent; Tokuç, Burcu; Çevirme, Leyla; Hatipoğlu, Osman Nuri; Çağlar, TuncayBu çalışmanın amacı solunum yoğun bakım ünitesinde mortalite oranları ve bunu etkileyen faktörleri belirlemektir. Mayıs 2003 – Mayıs 2005 tarihleri arasında solunum yetmezliği ile başvuran, ardışık toplam 150 hasta Trakya Üniversite Hastanesi Göğüs Hastalıkları bölümünde, ileriye yönelik olarak değerlendirildi. 135 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışma dışı bırakılan hastalar; ilk 24 saat içinde ölenler (n:8) ve malign hastalığı olanlar (n:7) idi. Hastaların 92’si erkek, 43’ü kadın ve yaş ortalaması 64.9 ± 12.9 idi. Mortalite oranı %32.6 (44 hasta) idi. En yüksek mortalite oranı (%54.2) ağır pnömoni/ sepsis olgularında idi. Hastanede ölen ve yaşayanların karşılaştırılmasında t-testi ve ki-kare testi kullanılmıştır. Hastanede ölümü belirleyen bağımsız faktörler lojistik regresyon analizi ile bulunmuştur. Mortalite artışını bağımsız olarak etkileyen durumlar; aritmi varlığı (Odds oranı (OR): 8.10; %95 CI: 2.67 – 24.58, p<0.05), invaziv mekanik ventilasyon gereksinimi (OR: 6.04; %95 CI: 1.88 – 19.34, p<0.05), kardiyotonik ihtiyacı (OR: 5.36; %95 CI: 1.67 – 17.22, p<0.05) ve ventilatör ile ilişkili pnömoni gelişimi (OR: 5.21; %95 CI: 1.54 – 17.63, p<0.05) idiÖğe Trakya bölgesinde pulmoner semptomlarla başvuran hastalarda alerji deri testi sonuçları(2007) Edis, Çakır Ebru; Tabakoğlu, Erhan; Çağlar, Tuncay; Hatipoğlu, Osman N.; Altıay, GündenizAmaç: Bu çalışmada Pulmoner semptomlarla başvuran hastalarda alerjen duyarlılığı profilinin belirlenmesi amaçlandı. Hastalar ve Yöntemler: Ekim 1999-Nisan 2005 tarihleri arasında pulmoner yakınmalarla başvuran 196 hastada (136 kadın, 60 erkek; ort. yaş 34.7±11.7) yapılan deri testi sonuçları, total IgE sonuçları ve alerji bilgi formları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların IgE medyan değeri (%25-75) 202 U/ml (118-530) idi. En sık görülen semptom %65.3 ile nefes darlığı iken ikinci sıklıkta başvuru nedeni %63.8 ile öksürüktü. Bu semptomlar %46.9 hastada toz alırken artmaktaydı. Hastaların %59.7'sinde en az bir alerjene duyarlık saptandı. Tek alerjen ile duyarlılık %18.9 iken çok alerjene duyarlılık %40.8 olarak tespit edildi. En sık %39.8 ile ev tozu akarlarına karşı alerji tespit edilirken ikinci sıklıkta %26 ile ağaç polenlerine karşı saptandı. D. Farinea'ya %33.7, D. Pteronyssinus'a %32.7 duyarlık saptandı. Sonuç: Trakya Bölgesi'nden alerjik semptomlarla başvuran hastalarda en sık ev tozu akarlarına karşı duyarlılık saptandı. Olguların %46.9'unda da semptomların evde, toz alırken artması bu bulguyu destekler nitelikteydi.Öğe Trakya Üniversitesi Hastanesi'nde saptanan hastane kökenli pnömoniler(1997) Teker, Bahri; Otkun, Metin; Akata, Filiz; Çağlar, Tuncay; Dündar, VolkanHastane kökenli pnömonilerde klinik ve mikrobiyolojik verilerden yola çıkarak empirik antibiyotik tedavisini yönlendirebilmek amacıyla Trakya Üniversitesi Hastanesi İnfeksiyon Kontrol Komitesi'nce aktif sürveyans yöntemiyle toplanan veriler değerlendirilmiştir. Ekim 1994-Eylül 1995 tarihleri arasında yatan hastaların 54'ünde (% 0.6) CDC kriterlerine göre hastane kökenli pnömoni saptanmıştır. Olguların 43'ü erkek, 10'u kadındır. Yaş ortalaması 55.5±16.9'dur. Bu olgular aynı dönemde saptanan tüm hastane kökenli infeksiyonların % 16.7'sini oluşturmakta ve üriner sistem ve cerrahi yara infeksiyonlarından sonra üçüncü sırayı almaktadır. Toplam 18 olguda (% 33.3) etken bakteri üretilmiş olup bunların 10 tanesinde tek, üçünde ikili, ikisinde üçlü ve üçünde dörtlü olmak üzere üretilen bakteri sayısı 34'dür. Bu bakterilerin 13 tanesi Acinetobacter spp. 10'u Pseudomonas spp, altısı Klebsiella pneumoniae. ikisi metisiline duyarlı Staphylococcus aureus, ikisi Streptococcus pneumoniae ve biri Enterobacter spp'dir. Diğer olgularda etken bakteri saptanamamıştır. Gram-negatif bakteriler için en etkili antibiyotikler imipenem (%^93), siprofloksasin (% 90), amikasin (% 71)'dir. Sonuç olarak, hastane kökenli pnömonilerde empirik antibiyotik tedavisini yönlendirmede İnfeksiyon Kontrol Komiteieri'nin etkin bir şekilde çalışması sağlanmalı ve elde edilen veriler dikkatle yorumlanmalıdır.Öğe Trakya Ünüversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Servisi'nde 15 yıllık süreçte yatırılarak izlenen plevral efüzyonlu hastaların değerlendirilmesi(2009) İdis, Çakır Ebru; Altıay, Gündeniz; Çağlar, Tuncay; Yılman, İlkerPlevral efüzyon gö ğüs hastalıkları pratiklerinde sık karşılaşılan problemlerden biridir. Bu çalışmada kliniğimizde yatırılarak izlenilen plevral efüzyonlu hastalarda etyoloji ve tanı yöntemlerini incelemeyi planladık.Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniği'nde 1992-2007 tarihleri arasında plevral efüzyon tetkik nedeniyle yatırılarak izlenilen 558 hasta retrospektif olarak incelendi.Hastaların 227'si (%40.6) malignite, 168'i (%30.1) tüberküloz plörezi, 89'u (%15.9) parapnömonik efüzyon, 14'ü (%2.5) konjestif kalp yetmezliği olarak değerlendirildi. Kırk beş hastaya ise (%8.1) tanı konulamamıştı.Plevral efüzyonlu hastaların 137'sine (%24.6) plevra biyopsisi, 98'ine (%17.6) bronkoskopi, 8'ine (%1.4) video torokoskopi ile tanı konulmuştu. On dört (%2.5) hasta önerilen invaziv girişimi kabul etmemişti. Malignite olarak izlenilen 227 hastanın 188'ine (%82.8) invaziv girişimler ile tanı konuldu.On dokuzuna (%8.4) uygulanan invaziv işlemler ile tanı konulamamıştır, yirmi (%8.8) hastaya ise invaziv işlem uygulanamamış olup değerlendirilmeleri klinik ve radyolojik olarak yapılmıştı.Kliniğimizde takip edilen plevral efüzyonlu hastaların yaklaşık %70'i malignite ve tüberküloz tanısı almıştı. Bu nedenle özellikle üçüncü basamak sağlık kurumlarında ileri yaşta efüzyonlu hastalarda ön planda malignite, genç yaş grubunda ise öncelikle tüberküloz plörezi düşünülmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istedik.Öğe Yayma negatif akciğer tüberkülozunda fiberoptik bronkoskopinin tanısal değeri(2002) Otkun, Ali Metin; Alp, Aydın İlker; Karlıkaya, Celal; Çağlar, Tuncay; Hatipoğlu, Osman N.Aktif akciğer tüberkülozu (Tbc) kuşkusu olan, balgam yaymaları negatif olgularda fiberoptik bronkoskopinin (FOB) ve materyal elde etmek için kullanılan çeşitli FOB tekniklerinin, erken ve geç tanıdaki yararlılığını belirlemek amaçlandı. Bir üniversite hastanesinde aktif akciğer Tbc'den kuşkulanılan, ayaktan veya yatan hastalar ardışık bir şekilde, 19 aylık bir çalışma periyodunda, prospektif klinik çalışmaya alındılar. FOB ve mümkün olduğunda ilişkili tamamlayıcı teknikler uygulandı. Tbc kuşkulu ve HIV negatifli 65 olgu çalışmaya alındı ve 35 olguda aktif akciğer Tbc tanısı kondu. FOB 19/35 (%54) olguda tanısaldı. Yayma 8 (%23), patoloji 2 (%6), hem yayma hem patoloji 1 (%3) ve toplamda 11/35 (%31) olguda FOB erken tanıyı mümkün kıldı. FOB öncesi balgam kültür pozitifliği 2/35 (%6) ve FOB kültür pozitifliği 16/35 (%46) olguda geç tanıyı teyit etti. Çeşitli FOB tekniklerinin uygulama hızı ve tanısal verimi şu şekilde bulundu: Bronş lavajı %100-40, bronş biyopsisi %14-0, fırça %81-24, bronkoalveoler lavaj %14-20, transbronşiyal biyopsi % 17-33, postbronkoskopik balgam %64-43. Granülomatöz iltihap 3/12 (%20) TBB'de gösterilebildi. Uygulanan teknikler ve değerlendirme yöntemleri arasında üstünlüğü olan bir yöntemden çok, hepsinin birbirini tamamlayıcı yöntemler olduğu saptandı. Sonuç olarak, FOB aktif akciğer Tbc'nin kesin tanısına ve mikrobiyolojik tanısına yararlı katkı sağlamaktadır. Çeşitli FOB teknikleri birbirini tamamlayıcı niteliktedir ve mümkün olduğu sürece uygulanmalıdır.Öğe Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi ile bronşektazi saptanan hastalarda akciğer grafisi ve dinleme bulgularının tanısal verimliliği(2000) Tabakoğlu, Erhan; Çakır, Bilge; Çağlar, Tuncay; Agun, Kemal; Erdoğan, Sarper; Hatipoğlu, Osman N.Son yıllarda bronşektazi tanısında Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarlı Tomografi (YRBT) yaygın olarak kullanılmaktadır. Bronşektazi düşünülen her hastada YRBT'ye gereksinim var mıdır; akciğer grafisi ve dinleme bulgusuyla gerçekte bronşektazinin ne kadarını saptarız; bu soruları yanıtlamak için bronşektazi tanısı konan 41 hasta akciğer grafisi, dinleme bulgusu ve YRBT ile değerlendirildi. Akciğer grafisi bulguları ve dinleme bulgusu ile YRBT bulguları arasında ciddi bir ilişkinin varlığı gösterildi. Akciğer grafisinin bronşektaziyi saptamadaki duyarlılığı 0.72, özgüllüğü 0.79 olarak saptandı. Dinleme bulgusu olarak ral varlığının ise bronşektaziyi saptamadaki duyarlılığı 0.69, özgüllüğü 0.90 olarak bulundu. Akciğer grafisi ve dinleme bulgusu birlikteliği, bir tanı yöntemi olarak ele alındığında tanı oranı artıyordu. Bunlardan herhangi biri bronşektaziyi düşündürüyorsa, duyarlılık 0.68, özgüllük 0.75; akciğer grafisi ve dinleme bulgusunun her ikisi birden bronşektaziyi düşündürüyorsa, duyarlılık 0.80, özgüllük 0.95 olarak saptandı. Klinik olarak bronşektazi düşünülen hastalarda, akciğer grafisinin özgül olmayan bulguları dinleme bulgusuyla beraber değerlendirildiğinde, her ikisi de bronşektazi düşündürüyorsa, klinik önemi olmayan bronşektaziler dışında hemen tamamında etkili bir tanı sağlanır. Bronşektazi tanısı için her olguda YRBT'ye gereksinim yoktur.