2024-03-28T12:38:08Zhttp://dspace.trakya.edu.tr/oai/requestoai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/71362021-11-20T10:37:26Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5362col_trakya_5366
00925njm 22002777a 4500
dc
Dağlar, Oya
author
2006
Emrullah Efendi was one of the most important politician in the Ottoman Empire. He was the Minister of Education between 1909 and 1911 and enacted the Elementary Education Act. Therefore, he contributed to the improvement of the Turkish National Education. The conflict between Emrullah Efendi and Tevfik Fikret who was the principal of the Galatasaray High School in the second ministerial term of Emrullah Efendi is discussed in this article. When Emrullah Efendi wanted to change the budget and interior regulation of the Galatasaray High School in 1910, Tevfik Fikret reacted severely and resigned. After his resignation, students started to protest and this case caused some disputes about education and training in the Ottoman Empire unexpectedly. These cases were reflected to the media. The protests of students and their parents increased. On the other hand, the son of the sultan was the student of this high school. Thus, the revolts in the Galatasaray High School reached to the political dimension. Finally, the Grand Vizier met the Council of Ministers, new administrative arrangements were made and the revoltes ended. This issue started the discussions about the problems of the high school education in the Ottoman Empire. Moreover, the Galatasaray High School incident made history, because it was the first revolt which occured in all high schools
Emrullah Efendi Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli siyaset adamlarından biridir. 1909 ve 1911 tarihleri arasında Maarif Nazırlığı görevinde bulunmuş ve İlköğretim kanunu çıkararak, Türk Milli eğitiminin gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur. Bu çalışmada Emrullah Efendi’nin ikinci bakanlık döneminde Galatasaray Lisesi Müdürü Tevfik Fikret ile olan anlaşmazlığı ele alınmaktadır. Emrullah Efendi’nin 1910 yılında Galatasaray Sultanisi’nin bütçesinde ve iç tüzüğünde yapmak istediği değişikliklere karşı Tevfik Fikret büyük tepki göstermiş ve bu kararı kendisine yapılmış bir müdahale sayarak istifa etmişti. Tevfik Fikret’in istifasının ardından öğrencilerin başlattığı protestolar beklenmedik bir şekilde Osmanlı İmparatorluğu’nda eğitim ve öğretim sorunlarının gündeme gelmesine neden oldu. Olayların basına yansıması ve öğrenciler ile ailelerinin devreye girmesi ile olaylar büyüdü. Üstelik okulun öğrencileri arasında şehzadelerin de bulunması Galatasaray Sultanisi’ndeki olayları siyasi boyutlara taşıdı. Sonunda Sadrazam başkanlığında Bakanlar kurulu toplanarak Galatasaray Sultanisi’nde yeni idari düzenlemeler yapıldı ve olaylar yatıştırıldı. 1910 yılında ortaya çıkan bu sorun, ortaöğretim ile ilgili tartışmaların o dönemde yeniden gündeme gelmesini sağladı. Galatasaray Sultanisi Meselesi ayrıca ortaöğretim düzeyinde yapılan ilk öğrenci boykotu olarak tarihe geçti
1305-7766
2587-2451
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyasobed/issue/30233/326497
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/321757
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7136
8
2
27
45
Education
Galatasaray High School
Emrullah Efendi
Student’s boycott
Eğitim
Galatasaray Sultanisi
Tevfik Fikret
öğrenci boykotu
Emrullah Efendi - Tevfik Fikret Anlaşmazlığı (Mekteb-İ Sultani Hadisesi)
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/48042022-01-28T22:15:03Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Dereli, Mert
author
2019
Dünyanın çevreci teknolojilere, politikalara ve yatırımlara yönelmesiyle ortaya çıkan Yeşil Ekonomi yaklaşımı geleceğin ekonomi modeli olarak düşünülmektedir. Günümüzün en büyük küresel sorunlarından biri olan küresel iklim değişikliğinin ulusal ve yerel ekonomilere yansımaları önemlidir. Küresel iklim değişikliği; deniz seviyesinin yükselmesi, şiddetli rüzgâr, yükselen sıcaklıklar, değişen yağış düzenleri, sıradışı hava olayları ve çevresel değişiklikler gibi çeşitli etkileri bulunan en ciddi küresel sorunlardandır. Bu nedenle küresel iklim değişikliği, çevre ile olan yakın bağlantıları ve iklim-bağımlı özelliğinden dolayı turizm sektörünün önündeki en büyük engellerden biri haline gelmiştir.
Bu çalışmada küresel iklim değişikliğinin en hızlı büyüyen sektörlerden biri olan turizm sektörüne etkileri incelenmiştir. Turizm sektörü, iklim değişikliğinin etkilerine duyarlı olmakla birlikte çevresel etkileşimler yaratarak gerek etkilenen gerekse etkileyen sektör konumundadır. Bu noktada turizm sektörünü sürdürülebilir bir şekilde geliştirmek için yeşil ekonomi kavramı devreye girmektedir. Bu çalışmanın amacı, yeşil ekonomi anlayışı ile birlikte küresel iklim değişikliğini tüm boyutları ile inceleyerek turizm sektörüne olan etkilerini ortaya koymaktır. Çalışmada dinamik panel veri tahmin yöntemlerinden Sistem Genelleştirilmiş Momentler Metodu (GMM) ile turizmin GSYH içindeki payının, turist sayısı, CO2 emisyonu, orman alanı, İnsani Gelişme Endeksi, yenilenebilir enerji düzeyi ve sıcaklık gibi çeşitli değişkenlerle ilişkileri incelenmiştir. Araştırma bulguları, turizmin GSYH içindeki payının; turist sayısı, İnsani Gelişme Endeksi, orman alanları ve yenilenebilir enerji kullanımı ile pozitif bir ilişki, buna karşılık CO2 emisyonu ve sıcaklık seviyesi ile negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Elde edilen sonuçlar analize dâhil olan ülkelerde turizm sektörünün yeşillendirilmesi ile birlikte ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlayacağını belirtmektedir. Çalışmada; ekonomik büyüme ve kalkınma hedefi için turizm sektörünün güçlendirilmesi ve turizm odaklı optimal yatırımların çevreye duyarlı olarak geliştirilmesi araştırma önerisi olarak sunulmuştur.
The green economy approach emerging with the world's turning towards green technologies, policies and investments is expected to be the future economic model. The impact of global climate change on national and local economies is one of the today's biggest global problems. Global climate change is one of the most serious global problems having a variety of impacts, including sea level rise, severe wind, rising temperatures, changing rainfall patterns, extreme weather events and environmental changes. Therefore, global climate change has become one of the biggest obstacles in the tourism sector due to its close links with the environment and its climate-dependent nature.
In this study, the effects of global climate change on the tourism sector, which is one of the fastest growing sectors, were examined. Although the tourism sector is sensitive to the effects of climate change, it is the sector that is affected and affected by creating environmental interactions with its production structure. At this point, the concept of green economy comes into play in order to develop the tourism sector in a sustainable way. The aim of the study is to examine the global climate change with the understanding of green economy in all dimensions and to reveal the possible impacts of the tourism sector. The study examined the relations of tourism with the dynamic panel data estimation methods were conducted with the Generalized Moments Method (GMM) using various variables such as the share of tourism in GDP, number of tourists, CO2 emissions, forest area, Human Development Index, renewable energy level and temperature. As a result of the analysis, the share of tourism in GDP was positively correlated with the number of tourists, Human Development Index, forest areas and renewable energy use and has a negative relationship with CO2 emission and temperature. The results indicate that with the greening of the tourism sector in the countries included in the analysis, will contribute to economic growth and sustainable development. In this study, for the purpose of economic growth and devolopment, strengthening the tourism sector and the development of optimal investments focused on tourism is presented as a research proposal.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/4804
Yeşil Ekonomi
Küresel İklim Değişikliği
Turizm
Green Economy
Global Climate Change
Tourism
Yeşil ekonomi yaklaşımı ile küresel iklim değişikliğin turizm sektörüne etkileri
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/1342022-01-28T22:00:58Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Tütüncü, Sevil
author
2006
…
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/134
Güzel ve Dekoratif Sanatlar
Halka Açık Parklar ve Alanlar
Edirne’nin park ve bahçelerinde bulunan bazı egzotik ağaçların ve çalıların polen morfolojilerinin incelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/44602022-01-28T22:22:30Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Mutlu, Nevin
author
2019
Günümüzdeki birçok araştırmalar gösteriyor ki karlılık ve likidite arasında bir
ilişki bulunmaktadır. Nakit akışının gerek görüldüğü durumda likiditeyi ve aynı
zamanda karlılığı arttırdığı gözlemlenmektedir. Bu çalışmanın bir amacıda işletme
sermayesi yönetimi ve karlılık arasındaki ilişkinin daha önce yapılan araştırmaları da
baz alarak ve bu ilişkinin farklı sektördeki firmaların üzerinde oluşturacağa etki
araştırılmak istenmektedir. Teorik çerçeve de üç hipotez kurulmuş, istatistiksel olarak
test edilmiş ve bu istatistiksel sonuçların hipoteze uygunluğu araştırılmıştır.
Bu araştırma sonucunda bir şirketin ne kadar hızlı kar elde edebileceğine ölçen
metrik dönüşüm döngüsüne odaklanır ve karlılığın ölçüsü olarak nakit dönüşüm
döngüsünü baz almaktadır. Bu araştırma BIST 100 endeksinde bulunan firmaların
2010 - 2017 yılları arasında toplanan tüm verilerin analizi sonucu elde edilmiş olup
tezin amacına uygun olarak hareket edilmiş ve hipotezler birçok farklı açıdan test
edilmiştir.
Hipotezlerin oluşturulmasında BIST 100 şirket verileri Kamuyu Aydınlatma
Platformu tarafından elden edilmiştir. Elde edilen verilerin SPSS programında
korelasyon ve regresyon analizleri yapılmış olup bu listelenen firmaların işletme
sermayesi yönetimi ve karlılık arasındaki ilişkileri grafiksel olarak ifade edilmiştir.
Araştırmanın sonucunda nakit dönüşüm döngüsünün şirket karlılığı arasındaki pozitif
ilişki net bir şekilde belirtilmiştir. Yapılan analizlerden çıkan en önemli sonuç nakit
dönüşüm döngüsünün şirket karlılığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olma gücüdür.
Bu analizleri güçlendirmek için birçok değişken hesaba katılmış ve sunulan hipotezler
güçlü kanıtlarla temellendirilmiştir.
Nowadays, many researches indicates that there is a relation between
profitability and liquidity. It is observed that cash flow can increase liquidity and
profitability at the same time. The purpose of this research is that the relation between
working capital managements and profitability based on previous researches
investigation and show the effect of this relation on firms from different sectors.
This study focuses on the metric conversion cycle which measures how quickly
a company can profit in addition to the basement of the cash conversion cycle which
is measure of profitability. This case is obtained as a result of analysis of all collected
data from BIST 100 Index from 2010 to 2017 and it has been acted according to the
purpose of the thesis and hypotheses which were tested in many different ways.
All the BIST 100 index companies’ data obtained from Kamuoyu Aydınlatma
Platformu for the form of hypotheses. The corelation and regression analysis of all
outputs were performed with SPSS analyse program and the relation working capital
management and profitability were evaluated graphically among all listed companies.
As a consequence of this study the positive relation between company profitability and
the cash conversion cycle can be defined clearly. The most important result of the
analysis is that cash conversion cycle have a storng impact on firm profitability. In
order to strengthen these analysis, many variables were taken into account and the
presented hypotheses were based on strong evidences.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/4460
Nakit Dönüşüm Döngüsü
Karlılık
Likidite
İşletme Sermayesi Yönetimi
Kamuyu Aydınlatma Platformu
BIST
Cash Conversion Cycle
Profitability
Liquidity
Working Capital Management
Nakit dönüşüm süresi ve şirket karlılığı: Borsa İstanbul’daki şirketler üzerine bir uygulama
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/78182022-03-02T11:26:17Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Sakızcıoğlu, Ömer Şahin
author
2021
Çalışmamız II. Mehmed Dönemi’nin önemli siyasi karakterlerinden Mahmud
Paşa’nın askeri ve siyasi faaliyetleri ile dönemin sosyal ve edebi yaşantısına olan
katkısını kapsamaktadır. Bu ölçekte Osmanlı ve Bizans kaynaklarının yanı sıra
Mahmud Paşa üzerine yapılan araştırmaları ve konu hakkında bilgi veren tetkik
eserlerler tahlil edilip biyografik bir ürün ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma
esnasında özellikle birinci ve ikinci el kaynaklar üzerinden yapılan yorumlarda eserin
diğer kaynaklar ile olan uyumu titizlikle incelenmiştir. Ulaşılan tüm veriler dikkatle
terkip edilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nun en ünlü sadrazamlarından Mahmud Paşa
hakkında güvenilir bir eser hedeflenmiştir.
Our study covers the contribution of Mahmud Pasha to the social and literary
life of the period with his military and political activities, who was one of the most
important political characters of Mehmed II Period. In this scale, besides Ottoman and
Byzantine sources, studies on Mahmud Pasha and research studies, which give
information about subject, were analyzed and biographical study were tried to be
presented. During this study, compatibility of the study with other sources were
examined meticulously in the interpretations on especially primary and secondary
sources. All the obtained datas were compiled carefully and it was aimed that revealing
reliable study about Mahmud Pasha who was one of the most famous grand veziers
of the Ottoman Empire.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7818
Veli Mahmud Paşa
II. Mehmed
Fatih Dönemi
Balkanlar
Veli Mahmud Pasha
Mehmed II
Fatih Period
Balkans
Fatih’in kullarından Vezir-i Azam Mahmud Paşa ve faaliyetleri
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/59192021-11-20T10:11:24Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38com_trakya_4143col_trakya_5362col_trakya_5380col_trakya_4144
00925njm 22002777a 4500
dc
Yuluğkural, Zerrin
author
Akhan, Sıla
author
2007
Bruselloz dünyada endemik olarak görülen multisistemik bir enfeksiyon hastalığıdır. Gastrointestinal sistem sıklıkla tutulmaktadır ve karaciğer bu sistem içinde en sık etkilenen organdır. Kemik eklem tutulumu da brusellozda sık görülmektedir. Bu yazıda akut kolanjit ve uzun süreli gezici artrit ile seyreden iki bruselloz olgusu sunulmaktadır.
Brucellosis is a multisystemic infection that is endemic in some parts of the world. Gastrointestinal system involvement is common and the liver is the most frequently affected organ in this system. Musculoskeletal involvement is also common in this disease. In this article, we present two cases of brucellosis presenting with acute cholangitis, and longterm migrating arthritis.
1301-3149
https://app.trdizin.gov.tr/makale/TVRBMU1UY3lNZz09
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/5919
24
1
74
76
Enfeksiyon Hastalıkları
Genel ve Dahili Tıp
Hepatik ve kemik-eklem tutulumunun ön planda olduğu iki bruselloz olgusu
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/69582021-11-20T10:33:52Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5362col_trakya_5366
00925njm 22002777a 4500
dc
Canşen, Efkan
author
2015
Sports, towards the end of the late 1830’s with the Tanzimat has entered into the Ottoman Empire. In the process of modernization during the Tanzimat period, in law, education, literature, politics and also in Sports changes occured. Modern sports entered the country in the era of Tanzimat. After the establishment of the republic, sports directly came under the control of the state. Mustafa Kemal Atatürk’s word “healthy mind in a healthy body” has been quite impressive on the revolutionary leaders of the state and has been worked intensively to create a powerful and fit youth. According to the Republic’s philosophy sports is identical with the civilization. The leaders of the new Republic showed their citizens western type of healthy nutrition, physical activities which was made by the healthy citizens of western highly developed countries. During the Ottoman period sports was only a hobby of elites, but after the revolution under the supervision of the state has been spread from villages to cities and became an important part of the education system
Spor, 1830’lu yılların sonlarına doğru Tanzimat’la birlikte Osmanlı İmparatorluğu içerisinde filizlenmeye başlamıştır. Tanzimat dönemindeki modernleşme sürecinde hukuk, eğitim, edebiyat politika alanında değişimler olurken spor alanında da yenilikler meydana gelmiştir. Tanzimat modern sporların ülkeye girdiği bir dönemdir. Cumhuriyet’in kurulmasından sonraki süreçte de spor doğrudan devletin çalışma alanı içerisine girmiştir. Türk devriminin öncüsü Mustafa Kemal Atatürk’ün “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” sözü, cumhuriyeti kuran kadro üzerinde oldukça etkileyici olmuş ve güçlü, zinde bir gençlik yetiştirme konusunda yoğun çalışmalar başlatılmıştır. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde sporun yeri uygarlıkla özdeşleştirilmiştir. Cumhuriyetin kurucu kadrosu, kurdukları cumhuriyetin halkına Batı’nın beslenmeden, kültür, fiziğe kadar her yönden kendini geliştirmiş bireylerini örnek göstermişlerdir. Osmanlı’da sadece seçkinlerin uğraşı olan spor, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra inşa edilmeye başlayan yeni toplumda, devletin gözetiminde köyden, kasabaya kentte yaygınlaştırılmış, eğitimin önemli bir parçası haline getirilmiştir
1305-7766
2587-2451
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyasobed/issue/30210/326083
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/321330
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6958
17
1
33
48
Ottoman
Tanzimat
Modernization
Republic
Sports
Culture
Civilization
Osmanlı
Tanzimat
Modernleşme
Cumhuriyet
Kültür
Spor
Uygarlık
Türkiye Cumhuriyetinin Spor Politikaları
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/11732022-02-14T11:57:21Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Gençer, Nazlı
author
2011
Askerî-stratejik bir öneme haiz olan Edirne, 1361'de Osmanlı Devleti tarafından zapt edildikten sonra, Balkan Yarımadası'nda ve genellikle Güneydoğu ve Orta Avrupa'da yapılacak fetih hareketleri için önemli bir hareket noktası oldu. Sultan I. Murad 1365'te devlet merkezini Bursa'dan Edirne'ye naklettikten sonra büyük siyasî olaylara sahne olan Edirne, Yıldırım Beyazıd'ın 1402 Ankara Savaşı'nda Timur'a yenilgisinden sonra, oğulları arasındaki taht mücadelesi Osmanlı Devleti'nin Fetret Devri denilen dönem sırasında, askerî özelliği yanı sıra siyasî bir merkez olarak da ön plâna çıkmıştır. Edirne, devlet teşkilâtının İstanbul'a taşınmasından sonra İstanbul'un sadece arka bahçesi olarak değil, Balkan fütuhatı nın sürmesi nedeniyle uzun bir süre daha imparatorluğun ikinci merkezi olarak kalmıştır. 1453'te İstanbul'un fethine kadar yapılan eserler bakımından da canlılık kazanan Edirne, birçok bakımdan Osmanlı mimarlığının gelişme adımlarının atıldığı merkez olmuştur. Yalnız bir tarih şehri, ticaret ve idare şehri değil aynı zamanda bir kültür şehridir. XVII. yüzyılda 350.000 nüfusu ile İstanbul, Paris ve Londra'dan sonra Avrupa'nın dördüncü büyük kenti olan Edirne, dünyada adları anılan şehirler arasına girmiştir. İmparatorluğun gerilemeye başlamasıyla birlikte, Fransız İhtilâli'nin etkisi ve Rusya'nın Balkanlarda yürüttüğü Panslavizm politikası sonucunda, Osmanlı tebaasındaki Hıristiyan unsurlar isyan etmeye başlamışlardır. Neticede Osmanlı Devleti ve Rusya arasında cereyan eden 93 Harbi Osmanlı Devleti'nin mağlubiyetiyle son bulmuştur. Osmanlı Devleti için büyük bir felâket olan savaşta bir çok Müslüman halk Rus-Bulgar zulmüne maruz kalmış ve çoğu hayatını kaybetmiştir. Başta Balkanlar olmak üzere Edirne ve çevresinde de büyük yıkım ve tahribata yol açmıştır.
Abstract
Edirne which already had military and strategic importance, after the conquest by the Ottoman Empire in 1361, became an important point for the future movements of conquests in the Balkan Peninsula and in Southeastern and Central Europe. Edirne, witnessed major political events when it became the center of the state by sultan I. Murad's decision. After Yıldırım Beyazıd was defeated by Timur at the battle of Ankara in 1402 during the throne struggle of Yıldırım Beyazıd sons, Edirne came forward as a political center as well as military at which was called the period of the stagnation of Ottoman Empire. After moving the state organization of ottomans from Edirne to İstanbul due to conquest movements of Balkans, Edirne didn't become the backyard of it although it countinued up to be the second center for a long time for the empire. Works up to the conquest of İstanbul in 1453, Edirne also gained a vibrancy and became the center of first steps to development in Ottoman architecture in many respect. Edirne was not only historical, commerce and administration city was also a cultural city. In XVII. century with a population of 350.000, Edirne was not only Europe's fourth largest city after İstanbul, Paris and London was also well known city in the World. With the beginning of the empire's decline, effects of French Revolution and results of Russia's Balkans Panslavism policy Christian subjects began to rebel against the Ottoman Empire. As a result the 93 War took place between the Ottoman Empire and Russia ended with the defeat of the Ottoman Empire. This major disaster for Ottoman Empire left many Muslim people exposed to persecution and death by the Russian and Bulgarian. At the end Edirne and the Balkans were led to great destruction and devastation.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1173
Balkanlar
93 Harbi
Edirne
İstanbul
Balkans
93 War
93 harbinde Edirne ve çevresi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/71292021-11-20T10:37:26Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5362col_trakya_5366
00925njm 22002777a 4500
dc
Musaoğlu, Neziha
author
2008
The Neo-Eurasianism which was one of the ideological projects concerning the quests of identity after the collapse of the Soviet Union, influences to some degrees the foreign policy of the Russian Federation ,especially during the Putin’s rule period. “The Eurasian model” is a geopolitical project developed by Russia in the post-Soviet era against the Occident blaming her to pursue imperialistic politics in its nearest abroad and is often mentioned in the current Turkish foreign policy discourses as an alternative strategy to the European Union. The aim of this Project is the reparticipation of Russia to the international system as a powerful actor ( Ortodox empire).Analysis of diverse Neo-eurasian versions could provide us objective basis for the discussions on the conformity in geopolitical and reelpolitik terms of this alternative model to Turkey
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kimlik arayışları ile ilgili yoğunlaşan ideolojik tasarımlarından biri olan Yeni-Avrasyacılık akımı, Rusya Federasyonu’nun izlediği dış politikasına özellikle Putin’in iktidar döneminde belli ölçülerde yansımıştır. Rusya’nın yakın çevresine yönelik politikalarını emperyel olmakla eleştiren Batı’nın ve AB’e alternatif olarak Türk dış politika söyleminde sıkça yer almaya başlayan “Avrasya modeli” post-Sovyet dönemde Rusya’nın geliştirdiği jeopolitik bir projedir . Bu proje, Rusya’nın yeniden güçlü bir aktör olarak(bir Ortodoks imparatorluğu olarak) uluslararası sisteme katılmasını amaçlamaktadır. Süreç içinde gelişen Yeni-Avrasyacılığın çeşitli versiyonlarının analizi, Türkiye için bu modelin jeopolitik ve reelpolitik açısından alternatif model olarak uygunluğu tartışmalarına nesnel bir zemin oluşturmaktadır
1305-7766
2587-2451
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyasobed/issue/30230/326440
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/321699
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7129
10
1
59
86
Russian Federation
Neo-eurasianism
empire
civilisations’ dialogue
globalisation
Turkey
Rusya Federasyonu
Yeni-Avrasyacılık
imparatorluk
medeniyetler buluşması
küreselleşme
Türkiye
Avrasyacılığın Rus ve Türk (Kazak) Versiyonları ile Türkiye’de Avrasyacılığın Jeopolitik Ortak Paydası: “Türk Dünyası”
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/73292021-11-20T10:37:59Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5362col_trakya_5367
00925njm 22002777a 4500
dc
Koçoğlu, Ayhan
author
Kanadlı, Sedat
author
2019
Bu araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerininfen bilimleri ve matematik derslerinde algıladıkları özerklik desteği ile problemçözme becerileri ve eleştirel düşünme eğilimleri arasındakiilişkiyi belirlemektir. Bu amaçla bu araştırmada ilişkisel tarama modelikullanılmıştır. Çalışmanın örneklemi 2014-2015 eğitim/öğretim yılında Mersinili merkez ilçelerinde 7. ve 8.sınıflarda öğrenim gören 1063 öğrencioluşturmuştur. Araştırmanın verileri öğrenme iklimi ölçeği, eleştirel düşünmeeğilimi ölçeği ve ortaokul öğrencileri için problem çözme becerisi ölçeğiyletoplanmıştır. Toplanan verilerin normal dağılım göstermemesinden dolayı,betimsel istatistikler, Mann Whitney U Testi ve Spearman-rho korelasyonkatsayısı ve parametrik olmayan regresyon analizi kullanılmıştır. Verilerinanalizi sonucunda ortaokul öğrencilerinin fen bilimleri ve matematikderslerinde algıladıkları özerklik desteğinin, eleştirel düşünme eğilimleri veproblem çözme becerileri ile anlamlı bir ilişkisinin (p lt;.05) olduğu;özerklik desteğinin eleştirel düşünme eğilimi ve problem çözme becerisinianlamlı (p lt;0.0001) bir şekilde yordadığı saptanmıştır.
2630-6301
https://dergipark.org.tr/tr/pub/tred/issue/42642/517199
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/633288
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7329
9
1
61
77
Ortaokul öğrencisi
özerklik desteği
eleştirel düşünme eğilimi
Ortaokul Öğrencilerinin Algıladığı Özerklik Desteği, Eleştirel Düşünme Eğilimleri ve Problem Çözme Becerileri Arasındaki İlişkisinin İncelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/85922023-11-28T12:36:09Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Altın, Mehmet Salih
author
2023
Bu tez çalışmasında, Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) onun güç
araçlarını, görsel kültür üzerindeki etkisini sinema üzerinden ve özelde Forrest Gump
filmi ile incelenmiştir. Küresel düzeyde etkili olan Amerikan görsel kültürünün,
toplumlara ve özelde tek tek bireylere nasıl etki ettiği ve sinemanın etki etme sürecinde
nasıl bir rol oynadığı üzerinde durulmaktadır. Tez üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk
bölümde, ABD'nin tarihçesi ve güç araçları ele alınmaktadır. Öncelikle Yeni Dünya
öncesi dönemlerden başlayarak, ABD'nin kuruluşu, yükselişi ve hegemonya süreçleri
incelenmektedir. Ardından, ABD'nin güç araçları, sert güç, yumuşak güç ve akıllı güç
olarak değerlendirilmektedir. İkinci bölümde, görsel kültür ve sinema kavramları
irdelenmektedir. Görsel kültürün tanımı, anlamı, gelişimi; kimlik, sanat ve ekonomi
bağlamında ele alınmaktadır. Sinema sanatı ve uluslararası boyutları incelenirken,
sinema endüstrisi ve Hollywood üzerinde durulmaktadır. Kültür endüstrisi,
küreselleşme, görsel kültür ve Amerikan görsel kültüründe Hollywood'un yeri yine
ikinci bölümde değinilen konular arasındadır. Üçüncü bölümde, Amerikan görsel
kültürünün Forrest Gump filmi üzerinden değerlendirilmesi için göstergebilimsel bir
analiz yapılmaktadır. Öncelikle metodoloji, amaç, yöntem, kapsam ve sınırlılıklar
belirlenmektedir. Ardından, göstergebilim ve Roland Barthes'ın teorileri incelenirken,
düz anlam, yan anlam ve sinemada göstergebilim kavramlarına değinilmektedir.
Forrest Gump filmi ve görsel kültür bileşenleri üzerinde durulurken, Amerikan görsel
kültüründeki yeri ele alınmaktadır. Son olarak, filmin göstergebilimsel çözümlemesi
gerçekleştirilmektedir. Tez sonucunda, Amerikan görsel kültürünün ve sinemanın
küresel etkisi, özellikle Hollywood filmlerinin toplumlar ve bireyler üzerinde önemli
bir etkisi olduğu ve kültürel değerlerin yayılmasında sinemanın önemli bir araç olduğu
görülmektedir. Bu çalışmanın, görsel kültür ve sinemanın etkisi üzerine daha fazla
araştırma yapılmasına hizmet etmesi umulmaktadır.
This thesis examines the United States of America (USA), its power tools,
and its impact on visual culture through cinema, particularly via the film Forrest
Gump. It focuses on how the globally influential American visual culture affects
societies and specifically individuals, and what role cinema plays in this process of
influence. The thesis is divided into three main sections. In the first section, the history
of the USA and its power tools are examined. Starting from the periods before the New
World, the establishment, rise, and hegemony processes of the USA are studied. Then,
the power tools of the USA are evaluated as hard power, soft power, and smart power.
The second section scrutinizes the concepts of visual culture and cinema. The
definition, meaning, and evolution of visual culture are addressed in the context of
identity, art, and economics. The art of cinema and its international dimensions are
explored, with a focus on the film industry and Hollywood. The culture industry,
globalization, visual culture, and the place of Hollywood in American visual culture
are also discussed in this section. In the third section, a semiotic analysis is conducted
to evaluate American visual culture through the film Forrest Gump. Firstly, the
methodology, purpose, method, scope, and limitations are determined. Then, while
examining semiotics and Roland Barthes' theories, the concepts of literal meaning,
connotation, and semiotics in cinema are discussed. While focusing on the Forrest
Gump film and its visual culture components, its place in American visual culture is
discussed. Lastly, a semiotic dissection of the film is conducted. As a result of the
thesis, it is observed that American visual culture and cinema's global influence,
especially Hollywood films, have a significant impact on societies and individuals,
and cinema is an important tool in disseminating cultural values. It is hoped that this
study will serve to encourage further research on the impact of visual culture and
cinema.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8592
Görsel kültür
Amerikan görsel kültürü
Forrest Gump
Sinema
Hollywood
Visual culture
American visual culture
Cinema
Amerikan görsel kültürünü Forrest Gump filmi üzerinde okumak : Göstergebilimsel bir analiz
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/49582021-11-20T11:55:25Zcom_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_7633
00925njm 22002777a 4500
dc
Bozkurt, Fatih
author
2012
Tarih boyunca toplumların korunmaya en çok muhtaç kesimini yetimler
oluşturmuştur. Günümüze göre ortalama insan ömrünün kısa olduğu 20. yüzyıl öncesinde
sağlık ve beslenme alanlarındaki yetersizliklerle beraber savaş ve doğal afetler genel yaşam
kalitesini olumsuz etkilemiştir. Etkileri en çok hasta, yaşlı ve çocuk nüfusu üzerinde görülse
de demografik yapıyı belirleyen bu faktörler, öte yandan, ebeveynlerinden birini ya da her
ikisini kaybeden yetimlerin sayısını arttırmıştır. Osmanlılar bu konuda istisna teşkil
etmiyordu. Toplumun her kesimini ilgilendiren yetimlerin himayesiyle ilgili Osmanlıların
kendi tecrübe ve imkânları çerçevesinde çeşitli düzenleme ve uygulamalara başvurdukları
görülmektedir. Tereke defterleri ve diğer mahkeme kayıtları konu hakkında bilgi veren
kaynakların başında gelmektedir. Yetimlerin korunmasında son derece etkili bir mekanizma
geliştirdikleri gözlemlenen Osmanlı uygulamasında, yetimlerin mirasçı olmaları durumunda
terekelerin mutlaka görevlilerce tahrir ve taksim edilmesi kuralı kati olarak benimsenmişti.
Şeriye Sicilleri’nde mevcut terekelerin çoğunun bu nitelikteki kayıtlardan oluşması, yetimliğin
başlangıç safhasında tespitini ve yetim mallarının tescil edilerek korunmasını sağlıyordu.
Throughout history, orphans have formed the most needy group of societies
needed protection. Before the 20th century in which the average human life span was shorter
than today, inadequacy in health and nutrition as well as wars and natural disasters made a
negative impact on the overall quality of life. These factors, which actually determined the
demographic structure though its factors affected mostly on elderly population and children,
increased the number of orphans who lost his father or mother. The Ottomans did not
constitute an exception. It is seen that the Ottomans applied various regulations and practices
within the framework of their own experience and facilities for the protection of orphans
concerning all sections of society. Tereke registers and other court records were the leading
sources giving information about the subject. It is observed that the Ottoman developed a
highly effective mechanism for the protection of orphans. In the Ottoman practice, the officials
had to compose and apportion tereke registers when an orphan was heir. Most of the terekes in
Şeriye Registers were composed of such kinds of records, so these records made it possible to
notice orphanage in its initial phase and protection of their properties by registration.
Bozkurt, F . (2012). Yetimi kolla, malını koru! Tereke defterleri ve yetim malları (1785-1875). Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi , 2 (03) , 69-90 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/trkede/issue/13296/496334
1309-7660
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/4958
2
3
69
90
Yetimler
Tereke Defteri
Osmanlı Tecrübesi
İstanbul
Orphans
Tereke Register
Ottoman Experience
Istanbul
Yetimi kolla, malını koru! Tereke defterleri ve yetim malları (1785-1875)
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/72202021-11-20T10:37:39Zcom_trakya_3262com_trakya_3225com_trakya_7com_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_3439col_trakya_5362col_trakya_5366
00925njm 22002777a 4500
dc
Yumuk, Gülsevim
author
Oğuzhan, Adil
author
2005
Today enterprises need to have high quality goods and low costs in the competitive environment in order to continue their existence as a result of the globalization.As it is know, quality costs are the sum of costs, which enterprises must endure to reach quality.In the same way, products with flaws charge enterprises with additional costs.Enterprises will be able to produce high quality goods and services by decresing total quality costs in progress in regard to the relations between the components while considering quality costs.In this study, the ratios within the total quality costs of cost compenents that are in the production process moving from the data of on enterprise applying the quality cost system in the production industry will be analyzed.Also, an appropriate model dealing with the pilot model and on the basis of a cause-effect relation will be estimated
Günümüzde küreselleşme sonucunda işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri için rekabet ortamında yüksek kalitede ve düşük maliyetlere sahip olmaları gerekmektedir. Bilindiği üzere kalite maliyetleri, işletmelerin kaliteyi yakalamak için katlandıkları giderler toplamıdır. Aynı şekilde üretilen hatalı ürünler işletmeye ek maliyetler yüklemektedir. İşletmeler kalite maliyetlerini ele alırken bu maliyetleri oluşturan unsurlar arasındaki ilişkilerden faydalanmak suretiyle süreç içerisinde toplam kalite maliyetlerini düşürerek, yüksek kalitede mal ve hizmet üretebileceklerdir. Bu çalışmada, imalat sanayinde kalite maliyet sistemini uygulayan bir işletmenin verilerinden hareket ederek üretim sürecindeki maliyet bileşenlerinin toplam kalite maliyet içindeki rasyolar incelenecektir. Ayrıca öngörü amaçlı bir neden-sonuç ilişkisine dayanarak model denemesi ele alınarak uygun model tahmin edilecektir
1305-7766
2587-2451
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyasobed/issue/30236/326554
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/321816
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7220
7
2
1
12
Quality
cost
ratio
Kalite
maliyet
rasyo
İşletmelerde Kalite Maliyet Sistemleri: Bir Uygulama
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/8812022-02-16T13:45:40Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Akarçay, Pınar
author
2009
Küreselleşmeyle birlikte, dünyada yaşanan hızlı ve çok yönlü yapısal değişimler sosyal, ekonomik ve yönetsel yapıları da yeniden yapılanma süreci içine sokmuştur. Küreselleşme, ekonomik rekabete hız kazandırarak, bölgesel ve yerel ekonomilerin de küresel ekonomide birer aktör olarak yer almasını zorunlu kılmıştır. Küreselleşmenin getirdiği yeniden yapılanma süreçleri, başta batılı ülkeler olmak üzere birçok ülkede, yerel/bölgesel düzeyde yeni düzenleme mekanizmalarının oluşmasına, yasal düzenlemelerin yapılmasına ve yeni yerel ekonomik gelişme kurumlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Türkiye, AB'nin zorlamaları ile birlikte uzun yıllardır uygulamakta olduğu teşvik sistemi üzerine oturan bölgesel gelişme politikalarını terk ederek yeni bir uygulama içine girme aşamasındadır. AB'nin bütün aday ülkelere benimsettiği bu yeni yaklaşım; sermayeyi, özel sektörü ve bölgesel rekabeti ön planda tutmaktadır. Bu yeni yaklaşımın temel yapısı Bölgesel Kalkınma Ajanslarıdır. Bu kapsamda tezin başlıca amacı; Avrupa ve Türkiye'de bölge kalkınma ajanslarının kurulmasını hızlandıran yeni liberal politikaların ele alınması, bölge kalkınma ajanslarının Avrupa ve Türkiye'deki anlamlarını ve yapılarını irdelemek, Avrupa'da ve Türkiye'de bölge kalkınma ajansı örneklerini incelemek. Trakya bölgesine bu gelişim ve değişimlerin ne kadarının ve ne boyutunun uygulanabildiği araştırmaktır. Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Yeni Kamu Yönetimi, Bölgeselleşme-Yerelleşme, Bölge Kalkınma Ajansı ve Trakya Bölgesi
The rapid transition in the process of globalization and world multi-dimensional structural changes in social, economic and administrative structures has also brought the process of restructuring. By speeding up the economic competition, process of globalization obliged local and regional economies to take place in global economy. Globalization and the concomitant restructuring processes led the emergence of new regulation mechanisms, the constitution of legal arrangements, and the appearance of new local economic institutions both in local and regional level in many countries, especially in Western countries. In her EU accession process, Turkey, with the EU's enforcement, is about to enter into a new form of regulation by leaving her stimulative regional development policies that she applied for many years. All EU candidate countries have adopted this new approach which keeps capital, private sector and regional competition in the foreground. The basic institution of this new approach is the Regional Development Agency. In this context, the main purpose of this thesis is to address the changes that makes the establishment of European and regional development Agencies mandatory in Turkey, to explore the means and structures of regional development agencies in Europe and Turkey, and to examine the structure of the regional development agencies of some European countries. The main purpose of this thesis is to investigate these development and changes are applicable in what level and in what size in the Thrace region. Key Words: Globalization, New Public Management, Regionalization-Localization, Regional Development Agency and Thrace Region
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/881
Kamu Yönetimi
Public Administration
Bölge Kalkınma Ajansı
Küreselleşme
Globalization
Regional Development Agency
Cumhuriyet'ten günümüze Trakya'da bölge kalkınma politikaları ve Bölge Kalkınma Ajansı
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/27622022-01-28T22:07:08Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Ünlü, İlkay Beril
author
2015
Var olduğu dönemin ruhuyla şekillenen bu özelliğiyle bir sonuç olarak döneminin aynası niteliği de taşıyan Mimarlık Sanatı, bilinen ilk mimarlık ürününden beri kimi zaman sert, kimi zaman yumuşak geçişlerle bir dönemden diğerine ve nihayet günümüze evrilerek, izler bırakarak gelmiştir. Mimarlık Sanatı tarihsel süreklilik içinde sürekli dönüşüm, gelişim içerisindedir. Bu nedenle içinde bulunulan günü anlamak için geçmişi de özümsemek gereklidir. De Stijl Hareketinin çağdaş iç mekân tasarım yaklaşımlarına etkilerini ortaya koymayı amaçlayan bu çalışmada, XVIII. Yüzyıl başlangıç noktası olarak kabul edilerek günümüze kadar mimarlık alanında yaşanan gelişmeler kronolojik sırayla irdelenmiş, çağdaş iç mekân tasarımı anlayışlarında De Stijl hareketinin biçime ve öze yönelik etkileri araştırılmıştır. De Stijl Hareketi'nin tarihsel süreçte yerini sanayi devrimiyle değişen yeni dünya düzeninde aramak mümkündür. Sanayi devrimi yeni bir yaşam tarzı, yeni bir insan, yeni bir uygarlık, koşut olarak da yeni uygarlığın ihtiyaçlarını karşılayacak yeni mimarlık arayışları yaratmıştır. De Stijl bu çözüm arayışlarından biridir. De Stijl Hareketi kendi döneminde yarattığı devrim niteliğindeki ilkeleri, evrensel kriterleri ile günümüzde hala önemini korumakta olup, çağdaş iç mekân tasarım yaklaşımlarını etkilemeye devam etmektedir. Hareketin ana ilkelerinin izlerini çağdaş mimari eserlerde görebilmek mümkündür. Çalışmanın Birinci bölümü giriş bölümü olup, ikinci bölümünde De Stijl Hareketi'nin tarihsel süreçteki yeri XVIII. Yüzyıl başlangıç noktası olarak kabul edilerek kronolojik sırayla incelenmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde, kökenleri, oluşumu, gelişim ve karakteri başlıkları altında De Stijl Hareketi irdelenmiştir. Çalışmanın dördüncü bölümünde, ise De Stijl Hareketinin Çağdaş İç Mekân Tasarımı Yaklaşımlarına Etkileri biçime yönelik ve öze yönelik alt başlıkları altında incelenmiştir. Beşinci bölüm sonuç bölümü olup, bulgular ve öneriler bu bölümde paylaşılmıştır.
abstract
The art of architecture which developes according to its own perid of time, as a result, is a mirror of its own period. Since the first known architectural piece of art, architecture transformes and evolves with tough or smooth transitions and always leaves its traces. In the continuous conversion of historical continuity, architecture is in a continious development process. Therefore, to understand the current day its necessary to understand the past. In this essay, which aims to deal with the effects of the De Stijl Movement to the contemporary interior design approaches, XVIII. th. Century considered as the starting point and architectural movements will be examined in a chronological order. Then the effects of the De Stijl Movement to the contemporary interior design approaches will be analyzed. In the historical process, Its possible to look for the origins of De Stijl Movement, in the Industrial revolution which changes the world, and creates a new lifestyle, a new man, a new civilization, as a result a new architectural solutions which trys to find new men's and new civilization's needs. De Stijl, as a art movement, is one of the architectural solutions of XX. Centrury. De Stijl Movement with its international principles which considered as revolutionary for its own period of time is still important today as an art movement and still continues to affects contemporary interior degsign approaches. Its possibble to see traces of the movement, on contemporary architecture approaches today. In the first part of the essay, aims and methods of the research will be mentioned then in the second part, the origins of De Stijl Movement in history will be analyzed. In the third part, De Stijl Movement will be analyzed in a detailed way. In the fourth part, on the basis of the principles of the movement, the effects of De Stijl on the contemporary interior design approaches will be discussed. The last part of the essay is conculusion in which the results of the research discussed.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2762
De Stijl
Çağdaş Mimarlık
Neo-Pastisizm
Neo-Plasticism
Contemporary Architecture
De Stijl hareketi ve çağdaş iç mekan tasarım yaklaşımlarına etkileri
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/22062022-01-28T22:00:58Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Ediz, Onur
author
2016
Bu araştırmada, Trakya Bölgesi'nde tespit edilen 17 Formica pratensis (Hymenoptera; Formicidae) kolonisi arasındaki genetik yakınlık RAPD-PCR yöntemi ile belirlenmiş ve kolonilerin genetik yakınlıkları ve aralarındaki fiziksel mesafenin tür içi saldırganlık düzeyi üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Koloniler arasındaki saldırganlık düzeyleri hem arazide hem de laboratuvar ortamında ikili karşılaştırmalar şeklinde test edilmiş ve her bir koloni eşleştirmesi için ortalama bir saldırganlık skoru belirlenmiştir. Kullanılan koloniler arasındaki genetik yakınlığın belirlenmesi için kolonilerden işçi karıncalar örneklenerek laboratuvara getirilmiştir ve bu örneklerden DNA izolasyonları yapılarak farklı primerlerin kullanıldığı bir RAPD-PCR protokolü uygulanmıştır. PCR ürünleri agaroz jelde yürütüldükten sonra görüntülenmiş ve her bir örnek için bant varlığı ya da yokluğu bilgilerinden yola çıkılarak dendrogramlar oluşturulmuştur. Oluşturulan dendrogramlar koloniler arasındaki genetik yakınlığın bir göstergesi olarak kullanılmış ve tespit edilen genetik yakınlık ve kolonilerin aralarındaki fiziksel mesafe ile saldırganlık düzeyleri arasındaki ilişki korelasyon analizi uygulanarak belirlenmiştir. Sonuçlar arazide tespit edilen saldırganlık düzeyinin yüksek olduğu ortaya koymuş ve saldırganlık düzeyi ile kolonilerin fiziksel uzaklıkları arasında belirgin bir pozitif ve/veya negatif bir korelasyon olmadığı belirlenmiştir. Laboratuar saldırganlık düzeylerinin ise, arazi saldırganlık düzeylerine göre daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Genetik yakınlık analizi sonuçları ile karıncaların saldırganlık düzeyleri arasında da anlamlı bir ilişki olmadığı tespit edilmiştir. Tüm bu sonuçlar F. pratensis?in çalışmaya dahil edilen kolonilerinde tür içi saldırganlığın yüksek olduğunu ve koloniler arasındaki genetik yakınlık miktarındaki artışın bu saldırganlığı düşürmediğini göstermektedir. Diğer taraftan, laboratuvar ortamında düşen saldırganlık düzeyi F. pratensis?in oldukça teritoriyal bir tür olduğunu ve türdaşları ile karşılaşılan alanın, aralarındaki genetik yakınlık düzeyi ne olursa olsun, kolonilerin saldırgan davranışları üzerinde etkili olduğunu göstermektedir.
abstract
The genetic relatedness among 17 Formica pratensis (Hymenoptera; Formicidae) colonies was determined using RAPD-PCR technique and the effects of genetic relatedness and the physical distance between the colonies on the level of intraspecific aggression were investigated. The level of aggression among the colonies was tested both in nature and in laboratory conditions as dyadic encounters and an average aggression score was determined for each colony pair tested. Workers of the tested colonies were sampled and brought to the laboratory for genetic analysis in which a RAPD-PCR protocol was employed using different primers. The PCR products were run on agarose gels and dendrograms were drawn based on presence and absence of band profiles in the gel. The dendrograms were used as indicators of genetic relatedness of the colonies and the correlations between the level of genetic relatedness and physical distances of the colonies with their aggression levels were determined.The results showed that workers showed a high level of aggression in nature and that no significant positive and/or negative correlation was present between the agression level and physical distances of the colonies. The level of aggression in laboratory conditions was found to be low when compared to natural field levels. The results also showed that there was no significant correlation between the genetic relatedness of the colonies and the level of their aggressive behaviours. In conclusion, the overall results showed that the studied colonies of F. pratensis exhbited high aggressive behaviours towards conspesifics and that the increasing genetic relatedness had no reducing effect on aggression. On the other hand, the decreased aggression in laboratory conditions proved that F. pratensis is a highly territorial species and the nature of encounters with conspecifics greatly affected its aggressive behaviour irrespective of genetic relatedness among the members of different colonies.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2206
Avrupa Kırmızı Orman Karıncası
RAPD-PCR
Tür İçi Saldırganlık
Formica Pratensis
European Red Wood Ant
Intraspecific Aggression
Formica Pratensis
Avrupa Kırmızı Orman Karıncası Formica pratensis (Hymenoptera : Formiciade)’ de genetik akrabalığın RAPD PCR ile belirlenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/6992022-02-24T06:29:35Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Topaloğlu, Ayşegül Özdemir
author
2009
Bu araştırma, Edirne ilinde 2007 ? 2008 eğitim-öğretim yılında, okul öncesi eğitim kurumları yöneticilerinin örgütsel amaçları gerçekleştirme düzeylerini inceleyerek buna ilişkin kendilerinin ve okul öncesi öğretmenlerinin görüşlerini almak amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın problem cümlesi, 'Okul öncesi eğitim kurumlarında çalışan okul yöneticilerinin örgütsel amaçları gerçekleştirmedeki yeterliliklerine ilişkin okul yöneticileri ve okul öncesi öğretmenlerinin algıları arasında fark var mıdır?' olarak belirlenmiştir. Sözü edilen problemin çözümü için araştırma tarama modelinde, betimsel yönteme uygun olarak çözümlenmiştir.Araştırma esnasında bilimsel süreçlerin kullanılmasıyla araştırma sonucunda elde edilen bulgular okul öncesi eğitimde, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen amaçların gerçekleştirilme düzeyini resmi kurumlardaki yöneticilerin ve öğretmenlerin algıları arasında herhangi bir farklılık görülmemiştir.
The study in hand has been designed as a descriptive one in survey model to seek an answer(s) to the main problem stated as follows:" How do preschool administrators and teachers perceive their educational objective(s) attainment?" Raw data were collected through a specially developed " Preschool Ojective Attainment and Importance Perception Questionnaire" With this questionnaire, researchers also aimed at revealing the way subjects perceived importance of the preschool educational objectives set by the Ministry of National Education. T-test, mean, One-Way Anova and frequency analyses have been executed through SPSS (11.0 version) to test the hypotheses formulated.First of all, it is obvious that there are hardly any administrators with preschool and early childhood educational background, just because there is not a higher education channel to breed educational administrators with these qualities. Another noteworthy suggestion would be the need for physical seperation of elementary and preschool education facilities; preschool department having its own management team and teaching staff.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/699
Eğitim ve Öğretim
Education and Training
Okul Yöneticileri
School Administrators
Okul Öncesi Eğitim
Preschool Education
Örgütsel Amaç
Organizational Aim
Okul öncesi eğitim kurumlarında çalışan yöneticilerin örgütsel amaçları gerçekleştirmedeki yeterlikleri
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/84982023-08-15T07:52:38Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Ordu, Emre
author
2023
Sunulan tez çalışmasında Co(II), Ni(II), Cu(II), Pd(II) ve Pt(II) geçiş
metallerinin sulu çözeltilerinde; kafein, potasyum tiyosiyanat, 8-hidroksi kinolin,
etilendiamin, nikotinamid, adenin, teofilin, m-nitro anilin, p-brom fenol, p-Br-2,6bis(hidroksimetil)fenol
ve schiff bazılarını içeren çoklu ligand karışımlarımları ile
kompleksler sentezlendi. Schiff bazları; L-asparagin, L-fenil alanin ve L-glutamin
amino asitleri ile furfuraldehit ve 2-hidroksi-1-naftaldehit reaksiyonlarından elde edildi.
Sentez metotu olarak reflux (geri destilasyon) yöntemi seçildi. Sentezlenen kompleks
bileşiklerin hazırlanması ve yapılarının aydınlatılması için fiziko-kimyasal analiz
(Elementel analiz, magnetik moment ve iletlenlik ölçümleri, erime noktası tayini),
spektroskopik analiz (UV/Visible, FTIR, LC-MS, SEM, EDX ve XRD-Powder) ve
termal analiz (TG/DTA) yöntemlerinden yararlanıldı. Sentezlenen komplekslerin
yapısal karakterizasyonundan sonra biyolojik uygulanabilirlik bakımından
antimikrobiyal aktiviteleri incelendi.
In the presented thesis study, in aqueous solutions of transition metals Co(II),
Ni(II), Cu(II), Pd(II) and Pt(II); complexes with multiple ligand mixtures including
caffeine, potassium thiocyanate, 8-hydroxy quinoline, ethylenediamine, nicotinamide,
adenine, theophylline, m-nitro aniline, p-bromophenol, p-Br-2,6bis(hydroxymethyl)phenol
and
schiff
bases
synthesized.
Schiff
bases;
L-asparagine
was
obtained
from the reactions of L-phenylalanine and L-glutamine amino acids with
furfuraldehyde and 2-hydroxy-1-naphthaldehyde. Reflux (back distillation) method was
chosen as the synthesis method. For the preparation of synthesized complex compounds
and elucidation of their structures physico-chemical analysis (Elemental analysis,
magnetic moment and conductivity measurements, melting point determination),
spectroscopic analysis (UV/Visible, FTIR, LC-MS, SEM, EDX and XRD-Powder) and
thermal analysis (TG/DTA) methods were used. After the structural characterization of
the synthesized complexes, their antimicrobial activities were investigated in terms of
biological applicability.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8498
Geçiş metalleri
Kompleks bileşik
Ligand
Sentez
Transition metals
Complex compound
Ligand
Synthesis
Kafeinin bazı geçiş metalleri ile çoklu sistemde kompekslerinin sentezi ve yapılarının aydınlatılması
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/1592022-01-28T22:00:56Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Göçer, Şener
author
2009
…
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/159
Bilgisayar Programlaması
Programlama
Ulusal Sağlık Bilgi Sistemi İçin Bir Model Tasarlanması ve Bazı Modülleri İçin Bir Bilgisayar Yazılımının Geliştirilmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/26102022-01-28T22:07:06Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Arabulan, Selin
author
2015
Kentsel dönüşüm çalışmalarının temel amacı, eskimiş veya terk edilmiş kent parçaları, kentsel alan veya binaların yeniden kullanıma uygun hale getirilmesi ile kent çeperlerine doğru gelişmeyi azaltıp bütüncül kent gelişimini destekleyerek sürdürülebilir kentsel gelişmeye katkıda bulunmaktır. Ancak günümüzde bu çalışmaların içeriğinden çok kentin nasıl bir imaj çizdiği ve bu imajın ekonomik getirisi daha önemli hale gelmiştir. Bu nedenle kentler, kültür merkezleri ve eğlence mekanları kadar kendi kültürlerinden izler taşıyabilecek, bulunduğu kent hakkında ipucu verebilecek çalışmalara ağırlık vermektedirler. Çünkü küresel pazarda tanınmanın koşulu, karakteristik farklılıkları belirginleştirmek ve onları her tip kullanıcıya uygun hale getirmektir. Sınırda bulunmanın önemli bir kimlik verisi olduğunu, küresel pazarda ülke vitrini konumunda bulunduğunu ve sınır kentin kimliğinin kaybolmaması adına daha çok çalışma yapılması gerektiğini vurgulamak tezin amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda çalışmaların; kullanıcı beklentilerine temellenmesi, yerin bilgilerinden yola çıkması ve ekonomik, sosyal, ekolojik, yenilik ve kimlik sorunlarına çözüm üretmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Tez çalışmasında, öncelikle dönüşüm kavramı, nedenleri, gelişimi ve katılımcıları sorgulanmakta, kimlik kavramı, kentsel kimlik ve onu oluşturan bileşenler incelenmektedir. Daha sonra, dönüşüm ve kentsel kimlik arasındaki ilişki irdelenmektedir. Çalışmada sınır kentlerde dönüşüm çalışmaları, her biri, iki ülke ile komşu olma özellikleri ile birbirine benzeyen Türkiye'nin Edirne, Almanya'nın Aachen ve İtalya'nın Trieste kentleri üzerinden incelenerek değerlendirilmeler yapılmaktadır. Sınırda bulunan bir yerleşim olan Edirne'nin Karaağaç Mahallesi'nde, alanın kimliğini belirginleştirmeye yönelik bir dönüşüm modeli önerisi getirilmektedir. Bu öneri için yerleşimin çevre değerleri belirlenmekte, kullanıcıların özelliklerine ve örneklem büyüklüğüne bağlı kurgulanan anket aracılığıyla kullanıcılardan bilgi edinilmekte ve beklentileri sorgulanmaktadır. Elde edilen nicel verilerin güvenirliği tespit edilmekte sonrasında ise istatistiki ve matematiksel olarak analiz edilmektedir. Sonuç olarak bölünmüş ortaklık modeli kapsamında toplum tabanlı olarak yürütülecek bir dönüşüm yöntemi Karaağaç sınır mahallesinin sürdürülebilmesi için uygun görülerek önerilmektedir.
Abstract
Main purpose of urban transformation projects make obsolete or abandoned parts of the city, urban lands or buildings suitable for re-use, reduce development of the city through its surroundings, support the integrated urban development, contribute to sustainable urban development. But today how the city's image was drawn and economic benefit of this image is more important than these work's content. Therefore, the cities work on cultural centers and entertainment spaces and also the projects bearing traces of their culture and giving tips about them. The provisions for recognition in the global market are signalizing the characteristic differences and making them suitable for all types of users. To emphasize the importance of the border location as an identity data, national show case position in the global market, more work necessity about the identity loss of border city is the objective of the thesis. For this purpose, the studies must be based on the users expectations, local information must be taken into consideration, must produce solutions to the economical, social, ecological, visional and identity problems. In this thesis, first concepts then causes, development and participants of transformation are examined. The concept of identity is explained, urban identity and its components are analyzed. The study is progressing with the definition of the relationship between transformation and urban identity. Transformation works on border cities are examined and evaluated through the examples of Edirne, Trieste/Italy and Aachen/Germany which have similar features as neighboring with two countries. A transformation model proposal is given for clarifying the identity of Karaağaç Neighborhood, which is a settlement on border of Edirne. For this proposal, environmental variables of the settlement are analyzed, information from users are obtained through surveys, that was built on users' characteristics and also sample size, and their expectations are examined. The reliability of the obtained quantitative data are determined then statistical and mathematical analysis were made. In conclusion, within the scope of divided partnership model, a community-based transformation method is considered to be appropriate and is recommended for Karaağaç Border Neighborhood.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2610
Kentsel Kimlik
Mahalle Yenileştirmesi
Dönüşüm
Yenileme
Sınır
Renewal
Neighborhood Regeneration
Transformation
Border
Urban identity
Kentsel dönüşüm kapsamında kimliğin yeniden kazanımı: Edirne - Karaağaç örneği
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/68442021-11-20T10:33:22Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5362col_trakya_5366
00925njm 22002777a 4500
dc
Açar, Nimet
author
Akyol, Ayşe
author
Küçükkancabaş Esen, Selin
author
2014
Universities should use marketing strategies efficiently and carefully to sustain their effect in the competition atmosphere and to enlarge their market. The theory here is that, private universities apply marketing strategies to have market share and they affect consumers’ preferences. In this sense, aim of the study is to determine marketing activities of private universities and explain responses of consumers towards these activities. In this study it is tried to shed light on how Turkish students perceive different universities by the use of a particular MDS algorithm known as ALSCAL and a number of complementary methods PROFIT (to attribute meaning MDS dimensions) and PREFMAP (to find the ideal point/vector in the same MDS space). As a result of the study, Bilkent University is the most likely one to be the ideal university for the individuals. This university is also superior specially in location, job opportunities, facilities comparing to other universities. This means that, in order to be the ideal university for people, it is necessary to take such features into consideration
Üniversiteler rekabet ortamında etkilerini sürdürebilmek ve daha fazla pazara nüfus edebilmek amacıyla, pazarlama stratejilerini etkili ve dikkatli bir şekilde kullanmalıdırlar. Burada varsayım, vakıf üniversitelerinin pazardan pay elde etmek için pazarlama stratejilerini uyguladıkları ve bu yolla tüketici tercihlerine etki ettikleridir. Bu noktadan hareketle; bu araştırmanın amacı vakıf üniversitelerinin pazarlama faaliyetlerini belirlemek ve tüketicilerin bu faaliyetlere yaklaşımlarını ortaya koymaktır. Bu çalışmada Türk öğrenciler tarafından belirlenen farklı üniversitelerin nasıl algılandığı çok boyutlu ölçeklendirme (MDS) yöntemi ile incelenmiştir. Öğrencilerden, üniversitelerin birbirine yakınlığı ile ilgili veri toplandıktan sonra, çok boyutlu ölçeklendirme tekniği kullanılarak üniversitelerin algısal haritasına ulaşılmıştır. Farklı bazı teknikler kullanılarak ise MDS sonucu ortaya çıkan boyutlara anlamlı isimler verilmiş ve “ideal” üniversite noktası bulunmuştur. Çalışmanın sonucunda, bireyler tarafından Bilkent Üniversitesi ideal üniversite karşılaştırıldığında; konumu, iş olanakları ve tesislerinde de üstün bulunmuştur. Bu demek oluyor ki, İdeal bir üniversite olabilmek için bu özelliklere sahip olunması gerekmektedir. olarak belirlenmiştir. Bilkent üniversitesi diğer üniversiteler ile üniversite olarak belirlenmiştir. Bilkent üniversitesi diğer üniversiteler ile karşılaştırıldığında; konumu, iş olanakları ve tesislerinde de üstün bulunmuştur. Bu demek oluyor ki, İdeal bir üniversite olabilmek için bu özelliklere sahip olunması gerekmektedir.
1305-7766
2587-2451
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyasobed/issue/30211/326119
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/321369
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6844
16
2
151
162
Service Marketing
Higher Education
Perceptual Mapping
Multidimensional Scaling
ALSCAL
PREFMAP
PROFIT
Hizmet Pazarlama
Yükseköğretim
Algısal Haritalama
Çok Boyutlu Ölçeklendirme
ALSCAL
PREFMAP
PROFIT
Türkiye’de Yükseköğretimin Pazarlanması: Çok Boyutlu Ölçeklendirme (Mds) Analizi ile İncelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/3482022-01-28T22:27:06Zcom_trakya_3484com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3951
00925njm 22002777a 4500
dc
Tunç, Zafer
author
2008
Bu çalışmanın amacı öğretmenlerin sigara içme ve bırakma davranışları, sigara hakkındaki bilgi,tutum ve görüşleri, çeşitli sosyo-demografik değişkenler ile yaşam kalitesi, depresyon, ve anksiyete düzeylerinin sigara içme ve bırakma davranışlarına etkilerinin araştırılmasıydı. Çalışma grubunu 2006-2007 eğitim ve öğretim yılında Edirne şehir merkezindeki kamu ve özel ilköğretim ve orta öğretim kurumlarında çalışan 1583 öğretmen oluşturdu. Öğretmenlerin 1042'sine(%65,8) daha önce denenmiş anket uygulandı. Anket, toplam 128 soru içermektedir ve öğretmenlerin sigara içme durumları, sigara bırakma davranışlarının aşamaları, nikotin bağımlılığı düzeyleri ve sigara hakkındaki bilgi, tutum ve görüşleri yanında demografik bilgileri, anksiyete düzeyleri, depresyon düzeyleri, yaşam kalitesi düzeyleri ve alkol kullanım, durumları sorgulanmaktadır. Anketlerde öğretmenlerin kimlik bilgileri bulunmamaktadır. Çalışmanın sonucunda öğretmenlerin %33,2'si halen sigara içiyordu. Öğretmenlerde halen sigara içiyor olma oranını eşin sigara içiyor olması 2,205 kat, Beck Anksiyete skorundaki her 1 puanlık artış 1,046 kat artırıyordu. En son bitirdiği okul ortaokul veya lise olması yüksekokul ve üzeri olmasına göre halen sigara içiyor olma oranını 6,579 kat artırmaktadır. Alkol içmeyenlere göre halen sigara içme oranı sosyal içicilerde 1,113 kat, sürekli alkol kullananlarda 2,266 kat fazladır. Sigarayı bırakmış olanların oranı %16,3 bulundu. Çalışma süresindeki her bir yıllık artış sigara bırakma oranını 1,114 kat artırmaktaydı. Eşin sigara içme durumu bırakma oranını 2,206 kat, Beck Anksiyete skor ortalamasındaki bir puanlık artış 1,046 kat azaltmaktaydı. Öğretmenlerin %9,2'sinin sigarayı denediği, %41,2'sinin de hiç sigara içmemiş olduğu bulundu. Sigara ile mücadele de en etkin meslek gruplarından biri olması gereken öğretmenlerde sigara içme sıklığı yüksektir. Çocuklara her anlamda örnek olması gereken öğretmenlerin sigara içme sıklığının azaltılması amaçlanmalıdır. Öğretmenlerin kendilerinin yürüttükleri bırakma girişimlerinin başarı oranı düşüktür. Bu konuda öğretmenlere tıbbi destek verilmelidir ve hekimlerle öğretmenler işbirliği içinde olmalıdır. Çağdaş toplumda okulların sigarasız olması vazgeçilmezdir ve öğretmenler bu konuda daha etkin ve duyarlı olmalıdır.
The aim of this study was to research cigarette smoking and smoking cessation behaviors of the teachers, their knowledge, attitudes and views on smoking, the effects of socio-demographic variables, quality of life, depression and anxiety levels on smoking and smoking cessation behaviors. The study group consists of 1583 teachers working at the state and private primary and secondary schools in Edirne city center in 2006-2007 education and training semester. The questionnaire having been tested before was applied to 1042 of the teachers (%65.8). The questionnaire consists of 128 questions and examines the teachers demographic information, anxiety levels, depression and life quality levels and their alcohol use behaviors besides their smoking habits, the stages of their smoking cessation behaviors, their levels of nicotine addiction and their knowledge, attitudes and views on smoking. The identities of the teachers are not specified in the questionnaires. The study has shown that %33.2 of the teachers were still smoking. The fact that teachers spouses smoke increases the rate of smoking among teachers by 2.205 times. Each one- point increase in the score of Beck anxiety increases this rate by 1.046 times. The rate of smoking among the ones who are graduates of secondary or high school is 6.579 times more than the ones who finished a college or completed higher education. Among social smokers, the rate of smoking is 1.113 times higher than the ones who dou't use alcohol and 2.266 times higher among the people who always use alcohol. The ratio of the ones who stopped smoking has been found to be %16.3. Each one-year increase in the working life increases the rate of smoking cessation by 1.114 times. The spouse's smoking decreases the rate of cessation by 2.206 times, and one-point increase in the score average of Beck anxiety decreases this rate by 1.046 times. It has been found that %9.2 of teachers tried smoking and %41.2 of them never smoked. The smoking frequency is high among the teachers who should be one of the most active occupational groups in struggle against smoking. To decrease smoking frequency of the teachers, who are expected to be a role model for children, should be aimed. Success rate of smoking cessation attempt made by the teachers themselves is low. Medical support should be given to teachers and teachers should be in cooperation with doctors. The schools where nobody smokes are indispensable in the contemporary societies and the teachers should be more active and sensitive towards this issue.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/348
Anksiyete Ölçeği
Anxiety Scale
Bağımlılık
Dependence
Sigara İçme
Cigarette Smoke
Öğretmen Davranışı
Teacher Behavior
Edirne'de öğretmenlerin sigara içme ile bırakma davranışları ve etkileyen faktörler
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/45292022-01-28T22:27:12Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Yılmaz, Emirhan
author
2019
Türkler ve İranlılar tarih boyunca ya aynı yönetim altında yaşamışlar ya da
coğrafik ve sosyo-kültürel sebeplerle ilişik bir görüntü vermişlerdir. Bu çalışma;
2005-2013 yılları arasında Ahmedinejad dönemi İran’ın uluslararası ilişkilerdeki
pozisyonunu anlamak üzere siyasi, ekonomik, toplumsal tüm süreçlerini incelemeyi
hedeflemektedir. Tarihsel sürece bakıldığında; ilişkilerin devlet nezdinde önem
addetmesi daha çok Safevi Devleti’nin İran’da egemenlik kurmasından sonra
başladığı görülmektedir. Pehlevi Hanedanlığı döneminde yaşanan Kürt Aşiret
isyanları, sınır sorunları Türk-İran ilişkisine sorunlar getirerek başlasa da, Rıza
Şah’ın Türkiye ziyareti, Sadabad Paktı gibi politik görüşmeler, dış politikada
ilişkileri sıkılaştırmıştır. Soğuk Savaş’ın başlamasıyla her iki ülke de Batı bloku
içerisinde yer alarak ‘aynı taraf’ pozisyonunda durmuş, 1979 İran İslam Devrimi ile
Türkiye ve İran ilişkileri siyasal ideolojiler, İran-ABD, Türkiye-İran-ABD
çerçevesinde şekillenmiştir. Bu tez, bu şekillenmelerin etkisiyle atılan dış politika
hamlelerini, dönemin siyasal ve toplumsal gelişimini tetikleyerek, yeni politik
atakları ortaya çıkarmış ve bölgenin dünya ekseninde ki yerini belirginleştirmiştir.
Ahmedinejad dönemi İran ve Türkiye arasında gerçekleşen siyasal ilişkiler; nesnel
ölçütler, dış politika araçları ve yorumlar üzerinden değerlendirilerek, dönemi
anlamayı ve gelecekle ilgili çıkarımları saptamayı kolaylaştıracağı düşünülmektedir.
Turks and Iranians have lived under the same management throughout the history
or had the same geographic and socio-cultural background. This study aims to
analyze the political, economic and social processes of Ahmadinejad period between
2005 and 2013 in order to understand the position of Iran in international relations.
Looking at the historical process, it will be seen that the relations became important
after the establishment of the Safavi State in Iran. Even it is started to bring the
boundary problems and Kurdish Tribes rebellions to Turkish-Iranian relations in the
period of Pahlavi Dynasty, the Reza Shah's visit to Turkey and political negotiations
as Sadabad Pact has tightened relations in foreign policy. With the starting of the
Cold War, both countries stood in the Western block and stood in the “same side”
position. And also with Iranian Islamic Revolution in 1979, the relations of Turkey
and Iran have been shaped within the framework of political ideologies, the Iran-The
USA. This thesis tries to clarify foreign policy moves, the political and social
developments of the period and also the location of the region in the World axis. The
political relations between Iran and Turkey held in the period of Ahmadinejad have
been evaluated with objective criteria, foreign policy instruments and reviews. For
this reason, it is thought that it will contribute to the understanding of the period and
making inferences about the future.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/4529
Türkiye
İran
Ahmedinejad
Uluslararası İlişkiler
Dış Politika
Turkey
Iran
Ahmedinejad
International Relations
Foreign Policy
Mahmud Ahmedinejad dönemi Türkiye-İran ilişkileri
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/6012022-01-31T10:22:00Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Dallı, Atilla
author
2006
Af kurumu vergi hukuku alanında da mevcuttur. Gelişmekte olan ülkelerin vergi yönetimlerince başvurulan yaygın bir biçimde kullanılan önemli bir araç haline gelmiştir. Kamu hukukuna ait bir yetki olan "af" ceza kanunlarında ayrıntılı bir şekilde tanımlandığı halde "mali af" ya da vergi affı kavramı ne ceza hukukunda ne de vergi hukukunda açıkça tanımlanmamıştır. Mali af uygulamaları gerek anayasa hukuku, gerekse ceza hukuku ve vergi hukuku alanında tartışılan önemli konulardan biridir. "Mali Af" kavramını, vergi kanunlarına aykırı hareket edenlere karsı uygulanan yaptırımların ortadan kaldırılması seklinde tanımlayabiliriz. "Vergi Affı", vergi kanunlarına uygun olarak tarh edilmiş vergilerin belli süreler içinde ödenmesi kaydı ile bunlara ilişkin cezaların veya gecikme zamlarının tamamının veya bir kısmının tahsilinden vazgeçilmesidir. 1960 yılından sonra çıkarılan siyasi af yasaları içerisinde mali aflar birkaç madde ile yer almıştır.1980 li yıllardan sonra ise sadece mali konularda af kanunları çıkarılmıştır. Vergi affı ülkemizde özellikle ekonomik kriz dönemlerinde sürekli tartışılmış, vergi af yasaları son yıllarda artan ölçülerde uygulanmıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca 28 adet vergi affı yasası çıkarılmıştır. Bu düzenlemelerin gerekçeleri değerlendirildiğinde 1960 ve 1970 li yıllarda çıkarılan vergi af yasalarında siyasi unsurlar ağır basmış, 1980 li yıllarda çıkarılan vergi af yasalarında ise teknik ve ekonomik unsurlar önem kazanmıştır. Vergi Affı, Adalet ve Eşitlik ilkesine ters düşmesi ve ceza politikasının amacını saptırması açısından sakıncalı olmakla birlikte olağanüstü dönemlerde bir zorunluluk olarak görülmüştür. Vergi kanunlarının karışık olması ve vergi idaresinin denetim eksikliği gibi olumsuzluklar affa taraftar olanların görüşlerini desteklemektedir.
Amnesty having placed in Tax Law, too, has become a common tool used by tax administrations of developing countries. Being an authority owned by Public Law `amnesty? is defined in a detailed way in criminal statute. However, fiscal or tax amnesty concept is not defined clearly neither in Criminal Law nor in Tax Law. Tax Amnesty implementations are crucial subjects discussed by both Constitutional Law, Criminal Law and Tax Law. Fiscal Amnesty can be defined as removing the sanctions applied to the ones behaving against the Public Income Laws. Tax Amnesty is giving up collections of penalties or late fees totally/partially only if taxes have been paid in accordance with Tax Law in specific time periods. Fiscal amnesties have taken place in political amnesty laws issued after 1960 with a few paragraphs. After 1980s only amnesties in fiscal areas are legislated. Tax amnesty has been discussed a lot in Turkey especially during economical crises. Tax amnesty laws have been applied with an increase in quality and scope recently. Throughout Republic history there have been 28 tax amnesty laws issued. Evaluating the origins of these amnesties, tax amnesty laws issued in 1960s and 1970 s are mostly related with political issues, whereas the ones issued in 1980s are affected by technical and economical factors. Even though tax amnesty is thought to be threatening for principle of justice and equality mostly, it was inevitable in case of extraordinary situations/terms. The complexity of legislation and deficiency in auditing of tax administration uphold the ideas of amnesty supporters.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/601
Vergi
Vergi Affı
Vergi Barışı
Mali Af
4811 sayılı Vergi Barışı Yasası’nın mali açıdan değerlendirilmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/61772021-12-10T18:24:47Zcom_trakya_3268com_trakya_3230com_trakya_7com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_3423col_trakya_5373
00925njm 22002777a 4500
dc
Yılmaz, Mustafa Necip
author
2018
Balkanlar,tarihî süreç içerisinde milletimiz için hep çok önemli bir yer olmuştur.Osmanlı Devleti, bir cihan devleti olma yolunda hâkimiyetini öncelikle Balkanlar’dasağlamlaştırmış ve buradan aldığı güçle etkisini yaygınlaştırmıştır. Devletinyıkılma süreci de Balkanlar’daki başarısızlıkların ardından gelmiştir. Buyüzden günümüzde de geçerliliğini koruyan “İstanbul’un güvenliği Balkanlar’danbaşlar.” sözü tarih boyunca bir strateji olarak benimsenmiştir. Uzunsayılabilecek bir süre Balkanlar’da hâkimiyetini sürdüren Osmanlı Devleti döneminde,bölgede ilim, kültür ve düşünce alanlarında çok önemli şair, sanatkâr, devlet vefikir adamları yetişmiştir.
2564-7903
https://dergipark.org.tr/tr/pub/rumeli/issue/40024/475995
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/563123
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6177
2
177
186
Osmanlı
İlim
Düşünce
Balkan
Osmanlı İlim, Düşünce ve Sanat Dünyasında Balkanlar 07-09 Mayıs 2014 Edirne
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/29752022-01-28T22:14:53Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Demirhan, Fulya
author
2019
Bu çalışmanın amacı; aktif voleybol ve basketbol sporcularında dikey sıçrama performansı ile izokinetik hamstrings zirve tork, quadriceps zirve tork ve H/Q zirve tork oranı arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Ayrıca bu ilişkinin spor türü, cinsiyet, kilo, boy, vücutkitle indeksi, izokinetik testin açısal hızı gibi faktörler ile bağlantısının olup olmadığı araştırılmıştır. Çalışmaya; sağlıklı 13 erkek, 9 kadın basketbolcu ve 13 erkek, 7 kadın voleybolcu gönüllü oldu. Katılımcıların demografik ve antropometrik verileri edinilmiş; katılımcılara kısalık esneklik, eklem hareket açıklığı, izokinetik kuvvet, dikey sıçrama ve üç adım sıçrama testleri uygulanmıştır. Dikey sıçrama yükseklikleri(Takei, Japonya) jumpmetre ile, izokinetik zirve tork kuvvetleri ise İzokinetik dinamometre(Cybex Norm®, USA) kullanılarak ölçüldü. Dominant ve nondominant ekstremitelerin izokinetik zirve tork değerleri arasındaki farklar Wilcoxon testi, değişkenler arasındaki ilişkiler Spearman Korelasyon Analizi ile belirlendi. Analiz sonucunda, açısal hız arttıkça dominant ve nondominant ekstremitede quadriceps ve hamstring izokinetik zirve tork kuvvetinin arttığı, Hamstring/Quadriceps oranının ise azaldığı tespit edildi (p<0.05). Dominant ekstremite Hamstring/Quadriceps oranlarının, nondominant ekstremiteden düşük olduğu görüldü (p<0.05). Basketbolcuların 180°/sn’de dominant Quadriceps, 300°/sn’de dominant ve nondominant Quadriceps, 60°/sn ve 180°/sn’de dominant ve nondominant Hamstring, 300°/sn’de nondominant Hamstring izokinetik zirve tork değerinin, 60°/sn’de ve 180°/sn’de nondominant Hamstring/Quadriceps oranlarının voleybolculardan daha yüksek olduğu görüldü(p<0.05). Squat sıçramada, basketbolcuların dikey sıçrama yüksekliği ve ölçüm formül değerleri voleybolcularınkinden yüksekti (p<0.05). Aktif sıçramada, basketbolcuların sıçrama mesafeleri anlamlı ölçüde düşüktü (p<0.05). Fakat ölçüm formülleri yüksekti (p<0.05). Maksimal kuvvetin göstergesi düşük açısal hızlardan, dayanıklılığın göstergesi yüksek açısal hızlara gittikçe quadriceps ve hamstring izokinetik zirve tork değerinin azalması, Hamstring/Quadriceps oranının ise artması basketbol ve voleybolda kas kuvvetinin önemli bir özellik olduğunu göstermiştir.
The aim of this study is to evaluate the relation between vertical jumping performance and isokinetic hamstring peak torque, quadriceps peak torque and hamstring/quadriceps peak torque ratio in active volleyball and basketball players. Moreover, it was investigated whether there is a connection between this relation and the factors such as kind of sport, sex, weight, height, body mass index, angular velocity of isokinetic test. Healthy 13 male, 9 female basketball players and 13 male, 7 female volleyball players volunteered for this study. Participants’ demographic and anthropometric data was obtained and shortness/flexibility test, range of motion test, isokinetic test, vertical jump and triple hop test was implemented to the participants. Vertical jumping height and isokinetic peak torque forces were measured by jumpmeter( Takei, Japan) and isokinetic dynamometer, respectively. The differences between isokinetic peak torque values of dominant and non-dominant extremities and the connections between the variables were determined by paired t test and Pearson correlation analysis, respectively. As a result of the analysis it was determined that quadriceps and hamstring isokinetic peak torque force increased in dominant and nondominant extremity as angular velocity increased whereas the ratio of Hamstring/Quadriceps decrease. It was observed that Hamstring/Quadriceps ratio dominant extremity was lower than nondominant extremity (p<0.05). It was observed that dominant quadriceps in 180/sec, dominant and nondominant Quadriceps in 300/sec, dominant and nondominant Hamstring in 60/sec and 180/sec, nondominant Hamstring in 300/sec isokinetic peak torque value and nondominant Hamstring/Quadriceps in 60/sec and 180/sec isokinetic peak torque ratio was higher than volleyball players. The values of vertical jumping height and measurement formula of basketball players in squad jumping was higher than volleyball players. The fact that jumping heights of basketball players is lower than volleyball players in counter movement jump was significantly. However, measurement formula was high. Ultimately it is concluded that muscle strength is a significant factor in both basketball and volleyball due to the fact that quadriceps and hamstring isokinetic peak torque value decreases and H/Q isokinetic peak torque ratio increases gradually from lower angular velocity which is the indicator of maximal force to high angular velocity which is the indicator of endurance.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2975
İzokinetik
Voleybol
Basketbol
Dikey Sıçrama,
Hamstring/Quadriceps
Isokinetic
Volleyball
Basketball
Vertical jumping
Hamstring/Quadriceps
Aktif voleybol ve basketbol sporcularında dikey sıçrama mesafesi ile izokinetik hamstrings zirve tork, quadriceps zirve tork ve H/Q zirve tork oranı arasındaki ilişki
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/8222022-01-28T22:15:01Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Şahin, Derya
author
2009
Jinekolojik kanserler tüm dünyada mortalite ve morbidite açısından önemli bir sorun olması nedeniyle ciddi bir halk sağlığı problemidir ve meme, akciğer ve gastrointestinal sistem kanserlerinden sonra 4. sırada yer alır. Bu araştırma, Aralık 2007- Haziran 2008 tarihleri arasında Kırklareli Devlet Hastanesinde çalışan sağlık personelinin ve hastaneye başvuran kadınların jinekolojik kanserler hakkında bilgi, tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi amacıyla planlanmış tanımlayıcı, kesitsel tip bir çalışmadır. Örneklemimizi hastaneye müracaat eden 15-64 yaş arası 501 kadın hasta ile 96 bayan sağlık personeli oluşturmuştur. Veriler kadınların sosyo-demografik özellikleri, jinekolojik kanserlere ait belirtiler, risk faktörleri, erken tanı, korunma yolları ve koruyucu sağlık davranışlarına yönelik sorulardan oluşan 70 soruluk anket formu kullanılarak, tek bir araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Puanlamada jinekolojik kanserleri oluşturan her bir kanser türü 50 puan üzerinden, jinekolojik kanser bilgi puanı ise tüm 5 kanser türü için toplam 250 puan üzerinden değerlendirilmiştir. Kullanılan istatistiksel yöntemler; yüzde dağılımları, ki-kare, Anova, Kruskal-Wallis, Mann Whitney U testi ve Pearson korelasyon analizidir. Poliklinik hastalarının %57.1'inin jinekolojik kanserler hakkında bilgisi olduğu, %18'inin belli aralıklarla jinekolojik muayeneye gittikleri belirlendi. Sağlık personelinde bu oranlar sırasıyla %92.7 ve %12.5 idi. Poliklinik hastalarının %40.1'i, sağlık personelinin %52.1'i pap smear testi yaptırdığını; poliklinik hastalarının %15.2'si, sağlık personelinin %51'i kendi kendine vulva muayenesini bildiğini belirtmiştir. Tarama programlarını yaptırmış kişilerde bilgi düzeyinin daha yüksek olduğu saptandı. Jinekolojik kanserler hakkında 'yeterli' bilgisi olduğunu ifade edenlerin oranı %3.4 idi. Yaş, kontraseptif yöntem ve jinekolojik muayeneye gitme sıklığının tüm çalışma grubunun jinekolojik kanser bilgi düzeyini etkilemediği, sağlık personelinde çalışılan bölümün jinekolojik kanser bilgi düzeyini etkilediği saptandı. Poliklinik hastalarında gelir arttıkça bilgi düzeylerinin arttığı, buna karşın gebelik ve kürtaj sayısı arttıkça bilgi puanlarının azaldığı; evli, üniversite mezunu, memur, Emekli Sandığı mensubu ve ailesinde kanser olan poliklinik hastalarında bilgi puanlarının daha fazla olduğu görüldü. Jinekolojik kanser alt gruplarında ise bilgi düzeylerinin yaş arttıkça arttığı, çocuk, gebelik, doğum ve kürtaj sayısı arttıkça azaldığı, ilk evlilik ve cinsel ilişki yaşının serviks, over ve endometrium kanseri bilgi puanlarını etkilediği saptandı. Pap smear yaptıranlarda serviks ve over kanseri bilgi düzeylerinin daha yüksek olduğu belirlendi. Anahtar Kelimeler: Jinekolojik kanser, bilgi düzeyi, sağlık personeli, pap smear, Human papilloma virüs
Gynecologic cancers are the 4th most common cancer group following breast, lung, and gastrointestinal system cancers and constitute a serious public health issue due to their mortality and morbidity rates around the world. The present descriptive and cross-sectional study has been designed and carried out between January 2007 and June 2008 to evaluate the knowledge level, behavior, and attitude about gynecologic cancers in the female healthcare staff and the admitted female patients to Kirklareli State Hospital. Our study group comprised 501 female patients and 96 female healthcare staff who were between 15 and 64 years of age. The data on socio-demographic attributes, symptoms of gynecologic cancers, risk factors, early diagnosis, preventive measures and preventive health behavior have been collected with a survey including 70 questions and performed by a single investigator through personal interviews. Different types of gynecologic cancers were estimated on a basis of 50, whereas total gynecologic cancer knowledge point was evaluated on a basis of 250 points. Chi-square, Anova, Kruskal-Wallis and Mann Whitney U test and Pearson correlation analysis were employed for statistical analysis. It was determined that 57.1% of admitted patients had knowledge about gynecologic cancer and 18% of them had periodical gynecologic examination. These rates were in order of 92.7% and 12.5% among healthcare staff. While 40.1% of admitted patients and 52.1% of healthcare staff had at least one pap smear test before, 15.2% of admitted patients and 51.1% of healthcare staff reported knowledge about vulvar self-examination. People who had both these screening methods performed displayed higher knowledge levels. The rate of participants who mentioned 'adequate' level of knowledge about gynecologic cancers was only 3.4%. Age, contraceptive method and frequency of gynecological examination were found to have no influence over the knowledge levels on gynecological cancer among the entire study group, whereas the departments of the healthcare staff had affected levels of gynecological cancer knowledge. Among the admitted patients knowledge levels were found to be higher as their levels of income increased, but higher numbers of previous pregnancies and abortions displayed a correlation with lower knowledge points. Married participants, university graduates, civil servants, people with history of cancer in the family and members of Retirement Fund were found to have higher knowledge levels. In gynecological cancer subgroups, the knowledge points showed a rise as the age increased, but dropped with the increases in the number of children, pregnancies, births and abortions. The ages for first marriage and sexual intercourse were found to affect the knowledge points for cervical, ovarian and endometrial cancers. Cervical and ovarian cancer knowledge levels were found to be higher in patients who had performed pap smear test before. Key Words: Gynecologic cancer, knowledge, healthcare staff, pap smear, Human Papilloma Vırus.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/822
Hemşirelik
Nursing
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Obstetrics and Gynecology
Eğitim
Jinekolojik Kanser
Araştırma
Hemşirelik
Kırklareli Devlet Hastanesi'nde çalışan sağlık personelinin ve hastaneye başvuran kadınların jinekolojik kanserler hakkında bilgi, tutum ve davranışları
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/80012022-06-02T06:29:37Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Rada, Arzu
author
2022
Araştırmada engelli çocuğu olan ailelerin karar verme stratejileri ile duygusal
zekâları arasındaki ilişkinin farklı değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır.
Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırma 2020-2021 eğitim ve
öğretim yıllında Gebze’de bulunan özel rehabilitasyon merkezinde engelli çocuğu olan
200 aile ile gerçekleşmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Melbourne Karar
Verme Ölçeği I-II, Bar-On Duygusal Zekâ Ölçeği, Çok Boyutlu Algılanan Sosyal
Destek Ölçeği ve Demografik bilgi formu kullanılmıştır.Verilerin analizinde; Pearson
koreasyon, bağımsız gruplar t testi, Mann Whitney u testi, Tek yönlü Anova testi,
Krustal Wallis ayrıca post hoc testlerinden Turkey testi kullanılmıştır. Katılımcılardan
toplanan ölçek sonuçları SPSS 26.0 programıyla analize edilmiştir.
Araştırmanın sonuçlarına göre engelli çocuğu olan ailelerin algılanan aile desteği
ile karar verme puanlarına bakıldığında yaş, cinsiyet, eğitim durumu ve çalışma durumu
açısından anlamlı bir fark olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Engelli çocuğu olan ailelerin
algılanan aile desteği ile karar verme puanlarının, çocuğun engel durumu açısından
zihinsel yetersizliği tanılı çocukların ailelerinin erteleyici karar verme puanları
farklılaşmaktadır. Diğer alt boyut puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır. Engelli çocuğu olan ailelerin duygusal zekâ puanları cinsiyet açısından
incelendiğinde, kadınların erkeklere göre empati ve dürtü kontrolü puanlarının daha
yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Engelli çocuğu olan ailelerin duygusal zekâ
puanları yaş açısından bakıldığında kişiler arasında 30 yaşın altında olan engelli
ailelerinin, Empati ile Duygusal benlik bilinci boyutlarının daha yüksek olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca engelli çocuğu olan ailelerin duygusal zekâ puanlarının
eğitim durumu farklı aileler arasında anlamlı bir fark olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Engelli çocuğu olan ailelerin duygusal zekâ puanları çalışma durumuna göre çalışan
engelli ailelerinde çalışmayanlara göre kararlılık düzeyinin daha yüksek olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Engelli çocuğu olan ailelerin duygusal zekâ puanlarının çocuğun
engel durumu açısından çocuğun tanısı öğrenme güçlülüğü olan ailelerde mutluluk
düzeyinin yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Karar verme stratejileri ile algılalan
sosyal destek alt boyutları arasındaki ilişkide dikkatli karar verme ile arkadaş desteği ve
aile desteği boyutları arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki bulunduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Ayrıca panik karar verme ile özel destek arasında pozitif yönlü ilişki
bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
This study aims to examine the relationship between the decision-making
strategies of families with disabled children and their emotional intelligence in terms of
different variables. Relational screening model was adopted for this research.
The research was conducted with 200 families with disabled children in the
special education and rehabilitation centerlocated in Gebzeduring the 2020-2021
academic year.Melbourne Decision Making Questionary I-II, Bar-On Emotional
Intelligence Scale, Multidimensional Scale of Perceived Social Support and
demographic information form wereused as data collection tools in this research.Pearson
correlation, The Independent Samples t test, Mann-Whitney U test, One-Way analysis of
variance, Kruskal Wallis, and Turkey test, one of the post hoc tests wereutilized in order
to analyze the data. The scale scores obtained by the participants were analyzed with the
SPSS 26.0 program.
According to the results of the study, when the decision-making scores by
perceived family support of families with disabled children are examined, it has
beenconcluded that there is no significant difference in terms of age, gender, educational
status, and employment status.Concerning the decision-making scores by perceived
family support of families with disabled children,the delaying decision-making scoresof
families whose children are diagnosed with an intellectual disability differ. It is
concluded that there is no significant difference among other sub-dimension scores.
Examining the emotional intelligence scores of families with disabled children in terms
of gender, it has been realized that women have higher impulse control and empathy
scores than men.When the emotional intelligence scores of families with disabled
children are examined in the matter of age, the results demonstrate that the dimensions of emotional self-awareness and empathy are higher in disabled families who are under
the age of 30.Furthermore, it has been realized that there is no significant distinction
among the emotional intelligence scores of families with disabled children and different
educational statuses.
The results show that examining the emotional intelligence scores of families
with disabled childrenin terms of working status, working families have ahigher level of
stability than non-working families.
It has been deduced that examining the emotional intelligence scores of families
with disabled children in terms of disability status, families with children diagnosed of
learning disorder have higher level of happiness.
Observing the relationship between decision-making strategies and perceived
social support sub-dimensions, it has been realized that there is a meaningful correlation
between careful decision-making and the dimensions of friend and family support.
Moreover, the results indicate that there is a positive relationship between decisionmaking
in panic
and
dedicated
support.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8001
Engelli çocuğu olan aileler
Karar verme
Duygusal zekâ
Algılanan sosyal destek
Families with disabled children
Decision-making
Emotional intelligence
Perceived social support
Engelli çocuğu olan ailelerin karar verme stratejileri ile duygusal zekaları arasındaki ilişki
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/27502022-01-28T22:07:12Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Ger, Kadir Oğuzcan
author
2014
Taşıtlarda karoseri ile tekerlek göbeği arasında bulunan hareketli bağlantı elemanları olarak adlandırılan süspansiyon sistemlerinin kullanım koşullarına ve istenen özelliklere bağlı olarak çeşitli tipleri mevcuttur. Bu çalışmanın amacı seçilen süspansiyon sistemine uygun olarak kullanılacak komponentlerin tasarımında hangi parametrelere dikkat edildiğinin aktarılması ve validasyou ile birlikte tüm tasarım sürecinin anlatılmasıdır. Öncelikle taşıtlarda süspansiyon sistemlerinde kullanılan yaylanma ve sönümleme elemanları tanımlanmıştır. Taşıt tipine ve kullanım amacına uygun olarak sınıflandırılan süspansiyon tiplerinde hangi yaylanma elemanının tercih edildiği ve avantajlarının ne olduğu hakkında bilgi verilmiştir. Bu çalışmada söz konusu M3 sınıfındaki taşıt için tercih edilenpanhard çubuklu sabit askı sistemi anlatılmıştır. Tasarım süreci aks seçimi ve ardından yük kapasitesine uygun lastiğin belirlenmesi ile başlamıştır. Lastiğe uygun olarak jant ölçüleri belirlenmiştir. Tercih edilen makas ve hava yayı ile sönümleme elemanı olarak görev yapan amortisör için tasarımda dikkat edilecek konular hakkında bilgi verilmiştir. Kullanılacak panhard kolunun bağlantı noktalarının hangi şarta göre belirlendiği açıklanmıştır. Gövdenin virajda gelen yanal kuvvetle izin verilen yalpa açısına uyması için stabilizatör tasarımı anlatılmıştır. Validasyon bölümünde her parçanın hangi aşamada ne gibi bir teste tabi tutulduğuna dair açıklama yapılmış sanal doğrulama ve test süreci detaylandırılmıştır. Bu çerçevede komponent ve sistem bazında yapılan testlere ilişkin örnekler verilmiştir.
Abstract
Suspension systems which can be defined as the movable components between the wheel hub and vehicle body have various types. They can be classified according to the intended use and expected properties. The aim of this thesis is to explain the critical properties of design parameters of each component for selected suspension system and summarize the design process including the validation steps. Primarily the spring and damping components which can be used in suspension systems were defined. The preferred spring components in compatible with the each suspension system that they had been classified according to the vehicle type were explained with their advantages.The rigid suspension system with panhard rod which had been selected for the related M3 type vehicle was mentioned. The design phase was started with the axle determination and wheel selection in compatible with the load capacity. Rim dimensions were defined according to the wheel. Information for critical parameters of leaf and air spring and shock absorber were given. The acceptance criterion for panhard rod hard point calculation was explained. The anti-roll bar design was summarized in order to limit the vehicle roll angle at target value. For the validation section each process including virtual analysis and test process were detailed for each component with their time schedule. In this context many examples were shared for component and system based bench tests.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2750
Süspansiyon Sistemi Tasarımı
Bench Testleri
Validasyon
Suspension System Design
Bench Tests
Validation
M3 sınıfı bir taşıtta arka süspansiyon tasarımı
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/63882021-11-20T10:27:35Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5362col_trakya_5377
00925njm 22002777a 4500
dc
Arln, Selçuk
author
Akdemir, Serap
author
2002
Bu araştırmada T.Ü. Tekirdağ Ziraat Fakültesi arazisinde kurulu bulunan cam seranın ısıtılması için gerekli ısı miktarı domates, hıyar ve patlıcan için hesaplanmıştır. Ayrıca seranın hemen yan tarafında açılan su kuyusundan çıkan düşük basınçlı (0.2 kg/cm2) doğal gazın kimyasal bileşimi ve enerji içeriği saptanarak seranın ısıtılmasında kullanılıp kullanılmayacağı araştırılmıştır. Bulgular değerlendirildiğinde; serada üretimin çeşitlenınesi ve verimin arttırılabilmesi için doğal gazın ısıtma amacıyla, gerekli teknik düzenlemeler yapıldığı takdirde, kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.
In this research, heating requirements of tomato, cucumber and eggplant were calculated for the gl asshouse established in the land of T.U. Tekirdag Agricultural Faculty. Beside that chemical and energy canten ts of the law pressured (0.2 kg/cm2) natural gas coming out of the opened water well beside the glasshouse were and it was researched that whether it can be used for the glasshouse heating or not. According to the evaluation of the obtained results, it was decided that the natural gas could be used for the aim of heating to grow various crops and increase the yield and it can meet the heating requirement of the glasshouse.
1305-6468
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyafbd/issue/22678/242163
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/210581
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6388
3
1
89
99
Sera
ısı gereksinimi
doğal gaz
sera ısıtma sistemleri
Greenhouse
heat requirement of greenhouse
natural gas
heat systems for greenhouses
Seralarda Dogal Gazın Isıtma Amacıyla Kullanılabilirliği
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/17962022-01-28T22:07:15Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Çalışkan, İlyas
author
2015
Bu çalışmada 8 yeni kiral diamid binollerin sentezlenmesinde kiral katalizör olarak kullanmak için sentezlendi. İsatoik anhidrit N,N-dimetil formamid varlığında kiral bir amid vermek için kiral bir amin ile reaksiyona sokuldu. Yeni kiral diamitlerin sentezi miristil klörür, palmitil klörür, stearil klörür ve oleil klörür gibi farklı karbon sayılı asit klörürler ile elde edilen amidteki serbest amino grubunun reaksiyonundan bazik şartlar altında gerçekleştirildi. Bu kiral diamitler kiral binollerin sentezinde kiral bir katalizör olarak kullanıldı. Bu binollerin çevirme açıları polimetri cihazı ile ölçüldü. Optikçe saflık, gözlenen çevirme açısı ve spesifik çevirme açısı kullanılarak hesaplandı.
Abstract
In this study, the eight new chiral diamides were synthesized to use as the chiral catalyst in the synthesis of chiral binols. Isatoic anhydride was reacted with a chiral amine in presence of N,N'-dimethylformamide to give a chiral amide. Synthesis of new chiral diamides were carried out under basic condition from the reaction of free amino groups in the obtained amide with different carbon number acid chlorides such as myristoyl chloride, palmitoyl chloride, stearoyl chloride and oleoyl chloride. These chiral diamides were used as a chiral catalyst in the synthesis of chiral binols. The rotation of these binols were measured by the polarimetry device. The optical purity was calculated using the observed rotation and specific rotation.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1796
Binol
Kiral Katalizör
Amin
Asit Klörür
Acid Chlorides
Chiral Catalyst
Kiral katalizör yardımı ile enantiyomerik BİNOL eldesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/28992022-01-28T22:14:48Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Akkaynak, Mine
author
2018
Bu çalışmada, Denver Erken Başlama Modelinin kontrol listesinin geçerlik ve güvenirliğinin yapılması amaçlanmıştır. Bu amaç kapsamında çalışmanın evrenini Edirne ve İzmir illerinde bulunan 7 özel eğitim merkezi oluştururken örneklem grubunu Otizm Spektrum Bozukluğuna sahip 4-5 yaşları arasında değişen 120 çocuk oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama araçları olarak araştırmacı tarafından hazırlanan genel bilgi formu ve çocukların gelişimsel değerlendirmelerini yapmak amacıyla Rogers (2010) tarafından geliştirilen DEBM kontrol listesi kullanılmıştır. Çalışmada veriler 2014-2015 öğretim yılı güz ve bahar dönemlerinde toplanmıştır. Çocuklardan beklenen her gelişimsel davranış 1-3 puan arasında; “1 = Yapamaz, 2 = Bazen yapar bazen yapamaz ve 3 = Yapar” şeklinde derecelendirilmiştir. Verilerin analizinde ise Açımlayıcı Faktör Analizi, KMO ve Bartlett testleri ve regresyon analizi uygulanmıştır. DEBM’nin geçerlik ve güvenirlik analizleri için SPSS 22 ve AMOS 9 programları kullanılmıştır. Orjinal ölceğin ilk seviyesi 12-18 aylık bebekler için, 2. seviye 18-24 ay arası bebekler, 3. seviye 24-36 ay arası bebekler ve 4. seviye ise 48-60 aylık bebeklerin gelişimsel bozukluklarını ölçmektedir. Orijinal ölçeğin 4 seviye olmasına rağmen bu çalışmada yalnızca dördüncü seviye bölümleri ele alınmıştır. Ülkemizde erken yaş otizm tanılaması en erken 3 ve daha üzeri yaşlarda olduğundan ve özellikle anne-babaların çocuklarındaki riskli davranış belirtilerini anlayıp müdahale programlarına başvurmaya geciktiklerinden, testin ilk üç seviyesindeki yaş aralığında yeterli sayıda deneğe ulaşılamadığından dolayı en son 4. seviye ile çalışılmıştır. Dördüncü seviyede ise, alıcı dil, ifade edici dil, sosyal beceriler, kavrama, oyun, ince motor, kaba motor, kişisel bağımsızlık becerileri alt boyutları yer almıştır. Çalışma bulgularına göre 8 alt boyutun kendi içerisinde açıkladıkları toplam varyansların % 65,53 ile %77,39 arasında değiştiği belirlenmiştir. Varyans oranının % 30 üzerinde olması dolayısıyla ölçeğin yapı geçerliğinin sağlandığı görülmektedir. İç tutarlılık açısından Cronbach’s alfa katsayısı alt boyutlar için sırasıyla 0,98, 0,98, 0,96, 0,96, 0,95, 0,97, 0,93 ve 0,94 olarak belirlenmiştir. Test yarılama yöntemine göre bu katsayılar sırasıyla 0,90, 0,94, 0,88, 0,89, 0,92, 0,78 ve 0,82 olarak bulunurken gözlemcilere göre tüm alt boyutlara ilişkin katsayılar 1,00 olarak tespit edilmiştir. Regresyon analizi sonucunda ise alt boyutlara ilişkin maddelerin değerleri 0,01 düzeyinde anlamlı bulunmuştur. Sonuç olarak DEBM’nin Türkçe formunun otistik çocukların farklı özelliklerini ölçebilecek yeterlilikte yüksek güvenirlik ve geçerliğe sahip olduğu belirlenmiştir.
The purpose of this study is to perform validity and reliability analysis of the Early Start Denver Model. Within this scope, the study involved 7 special education centers located in Edirne and İzmir provinces. The sample consisted of 120 children between the ages of 4 and 5 with Autism Spectrum Disorder. As data collection tools, a general information form was prepared by researcher and the Early Start Denver Model (ESDM) skill level control list as developed by Rogers (2010) were used to make developmental evaluations of children. During the fall and spring semesters of the 2014-2015 academic year, data was obtained by observation of the performance of behaviors of the participating children and the scoring of their ability level. Each action was scored between 1-3 points as “1: Can not perform the task, 2: Sometimes can or sometimes can not, and 3: Can perform the task”. Explanatory Factor Analysis, KMO and Bartlett tests and regression analysis were used in the analysis of the data. SPSS 22 and AMOS 9 programs were used to analyze the reliability and validity of the DEBM. In the original developmental measurement checklist, the scale’s first level is for children between the ages of 12-18 months, the second level for children between 18-24 months, the third level for children between 24-36 months, and the fourth level for children between 48 and 60 months. Although the original scale involves 4 levels, only the fourth level has been considered in this study. In this country the earliest testing for autism is for 3 year old and older children and it relies on parents realizing that their children are displaying risk related behaviors and applying for the help programs available. Because of this our work could be done only on children in level four . In the fourth level, the subscales of recipient language, expressive language, social skills, cognition, play, fine motor, rough motor, personal independence skills were included. According to the findings of the study, it was determined that the total variances explained by 8 subscales within themselves varied between 65.53% and 77.39%. Since the variance ratio is over 30%, the scale appears to be valid. In terms of internal consistency,
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2899
DEBM
Otizm Spektrum Bozukluğu
Denver erken başlama modeli kontrol listesi geçerlik güvenirlik çalışması
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/12532022-01-28T22:14:55Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Omca, Özden
author
2010
Araştırma; Edirne il merkezinde göç alan üç Mahallede son 5 yıl içerisinde Edirne’ye il dışından göç edenlerin; Sağlıkla ilgili algılayışları, tutumları ve deneyimlerini saptamak, Bu tutum ve davranışların sosyo-demografik faktörlerle ilgisini irdelemek, Sağlık hizmeti kullanımlarının sıklığını ve bu hizmeti nerelerden aldıklarını belirlemek, amaçlanmıştır. Edirne’ye göç edenler ve ilerde göç ile gelenlere yönelik sağlık hizmet planlamasına yönelik veri sunmak amaçlanmıştır. Kesitsel tanımlayıcı bir araştırmadır. Araştırma evrenini Edirne’de göç alan 3 Mahalle; Şükrü Paşa Mahallesi, İstasyon Mahallesi ve Yıldırım Mahallesi oluşturmaktadır. Örneklem seçimine gidilmemiştir. Ev ev gezilerek son beş yılda Edirne’ye gelenler araştırma grubuna alınmıştır. Toplamda 84 haneden 321 kişiye ulaşılmıştır. Katılımcıların cinsiyet dağılımları benzerdir. Katılımcıların %57’si evli, %41’i SSK’lı, %66’sı 15-64 yaş grubu arasındadır. Kadınların %64’ü Temel eğitimden az eğitim seviyesindedir. %37’si Edirne’ye geldikten sonra gebe kalmıştır. %97’si DÖB, %96’sı DSB almıştır. Kadınlara son doğumdan sonra ASE tarafından, %39’una evde bakım verilmiş, %87’sine bebeğini emzirme eğitimi verilmiş, % 91’ine bebek aşılaması konusunda bilgi verilmiştir. Çocukların %46’sı son 2 hafta içinde ASYE geçirmiştir, bu çocukların %38’i ASM’ye götürülmüştür. Katılımcıların %52’si AH’ne kayıtlarını kendisi yaptırmıştır. Erkeklerin %52’si yevmiye ile çalışmaktadır. %35’i 1 asgari ücretten az para almaktadır. %49’u temel eğitimden az eğitim seviyesindedir. Katılımcıların %42’si Edirne’ye iş bulmak için gelmiştir. %46’sı 0-1 yıl arası Edirne’dir. %87’si isteyerek gelmiştir. %70’i kirada, %52’si gecekonduda oturmaktadır. %87’si gelmekten memnundur. %81’nin Edirne’de akrabaları vardır. %18’i göç ettiğinde ilk çevreye uyum sorunuyla karşılaşmıştır. Sonuç olarak; Edirne’ye göç nedeni ekonomiktir, doğu bölgelerden göç olmuştur. Halkın sağlık hizmetlerini kullanmaları düşüktür.
Abstract
The research in three neighbourhoods in the centre of Edirne aims to reveal the health perceptions, attitudes and experiences of those who have immigrated to Edirne in the last five years and to set forth the relation of these attitudes and behaviours with sociodemographic factors as well as the frequency of the utilization of health services and where they are taken. It is aimed to present the data on the health services plan for those who have already immigrated to Edirne and the possible prospective immigrants. This is a cross-sectional descriptive research. 3 immigrant-receiving neighbourhoods in Edirne, Şükrü Paşa, İstasyon and Yıldırım Neighbourhoods form the research area. There has been no sample selection. Each residence having been göne through, those who have come to Edirne in the last five years have been included in the research group. 321 people from 84 residences have been reached in total. The gender distribution of the participants is similar. 57% of the participants are married, 41% have social security and 66% are between 15-64 years. 64% of the women have not had primary education. 37% became pregnant after they had come to Edirne. 97% have taken ANC, 96% have taken PPC. After their last birth, 39% of the women were provided home care, 87% were given breast feeding training, 91% were given information about infant vaccination by FHS. 46% of the children have had ARTI in the last 2 weeks, 38% of them have been taken to a FHC. 52% of the participants have registered to a FP on their own. 52% of the males work on a daily-wage basis. 35% earn less than the minimum wage. 49% have not had primary education. 42% have come to Edirne for employment. 46% has been in Edirne between 0-1 year. 87% have come voluntarily. 70% live in rented residences, 52% in shanty towns. 87% are content with having come. 81% have relatives in Edirne. 18% have faced adaptation problems Conclusion, Edirne receives immigration for economic reasons, immigrants come from eastern regions. Utilization of the health services is low.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1253
Aile Hekimliği
Family Practice
Sağlık Hizmetleri
Health Services
Edirne İl Merkezine göç edenlerin sağlık hizmetlerinden yararlanımı
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/7982022-02-21T10:49:18Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Zafer, Tayfun
author
2009
Türk Müziği başlangıcında bu yana Batı müziğinden farklı bir ses sistemi içinde kendine has makam ve usul yapısı geliştirmiştir. Kendine özgü yapısı ve üslubuyla Batı kültürünü de etkileyen bu müzik tabiki zamanla Batı Müziğinden de etkilenmiştir. Çağdaş Türk müziği se kendine has karakterini bozmadan Batı müziğinin istediği özelliklerini kullanarak eserler vermiştir. Bu araştırmada İstemihan Taviloğlu' nun hayatı, müziği, Türk Müziğindeki önemi, klarnet için yazdığı konçertonun form açısından anlaşılabilmesi ve icra bakımından doğru algılanabilmesi için yapılabilecekler incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Türk Müziği Batı müziği Konçerto Klarnet Form
Since the beginning, Turkish Music has developed in a genuine theoritic base and scale system which was entirely different than that of Western Music. This music, being influentional on Western art with its unique style has also been effected by Wester Music in turn. Contemporary Turkish Music has yielded its products concerned with the demands of the Western style, but without spoiling its characteristic elements. In this research, İstemihan Taviloğlu's music and his importance in Turkish Music have been observed, some suggestions have been put formard in order to accomplish the right perception of the musical form of his clarinet concerto, and for understanding the right interpretation while performing. Key words: Turkish Music Western Music Concerto Form Clarinet
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/798
Müzik
Music
Çalgılar ve çalgı toplulukları ve onların müziği
Senfonik Orkestra
İstemihan Taviloğlu
Türk Klarnet Konçertosu
İstemihan Taviloğlu Türk klarnet konçertosu'nun form ve icra açısından incelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/48002022-01-28T22:14:44Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Tarı, Burcu
author
Bayraktar, Fatma Sibel
author
2019
Atasözleri, deyimler ve kalıp ifadeler bir milletin dil ile var oluşunu
simgelerler. Bu çalışmada, tarihsel süreçleri yüzlerce yıla dayanan ve bu süre zarfında
beş yüz yıl bilfiil birlikte yaşamış olan iki toplumun, Bulgar ve Türk toplumunun,
atasözleri, deyimleri ve kalıp ifadeleri mukayeseli olarak incelenmiştir. Aynı durumlar
için kullandıkları atasözleri, deyimler ve kalıp ifadeler belirlenerek bunların
karşılaştırmaları yapılmış; kültürel benzerlikleri ve farklılıkları, birbirleri ile olan
etkileşimleri, tarihsel süreçleri, zihinsel öncelikleri, kültürel değerleri, kendilerine
özgü terimleri incelenmiştir.
Atasözleri, deyimler ve kalıp ifadelerin günlük hayattaki kullanımlarının dilde
ne kadar etkili olduğu bilinmektedir. Bu konu üzerine birçok dilde ve diller arasında
yapılmış araştırmalar vardır. Ancak benzetmenin kullanımı yönünden iki kültürü
karşılaştırarak yapılan araştırma sayısı yok denecek kadar azdır. Biz tarihin uzun bir
döneminde, yaklaşık olarak beş yüz yıl gibi bir süre birlikte yaşamış olan iki toplumu,
Bulgar ve Türk toplumunu karşılaştırma için seçtik. Bu çalışmada atasözleri ve
deyimlerdeki benzerlikler ve farklılıklar üzerinde durulmuştur.
Proverbs, idioms and phrases symbolize the existence of a nation through
language. This study provides a comparative analysis of the proverbs, idioms and
phrases of the Turkish and Bulgarian nations, which are two nations both having
histories dating back to centuries ago and actually coexisted during this period. The
proverbs, idioms and phrases of the two nations used for the same cases were identified
and compared analyzing their cultural similarity and differences, interaction with each
other, historical processes, priorities, and cultural values as well as the terms specific
to them.
It is a well known fact that the use of proverbs, idioms and phrases in daily life
is important in linguistic terms. There are numerous studies on this subject in many
languages as well as the cross-language ones. There, however, are scarcely any studies
comparing the two cultures in terms of use of similes. Although any two cultures may
be chosen for such a study, we chose Bulgarian and Turkish, which are two nations
coexisted for a long part of the history, about five hundred years, for comparison. This
study focused on the similarities and differences of the proverbs and idioms of the two
cultures.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/4800
Atasözleri
Deyimler
Kalıp İfadeler
Bulgarca
Türkçe
Proverbs
İdioms
Phrases
Bulgarian
Turkish
Bulgarca ve Türkçe atasözleri, deyim ve kalıp ifadelerin kültürel benzerlik ve farklılıkların karşılaştırıp incelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/11232022-01-28T22:27:07Zcom_trakya_3485com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3958
00925njm 22002777a 4500
dc
Sayar, Esra Hazar
author
2010
B 12 vitamininin en önemli işlevi hücre bölünmesi ve çoğalması için gerekli olan DNA sentezini desteklemesidir. Eksikliğinde süt çocuklarında megaloblastik anemi, büyüme ve nöromotor gelişimde geriliğe yol açabilir. Annelerinde eksiklik olan ve düşük B 12 vitamini depolarıyla doğan yenidoğanlar süt çocukluğu döneminde eksiklik bulguları gelişmesi açısından risk altındadır. Bu çalışmada bölgemizdeki gebelerde, onların yenidoğan bebeklerinde ve süt çocukluğu dönemlerinde anemi, B 12 vitamini, folik asit ve ferritin eksikliği sıklığı ve yenidoğandaki düzeylerin maternal düzeyler ile ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Çalışmaya Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Servisine doğum amacıyla başvuran 38?42 gebelik haftasında olan 250 gebe ve onların 2500 gram üstünde doğan sağlıklı bebekleri alındı. Çalışmamızdaki gebelerin %24,8'i anemikti, %28'inde ise ferritin düşüklüğü, %73,6'sında B 12 vitamini eksikliği, %22,4'ünde de folik asit eksikliği saptandı. Yenidoğanların %3,2'sinde anemi, %2,8'inde ferritin düşüklüğü, %42,8'inde B 12 vitamini eksikliği saptandı. Kontrole getirilen süt çocuklarının %22,3'ünde anemi, %14,9'unda ferritin düşüklüğü, %17,02'sinde B 12 vitamini eksikliği, %1,06'sında folik asit eksikliği gözlendi. Ayrıca yenidoğanlardaki B 12 vitamini ve folik asit düzeylerinin annelerindeki düzeylerle ilişkili olduğu saptandı. Sonuç olarak, gebelerdeki B 12 vitamini eksikliği önlenerek yenidoğanların düşük depo ile doğmaları ve süt çocukluğu döneminde eksikliğe bağlı geri dönüşümsüz olabilen özellikle nörolojik bulguların gelişmesi önlenebilir.
Abstarct
The most important function of vitamin B12 is to accomplish DNA synthesis which is necessary for cell division and proliferation. Deficiency of vitamin B12 causes megaloblastic anemia, retardation of growth and delay in neuromotor maturation. The newborns whose mothers have vitamin B12 deficiency are born with low vitamin B12 storages, are at risk of vitamin B 12 deficiency symptoms during infancy. The aim of our study was to investigate the frequency of anemia and deficiency of vitamin B12, folic acid and iron in pregnant women living in our region and in their newborn babies and during the infancy period of these babies. Another aim of our study was to investigate the correlation between the levels of these vitamins in newborns and in their mothers. In our study, 250 pregnant women at 38-42 gestational weeks, who were admitted for delivery to Medical Faculty of Trakya University, Gynecology and Obstetric Clinic and their babies with a birth weigth over 2500 grams were included in the study. We determined that 24.8% of pregnant women had anemia, 28% of cases had low ferritin level, 73.6% of cases had vitamin B 12 deficiency, 22.4% of cases had folic acid deficiency. In the newborns, 3.2% of cases had anemia, 2.8% of cases had low ferritin level, 42.8% of newborn infants had vitamin B 12 deficiency. In infants who applied for control at 6 months of age, we observed that 22.3% had anemia, 14.9% had low ferritin level, 17.02% had vitamin B 12 deficiency, 1.06% of infants had folic acid deficiency. In addition, we determined that levels of vitamin B12 and folic acid in newborns were related to levels of vitamin B12 and folic acid in their mothers. In conclusion, by prevention of vitamin B 12 deficiency in pregnancy, the development of low vitamin B 12 stores in the newborn and the development of vitamin B 12 deficiency during infancy which can end up with irreversible complications especially neurologic ones can be avoided.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1123
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Child Health and Diseases
Tıp
Pediatri
B 12 vitamini Eksikliği
Anemi
Yenidoğan
Gebelik
Demir Eksikliği
Folik Asit Eksikliği
Yenidoğan ve süt çocukluğu döneminde B 12 vitamini, demir, folik asit eksikliğinin sıklığı ve maternal düzeylerle olan ilişkisi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/1332022-01-28T22:27:27Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Tınmaz, Furkan
author
2007
Bu çalışma, tohumlarında sert kabukluluk gözlenen bamya çeşitlerinde (Abelmoschus esculentus L. Moench) tohumların sert kabukluluk özelliklerinin giderilerek bitkisel gelişimin ve verimin arttırılmasına yönelik ekim öncesi tohum uygulamaların çimlenme, çıkış ve verim üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışmada, sıcaklık, nem ve uygulama zamanı kombinasyonları denenmiştir. Çalışma kapsamında ele alınan uygulamalar şunlardır: (i) Hiçbir uygulama görmemiş tohumlar kontrol tohumu olarak adlandırılmışlardır, (ii) oda sıcaklığında nemli ortamda 24 saat süre ile bekletme; (iii) oda sıcaklığında, nemli ortamda 72 saat süre ile bekletme; (iv) oda sıcaklığında, 72 saat süre ile %3’lük KNO3 uygulaması; (v) 40ºC’de 72 saat süre ile bekletme; (vi) 40ºC’de yüksek nemde (%90-100) 72 saat süre ile bekletme. Elde edilen sonuçlara göre 15 ve 25ºC çimlendirme testlerinde çimlenme oranları istatistiki açıdan önemsiz bulunurken, 15ºC çimlenme testlerinde çimlenme süresi (gün) ve vigor indeksi önemli bulunmuş, çimlenme zaman dağılımı önemsiz sonuç vermiştir. 25ºC çimlenme testlerinde ise çimlenme zaman dağılımı, çimlenme süresi (gün) ve vigor indeksi istatistiki açıdan önemli çıkmıştır. 15 ve 25ºC çıkış testlerinde tohum uygulamalarının vigor indeksi, çıkış zaman dağılımı, çıkış süresi (gün) ve çıkış oranı üzerine etkileri istatistiksel olarak önemli sonuç vermediği saptanmıştır. Tarla denemelerinde tohum uygulamalarının verim üzerine etkilerinin önemsiz olduğu gözlemlenirken, ekim zamanlarının toplam verim (kg/da) üzerine etkisi istatistiki açıdan fark yaratmıştır.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/133
Tarım ve İlgili Teknoloji
Bamya
Ekim öncesi bazı tohum uygulamaları ile Bamya’nın çimlenme, çıkış ve veriminin iyileştirilmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/65402021-11-20T10:32:36Zcom_trakya_3485com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7com_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_3954col_trakya_5362col_trakya_5377
00925njm 22002777a 4500
dc
Arın, Levent
author
Salk, Ahmet
author
Deveci, Murat
author
Polat, Serdar
author
2003
Bu araştırma 2000 yılı ilkbahar ve sonbahar döneminde Trakya koşullarında alabaş (Brassica oleraceae var. gongylodes L.) yetiştirme olanağını belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Her bir periyolla üç alabaş çeşidi (Express Forcer, Neckar, Lahn), iki fide yaşı (dört ve altı haftalık) ve üç dikim zamanı (iki hafta aralıklarla ve ilkbaharda Nisan ve Mayısta, sonbaharda Eylül ve Ekimde) verim ve kalite özellikleri bakımından değerlendirilmiştir. Neckar ve Express Forcer çeşitleri her iki sezonda da Lahn'dan daha yüksek verim ve kalite vermiştir. Sonbalıarda dört haftalık süre fide yetiştirme süresi yeterliyken, ilkbalıarda altı haftalık fidelerden daha yüksek verim elde edilmiştir.
This research was carried out to eletermine the possibility of growing kohlrabi (Brassica oleraceae var. gongylodes L.) under Trakya (Turkey) conditions during the spring and fall growing periods in the year of 2000. In each period, three kohlrabi cultivars (Express Forcer, Neckar, Lahn), two seedling ages (four or six weeks old) and three planıing dates (at two week intervals in April, May for spring and in September, October for fall), with respect to yield and quality characteristics, were evaluated. Cultivars Neckar and Express Forcer had higher yield and quality than Lahn in both seasons. Higher yield was obtained from six weeks old seedlings in the spring, white a period of four weeks was sufficient for growing seedlings in fall.
1305-6468
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyafbd/issue/23029/246223
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/214060
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6540
4
2
187
194
alabaş
çeşit
dikim zamanı
fide yaşı
verim
cultivars
kohlrabi
planting date
seedling age
yield
Investigations on Yield and Quality of Kohlrabi (Brassica Oleraceae Var. Gongylodes L.) in the Trakya Region of Turkey
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/25842022-01-28T22:15:02Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Demirtaş, Selim
author
2014
Bu çalışmada, diyabetik sıçanların ovaryum ve uteruslarında ANP immunoreaktivitesinin ve NPR-A pozitif hücre dağılımının immunohistokimyasal olarak incelenmesi amaçlandı. Çalışmada, Sprague-Dawley 32 adet erişkin dişi sıçan ve 12 adet erişikin erkek sıçan kullanıldı. Kontrol gruplarını oluşturmak için kafeslerine uygun sayıda erkek bırakılan sıçanların vajinal smearlerinde mikroskobik olarak spermatozoon görülen hayvanlar gebeliğin sıfırıncı günü (0. gün) kabul edildi. Gebeliğin 5. günü 8 ve 10. günü 8 denek derin anestezi altında sakrifiye edildi. Diyabet gruplarını oluşturmak için iseyanlarına uygun sayıda erkek hayvan bırakılmasından sonra vajinal smear ile yapılan kontrollerde, mikroskop altında smear örneklerinde spermatozoon görülen hayvanlar gebeliğin 0. gününde kabul edildi. Aynı gün tek doz olarak 60 mg/kg streptozotosinin i.p. uygulamasını takiben 48 saat sonra kuyruk venlerinden alınan kan örneklerinde kan glukoz seviyesi 280 mg/dL ve üstü olanlar diyabet kabul edilip gruplar oluşturuldu. Gebeliğin 5. günü 8 ve 10. günü 8 denek derin anestezi altında sakrifiye edildi. ANP immünoreaktivitesinin semikantitatif değerlendirilimesinde, diyabetik gruplarda kontrol gruplara göre, hem ovaryum hem de uterus dokuları için boyanma yoğunluğunda artışın olduğu tespit edildi. Kontrol grubu ovaryum dokularına bakıldığında NPR-A pozitif hücre dağılımının gebelik yaşının artması ile arttığı gözlenirken, diyabet grubunda gebelik yaşı artışı ile beraber azalma görülmüştür. Uterus endometriyum tabakalarındaki NPR-A pozitif hücre dağılımıgebelik yaşı ile paralel olarak azalmıştır. Miyometriyum katmanına bakıldığında ise diyabet gebelik 5. günlerde diğer tüm gruplara göre NPR-A pozitif hücre sayısında artma tespit edildi.Sonuçta, gebelik yaşının artması ile beraber ovaryum ve uterusta ANP immunoreaktivitesinin ve NPR-A pozitif hücre dağılımının değiştiği ve bu değişimde diyabetin önemli etkisi olduğu tespit edildi.
Abstract
The objective of this study was to evaluate in the ovary and uterus immunoreaction of ANP and distribution of NPR-A pozitive cells at immunohistochemical in the diabetic rats. In the present study Sprague-Dawley 32 adult female and 12 adult male rats were used. For control group rats cage according to the number of male rats and it was considered zero day of pregnancy (Day 0) that animals who seen for microscopic sperm in vaginal smears. 8 rats in day 5 of gestation and 8 rats in day 10 of gestation were proceeding. For diabetic group rats cage according to the number of male rats and it was considered zero day of pregnancy (Day 0) that animals who seen for microscopic spermin vaginal smears. In the day 0 of preagnancy these rats were induced by intraperitoneal injection of 60 mg/kg streptozotocin. After 48 hours following the application of tail vein blood glucose levels in blood samples taken from 280 mg / dL and above are considered and diabetes groups were formed. Semiquantitative ANP in evaluating the immunoreactivity of the diabetic group compared to the control group, as well as ovarian for uterine tissues were found to increase in intensity of staining.NPRpositive cells distribution with increasing gestational age in the control groups were found to be increased. In the diabetic group decreased with increase in gestational age. Uterine endometrium NPR-A positive cells in the layers of distribution has decreased in parallel with the gestational age. At 5 days of the diabetic groups were found increasing of NPR-A positive cells then all other groups in miyometriyum. As a result, depending on the increasing geatational age, it has changed and that the change in the immunoreaction of ANP and distribution of NPR-A positive cells in the ovary and the uterus was found to be a significant impact of diabetes.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2584
ANP
Uterus
Over
Diabetes Mellitus
NPR-A
Ovary
Streptozotosin ile deneysel diyabet oluşturulan sıçanlarda gebeliğin farklı günlerinde ovaryum ve uterus dokularında atrial natriüretik peptid reseptör dağılımının immünohistokimyasal olarak incelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/65712021-11-20T10:32:39Zcom_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5378
00925njm 22002777a 4500
dc
Kaplanseren, Serhan
author
Örücü, Edip
author
2018
Bu çalışmanın amacı işletmelerdeperformans ve verimliliği artırmada etkileri bulunan işe tutkunluk ve örgütselvatandaşlık davranışları arasındaki ilişkileri sorgulamak ve çalışanlara budavranışları kazandırabilmek için önerilerde bulunmaktır. AraştırmaBalıkesir’in Bandırma ilçesindeki üç yıldız ve üzerindeki otel çalışanlarıüzerine yapılmıştır. Elde edilen veriler T-testi, Korelâsyon ve regresyonanalizlerine tabi tutulmuştur. Araştırma sonucunda otel çalışanlarının işetutkunluk ile örgütsel vatandaşlık davranışları arasında pozitif yönlü anlamlıilişkiler bulunmuş, işe tutkunluğun örgütsel vatandaşlık davranışının önemlibir kısmını açıkladığı tespit edilmiştir.
2147-2483
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyaiibf/issue/38477/403423
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/510724
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6571
7
1
1
19
İŞE TUTKUNLUK
ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK
OTEL
İşe Tutkunluğun Örgütsel Vatandaşlığa Etkisi: Otel Çalışanları Üzerine Bir Araştırma
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/87222024-01-24T11:58:30Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Saltık, Melisa
author
2023
Sinema yoluyla toplumun kültür ve geleneği yansıtılmaktadır. Ayrıca sinema
toplumun yönlendirilmesinde de kullanılan kitle iletişim araçlarından biridir. Her
ülke kendine özgü sinema anlayışını ve dilini oluşturmuştur. İran sineması da
baskılara ve yaptırımlara rağmen kendi sinema dilini oluşturarak başarıyı elde
etmiştir. Sinema da kullanılan temalar ve fikirler toplumun benimsediği değerler
doğrultusunda şekillenmektedir. Özellikle toplumsal cinsiyet rolleri, sinema dahil
tüm kitle iletişim araçlarında kullanılmaktadır. Toplumlar, benimsediği cinsiyet
rollerini toplumun her alanında uygulamaktadır. Sinema da bu alanlardan biridir.
İran’da ataerkil bir sistem hakimdir ve toplumsal cinsiyet rollerini benimsemektedir.
Sinema yoluyla ataerkil sistem ve cinsiyetçi roller bireylere aktarılmaktadır. Bu
çalışmanın amacı, İran toplumunda kadınların ve kız çocuklarının sosyal statüsünü
filmler üzerinden söylem analizi yöntemi kullanarak analiz etmektir.
Cinema reflects the culture and tradition of society. Cinema is also a mass
communication tool used to direct society. Each country has its own understanding
and language of cinema. Iranian cinema has also achieved success by creating its
own language despite the pressures and sanctions. The themes and ideas used in
cinema are shaped by the values adopted by the society. Especially gender roles are
used by all mass media, including cinema. Societies apply the gender roles they
adopt in all areas of society. Cinema is one of these areas.
In Iran, a patriarchal system is dominant and gender roles are adopted. Patriarchal
system and gender roles are transferred to individuals through cinema. The aim of
this study is to analyze the social position of women and girls in Iranian society
through films by using discourse analysis method.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8722
Sinema
Toplumsal cinsiyet
Kadın
İran sineması
Toplum
Sinema ve kadın
Cinema
Gender
Women
Iranian sinema
Society
Cinema and women
İran sinemasında kadın ve kız çocuklarının sosyal statüsü : SİB (1908) ve Soraya'yı Taşlamak (2008)
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/16042022-01-28T22:14:54Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Ocak, Umay Meriç
author
2014
Ağrı kontrolünde analjezik kullanımı en yaygın yöntemlerden biridir. Yan etki profilleri nedeniyle analjezik arayışı sürmektedir. Kolesterol düşürücü statin grubu ilaçların anti-inflamatuvar ve analjezik etkinliği, yeni çalışılmaya başlanan bir konudur. Bu çalışmada farelerde deneysel ağrı modellerinde atorvastatinin antinosiseptif etkileri araştırılmıştır. Etik onay alındıktan sonra her grupta 10 hayvan (20-30 g ağırlığında balb/c türü fareler) olmak üzere toplam 7 grupta çalışıldı. Birinci gruba plasebo, 2, 3 ve 4.gruplara sırasıyla 10, 30 ve 100 mg/kg atorvastatin intraperitoneal yolla uygulandı. Atorvastatinin etki mekanizmasına yönelik olarak 5, 6 ve 7.gruplarda sırasıyla atorvastatin 10 mg/kg + L-NAME, atorvastatin 30 mg/kg + L-NAME ve sadece L-NAME grupları oluşturuldu. Ağrı eşiği ölçümleri sıcak zemin (hot-plate) ve kıvranma (writhing) yöntemleri ile 0.saat ve ilaç uygulamasından 30 dakika sonra olmak üzere 2 kez video görüntü kaydı altında yapıldı. Deney sırasında plasebo grubunda bir ve 4. Grupta bir olmak üzere toplam 2 hayvan kaybedildi. Plaseboya kıyasla atorvastatin 10, 30 ve 100 mg/kg dozlarda kıvranma testinde etkili olurken (ilaç öncesi ve sonrası farkların ortalamaları gruplara göre sırasıyla 1,0; 10,5; 8,0 ve 10,0 idi, p<0,013) sıcak zemin testinde etkili olmadı (grup ortalamaları sırasıyla 2,4; 4,6; 6,4 ve 5,1 idi, p>0,05). Bu bulgular atorvastatinin antinosiseptif etkilerinin olduğunu ve bu etkinin santral ağrı yolları (sıcak zemin) ile değil, periferik ağrı yolları (kıvranma testi) üzerinden gerçekleştiğini göstermektedir. Ayrıca ağrı kesici etkilerinin nitrik oksid yolu üzerinden gerçekleşmediği yönünde kanıt elde edilmiştir.
Abstract
Analgesic use is one of the most methods in pain control. Analgesic search has been continuing due to side effect profiles. Anti-inflammatory and analgesic efficacy of cholesterol-lowering statins is a new research topic. In this study, antinociceptive effects of atorvastatin was studied in experimental pain models of mice. Following ethical approval, balb/c mice (20-30 g) were divided into 7 groups (n=10 for each). Group 1 received placebo, whereas Groups 2, 3 and 4 received intraperitoneal 10, 30 and 100 mg/kg atorvastatin, respectively. In order to study the mechanism of action, Groups 5, 6 and 7 received atorvastatin 10 mg/kg + L-NAME, atorvastatin 30 mg/kg + L-NAME and L-NAME, respectively. Hot-plate and writhing tests were used as pain models. All tests were performed at baseline and 30 minutes after drug injection under video recording. Two animals (1 in Group 1 and 1 in Group 4) were lost during the procedure. Atorvastatin at 10, 30 and 100 mg/kg doses showed significant antinociceptive efficacy compared to placebo (pre- and post-injection differences in Groups 1 to 4 were 1,0; 10,5; 8,0 and 10,0; p<0,013). Atorvastatin showed no effect on hot-plate (group differences 2,4; 4,6; 6,4 and 5,1; p>0,05). These results suggest that atorvastatin had antinociceptive efficacy which appears through peripheral rather than central pathways. In addition, observed antinociceptive effects were not related with nitric oxide pathway.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1604
Atorvastatin
Statin
Hayvan Modeli
Ağrı kesici
Antinosiseptif
Atorvastatin
Animal Model
Pain Killer
Antinociceptive
Deneysel ağrı modellerinde atorvastatinin antinosiseptif etkisi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/61722021-12-10T19:00:56Zcom_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5373
00925njm 22002777a 4500
dc
Sokhanpardaz, Kamran
author
2020
Süsleme sanatı ile ilgili özellikle İran İslam sanatının altın çağı olarak anılan Büyük Selçuklu dönemine ait araştırmalarda, İran'ın en zengin alçı kitâbe ve süslemelerinin örneklerini içeren Kazvin Mescid-i Haydariye'nin bu önemli alçı süsleme ve kitabeleri hakkında bilgilerin yok denecek kadar az olması, oldukça üzücüdür. Buradan hareketle “Kazvin Mescid-i Haydariye'nin Büyük Selçuklu Alçı Süsleme ve Kitabeleri” başlığıyla hazırlanmış olan bu makalenin amacı, Kazvin Mescid-i Haydariye'nin alçı süsleme ve kitabelerini tanıtarak yapının mühim ve henüz açığa çıkmamış değerlerini ortaya koymak, böylece etkilenme alanı ile etkileme gücünü değerlendirme fırsatı sunmaktır. Ele alınan Kazvin Mescid-i Haydariye'nin alçı süslemelerinin çoğu örnekleri, zamanla harap olmuştur. Araştırmamız neticesinde, söz konusu yapının süsleme kompozisyonunun, yazı, bitkisel ve hendesî bezemeler içerdiği; bunun yanı sıra kabartma, kazıma ve kalıplama tekniğinde yapıldığı fark edilmiştir. Bezeme kompozisyonları, mihrap, duvar yüzeyleri, tuğla derzleri ve nişlerde yer almaktadır. Yapıya ait alçı süslemelerin sanatçısı ile ilgili malumat bulunmamakla birlikte caminin süsleme ve kitabelerinin yapılış tarihi konusunda farklı yorumlar söz konusudur. Yapının iç mekân beden duvarları üzerindeki kûfî hatlı kitâbenin içeriği incelenerek Sultan Gıyaseddin Ebu Şuca' Muhammed b. Melikşah zamanında, dönemin Kazvin valisi olan Emîr Humârtâş b. Abdullah-i İmâdî tarafından yaptırıldığı tespit edilmiştir. Bu yapıda görülen alçı süslemeler; İran'ın Sasani dönemine (226-651) ait alçı süslemeleri, Nîşâbur’da yapılan kazı çalışmalarından çıkan İran'ın ilk İslâm dönemine (X. yüzyıl) ait süslemeler, Abbâsîler Dönemi (Sâmarrâ Şehri / 836-892), Karahanlı (840-1212), Gazneli (963-1186), Anadolu Selçuklu (1075-1308) ve İran'ın İlhanlı dönemi (1256-1353) alçı süslemeleri ile büyük ölçüde benzerlik arz etmektedir.
It is unfortunate that in most researches of Islamic decorative art, especially the research of the Great Seljuk period that was called the golden age of Iranian decorative arts has been little talked about of rich ornamental values of stucco decorations and inscriptions of the Heydarieh Mosque of Qazvin. According to this, one of the aims of this article, prepared with the title of the Great Seljuk Stucco Ornaments and Inscriptions of the Heydarieh Mosque of Qazvin, is to introduce the art of stucco decorations of the Heydarieh Mosque of Qazvin. Another aim of this article is to rediscover the exceptional value of the decorations of this mosque and understanding of the interaction scopes of the decoration of this mosque. Unfortunately, many of the stucco decorations of this mosque have been destroyed. According to the results, the stucco decorations in this mosques include inscriptions, vegetal and geometric decorations made using the embossing, engraving and stamping techniques. These decorations are generally located on the mihrab, the interior surfaces of the walls, the pointings between the bricks and the wall niches. Any source of information about the stucco decoration of the mosque is not available. Although there are different interpretations about the date of the decoration and the inscriptions of this mosque, based on the content of the kufi inscription on the interior surfaces of the wall of this mosque, it was found that these decorations and inscriptions are belong to the Amir Khomartash ibn Abdullah Emadi that who was Qazvin governor whose ruling coincides with the reign of Sultan Ghias-ud-Din Abu Shuja Muhammad ibn Malik-Sh?h. Also according to the results of this research, the stucco decorations in this mosque, It is very similar to the decoration of the Sassanid period of Iran (61- 226), the decoration of the first Islamic era of Iran (around the tenth century AD), which were from Neyshabur excavations, stucco decorations discovered from Samarra Exploration (836-892), architectural ornaments of the Qarakhanid period (840-1212), stucco decorations from the Ghaznavid Period (1896-1996), Anatolian Seljuk Architectural decorations (1075-1308) and stucco decorations of the Ilkhanid Period of Iran (1256-1353).
2564-7903
https://dergipark.org.tr/tr/pub/rumeli/issue/57262/787403
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1262689
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6172
6
110
136
Architecture
Stucco Ornament
Great Seljuk
Mosque
Iran
Heydarieh Mosque of Qazvin
Inscription
Alçı Süsleme
Büyük Selçuklu
Kazvin Mescid-i Haydariye
Mimari
Cami
İran
Kitabe
Kazvin Mescid-i Haydariye'nin Büyük Selçuklu Alçı Süsleme ve Kitabeleri
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/74862021-11-20T10:38:37Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5362col_trakya_5367
00925njm 22002777a 4500
dc
Acar, Sinem
author
2021
Bu araştırmanın amacı, okullarda görev yapmakta olan okul psikolojik danışmanlarının, özel eğitim konusunda gerçekleştirilen hizmet içi eğitimler ile ilgili görüşlerini ve gereksinimlerini belirlemektir. Gerçekleştirilen bu çalışma nitel desendedir. Çalışmada veri toplama yöntemi olarak, eğitim araştırmalarında sıklıkla kullanılabilen odak grup görüşmesi kullanılmıştır. Odak grup görüşmesinde araştırmacılar tarafından geliştirilen ve uzman görüşüne sunularak revizyon edilen bir yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Çalışma, ikisi erkek ve sekizi kadın olmak üzere on okul psikolojik danışmanıyla gerçekleştirilmiştir. Elde edilen verileri iki araştırmacı bağımsız olarak analiz etmiş ve kategoriler, alt kategoriler ve kodlar oluşturmuşlardır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre okul psikolojik danışmanlarının özel eğitim ile ilgili hizmet içi ihtiyaçları beş ana temada toplanmaktadır. Bu temalar “özel eğitim hizmetleri ile ilgili görüşler”, “değerlendirme ile ilgili görüşler”, öğrencilerin yönlendirilmesi ile ilgili görüşler”, “hizmet içi eğitimle ilgili görüşler” öncelikli hizmet içi eğitim gereksinimleri” şeklindedir. Sonuçlar literatürdeki bilgiler ışığında tartışılmıştır.
2630-6301
https://doi.org/10.24315/tred.858495
https://dergipark.org.tr/tr/pub/tred/issue/65108/858495
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1502522
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7486
10.24315/tred.858495
11
3
1498
1515
gereksinim
hizmet içi eğitim
okul psikolojik danışmanı
özel eğitim
Okul Psikolojik Danışmanlarının Özel Eğitim Alanında Hizmet İçi Eğitim Gereksinimlerinin Belirlenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/17272022-03-08T12:38:30Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Bayraktar, Hatice
author
2011
Çalışmanın temel kaynağını Tekirdağ kazasına ait olan temettuat defterleri oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar neticesinde bölgeye ait 3 temettuat defterine ulaşılmıştır. Bu defterlerin biri kaza merkezindeki Müslüman nüfusa diğerleri ise, köylerde yaşayan Müslüman ve Rum nüfusa aittir. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan Müslümanlara ait olan defterlere kayıt yılı olarak 1260 - 1261 tarihi verilmiştir. Rum nüfusa ait olan defterler de ise tarih bulunmamaktadır. Defterler muhtevası bakımından değerlendirildiğinde, verilen tarih aralığının uygun olmadığı görülmüştür. Kazaya ait bu defterlerin içeriğinde de herhangi bir tarih ile karşılaşılmadığından dolayı, defterlerin kayıt özelliğine göre, daha önceki yıllarda (1256) tutulmuş olan temettuat tahrirleri olduğu düşünülmektedir. Dönem itibarıyla şehirde Müslümanların yaşadığı 22 mahalle mevcuttur. Merkeze ait Gayrimüslim mahallelerinin temettuat kayıtlarına ulaşılamadığından bu mahalleler farklı kaynaklardan tespit edilmiştir. Ayrıca şehrin 35 köyü ve köylere bağlı 31 adet çiftlik bulunmaktadır. Kayıtlara göre 28 köy Müslüman ahaliden, 6 köy de Rum ahaliden oluşmaktadır. Yalnızca Banados Köyü'nde Müslüman nüfus ile Rum nüfusun birlikte yaşadığı görülmektedir. Tutulan kayıtlarda kişilere ait mal varlığının kıymetleri belirtilmiştir. Bu kayıtlar kişilerin oturdukları evlerden, sahip oldukları tarla, bağ, bahçe, dükkân ve mağaza gibi her türlü kaydı içermektedir. Ancak Müslümanların yaşadığı karyelerde belirtilen hayvancılık faaliyetleri dışında kaza merkezinde ve Rum köylerinde hayvan varlığına dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Aynı zamanda ekilen ürünlerin çeşidi de belirtilmemiştir. Bazen dönüm olarak belirtilen tarla ve bağ miktarı bazı yerlerde ise kile olarak verilmiştir. Fakat kazada arazi miktarının fazla olduğu ve hemen her hanede tarla ve bağ ekimi yapılarak kazanç sağlandığı görülmektedir. Tekirdağ hem bir tarım kenti hem de bir liman kentidir. Bu özelliğini işlenen dönem itibarıyla da görmek mümkündür. Şehirde ticaretin canlılığına nazaran ve hububatın sevkinde geçiş noktası özelliğinden dolayı birçok mahzen ve mağaza varlığı tespit edilmiştir. Tarımla uğraşanların yanı sıra ticaret ve zanaat ile ilgili meslekleri icra edenlerin sayısı da oldukça fazladır. Şöyle ki hane reislerinin unvanında mesleği belirtilirken, arazi varlığı bulunmasına rağmen çiftçiliği ön planda tutulmayıp, ticari uğraşı ve zanaatkârlığı yazılmıştır. Bu da göstermektedir ki hane reisleri bir taraftan tarım ile uğraşırken bir taraftan da ticaret ve zanaatkârlık ile gelir elde etmektedir. Denizin varoluşu kazaya ticaretin yanında meslek ediniminde de kazanç sağlamıştır. Denizciliğe bağlı olarak, reis, gemici, kayıkçı gibi meslekler de gelişmiş olup, buna bağlı hamallık ve taşımacılığın atlar ile yapıldığı göz önünde bulundurulursa arabacılık da bir hayli fazladır.
Abstract
Temettuat notebooks belonging to Tekirdağ town make up the basic resource of the study. As a result of the investigations performed, 3 temettuat notebooks belonging to the region were reached. One of these notebooks belongs to the Muslim population in the town centre, and the others belong to the Muslim and Greek population living in the villages. The date 1260-1261 was given as the register year to the notebooks belonging to Muslims in the Prime Ministry Ottoman Archive. But there is not any date in the notebooks belonging to the Greek population. When the notebooks were evaluated in terms of their content, it was seen that the date sequence given is not appropriate. Since any date has not been encountered in the content of these notebooks belonging to the town, it is thought that there are temettuat writings kept in earlier years (1256) according to the register feature of the notebooks. Considering the period, there are 22 streets in the city where Muslims lived. Since the temettuat registers of the non-muslim streets belonging to the centre have not been reached, these streets have been determined from different resources. Also, the city has got 35 villages, and there are 31 farms connected to the villages. According to the registers, 28 villages consist of the Muslim population whereas 6 villages consist of the Greek population. Only in Badanos Village it is seen that the Muslim and the Greek population lived together. In the registers kept, the values of the assets belonging to the people were stated. These registers contain every kind of register such as houses people lived, vineyards, yards, shops and stores they own. But except for livestock mentioned in the villages Muslims lived, there is not any register concerning the presence of animals in the town centre and the Greek villages. At the same time the sorts of the products sown have not been mentioned. The amount of field and vineyard which was sometimes mentioned as decare was given as bushel in some places. But it is seen that there was plenty of land in the town and that nearly every household maintained their lives by sowing in land and in vineyards. Tekirdağ is both an agriculture city and a harbour city. It is possible to see this feature considering the period dealt with. In compared to the boom of trade in the city and because of its quality of being a transit point, it has been determined that there were a lot of vaults and stores. In addition to those who are occupied with agriculture, the number of those who perform jobs related with trade and craft is notably high. That is, while the job of the leader of household in his position was stated, his being a farmer was not kept at the forefront in spite of his possession of land and commercial occupation and his crafting were registered. This shows that while household leaders were occupied with agriculture at one side, they earned their lives with trade and crafting at the other side. The presence of the sea contributed to getting a job as well as to trade in the town. Related with marine, jobs like captain, seafarer and boatman developed, and related to this when it is considered that portage and transporting were performed with horses, the amount of carting was pretty high.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1727
Tekirdağ Kazası
Tekirdağ Township
Agriculture
XIX. yüzyılın ortalarında Tekirdağ kazası
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/2552022-01-28T22:27:16Zcom_trakya_3491com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3995
00925njm 22002777a 4500
dc
Demir, A. Muzaffer
author
1992
…
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/255
Eritropoict
Kansere bağlı kronik hastalıklar anemisinde eritropoictin düzeyleri
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/2632022-01-28T22:27:08Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Özdarendeli, Çağrı
author
1997
Önsöz (VII-VIII), Giriş (X), İşaretler (1.s.), Gramer İncelemesi (2-263 s.), Metin (266-425 s.) ve Bibliyografya (523-524 s.) olmak üzere toplam yedi bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Kazak Türkleri'nin ortaya çıkışı, Kazak kelimesinin kaynaklarda geçen manaları ve Kazak Türkçesi'nin yazı dili haline gelmesi ve bunun için mücadele edenlerden bahsetmiştir. Gramer incelemesi bölümünde metni ses ve şekil bilgisi yönünde ele almış; ses bilgisi A. Ünlüler, B.Ünsüzler olmak üzere iki ana başlığa ayrılarak, bunlarla alakalı, ele alınan metinde ortaya çıkan hususlar etraflıca incelemeye tabi tutulmuş ayrıca hem eski şekiller ile hem de Türkiye Türkçesi'yle mukayeseler yapılarak konu gözler önüne serilmiştir. Şekil bilgisinde Kazak Türkçesi'nde isimden başlayarak, bütün gramer şekillleri incelenmiştir. İsim bahsi içinde "zamir,sıfat ve edat" ele alınarak metinden örneklerle malumat verilmiştir. Fiiller başlığı altında kök fiillerden başlanarak fiiller ile alakalı bütün gramer hususiyetleri örneklerle ortaya konulmuştur.Bu bölümün en mühim kısmını "cümle" bahsi oluşturmaktadır. Cümleler Türkiye Türkçesi gramerinde gördüğümüz şekilde tasnif edilerek örneklerle bilgi sağlamlaştırılmıştır. Metin bölümünde ele alınan eserdeki kril alfabesi ile verilen parçalar latin alfabesine çevrilip yazıya aktarılmış, ilgililerin faydasına sunulmuştur. Metinler hayvanlarla ilgili masallar olup Kazak Türkçesi'nin çeşitli durumlarını ortaya koyacak niteliktedir. Sözlük bölümü; Türkiye Türkçesi alfabe sistemine göre, metinde geçen ve Kazak Türkçesi'nde kullanılan kelimelerden oluşturulmuştur. Böylece ele alınan metinlerin daha iyi anlaşılması kolaylaştırılmıştır. Sözlükte; bugün Türkiye Türkçesi'nde kullanılan (bazı ses değişiklikleri, şekil ve anlam değişiklikleri olabilir) kelimelerin bulunduğu gözlenmektedir.Bu da Türkçe'nin bütünlüğünü arz eden önemli bir husustur. Bibliyografya da bizzat faydalanılan eserler ile saha eserleri zikredilerek ilgileneceklere bilgi verilmiştir.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/263
Kazak halk edebiyatı "Ertegiler 1" gramer-metin-sözlük
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/23812022-01-28T22:07:23Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Tepeli, Ece
author
2015
Bu tezde, Coulomb-Yukawa benzeri çok merkezli çekirdek çekim integralleri, tam ortonormal ?? -Üstel Tipli Orbital (?? –ETO) kümeleri yardımıyla Guseinov tarafından önerilen Slater Tipi Orbitallere (STOs) ait yeniden düzenlenmiş tek-bölgeli toplama teoremleri kullanılarak incelenmiştir. Üç merkezli çekirdek çekim integralleri ? ( ? ? ?? ? 2 ) öz-sürtünme (self-frictional) kuantum sayısını içeren örtme integralleri vasıtasıyla ifade edilmiştir ve Matematica 7.0 yardımıyla programlaması yapılmıştır. Bir-, iki-, üç-merkezli çekirdek çekim integrallerinin hesabı kuantum sayılarının, perdeleme parametrelerinin ve orbitallerin konumlarının keyfi değerleri için yapılmıştır. Üç-merkezli çekirdek çekim integrali hesabında ortaya çıkan seri açılım bağıntısının yakınsama özellikleri incelenmiştir. Hesaplamalarda hesaplama sonuçlarının güvenilir olması için integrallerin hermityenlik özellikleri de araştırılmıştır.
Abstract
In this thesis, Coulomb-Yukawa like multi-center nuclear attraction integrals have been observed with the use of one-range addition theorems for Slater Type Orbitals (STOs) established with the help of complete orthonormal ?? -exponential type orbital (?? –ETO) sets that were recommended by Guseinov. Three-center nuclear attraction integrals have been expressed through overlap integrals that include ? ( ? ? ?? ? 2 ) self-frictional quantum number and have been programmed with the help of Mathematica 7.0. One-, two-, three-centered core shooting integral parameters of quantum numbers, account of cloaking and orbital positions of arbitrary values were made for. Three-centric core shots, of course the resulting series expansion in integral convergence properties have been studied. In order for the calculations to reflect reliable results, the hermitian attributes of the integrals have also been investigated
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2381
Öz-Sürtünme Kuantum Sayısı
Tek Bölgeli Toplama Teoremleri
Üstel Tipli Orbitaller
Çekirdek Çekim İntegralleri
Self-Frictional Quantum Number
One-Range Addition Theorems
Exponential Type Orbitals
Nuclear Attraction Integrals
Slater tipi orbitaller üzerinden çok merkezli çekirdeğe integrallerinin hermityenlik özelliklerinin incelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/64102021-11-20T10:27:42Zcom_trakya_3252com_trakya_3195com_trakya_7com_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_3385col_trakya_5362col_trakya_5377
00925njm 22002777a 4500
dc
Kaya, Mustafa
author
Kurtonur, Cengiz
author
2003
Bu çalışına Meriç - Ergene havzasında, Meriç Nehri'nin çıkışına yakın, Edirne ili Enez ilçesinin 10 km kadar kuzeybatısında, Meriç Delta'sında yer alan Gala Gölü ve çevresinde yapılmıştır. Bu çalışmada, Şubat 1997 -Temmuz 1998 tarihleri arasında yapılan gözlemler sonucu 14 ordo, 41 familyaya ait 134 kuş türü kaydedilmiştir. Bu türlerin aylara göre sayım sonuçları, statüleri ve tehlike durumları tablo halinde verilmiştir. Tespit edilen 134 kuş türünden 64 türün Yaz göçmeni, 26 türün Kış göçmeni, 29 türün yerli türler olduğu tespit edilmiş ve 15 türünde araştırma süresince sadece bir ya da iki kez gözlenmeleri nedeniyle statüleri hakkında karar verilememiştir. 20 türün de araştırma bölgemizde ürediği belirlenmiştir. Kaydedilen 134 kuş türünden 3 tür A.1.2, 23 tür A.2, 31 tür A.3, 19 tür A.4, 6 tür B.2, 11 tür B.3, kategorisinde Kırmızı Listeye girmektedir.
This study was carried out to determine the bird species occurring in Gala Lake and its surroundings. The area surveyed was in Meriç-Ergene basin, situated at about 10 km Northwest of Enez of Edirne province. During observations conducted between February 1997 and July 1998, 134 bird species belonging to 41 families and 14 orders were deterınined. Their monthly numbers and status in the Red data list were summarised in tables. Of 134 species; 29 were residents, 64 were summer migrants, 26 were winter migrants. Status of 15 species could not be determined due to low number of observations, such as one or two. lt has also been found that 20 species breed in the study area. The positions and categories of the bird species that are found in the Red Data list are as follows: 3 species are in A.1.2, 23 species are in A.2, 31 species are in A.3, 19 species are A.4, 6 species are in B.2, 11 species are in B.3.
1305-6468
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyafbd/issue/23029/246218
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/214055
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6410
4
2
169
179
Türkiye
Trakya
Gala Gölü
Avifauna
Meriç Nehri
Turkey
Thrace
Gala Lake. Avifauna
Meric River.
Gala Gölü ve Çevresinin (Edirne) Ornitho-Faunası Üzerine Araştırmalar
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/8132022-03-08T12:01:43Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Erdoğan, Tolga
author
2009
Denetim, ekonomik birimlerin faaliyet ve işlemlerinin önceden belirlenen genel kabul görmüş kurallara uygun olup olmadığı konusunda; açıklanan veya açıklanacak bilgilerin önceden belirlenmiş olan kriterlere, uygunluğunu belirlemek amacıyla, kanıtların toplanması ve tarafsızca değerlendirilerek sonuçlarının ilgili taraflara raporlanması sürecidir. İşlem denetçisi kavramı dünyada yıllardır kullanılmaktadır. Ancak ülkemizde Türk Ticaret Kanunu ile yeni kullanılmaya başlanmış olup, konu ile ilgili Türkçe literatürde çok fazla bilgi bulunmamaktadır. İşlem denetçileri esas olarak şirketin kuruluşunu, sermaye artırımını, azaltımını, birleşmeyi, bölünmeyi, tür değiştirmeyi, menkul kıymet ihracını veya herhangi bir diğer şirket işlem ve kararını denetleyecek olan denetçilerdir. 1 Ocak 1957?de yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu, yaklaşık 50 yıllık süre içinde, ihtiyaçlar dikkate alınarak birçok değişikliğe uğramıştır. 50 yıldır yürürlükte olan Türk Ticaret Kanunu, günün koşullarına uygun hale getirilmektedir. Hazırlanan Yeni Türk Ticaret Kanunu beraberinde birçok değişikliği ve yeniliği içermektedir. Bu çalışmada Yeni Türk Ticaret Kanunu incelenerek ticaret hayatına getirdiği yenilikler ele alınmış, işlem denetçisinin görev ve sorumlulukları, hangi durumlarda denetim yapacakları, kimlerin işlem denetçisi olabileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca Edirne Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odasına kayıtlı SM ve SMMM'lere Yeni Türk Ticaret Kanunu ve kanunda yer alan işlem denetçisi ile ilgili sorular yöneltilerek görüş belirtmeleri istenmiştir. Burada amaç işlem denetçisi uygulamasında yaşanabilecek sorunların tespit edilmesidir.
Audit is a process of evidence collection in relation to activities of economic units whether they are in accordance with the predetermined rules,and it is the objectively evaluation and reporting of the results to the sides. The concept of "auditor" has been used in the world for years. However, in our country it has been used recently by the new Turkish Commercial Code, so there isn't much data on the subject in Turkish literature. Auditors are the people who will control the establishment process as a basis, capital increase and decrease,combination, division, type changing, securities issued of a company or any other company actions and decisions. The Turkish Commercial Law, numbered 6762, which became valid on 1 January 1957 has changed a lot in nearly 50-year period,considering the needs. The Turkish Commercial Code which has been in effect for 50 years, has been tried to be available for all conditions of today. The New Turkish Commercial Code that is being prepared includes many changes and improvements. In This study, the new Turkish Commercial Code is examined and the innovations brought to business life are discussed, and the duties and responsibilities of auditors, the cases that they would audit,and who would be able to be a auditor is tried to be shown. Furthermore, Independent Accountants and Independent Financial Advisors registered in Edirne Chamber were asked field questions to provide comments related to the new Turkish Commercial Code and the foransic accountant. The aim here, is to identify application problems that may happen.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/813
İşletme
Business Administration
Muhasebe Denetimi
Accounting Audit
TürkTticaret Kanunu
Turkish Commercial Code
Yeni Türk Ticaret Kanunu'nda işlem denetçisi ve uygulaması
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/4862022-01-28T22:00:55Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Tuna, Gürkan
author
2008
Kümeler yüksek hesaplama gücü, yük dengeleme ve hata toleransı sağlayan ve düğüm adı verilen bilgisayarlardan oluşan paralel işlem yapan süper bilgisayarlardır. Küme yapılarını oluşturan düğümler için özel sunucu veya iş istasyonu gibi yüksek maliyetli bileşenler kullanılması zorunlu değildir. Kümelerin amacı sunulmakta olunan servislerin iyileştirilmesidir. Sunucu kümeleri küreselleşme nedeniyle yaşanan acımasız rekabet ortamında şirketlerin bilgi işlem altyapıları için çok önemlidir. Günümüzde yaşanan acımasız rekabet ortamında en büyük hedef kesintisiz servisler sunabilmektir. Kesintisiz servis sunabilmek şirketin rakiplerine göre avantajlı duruma geçmesini sağlayacaktır. Linux Virtual Server sistemi hata toleranslı, yük dengelemeli ve yüksek erişilebilir küme yapıları oluşturmak için kullanılan bir yazılım grubudur. Tez kapsamında bir yönetici, iki adet sunucu düğümü ve bir adet veritabanı sunucusundan oluşan küme yapısı oluşturulmuştur. Kümede veritabanı sunucusu olarak MySQL ve web sunucusu olarak Apache kullanılmıştır. Apache sunucu üzerine farklı sayfalar ve bir alışveriş sistemi kurularak performans ve hata toleransı testleri gerçekleştirilmiştir. Tezin tamamı yedi bölümden oluşmaktadır. Tezin birinci bölümünde kümeleme, kümelemenin amacı ve önemi ele alınmıştır. Tezin ikinci bölümünde kümeleme konusundaki temel kavramlara değinilmiştir. Ayrıca kümelemenin gereksinimleri, küme bileşenlerinin seçimi ve küme düğümlerinin yapısı detaylı olarak incelenmiştir. Tezin üçüncü bölümünde Linux işletim sistemi, kümeleme yapısında Linux işletim sisteminin önemi, Linux işletim sistemi çekirdek yapısı, Linux işletim sistemi dosya sistemleri, önemli INIT scriptleri, kümeleme için işletim sistemine ince ayar yapılması ve işletim sistemi optimizasyon konusu incelenmiştir. Tezin dördüncü bölümünde Linux kümeleri, Linux kümelerinin diğer kümelere göre avantajları, Linux işletim sisteminde paketlerin işlenmesi, Linux Virtual Server, LVS-NAT kümeleri, LVS-DR kümeleri, LVS-TUN kümeleri, yük dengeleyicinin çalışma prensipleri ve yüksek erişilebilir küme yapılarının tasarımı konuları incelenmiştir. Tezin beşinci bölümünde hata toleranslı uygulamalar ve Linux kümelerinin kullanılabileceği hata toleranslı uygulamalar ele alınmıştır. Tezin altıncı bölümünde tez kapsamındaki küme uygulaması, Linux kümesini meydana getiren bileşenler, Linux hata toleranslı yük dengelemeli küme yapısının kurulması, MySQL veritabanı sunucusunun kurulumu ve ayarları ve rsync ile düğümlerdeki içeriklerin senkronizasyonu ele alınmıştır. Tezin son bölümü olan yedinci bölümünde tez kapsamında kurulumuş olan kümeleme yapısında gerçekleştirilmiş olan performans testleri ele alınmıştır.
Clusters are parallel processing super computers,which provide high computing power, load balancing and fault tolerance, and composed of computers called nodes. It is not required to use high cost components like special servers or workstations for the nodes forming clusters. The aim of clusters is to improve the services currently offered. Clusters are very important for companies? information system infrastructures in the merciless competition environment due to the globalization. Nowadays, in the merciless competitive environment, the biggest aim is to offer uninterrupted services. Being able to offer uninterrupted services will make the company advantageous against its competitors. Linux Virtual Server system is a group of softwares to build fault tolerant, load balancing and high available cluster structures. Within the context of the thesis, a cluster composed of one director, two server nodes and one database server have been set up. In the cluster, MySQL server as the database server and Apache server as the web server has been used. Different web pages and one shopping system have been loaded on the Apache server and performance and fault tolerancy tests have been conducted. The thesis is composed of seven sections. In the first section of the thesis, clustering and the aim and the importance of clustering are addressed. In the second section of the thesis, the main concepts about clustering are mentioned. Moreover, the requirements of clustering, the selection of cluster components and the structure of cluster nodes are examined in detail. In the third section of the thesis, the Linux operating system, the importance of the Linux operating system in clustering, the Linux operating system kernel structure, the Linux operating system file systems, important INIT scripts, fine tuning of operating system for clustering and operating system optimization are examined. In the fourth section of the thesis, Linux clusters, the advantages of Linux clusters against other clusters, packet processing in Linux operating system, Linux Virtual Server, LVS-NAT clusters, LVS-DR clusters, LVS-TUN clusters, working principles of load balancer, and the design of high available cluster structures are examined. In the fifth section of the thesis, fault tolerant applications and the fault tolerant applications that Linux clusters can be used for are addressed. In the sixth section, the cluster application in the scope of the thesis, the components which build the Linux cluster, the installation of Linux fault tolerant load balancing cluster structure, the installation of MySQL database server and the synchronization of nodes? contents with rsync are addressed. In the seventh section, which is the last section, the performance tests that were conducted in the cluster which was built for the thesis are addressed.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/486
Bilgisayar Mühendisliği Bilimleri-Bilgisayar ve Kontrol
Computer Engineering and Computer Science and Control
Lınux kümelerinin hata toleranslı uygulamalardaki önemi ve bir örnek uygulama
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/10402022-01-28T22:27:16Zcom_trakya_3491com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3995
00925njm 22002777a 4500
dc
Erdoğdu, Süleyman
author
2010
Sirozda orta ve geniş portal ven ve hepatik ven trombozları sık görülür ve bu trombozlar parankimal tükenmeden tam bir siroza ilerleyişte önemli bir rol oynarlar. Bu çalışmada antitrombotik ajan dalteparinin hepatik fibrozis ve siroz gelişimi önlemedeki etkinliği incelenmiştir. Kırk adet Wistar-Albino cinsi erişkin sıçan çalışmaya dahil edilmiş; sağlıklı kontrol (n=10), sham (n=10), safra yolu ligasyonu (n=10) ve safra yolu ligasyonu+dalteparin (n=10) (50 IU/kg/gün intraperitoneal) olacak şekilde 4 gruba ayrılmıştır. Otuzbeşinci gün sonunda bütün sıçanlar sakrifiye edilmiştir. Karaciğerdeki vasküler trombozların varlığını tayin etmek ve dalteparinin etkinliğini saptamak için bütün hayvanların serumlarında D-dimer düzeyi, karaciğer dokularında ise immünhistokimyasal olarak fibrinojen boyama yapıldı. Işık mikroskobisi altında histopatolojik incelemede nekroinflamsyonun derecesi ve hepatik fibrozisin evresi değerlendirilmiştir. Karaciğerdeki hepatik fibrozisi saptamak ve dalteparinin etkinliğini değerlendirmek için biyokimyasal yöntemle doku hidroksiprolin tayini, immünhistokimyasal boyama ile alfa düz kas aktin, transforme edici büyüme faktörü beta reaktivitesi bakılmıştır. Otuzbeş günlük dalteparin tedavisi ile safra yolu bağlanmış sıçanlarda serum D-dimer düzeyinin düştüğü (p<0,05) ve karaciğer dokusu fibrinojen reaktivitesinin azaldığı (p<0,001) saptandı. Benzer şekilde 35. günün sonunda histopatolojik incelemede nekroinflamatuar aktivite derecesi ve fibrozis skorları azalmış (p<0,001) bulundu. İmmünhistokimyasal boyamada alfa düz kas aktin (p<0,0001) ve transforme edici büyüme faktörü beta (p<0,0001) reaktivitesi dalteparin tedavisi ile daha düşük bulundu. Biyokimyasal olarak bakılan doku hidroksiprolin düzeyleri dalteparin tedavisi ile azaldı (p<0,01). Sonuç olarak, safra yolu bağlı sıçanlarda dalteparin tedavisi karaciğer dokusunda tromboz, inflamasyon ve hepatik fibroz gelişimini engeller.
Abstract
Enlarged portal vein and hepatic vein thrombosis are common complications of cirrhosis and these thromboses play an important role in the development of complete cirrhosis before the failure of the paranchyme. In this study, the effects of an antithrombotic agent dalteparin on the prevention of hepatic fibrosis and the development of cirrhosis. Forty Wistar-Albino adult rats are enrolled in this study, and divided into four groups as healthy controls (n=10), sham (n=10), bile duct ligation (n=10) and bile duct ligation + dalteparin (50 IU/kg/day via intraperitoneal route) (n=10). At the end of thirthy-five days all rats have been sacrificed. Serum levels of D-dimer as well as immunohistochemical fibrinogen staining was performed in the liver tissue samples of all animals to determine the presence of vascular thrombosis in the liver and the effectivity of dalteparin. The degree of necro-inflammation and the grade of hepatic fibrosis were evaluated histopathologically with light microscobe. Tissue hydroxiproline with biochemical methods and ?-Smooth muscle actin, Transforming growth factor-ß reactivity with immunohistochemical methods were evaluated to determine the hepatic fibrosis and the effectivity of dalteparin. The serum levels of D-dimer (p<0,05) and the fibrinogen reactivity within the liver tissues (p<0,001) were observed to be decreased in the bile duct ligated animals after thirty-five days dalteparin treatment. Similarly, the degrees of the necroinflammatory activity and fibrosis scores were observed to be decreased (p<0,001) with the histopathological evaluation at the end of thirty-five days. With the immunohistochemical staining, the reactivities of ?-Smooth muscle actin (p<0,0001) and Transforming growth factor-ß (p<0,0001) were observed to be decreased with dalteparin treatment. The levels of tissue hydroxiproline determined with biochemical methods were also decreased with dalteparin treatment (p<0,01). As a result, dalteparin treatment prevents the development of thrombosis, inflammation and hepatic fibrosis in the liver tissues of bile duct ligated rats.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1040
Gastroenteroloji
Gastroenterology
Tıp Bilimleri
Teknoloji
Hastalıklar
Hepatik Fibrozis
Tromboz
Dalteparin
Safra yolu bağlanmış sıçanlarda antitrombotik ajan dalteparinin hepatik fibrozis gelişimini önlemedeki rolü
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/62812021-11-20T10:27:07Zcom_trakya_3494com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_4008col_trakya_5382
00925njm 22002777a 4500
dc
İşkan, Nur Gülce
author
Orun, Şeyma Gizem
author
Gökdemir, Ezgi
author
Altun, Gülay Durmuş
author
2021
Aims: Tc-99m methoxyisobutylisonitrile scintigraphy is a diagnostic method commonly used for cardiac perfusion imaging. It is also used for parathyroid, lung, breast, thyroid, brain, melanoma, lymphoma, bone, and soft tissue primary and secondary tumors imaging. Our case aims to report a breast cancer incidentally revealed by Tc-99m methoxyisobutylisonitrile scintigraphy. Case Report: A 49-year-old female patient was admitted to the cardiology depart- ment with atypical angina. Tc-99m methoxyisobutylisonitrile scintigraphy showed myocardial perfusion was within normal limits but a focal uptake was detected in the lateral superior quadrant of the left breast. Ultrasonography detected a lesion with irregular borders in the outer quadrant of the left breast and a lymph node with increased thickness of the cortex in the left axilla. Magnetic resonance imaging showed a mass with a spiculated contour in the outer quadrant of the left breast and lymph nodes with increased cortex thickness in both axillae. By the histopathologic examination, the specimen was diag- nosed with invasive ductal carcinoma. Conclusion: Although Tc-99m methoxyisobutylisonitrile scintigraphy is mainly used for myocardial perfusion imag- ing, the entire image area should be examined in detail and further investigation should be done for incidental focal lesions that were previously undetected.
2148-4724
2548-0030
https://dergipark.org.tr/tr/pub/tmsj/issue/60525/889961
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1613634
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6281
8
1
35
36
Tc-99m methoxyisobutylisonitrile
breast cancer
scintigraphy
incidental
Incidental Detection of Previously Unknown Breast Cancer on Tc-99M Mibi Scintigraphy
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/58862021-11-20T10:11:15Zcom_trakya_3498com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7com_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_4026col_trakya_5362col_trakya_5380
00925njm 22002777a 4500
dc
Özyiğit, Filiz
author
Tamer, Melek
author
Dökmeci, Dikmen
author
Ulugöl, Ahmet
author
2006
Amaç: Farelerde gen manipülasyonunun kolayca yapılabilmesi nöropatik ağrının moleküler mekanizmalarının açıklığa kavuşması açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak sıçanlara göre farelerde nöropatik ağrı modelleri oldukça yetersiz olup, yeni modellerin geliştirilmesi gerekmektedir. Çalışma Planı: Bu çalışmada tanımlanan tibial ligasyon modeli yeni ve kolaylıkla oluşturulabilen bir fare nöropatik ağrı modelidir ve siyatik sinirin tibial dalının sıkıca bağlanması temeline dayanmaktadır. Bu modelde, farelerin siyatik sinirlerinin ana peroneal ve sural dallarına dokunulmaksızın tibial dalları sıkıca bağlandı. Sinir zedelenmesine bağlı olarak ortaya çıkan mekanik allodini ölçümleri von Frey filamentleri kullanılarak yapıldı, termal hiperaljezi ise bir plantar analjezi metre aracılığı ile fare pençesinde ölçüldü. Bulgular: Mekanik allodini ve termal hiperaljezi, tibial sinir ligasyonu sonrası üç gün içinde başladı ve bir aylık ölçüm süremizde devam etti. Sonuç: Tibial sinir ligasyonu modeli, nöropatik ağrı deneylerinde farelerin de kullanılabilmesine ve özellikle genetik olarak modifiye edilmiş farelerde nöropatik ağrı mekanizmalarının aydınlatılmasına olanak sağlayacak modifiye yeni bir modeldir.
Objectives: The facility of genetic manipulation in mice offers a promising approach in the understanding of molecular mechanisms underlying neuropathic pain. But, since experimental neuropathic pain models in mice are insufficient, there is a need to develop new models. Study Design: We described a novel, easily performed, mouse model of neuropathic pain based on a unilateral tight ligation of the tibial branch of the sciatic nerve. In this model, the tibial branch of the sciatic nerve was tightly ligated and the common peroneal and the sural branches were left intact. Nerve injury-induced mechanical allodynia was assessed with von Frey filaments, and a plantar analgesic meter was used to assess thermal hyperalgesia. Results: Mechanical allodynia and thermal hyperalgesia developed within 3 days after tibial nerve ligation and was present during the one month measurement period. Conclusion: Tibial nerve ligation, is a new, modified experimental model which enables the use of mice in neuropathic pain experiments and may especially be useful in clarifying mechanisms of neuropathic pain in genetically modified mice.
1301-3149
https://app.trdizin.gov.tr/makale/TnpFNE56WTI
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/5886
23
3
140
144
Genel ve Dahili Tıp
Farelerde periferik nöropati için yeni bir deneysel model: Tibial sinir ligasyonu
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/9902022-01-28T22:07:22Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Özkapı, Barış
author
2006
Bu çalışmada sonlu kare ve dairesel kesitli GaAs/Ga1-xAlxAs kuantum tellerinde verici yabancı atomun hidrojenik ve hidrojenik olmayan bağlanma enerjileri üzerine elektrik alan etkileri incelenmiştir. Hidrojenik ve hidrojenik olmayan bağlanma enerjileri, yabancı atom hesaba katılarak elektrik alan, tel genişliği ve Al konsantrasyonunun bir fonksiyonu olarak araştırılmıştır. Sonuçlar verici yabancı atomun merkez yakınlarında bulunması durumunda, hidrojenik olmayan bağlanma enerjisinin hidrojenik bağlanma enerjisinden büyük olduğunu gösterir. İki modelde de merkezdeki verici yabancı atomun bağlanma enerjileri arasındaki fark, merkez dışındaki yabancı atom konumlarına göre, kuantum telinin genişliği azaldıkça daha hızlı artar. Her iki modelde de, verici yabancı atomun bağlanma enerjilerinin uygulanan elektrik alana duyarlılığının aynı olduğu bulunmuştur.
In this study, the effect of the electric field on the hydrogenic and non- hydrogenic binding energies of a donor impurty in finite square and cylindirical cross sectional GaAs/Ga1-xAlxAs quantum well wires (QWWs) are considered. Taking into account the impurity ion, the hydrogenic and non-hydrogenic binding energies are investigated as a function of the electric field, wire width and concantration of Al. The re sults show that the non-hydrogenic binding energy of donor impurity located around the center is larger than that of the hydrogenic binding energy. The difference in binding energy of on center donor impurty in two regimes increases more rapidly with decreasing QWW width than other impurity positions. It has found that the sensitivity of the applied electric field on the donor binding energies is almost the same in the both regime.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/990
Verici Yabancı Atom
Kuantum Telleri
Elektrik Alan
Shallow Donor Impurity
Quantum Well Wires
Electric Field
Hidrojenik olmayan yapıların elektronik özellikleri
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/16152022-03-08T11:43:15Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Deniz, Tanju
author
2014
"Yükselen İslamofobi'nin Avrupa Kimliğine Etkisi" konulu tez, inşacı yaklaşım ile Hristiyan ve Müslüman kimliği arasındaki ihtilaf sürecini açıklamaya çalışmıştır. İslamofobi algısını oluşturan dinamikler kapsamında karşıt kimliklerin nasıl oluştuğu ile çokkültürlü yapının ve çokkültürcü politikaların kolektif kimliğe etkisi irdelenmiştir. 1960'lı yıllardan itibaren sanayi alanındaki atılımlarla ekonomik ve sosyal kalkınmayı başarılı bir şekilde gerçekleştiren Avrupa Birliği ülkelerinde fabrikalarda çalışacak iş gücüne ihtiyaç duyulmaya başlamıştır. Bu yıllarda ülkelerine göçmen gelmesine izin veren, hatta bunu özel programlarla da teşvik eden AB ülkeleri, 90'ların sonuna doğru katı bir sınır kontrolü politikası gütmeye başlamış ve göçmenlerin ülkelerine girmesini engellemeye çalışmıştır. Bu politikalar zamanla kamuoyuna yabancı düşmanlığı şeklinde tezahür etmiş özellikle sağ muhafazakar partilerin popülist propagandalarına malzeme edilmiştir. Bu propagandaların önemli bir kısmı İslam karşıtlığı üzerinden yürütülmüştür. Bu da bizi şu gerçeğe götürmektedir: Kimliğin ve kültürün inşası için yaşanmış bir tarih duygusunun, ortak toplumsal belleğin ve geleneklerin, sürekli canlı tutulması gerekir. Kolektif belleğin oluşmasında biz ve öteki kavramlarının canlı tutulabilmesi, içerme ve dışlama koşullarının sürekliliği çok önemlidir. Ancak AB'nin, içinde barındırdığı çeşitli ulus devletler, farklı kültürler ve dinler, kolektif kimliğin ya da başka bir deyişle bir üst Avrupa kimliğinin oluşumundaki engellerden sadece birkaçıdır. Ortak bir üst kimlik yerine farklı kimliklerin kültürlerini ötekileştirmeyen farklı bir kavram da ortaya atılmıştır: Çokkültürlülük. Bir zamanlar karşılıklı anlayış çerçevesinde geliştirilmiş olan bu kavram, sonraları devam ettirilememiş, ülkelerin sırasıyla, kavramın iflas ettiğini açıklamasına neden olmuştur. İçerideki faklılıkların yanı sıra dış dinamiklerin de çokkültürlü yapının iflasına zemin hazırladığı bir gerçektir. 11 Eylül saldırılarından sonra İslam'ın terörizm ile birlikte anılmaya başlamasıyla AB içerisindeki Müslüman kimlik ötekileştirilmeye, bir düşman olarak görülmeye başlamıştır. AB üyesi ülkeler son yıllarda her ne kadar sınır kontrollerini katılaştırsalar da kaçak yollardan gelen göçmenlere engel olamamaktadır. Aslında göçmenlerin yasal yollar dışında AB ülkelerine gelmeleri, bu grubun insan hakları ve işçi hakları sözleşmelerinden mahrum kalmasına neden olmuştur. Aslında güvencesi olmayan ucuz iş gücü, küreselleşmenin ve kapitalist ekonomik sistemin çok da karşı çıkmadığı bir durumdur. Fakat yine de bu durum, sağ muhafazakar partilerin; göçmenleri, popülist söylemlerine malzeme etmesine, ırkçılığın ve milliyetçiliğin yükselmesine engel olamamıştır.
Abstract
This thesis titled "The Impact of Rising Islamophobia to the European Identity", aimed to explain the process of discord between Christian and Muslim identity by using constructionist approach. In this study, within the scope of dynamics that make up the perception of Islamophobia, how opposite identities formed and the effect of multicultural structure and multiculturalist policies to collective identity are examined. Since 1960's, EU countries which performed a successful economic and social development thanks to progress in the field of industry, began to need manpower to work in the factories. EU countries that allow migrants to come, even encourage them with a special programs during these years, at the end of 1990's they began to implement a strict border control policy and tried prevent immigrant to enter their countries. These policies were manifested in the form of xenophobia in public opinion in time and especially right-wing conservative parties used this problem in their propaganda. An important part of their propagandas were carried out over anti-Islam. This fact leads us to the following; for the construction of identity and culture, common sense of history and common social memory and traditions need to be kept constantly alive. For the formation of collective memory, the concept of "we" and "the other" can be kept alive, continuity conditions for inclusion and exclusion is very important. The various nation-states, different cultures and religions EU contained are just a few of the obstacles in the formation of collective identity or in the other words a supra-European identity. Instead of a common supra identity, a different concept not marginalizing cultures of different identities have been proposed: Multiculturalism. This concept which was developed within the framework of mutual understanding in the past wasn't sustained later and this lead to states respectively declared the collapse of concept. It's obvious not only internal differences but external dynamics has great effect on the failure of the multiculturalist structure. After the attacks of September 11, together with associating Islam with terrorism, Muslim identities in the EU was marginalized and began to be seen as an enemy. EU member states, although they hardened the border controls I recent years, they cannot interfere with smuggled immigrants. In fact, arrivals of immigrants to Europe in illegal way lead to this group is deprived of human rights and workers' right contracts. In fact, it is a condition that is not opposed by globalization and the capitalist economic system: cheap labor without assurance. However, this still didn't stop right-wings conservative parties to use migrants in their populist discourse and the rise of racism and nationalism.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1615
İslamofobi
Kolektif Kimlik
Milliyetçilik
Göç
Küreselleşme
Çokkültürlülük
Islamophobia
Collective Identity
Nationalism
Migration
Globalization
Multiculturalism
Yükselen İslamofobi'nin Avrupa kimliğine etkisi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/46132022-01-28T22:07:13Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Gündoğan, Recep
author
2019
Bu çalışmada, insan ve eşya taşımak amacıyla ülkemiz karayollarında seyreden ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tescil edilmiş olan motorlu ve motorsuz araçlar ile yabancı plakalı araçların yüklenmesine ilişkin ölçü, usuller ile tartı ve boyut ölçüm toleranslarını belirlemektir. Bu amaçla araçların boyutlarının kolay ve hızlı bir şekilde ölçüm yapılmasını sağlamaktır.
This study aims the automatical dimensioning of all the motor and motorless vehicles that help for transporting people or stuff. Maksimum carrying load, axle load, bumper and mudguard distances, the distance between the plane where the vehicle placed and the parallel tangent plane of vehicle’s top edge, the transverse distance parallel to the logitudinal plane of vehicle except to outside mirrors can be measured unmanned, easy and faster via this method.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/4613
Boyutlandırma
Ölçüm
Otomasyon
Dimensioning
Vehicle
Carrying load
Axle load
Bumper
Mudguard distances
Automation
Otomatik araç boyut ölçümü
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/83082023-05-09T13:42:54Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Çiçeklidağ, Veysel
author
2023
İnme sonrası gelişen denge sorunlarının önlenmesinde multifidus kası önemlidir. Bu
araştırmanın amacı inmeli hastalarda denge, postural salınımı, multifidus kas kalınlığını
değerlendirmek ve aralarındaki olası ilişkiyi araştırmaktı. Hastalarımıza; Brunnstrom evre,
Fonksiyonel ambulasyon skalası, Modifiye ashworth skalası, Biyoelektriksel impedans analizi,
GYKO değerlendirme, Tek bacak üzerinde durma, 30 saniye otur kalk, Tandem duruş, Zamanlı
kalk ve yürü, Berg denge testleri, Rivermead mobilite indeksi ve Bo-Bo Pro Balance Board
cihazı ile değerlendirildi. Lomber multifidus kas kalınlığı Ultrason cihazı ile değerlendirildi.
Araştırmanın sonucunda; yaş ortalaması 58,54 ± 12,06 yıl olan hastamızın; mediolateral
ve anteroposterior postural salınım mesafe ortalamaları, gözler açık iken 0,77±0,52 ve
1,17±0,66 cm, gözler kapalı iken 0,72±0,53 cm ve 1,43±1,24 cm tespit edildi.
Plejik ve sağlıklı taraflarına ait lomber multifidus kas kalınlıkları arasında fark
saptanmaz iken, plejik tarafa ait lomber multifidus kas kesit alanı anlamlı yüksek saptandı.
Bo-bo mesafe değeri ile Fonksiyonel ambulasyon skalası, Tek bacak üzerinde durma testi
süresi, 30 sn otur kalk skoru, Berg denge testleri skoru ve Rivermead skoru, el, üst ve alt
Brunnstrom evreleri arasında negatif ilişki vardı. Lomber multifidus kas kalınlığı ve kesit
alanının denge parametreleri ile arasında ilişki yoktu. Brunnstrom evreleme ile lomber
multifidus kas kalınlığı ve kesit alanı oranları arasında anlamlı ilişki yoktu (p˃0,05). Bu
sonuçlar inme hastalarında karşılaşan sorunların önüne geçilmesi ve rehabilitasyonu açısından
önemli olabilir.
The multifidus muscle is important in the prevention of balance problems after a stroke.
The aim of this study was to evaluate balance, postural sway and multifidus muscle thickness
in stroke patients and to investigate the possible relationship between them. To our patients;
Brunnstrom stage, Functional ambulation scale, Modified ashworth scale, Bioelectrical
impedance analysis, GYKO assessment, Standing on one leg, 30 seconds sit and stand, Tandem
stance, Timed get up and walk, Berg balance tests, Rivermead mobility index and Bo-Bo Pro
Balance Board evaluated with the device. Lumbar multifidus muscle thickness was evaluated
with an ultrasound device.
As a result of the research; the mean age of our patient was 58.54 ± 12.06 years;
mediolateral and anteroposterior postural sway distance averages were 0.77±0.52 and
1.17±0.66 cm with eyes open, 0.72±0.53 cm and 1.43±1.24 cm with eyes closed.
While there was no difference between the lumbar multifidus muscle thicknesses of the
hemiplegic and healthy sides, the cross-sectional area of the lumbar multifidus muscle of the
hemiplegic side was found to be significantly higher. There was a negative correlation between
bo-bo distance value and Functional ambulation scale, Time to stand on one leg, 30 sec sit and
stand score, Berg balance test score and Rivermead score, hand, upper and lower Brunnstrom
stages. Lumbar multifidus muscle thickness and cross-sectional area were not associated with
balance parameters. There was no significant correlation between Brunnstrom staging and
lumbar multifidus muscle thickness and cross-sectional area ratios (p˃0.05). These results may
be important for the prevention and rehabilitation of the problems faced by stroke patients.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8308
Multifidus kası
Postural salınım
İnme
Denge
Ultrason
Multifidus muscle
Postural swing
Stroke
Balance
Ultrasound
İnmeli olgularda multifidus kas çapının postural salınım ve denge ile ilişkisi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/83322023-05-11T14:02:54Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Türk, Merve
author
2022
Yaşamın her alanında karşımıza çıkan inovasyon, yeni fikirlerin
uygulanmasında ve geliştirilmesinde sağlık alanında da başarılı katkılar
sağlamaktadır. Özellikle son zamanlarda, hayatımızın önemli bir parçası haline
gelen mobil cihazlarda yer alan sağlık uygulamaları, sağlık hizmetlerine ulaşma
olanaklarının arttırılmasında çok önemli bir yenilik olarak hayatımıza girmiştir.
Çalışmanın temel amacı; sağlık hizmetlerinde bir inovasyon olan mobil
sağlık uygulamalarını kullananların kişisel sağlık kayıtlarına dair görüşlerini
araştırmaktır. Bu amaçlar doğrultusunda; iki kısımdan oluşan ve ilk kısımda 8
soruluk kişisel bilgiler içeren, ikinci kısımda ise 31 ifadeden oluşan bir ölçüm
aracı geliştirilmiştir. Araştırma verilerinin elde edilmesi aşamasında, anket
yöntemi tercih edilmiş, 397 mobil sağlık uygulaması kullanıcısından oluşan anket
verisi ile analizler yapılmıştır. Analizler yapılırken, SPSS paket programı
kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre; çalışmaya katılanların %56,2 si kadın,
%43,8i erkektir. Katılımcıların çoğunluğu yani %42,6’sı 31-40 yaş aralığındadır.
51 yaş ve üstü katılımcı oranı %27,2 41-50 yaş aralığındaki katılımcı oranı %15,4
ve 20-30 yaş gurubundaki katılımcı oranı ise %14,9’dur. Yapılan araştırmalarda;
ankete katılan bireylerin mobil teknolojileri kullanım sıklığı, uygulamalara
güvenleri ve teknolojiyi daha ileri seviyelere taşımak adına gerekli taleplerini
içeren verilere başvurulmuştur. Tüm bunların ışığında; mobil sağlık
uygulamalarının, mobil teknolojileri daha yaygın kullanan genç yaştaki bireyler
gibi, daha ileri yaştaki bireyler için de hayatı daha konforlu yaşamak adına önemli
bir yere sahip olduğu değerlendirmesi yapılmıştır.
Bugünün gençlerinin, yarının yetişkinleri olacağı düşünüldüğünde, mobil
sağlık uygulamalarının, sağlık hizmetlerinin sunulmasında ve pazarlanmasında
büyük bir öneme sahip olacağı su götürmez bir gerçektir. Dünya çapında artan
nüfus ile birlikte, sağlık sorunları ile başa çıkmada; zamandan ve maliyetten
tasarruf sağlayan ve bireylerin sağlıkları ile ilgili bilgi düzeylerinde artış sağlayan
mobil teknolojilerin sunduğu faydalardan yararlanılması ve mobil sağlık
uygulamalarının geliştirilmesine yönelik daha fazla çalışmanın yapılması gerektiği
düşünülmektedir.
İnnovation which we encounter in every sphere of life, makes successful
contributions to implementation and developments of new ideas in health care
service. Health applications in mobile devices which have become an important
part of our lives recently, has entered our lives as a very important innovation for
increasing the opportunities to reach health care services.
The main aim of the study is, exploration the opinions of individuals
health care records who use mobile health applications an innovation in health
care.İn accordance with this purpose, a measurement tool was developed which
consisting of two parts, in the firs part containing 8 personal knowledge and the
second part consisting of 31 statements. At the stage of research data acquisition,
the survey method was preferred and analyzes were made with the survey data
which consisting of 397 mobil health care application users. SPSS packaged
software was used for analysis. %56.2 of the participants are female and %43.8
are male. The most of the participants, that is %42.6 are between the ages of 3140.
The rate of the participants over the age of 51 is %27.2. The rate of the
participants between 41-50 ages is %15.4 and the rate of the participants between
20-30 ages is %14.9. İn the researches, the data including the frequency of use of
mobile technology applications, their trust in the applications and necessary
demands in order to take the technology to higher level were consulted. İn the
light of all this, it has been determined that, mobile health applications make life
more comfortable for older persons such as younger persons who use mobile
Technologies more widespread.
Considering that today’s youth people will be tomorrow’s adults, it is an
undeniable fact that mobile health applications will have a great importance in the
delivery and marketing of health sevices.With the increasing population around
the World, it is thought that more work should be done to benefit from and
develop the benefits of mobile Technologies which provide time and cost savings
in coping with health problems and increase the level of knowledge about the
health of individuals.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8332
İnovasyon
Sağlık hizmetlerinde inovasyon
Mobil sağlık
Mobil sağlık uygulamaları
Innovation
Innovation İn health services
Mobile health
Mobile health applications
Sağlık hizmetlerinde inovasyon yönetimi : Mobil sağlık uygulamalarının kullanıcılar tarafından değerlendirilmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/78242022-03-02T11:28:23Zcom_trakya_3485com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3958
00925njm 22002777a 4500
dc
Cesur Çınar, Gülay
author
2020
Bu çalışma, Yenidoğan Yoğunbakım Ünitesinde yatan prematüre bebek annelerinin
bebek bakımı ve beslenmesi konusunda bilgi düzeylerini ve tutumlarını belirlemek amacıyla
yapılmıştır. 25 Kasım 2019 ve 25 Haziran 2020 tarihleri arasında çalışmaya dahil edilme
kriterlerine uygun ve çalışmaya katılmayı kabul eden anneler kapalı zarf yöntemiyle randomize
edilerek çalışma ve kontrol grubu belirlenmiştir. Çalışma grubuna dahil olan annelere
geliştirilmiş eğitim, kontrol grubuna dahil olan annelere ise standart eğitim verilmiştir.
Çalışmamız, ön test/son test kontrol gruplu yarı deneysel olarak yapılmıştır. Araştırmaya katılan
çalışma ve kontrol grubundaki annelerin yaşı, eğitim durumu, çalışma durumu, gebelik
öyküsü, doğum şekli değişkenleri ve yenidoğanların; cinsiyet, gebelik haftası değişkenleri
arasında istatistiksel olarak fark olmayıp gruplar homojen dağılmaktadır. Çalışma ve kontrol
grubundaki annelerin eğitim öncesi bilgi tutum puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel
olarak anlamlı olmayıp gruplar homojen dağılmıştır (p>0,05). Geliştirilmiş eğitim alan
annelerin eğitim sonrası toplam bilgi tutum puan ortalaması (15,51±2,69), standart eğitim alan
annelerin toplam bilgi tutum puan ortalamasından (12,59±2,98) yüksek bulunmuş olup sonuç
istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). Annelerin grup içi bilgi tutum puanları
karşılaştırıldığında, eğitim sonrası toplam puan ve eğitim sonrası puan artışı arasında standart
eğitim grubundaki annelerin de geliştirilmiş eğitim alan gruba kıyasla daha az artış olmakla
birlikte her iki eğitim sonrası toplam bilgi tutum puanları istatistiksel olarak anlamlı saptandı
(p<0,05).
Sonuç olarak prematüre bebek annelerine taburculukta verilen geliştirilmiş eğitimin
standart eğitimden üstün olması ve annelerin bilgi düzeylerine olumlu etkiler göstermesi, bu
eğitim devamlı olarak uygulandığında taburculuk sonrası annelerin kendilerini yeterli
hissetmeleri ve bebeklerinin sağlıklarının korunmasını açısından yararlı olacağını
düşündürmektedir.
This study was conducted to determine the knowledge levels and attitudes of mothers
of premature babies hospitalized in the Neonatal Intensive Care Unit on baby care and nutrition.
Between 25 November 2019 and 25 June 2020, the mothers who met the inclusion criteria and
accepted to participate in the study were randomized by the closed envelope method and in this
way the study and control groups were determined. While improved training was provided to
mothers in the study group, standard training was provided to mothers included in the control
group. Our study was conducted as a quasi-experimental pre-test/post-test control group. There
is no statistically difference about the age, the educational status, the employment status, the
history of pregnancy, the birth pattern variables of the mothers, and the gender and gestational
week variables of the newborns between the study and control groups. The distribution of
groups was homogenous. The difference between the pre-education information attitude point
averages of the mothers in the study and control groups was not statistically significant and the
groups were homogeneously distributed (p> 0.05). The total knowledge attitude score average
of the mothers who received improved education (15.51±2.69) was found higher than the total
knowledge attitude score average of the mothers who received standard education (12.59±2.98)
67
and the result was statistically significant (p<0.05). When the mothers' in-group knowledge
attitude scores were compared, there was a statistically significant difference between the total
post-education score and post-education score increase compared to the group with improved
education. However, the mothers in the standard education group had a statistically significant
difference (p<0.05).
In conclusion, the improved education given to mothers of premature baby before
discharge was superior to standard education and thus showed positive effects on the level of
knowledge of the mothers. This finding suggest that when this education is applied
continuously, it will be very beneficial for mothers of premature infant in terms of feeling
adequate after discharge and protecting the health of their babies.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7824
Prematüre
Anne Eğitimi
Bilgi Tutum Düzeyi
Bebek Bakımı
Premature Infant
Mother Education
Knowledge Attitude Level
Newborn Care
Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatan prematüre bebek annelerine taburculuk esnasında verilen standart ve geliştirilmiş bebek bakımı ve beslenme eğitimimin annelerin bilgi ve tutumları üzerine etkileri
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/15192022-01-28T22:00:59Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Sarı, Sevil
author
2013
Bu çalışmada, Camponotus aethiops ve Formica cunicularia türü karınca işçilerinin doğal ortamlarındaki günlük aktivasyon ritimlerinin belirlenmesi, bu aktivasyona etki edebilecek abiyotik faktörler ile aktivasyon ritmi arasındaki olası ilişkilerin tespit edilmesi ve bu iki türün beslenme ekolojilerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Bu amaç ile Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü bahçesinde bulunan iki farklı yuvada Mayıs 2012 - Eylül 2012 arasını kapsayan 5 aylık dönemde gözlemler yapılarak karıncalara ait aktivasyon verileri elde edilmiştir. Abiyotik faktörlerden zemin sıcaklığı, hava sıcaklığı, yuva sıcaklığı, hava nemi, aydınlanma şiddeti, atmosferik basınç, havanın genel durumu, toprağın genel durumu ve rüzgâr şiddeti gibi farklı parametreler her iki tür için de ayrı ayrı ölçülerek kaydedilmiştir. Günün faklı zamanlarında beslenen bu iki karınca türünün yuvadan ayrılıp besin arayan işçilerin tercih ettikleri besin kaynakları tespiti ve bu kaynaklar arasında bir faklılık olup olmadığı, buna ek olarak beslenme alanlarının yuvadan uzaklıkları da saptanarak beslenme ekolojileri hakkında veriler toplanmıştır. Sonuçlar, her iki türün aktivasyonlarının birincil olarak havanın aydınlanma şiddeti ile belirlendiğini ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra, çalışma periyodu olan Mayıs - Eylül ayları arasında havanın nemi, hava sıcaklığı, atmosferik basınç ve rüzgâr şiddeti gibi parametrelerin aktivasyon ritimleri üzerine önemli bir etkisi olmadığı, yuva ve zemin sıcaklık değerlerinin ise çok düşük oranda aktivasyonu etkileyebileceği bulunmuştur.
Bu çalışmada, Camponotus aethiops ve Formica cunicularia türü karınca işçilerinin doğal ortamlarındaki günlük aktivasyon ritimlerinin belirlenmesi, bu aktivasyona etki edebilecek abiyotik faktörler ile aktivasyon ritmi arasındaki olası ilişkilerin tespit edilmesi ve bu iki türün beslenme ekolojilerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Bu amaç ile Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü bahçesinde bulunan iki farklı yuvada Mayıs 2012 - Eylül 2012 arasını kapsayan 5 aylık dönemde gözlemler yapılarak karıncalara ait aktivasyon verileri elde edilmiştir. Abiyotik faktörlerden zemin sıcaklığı, hava sıcaklığı, yuva sıcaklığı, hava nemi, aydınlanma şiddeti, atmosferik basınç, havanın genel durumu, toprağın genel durumu ve rüzgâr şiddeti gibi farklı parametreler her iki tür için de ayrı ayrı ölçülerek kaydedilmiştir. Günün faklı zamanlarında beslenen bu iki karınca türünün yuvadan ayrılıp besin arayan işçilerin tercih ettikleri besin kaynakları tespiti ve bu kaynaklar arasında bir faklılık olup olmadığı, buna ek olarak beslenme alanlarının yuvadan uzaklıkları da saptanarak beslenme ekolojileri hakkında veriler toplanmıştır. Sonuçlar, her iki türün aktivasyonlarının birincil olarak havanın aydınlanma şiddeti ile belirlendiğini ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra, çalışma periyodu olan Mayıs - Eylül ayları arasında havanın nemi, hava sıcaklığı, atmosferik basınç ve rüzgâr şiddeti gibi parametrelerin aktivasyon ritimleri üzerine önemli bir etkisi olmadığı, yuva ve zemin sıcaklık değerlerinin ise çok düşük oranda aktivasyonu etkileyebileceği bulunmuştur.
Bu çalışmada, Camponotus aethiops ve Formica cunicularia türü karınca işçilerinin doğal ortamlarındaki günlük aktivasyon ritimlerinin belirlenmesi, bu aktivasyona etki edebilecek abiyotik faktörler ile aktivasyon ritmi arasındaki olası ilişkilerin tespit edilmesi ve bu iki türün beslenme ekolojilerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Bu amaç ile Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü bahçesinde bulunan iki farklı yuvada Mayıs 2012 - Eylül 2012 arasını kapsayan 5 aylık dönemde gözlemler yapılarak karıncalara ait aktivasyon verileri elde edilmiştir. Abiyotik faktörlerden zemin sıcaklığı, hava sıcaklığı, yuva sıcaklığı, hava nemi, aydınlanma şiddeti, atmosferik basınç, havanın genel durumu, toprağın genel durumu ve rüzgâr şiddeti gibi farklı parametreler her iki tür için de ayrı ayrı ölçülerek kaydedilmiştir. Günün faklı zamanlarında beslenen bu iki karınca türünün yuvadan ayrılıp besin arayan işçilerin tercih ettikleri besin kaynakları tespiti ve bu kaynaklar arasında bir faklılık olup olmadığı, buna ek olarak beslenme alanlarının yuvadan uzaklıkları da saptanarak beslenme ekolojileri hakkında veriler toplanmıştır. Sonuçlar, her iki türün aktivasyonlarının birincil olarak havanın aydınlanma şiddeti ile belirlendiğini ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra, çalışma periyodu olan Mayıs - Eylül ayları arasında havanın nemi, hava sıcaklığı, atmosferik basınç ve rüzgâr şiddeti gibi parametrelerin aktivasyon ritimleri üzerine önemli bir etkisi olmadığı, yuva ve zemin sıcaklık değerlerinin ise çok düşük oranda aktivasyonu etkileyebileceği bulunmuştur.
Abstract
In this sudy, the type of ant species Camponotus aethiops and Formica cunicularia determination of natural environments, the activation day workers activation can influence the rhythm of the possible relationships between abiotic factors and the activation to be identified and is intended to be put out to these two species nutrition ecology. With this purpose Trakya University Faculty of Science Department of Biology in the slot in two different covering 5 month period between May 2012 September 2012, the activation data with observations the ants. Abiotic factors, soil temperature, air temperature, atmospheric pressure, humidity, illuminance of air, general state of the soil and the overall condition of the air, wind intensity, as well as other parameters measured separately for each of the two species has been recorded. Fed at different times of day are looking for workers from these two ant species and their preffered food sources of nutrients and whether it is a difference between these resources, in addition to diet and nutrition from distances of the collected data about ecology. The results of both species activation is determined with the air illuminance Besides that, working period of May ? September the air humidiy, air temperature, atmospheric pressure and wind intensity does not have a significant impact on the activation parameters, such as slots and ground temperature may affect the very low rate of activation.
In this sudy, the type of ant species Camponotus aethiops and Formica cunicularia determination of natural environments, the activation day workers activation can influence the rhythm of the possible relationships between abiotic factors and the activation to be identified and is intended to be put out to these two species nutrition ecology. With this purpose Trakya University Faculty of Science Department of Biology in the slot in two different covering 5 month period between May 2012 September 2012, the activation data with observations the ants. Abiotic factors, soil temperature, air temperature, atmospheric pressure, humidity, illuminance of air, general state of the soil and the overall condition of the air, wind intensity, as well as other parameters measured separately for each of the two species has been recorded. Fed at different times of day are looking for workers from these two ant species and their preffered food sources of nutrients and whether it is a difference between these resources, in addition to diet and nutrition from distances of the collected data about ecology. The results of both species activation is determined with the air illuminance Besides that, working period of May ? September the air humidiy, air temperature, atmospheric pressure and wind intensity does not have a significant impact on the activation parameters, such as slots and ground temperature may affect the very low rate of activation.
In this sudy, the type of ant species Camponotus aethiops and Formica cunicularia determination of natural environments, the activation day workers activation can influence the rhythm of the possible relationships between abiotic factors and the activation to be identified and is intended to be put out to these two species nutrition ecology. With this purpose Trakya University Faculty of Science Department of Biology in the slot in two different covering 5 month period between May 2012 September 2012, the activation data with observations the ants. Abiotic factors, soil temperature, air temperature, atmospheric pressure, humidity, illuminance of air, general state of the soil and the overall condition of the air, wind intensity, as well as other parameters measured separately for each of the two species has been recorded. Fed at different times of day are looking for workers from these two ant species and their preffered food sources of nutrients and whether it is a difference between these resources, in addition to diet and nutrition from distances of the collected data about ecology. The results of both species activation is determined with the air illuminance Besides that, working period of May ? September the air humidiy, air temperature, atmospheric pressure and wind intensity does not have a significant impact on the activation parameters, such as slots and ground temperature may affect the very low rate of activation.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1519
Formica Cunicularia
Camponotus Aethiops
Koloni Ativitesi
Sıcaklık Toleransı
Görev Paylaşımı
Besin Tercihi
Günlük Aktivasyon Ritmi
Abiyotik Faktör
Formica Cunicularia
Camponotus Aethiops
Colony Activity
Temperature Tolerance
Task Allocation
Food Suply
Daily Activation Rhythms
Abiotic Factor
Camponotus aethiops ve Formica cunicularia türlerinin besin kaynaklarının tespiti, günlük aktivite ritimleri ve bunu etkileyen abiyotik faktörler
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/30872022-01-28T22:27:04Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Kjorbayram, Shejda
author
2019
Bağımsızlık süreci ve bağımsız bir Makedonya Cumhuriyeti'nin kurulması bir devletin uluslararası tanınma mücadelesi olarak dünya tarihine geçmiştir. Makedon siyasi elitleri ve liderleri, YSFC'nin dağılmasını hazırlıksız karşılamış ve günümüze kadar bulunmuş olduğu durumun üstesinden gelmeye çalışmıştır. Makedonya’nın bağımsızlığa giden bu yolda, kendi bağımsız devletinin oluşmasını sağlamak için yasal, politik ve aynı zamanda tarihsel açıdan bakıldığında zorluklarla karşılaştığını görebiliriz. Makedonya bağımsızlığı, 8 Eylül 1991 referandumuyla başlayıp ardından da bir iç konsolidasyon, komşu ve diğer ülkelerle yakın ilişki kurma çabaları ve bunu uluslararası tanınma süreci izledi. Makedonya Cumhuriyeti'nin diplomatik girişimleri, BM (eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti’nin geçici referansına kadar) üyeliği ile sonuçlandı. Türkiye, bağımsızlığını ilan ettikten sonra Makedonya Cumhuriyeti'ni tanıyan ilk ülkelerden biridir ve ilk günden itibaren devleti uluslararası toplumun bir üyesi olma yolunda desteklemiştir. Coğrafi, tarihi ve kültürel değerleri paylaşan iki ülke geleneksel olarak iyi ilişkilere sahiptir. Makedon kökenli Türk vatandaşları ile Türk kökenli Makedon vatandaşlar, her alandaki işbirliği için çok sayıda anlaşma imzalamış olan iki ülkenin dostane ilişkilerini daha da güçlendirmiştir. Ortak bir sınırı olmamasına rağmen, Türkiye ve Makedonya komşu olarak kabul edilir ve siyasi ilişkileri ile iyi komşuluk ilişkileri tüm bölgeler için güzel bir örnektir.
Period of independence and establish of independent Republic of Macedonia of anew state’s recognition passed into world history. The leaders and elite class of Macedonia were non prepared at splitting period of Social and Federal Republic of Yugoslavia and they have been up to this situation until today. At the independency period of Macedonia, Macedonia faced to many political, historical, and legal hurdles for its own independence. Independence of Macedonia started on 8 th September in 1991 with referendum and then continued with interior consolidation, relations with neighbors and other states and international recognition period follows this. The diplomatic initiatives resulted with the membership of Republic of Macedonia (until the temporary reference the former Yugoslav Republic of Macedonia - FYROM) in United Nations. Turkey is the first country that recognized independence of Republic of Macedonia and Turkey has been supported Republic of Macedonia to be a member of international nations. These two countries traditional have good relations because both of them have familiar culture, geology and historical background. Macedonian origin Turkish citizens and Turkish origin Macedonian citizens entered inti many agreements at many different sections and those agreements made their relations more powerful than before. Ever there is no common frontier between Turkey and Macedonia, these two country known as neighbors country and they are a good example of neighbor relations for other neighbors countries with their own political relations.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/3087
Makedonya
Türkiye
Yugoslavya
Bağımsızlık
Macedonia
Turkey
Yugoslavia
İndependence
Bağımsızlığından Günümüze Makedonya (1991-2014)
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/58342021-11-20T10:11:01Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38com_trakya_4143col_trakya_5362col_trakya_5366col_trakya_4144
00925njm 22002777a 4500
dc
Özerdem, Füsun
author
2003
[Abtract Not Available]
1305-7766
2587-2451
https://app.trdizin.gov.tr/makale/TmpBeU5qYzM
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/5834
3
1
137
156
[No Keywords]
Avrupa Komisyonu İlerleme Raporlarına Göre İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması Konusu Açısından Türkiye, Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği'ne Entegrasyonu/ 1998-2002 Dönemi Karşılaştırmalı Bir İnceleme
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/28002022-01-28T22:27:24Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Önver Zafer, Çiğdem
author
2017
Bu araştırmanın ilk kısmında, 19. Yüzyıla egemen olan Romantik Dönemin bütün sanat dallarında ve müzikteki gelişimi, kısaca Klasik Dönemle karşılaştırılması, Romantik Dönemde müzikal anlayış, flütün yeri anlatılmıştır. İkinci kısmında ise tezin konusunu oluşturan Introduction and Variations Trockne Blumen isimli eserinin bestecisi Franz Schubert’in hayatı, müziği hakkında bilgi verilmiş, yaklaşık 1250 eserinin yarısını oluşturan liedlerinden bahsedilmiş, yazdığı eserler ve özellikle de flüte yer vermiş olduğu eserlerden bazılarına da yer verilmiştir. Araştırmanın üçüncü kısmında Schubert’in Introduction and Variations Trockne Blumen isimli eserinin form açısından incelenmesi yapılmış, Introduction, tema ve varyasyonlar tek tek ele alınarak eserin daha anlaşılır olması amaçlanmıştır. Dördüncü kısmında ise aynı eser icra açısından detaylı bir şekilde incelenmiş, flüt öğrencileri, eğitimcilerinin Schubert’in müziğine olan bakış açılarını genişletmek için performans sırasında karşılaşılan zorlukları daha kolay hale getirmek, eseri daha olgun bir seviyede icra etmek için alıştırmalar ve egzersizler sunulmuştur. Son kısmında ise Schubert’in yazmış olduğu Güzel Değirmenci Kız Lied Albümü ile flüt ve piyano için yazdığı Introduction and Variations Trockne Blumen isimli eserinin ortak noktaları ele alınarak detaylı bilgi verilmiştir.
In the first part of this research, the development of all the branches of art and music in the 19th century, the comparison with the classical period, the musical understanding in the romantic period, the place of the tobacco. In the second part, it is given information about the life and music of composer Franz Schubert, composer of Introduction and Variations Trockne Blumen which is the subject of the thesis. Mentioning the lieds that make up about half of the work of about 1250, Some of the works he wrote, and some of the works he has included in the flute in particular. In the third part of the research, Schubert's Introduction and Variations Trockne Blumen named his work was examined in terms of form, and the introduction, theme and variations were handled one by one to make the work more understandable.In the fourth part of the study, the same work was examined in detail to provide practice and exercises to make the difficulties encountered during the performance easier and the performer to perform at a more mature level in order to broaden the students' views of Schubert's music to flute students.In the last part of the research, detailed information was given by taking the points of Schubert's Lied Album of Beautiful Miller, and the common points of the work named Introduction and Variations Trockne Blumen for the flute and piano.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2800
Flüt
Franz Schubert
Romantik Dönem
Flute
Franz Schubert
Romantic Period
Form
F. Schubert’in flüt ve piyano için yazdığı ıntroductıon and varıatıons trockne blumen isimli eserinin form ve icra açısından incelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/82312023-04-19T07:55:59Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Pehlivan, Çilem
author
2022
Araştırma çocuğu karaciğer transplantasyonu olan annelerin kırılganlık algısı, bakım yükü ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak, Mart 2022-Mayıs 2022 tarihleri arasında İstanbul’da özel bir hastanenin Pediatri Polikliniğinde yürütülmüştür. Araştırmaya çocuğu karaciğer transplantasyonu olmuş, nakil üzerinden en az üç ay süre geçmiş olan, herhangi bir iletişim problemi olmayan 82 anne dahil edilmiştir. Araştırma sonucunda, annelerin Kırılganlık Ölçeği puanlarına göre %64,6’sının(n=53)çocukların kırılgan,%35,4’ünün (n=29 )kırılgan algılamadığı saptandı. Annelerin Bakım Yükü Ölçeği puan ortalamaları 39,28±17,45 bulundu, %18,3’ünün az/hiç yükünün olmadığı, %34,1’inin hafif/orta yük,%32,9’unun orta/ileriyük ve %14,7’sinin ise aşırı yük grubunda olduğu belirlendi. Annelerin bakım yükü ile kırılganlık algıları arasında pozitif yönde ortadüzey de anlamlı ilişki saptandı. Annelerin bakım yükünü, anne eğitimi düzeyi ve eş eğitim düzeyi, kırılganlık algılarını yaşanılan bölge, çalışma durumu, çocuğun bakımında yardımcı olan kişi
varlığı etkiledi
ThestudywasconductedinadescriptivestudyinthePediatricsPolyclinicofaprivatehospital inIstanbul betweenMarch2022andMay2022 inorder todetermine thevulnerabilityperception,careburdenandaffectingfactorsofmotherswhosechildhadlivertransplantation.Eighty-twomotherswhosechildrenhadlivertransplantation,atleastthreemonthsaftertransplantationandwhohadnocommunicationproblemswereincludedinthestudy.Asaresultoftheresearch,itwasdeterminedthat64.6%(n=53)ofthemothersdidnotperceivetheirchildrenasfragile,and35.4%(n=29)didnotperceivetheirchildrenasfragile,accordingtotheVulnerabilityScalescores.Mothers' CareBurdenScalemeanscorewas39.28±17.45,18.3%hadlittle/noburden,34.1%hadlight/moderateburden,32.9%hadmoderate/highburdenand14.7%weredeterminedtobeintheoverloadgroup.Amoderatelysignificant positivecorrelationwasfoundbetweenmothers' burdenofcareand theirperceptionsofvulnerability.Mother'scareburden,mother'seducationlevelandspouse'seducation level,vulnerabilityperceptionswereaffectedby theregionofresidence,employmentstatus,andthepresenceofahelpingpersoninthecareofthechild.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8231
Karaciğer nakli
Çocuk
Ebeveyn
Bakım yükü
Kırılganlık
Liver transplantation
Child
Parent
Care burden
Vulnerability
Çocuğu karaciğer transplantasyonu olan annelerin kırılganlık algısı, bakım yükü ve etkileyen faktörler
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/83662023-05-18T11:40:49Zcom_trakya_4268com_trakya_3280com_trakya_3191com_trakya_7col_trakya_7965
00925njm 22002777a 4500
dc
Çeliker, Feyyaz
author
2022
Çalışmada her bir gruptan 12 adet olmak üzere; Wave One Gold(15/02-06),
ROTATE(15/04), TruNatomy(15/02) ve Scope(17/03) rehber yol eğeleri kullanıldı. Burulma,
eğilme ve burkulma direnci testleri ISO 3630-1 spesifikasyonuna göre standart test yöntemleri
kullanılarak gerçekleştirildi. Ayrıca burulma direnci testinde kırılmadan hemen önceki açısal
sapma değeri de ölçüldü. Burulma direnci testinde kırılan eğelerin kırık yüzeyleri SEM altında
incelendi. Eğelere göre normal dağılan eğilme direnci, burkulma direnci, tork ve açı
değerlerinin karşılaştırılmasında Tek Yönlü Varyans Analizi kullanıldı ve çoklu
karşılaştırmalar Tukey HSD ve Tamhane’s T2 testleri ile incelendi. Önem düzeyi p<0,050
olarak alındı.
Eğelerin burulma dirençleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark ortaya çıkmadı.
Burulma kırığı meydana geldiği anda en yüksek açışal sapma değeri TruNatomy eğesinde
ortaya çıkmıştır ve bu sonuç WOG eğesinden istatistiksel olarak anlamlı değilken, diğer
gruplardan anlamlı olarak yüksektir. Eğilme direnci en yüksek eğe Scope eğesi iken, en düşük
eğe TruNatomy eğesidir. Scope eğesi en yüksek burkulma direncine sahipken en düşük
burkulma direnci WOG eğesinde bulundu.
Rehber yol eğelerinin mekanik özellikleri, üretim şekilleri ve tasarım özelliklerinden
etkilenmektedir. Klinik kullanım için vakaya göre uygun rehber yol eğesi seçilmesi
gerekmektedir.
The aim of our study is to compare the torsional, bending and buckling strengths of
NiTi glide path files with different properties with standard test methods.
In the study, 12 from each group; Wave One Gold(15/02-06), ROTATE(15/04),
TruNatomy(15/02) and Scope(17/03) glide path were used. Torsional, bending and buckling
strength tests were performed using standard test methods according to the ISO 3630-1
specification. In addition, the angular deflection value just before the break in the torsional
strength test was also checked. The fracture surfaces of the files that were broken in the torsional
strength test were examined under SEM. One-way Analysis of Variance was used to compare
normally distributed bending strength, buckling strength, torque and angle values according to
the files, and multiple comparisons were examined with Tukey HSD and Tamhane's T2 tests.
Significance level was taken as p<0.050.
There was no statistically significant difference between the torsional strength of the
files. The highest angular deviation value at the time of the torsional fracture occurred in the
TruNatomy file, and this result was not statistically significant from the WOG file, but was
significantly higher than the other groups. The file with the highest bending strength is the
Scope file, while the TruNatomy file is the lowest. The Scope file had the highest buckling
strength, while the lowest buckling strength was found in the WOG file.
Mechanical properties of glide path files are affected by production methods and design
features. For clinical use, the appropriate guide file should be selected according to the case.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8366
Rehber yol
Burulma
Eğilme
Burkulma
Glide path
Torsional
Bending
Buckling
Farklı özelliklere sahip nikel-titanyum rehber yol eğelerinin burulma, eğilme ve burkulma dirençlerinin karşılaştırılması
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/86262023-12-13T08:41:07Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Kolakoğlu, Ayşe Sümeyye
author
2023
Kadına yönelik şiddet, kadının cinsiyetinden ötürü maruz kaldığı her türlü kaba
ve zarar verici nitelikteki söz, tutum, davranış, eylem ve eylemsizlikleri kapsayan bir
halk sağlığı sorunudur. Toplumumuzda geçmişten beri var olup büyük oranda cinsiyet
ayrımcılığına dayalı olan kadına yönelik şiddet, birey ve toplum hayatının her alanına
nüfuz ettiği gibi ana malzemesi insan olan romanların da içeriğine yansıyan sorunlar
arasında yer almaktadır. Bu bağlamda “Türk Romanında Kadına Yönelik Şiddet (19502000)”
başlıklı
bu
çalışma
ile
romanların
bahsi
geçen
sorun
etrafında
izleksel
açıdan
çözümlenerek
dikkatlere
sunulması
amaçlanmaktadır.
Araştırma
kaynağı
olarak
19502000
yılları
arasında
yayımlanan,
kadına
yönelik
şiddetin
yer
bulduğu,
altmış
beş
Türk
romanı
kullanılmıştır. Belirlenen tarih aralığı ve seçilen romanlarla kadına ve kadın
sorunlarına yönelik farklı bakış ve duyarlılıklara sahip yazarları bir araya getirmek,
farklı öyküleme biçimlerini bir arada görmek ve bütünlüklü bir çalışma ortaya koymak
hedeflenmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde “saldırganlık”, “şiddet” ve “kadına yönelik
şiddet” üzerine kavramsal bir çerçeve oluşturulmuştur. Daha sonra ise kadına yönelik
şiddetin konu ya da izlek olarak yer aldığı romanlar “kadına yönelik şiddetin türleri”,
“kadına yönelik şiddetin figürleri” ve “kadına yönelik şiddetin nedenleri ve sonuçları”
bakımından üç ayrı bölümde analiz edilmiştir. Böylelikle romanlar ile kadına yönelik
şiddet konusu arasındaki yazınsal ilgiyi keşfetmek, romanların bu bağlamda
anlaşılmalarını sağlayarak disiplinler arası kadın çalışmalarına katkıda bulunmak arzu
edilmektedir.
ABSTRACT
Violence against women is a public health problem that includes all kinds of
rude and harmful words, attitudes, behaviors, actions and inactions that women are
exposed to because of their gender. Violence against women, which has existed in our
society since the past and is largely based on gender discrimination, permeates every
aspect of individual and social life, and is among the problems reflected in the content
of novels whose main material is human. In this context, with this study titled
"Violence Against Women in Turkish Novel (1950-2000)", it is aimed to presented the
novels to attention by analyzing them from a thematic point of view around the issue
of violence against women. Sixty-five Turkish novels published between 1950 and
2000, in which violence against women took place, were used as the research source.
It is aimed to bring together writers with different perspectives and sensitivities
towards women and women's issues, to see different narrative styles together, and to
present a holistic study with the determined date range and selected novels. In the first
part of the study, a conceptual framework was created on “aggression”, “violence” and
“violence against women”; in the next main chapters, the novels in which violence
against women takes place as a subject or theme are analyzed in three parts in terms
of "types of violence against women", "figures of violence against women" and
"reasons and consequences of violence against women". Thus, it is desired to explore
the literary interest between the novels and violence against women and to contribute
to interdisciplinary women's studies by ensuring that the works are understood in this
context.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8626
Türk romanı
Kadına yönelik şiddet
Toplumsal cinsiyet
Cinsiyet ayrımcılığı
Eril tahakküm
Turkish novel
Violence against women
Social gender
Gender discrimination
Masculine domination
Türk romanında kadına yönelik şiddet (1950-2000)
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/5852022-01-28T22:27:03Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Özcan, Fatma
author
2008
Bu çalışmada, gebelik süresince etil alkol, metil alkol ve etilen glikole maruz kalan sıçanlardan doğan yavrular erişkin döneme geldiklerinde ağırlık, hot plate, rotarod ve porsolt testleri açısından etkileri araştırılmıştır. Çalışmada her iki cinsten toplam 40 adet Wistar sıçan ortalama ağırlıkları eşit olacak şekilde 4 gruba ayrıldı. Grup 1 kontrol (n=10), grup 2 etil alkol (n=10), grup 3 metil alkol (n=10), grup 4 etilen glikol (n=10) olarak belirlendi. Grup 2'ye günlük 4 g/kg etil alkol, grup 3 deki hayvanlara metil alkol, grup 4 deki hayvanlara 3 g/kg etilen glikol gebelik süresince verilerek doğan yavrular erişkin döneme geldiklerinde bu maddelerin kilo, denge, depresyon ve ağrı eşiği üzerine oluşturdukları etkiler incelendi. Etil alkol, metil alkol, etilen glikol verilen gruplar ağırlık açısından kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, 2. grupta anlamlı bir fark gözlenmezken 3. ve 4. gruplarda artma yönünde fark gözlendi. Hot plate, rotarod ve porsolt testleri açısından her üç grupta da kontrol grubu ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmediği görüldü. Bu sonuçlar doğrultusunda çalışmamızda kontrol grubundaki hayvanlar ile etil alkol, metil alkol ve etilen glikol verilen gruptaki hayvanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadığını saptamış olup verilen dozların yetersiz olabileceğini ve ilerki çalışmalar da farklı dozlar ve farklı uygulama yolları kullanarak daha net sonuçlar elde edebileceğimizi düşünüyoruz. Anahtar Kelimeler: Embriyo toksisite, etil alkol, metil alkol, etilen glikol.
THE TOXIC EFFECTS OF THE ETHANOL, METHANOL AND ETHYLENE GLYCOL ON THE OFFSPRINGS OF RATS SUBJECTED TO THESE SUBSTANCES DURING THE PREGNANCY SUMMARY In this study, the effects of ethanol, methanol and ethylene glycol on the offsprings of rats subjected to these substances during the pregnancy period, were investigated in terms of body weight, hot plate, rotarod and porsolt tests at the adulthood. Forty Wistar rats of either sex were randomized into 4 groups (n=10): Group 1, control; Group 2, ethanol (4g/kg/day); Group 3, methanol (4g/kg/day) and Group 4, ethylene glycol (3g/kg/day). The treatments were administered during the whole pregnancy period. At the adulthood of these offsprings (8 weeks), body weight, pain threshold, rotarod and porsolt test performances were investigated. When the groups that were given ethanol, methanol and ethylene glycol were compared with the control group in terms of body weight, a significant difference was not observed in group 2; however an increase was observed in groups 3 and 4. A statistically significant difference was not observed in three groups in the terms of hot plate, rotarod and porsolt tests when they were compared with the control group. As a result of our study, we determined that there is no statistically significant difference between the control group and the groups which were given ethanol, methanol and ethylene glycol. Key words: Embryo toxicity, ethanol, methanol, ethylene glycol.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/585
Eczacılık ve Farmakoloji
Pharmacy and Pharmacology
Gebelik sırasında uzun dönem etil alkol, metil alkol ve etilen glikol'e maruz kalmanın yeni doğan yavrular üzerine toksik etkisinin incelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/42532021-12-18T09:31:21Zcom_trakya_5361com_trakya_3251com_trakya_3194com_trakya_7col_trakya_5364col_trakya_5363col_trakya_3381
00925njm 22002777a 4500
dc
Ogeyik, Muhlise Cosgun
author
2018
The Noticing Hypothesis holds that input does not become intake during language learning unless it is noticed. The hypothesis has been tested and evaluated in many empirical studies for more than two decades, either supported or criticized. This study shares the findings on the comparative effectiveness of noticing treatments gathered and evaluated from various empirical studies that were carried out in different countries. The results of the studies reflect the potentials of noticing treatments in second language/foreign language -L2- instruction/learning and touch upon the validity of the Noticing Hypothesis. The results of the reviewed studies also showed that noticing through output oriented tasks generates higher level of perception of L2 knowledge.
Ögeyik, M. C. (2018). The comparative effectiveness of noticing in language learning. International Review of Applied Linguistics in Language Teaching, 56(4), 377-400.
https://dx.doi.org/10.1515/iral-2016-0049
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/4253
10.1515/iral-2016-0049
56
4
377
400
The Noticing Hypothesis
Noticing
Implicit/explicit Knowledge
Input
Intake
Language Learning
Explicit
Grammar
Acquisition
Perspective
Feedback
Implicit
Recasts
Output
The comparative effectiveness of noticing in language learning
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/56742021-11-20T10:10:29Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38com_trakya_3243com_trakya_3193com_trakya_7col_trakya_5362col_trakya_7633col_trakya_3331
00925njm 22002777a 4500
dc
Özdemir, Ayşe Nur
author
2015
[Abtract Not Available]
1309-7660
https://app.trdizin.gov.tr/makale/TVRjek1UWXhNUT09
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/5674
5
9
223
227
Edebiyat
Av. Atâ Terzibaşı, Kerkük Şairleri, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2013, 4 Cilt, 1648 s.
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/65452021-11-20T10:32:37Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5362col_trakya_5377
00925njm 22002777a 4500
dc
Korkutal, İlknur
author
Bahar, Elman
author
Kök, Demir
author
Çelik, Salih
author
Uruç, Selen
author
2004
Bu araştırma, 2003 yılı tam çiçeklenme döneminde; 23 adet üzüm çeşidinin (Gamay, Chardonnay, Pinot Noir, Boğazkere, Öküzgözü, Clairette, Cinsaut, Emir, Papaz Karası, Alicante Bouschet, Riesling, Kalecik Karası, Semillon, Trakya İlkeren, Yalova İncisi, Muscat Ottonel, Hafızali, İtalya, Hamburg Misketi, Tekirdağ Çekirdeksizi, 2B-56, Kozak Beyazı ve Cabernet Sauvignon), polen canlılık oranı ve in vitro polen çimlenme gü-cünü belirlemek amacıyla yapılmıştır. En yüksek polen canlılık oranı Trakya İlkeren ve İtalya çeşitlerinde (%100); en düşük ise Chardonnay çeşidinden (%54.8) elde edilmiştir. Polen çimlenme oranlarına bakıldığında Chardonnay (%19.675), Pinot Noir (%23.450) ve Gamay (%30.025) çeşitleri en düşük; Boğazkere (%81.400) ve Clairette (%80.925) çeşitleri ise en yüksek çimlenme oranlarını vermişlerdir. Araştırmada incelenen diğer çeşitler bu değerler arasında çimlenme oranlarına sahip olmuşlardır.
This research was carried out to determine pollen grain viability and pollen germination capability of 23 grape cvs. (Gamay, Chardonnay, Pinot Noir, Bogazkere, Okuzgozu, Clairette, Cinsaut, Emir, Papaz Karasi, Alicante Bouschet, Riesling, Kalecik Karasi, Semillon, Trakya Ilkeren, Yalova Incisi, Muscat Ottonel, Hafizali, Italya, Hamburg Misketi, Tekirdag Cekirdeksizi, 2B-56, Kozak Beyazi and Cabernet Sauvignon) in vegetation period of 2003 year. While cv. Trakya Ilkeren and cv. Italya have the highest viable pollen (100%); cv. Chardonnay has the lowest pollen viability ratio (54.8%) in examined cultivars. When it was examined the ratio of pollen germination capability, cv. Chardonnay (19.675%), cv. Pinot Noir (23.450%) and cv. Gamay (30.025%) gave the lowest ratio; cv. Bogazkere (81.400%) and cv. Clairette (80.925%) have the highest ratio. The other cultivars which were examined had grain germination values which were between this range.
1305-6468
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyafbd/issue/23037/246276
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/214110
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6545
5
2
117
126
İn vitro polen canlılığı
polen çimlenmesi
Vitis vinifera L. çeşitleri
sofralık üzüm çeşitleri
şaraplık üzüm çeşitleri
Türkiye
İn vitro pollen grain viability
pollen germination capability
Vitis vinifera L. cultivars
table grape varie-ties
wine grape varieties
Turkey
BAZI ÜZÜM ÇEŞİTLERİNDE (Vitis vinifera L.) İN VİTRO TESTLER YARDIMIYLA POLEN CANLILIĞI VE ÇİMLENME YETENEKLERİNİN İNCELENMESİ
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/18502022-02-16T11:08:40Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Parın, Kamil
author
2015
Yeni kurulan Cumhuriyetin fikrî inşası sürecinde süreli yayınların etkisi inkâr edilemez. Bu süreli yayınlardan biri de, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra yayımlanmaya başlamış Milli Mecmua dergisidir. Dönemin, alanında uzman birçok ismi bu dergi etrafında toplanmış, yazılarını yayımlamıştır. Bu isimlerden biri de birçok konuda eserler veren Cemil Sena’dır. Cemil Sena’nın felsefe, psikoloji, sosyoloji, estetik, ahlak alanlarında eserleri vardır. O, estetik ile ilgili olarak Milli Mecmua’da birçok makale yazmıştır. Çalışmamızda, Cumhuriyet dönemi aydınlarından Cemil Sena’nın Milli Mecmua’da yayınlanan yazılarından yola çıkarak onun estetiğin dört temel unsuruna (estetik süje, estetik obje, estetik değer, estetik yargı) ilişkin tespit, değerlendirme ve görüşlerini ortaya koymaya çalıştık. Ülkemizde estetik biliminin temellerinin atılmasında önemli paya sahip Cemil Sena üzerine yapılan bu tez, Cemil Sena’nın estetik bilimdeki yerinin tespiti bakımından küçük de olsa katkısı olacağı görüşündeyiz.
Abstract
The effects of the periodicals are undeniable during the process of building the new republic. One of these periodicals is National journal which started to be published right after the proclamation of the republic. This journal gathered many writers who are quite successful and mastered in their departments and published their articles as well. One of these writers is Cemil Sena who wrote many books about variety of subjects. Cemil Sena has many books which are written about philosophy, sociology, aesthetic and ethic. He especially wrote lots of articles about aesthetic for the National Journal. In our project, we tried to introduce her opinons and evaluation results of Cemil Sena about her four elements through aesthetic that are (aesthetic subject, aesthetic object, aesthetic value and aesthetic verdict) by taking into consideration her articles which took place in National Journal. In this thesis, we will be able to have an idea about Cemil Sena's place who had a big importance building the basis of aesthetic science in our country.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1850
Estetik Değer
Estetik Yargı
Milli Mecmua
Cemil Sena
Estetik
Estetik Süje
Estetik Obje
Aesthetic Object
Aesthetic Judgment
National Journal
Aesthetics
Aesthetic Subject
Aesthetic Value
Cemil Sena Ongun’un Milli Mecmua’daki sanat ve edebiyat yazıları
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/5102022-01-28T22:07:10Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Oğuzhan, Emrah
author
2008
Bu çalışmada, soğuk dış silindir ile dönen, sıcak iç silindir arasında kalan bölgede daimi, karışık taşınım yolu ile gerçekleşen ısı transferi araştırılmıştır. Dış silindirin sıcaklığı sabit tutulurken, iç silindirin sıcaklığı ya sabit tutulmuş veya iç silindir sabit ısı akısı ile ısıtılmıştır. Dış silindir kare, elips ve dikdörtgen olarak seçilmiştir. Yönetici denklemler girdap-akım fonksiyonu formülasyonu kullanılarak yazılmıştır. Silindirler arasındaki fiziksel düzlem koordinat dönüşümü kullanılarak hesaplama düzlemine dönüştürülmüştür. Yönetici denklemler diferansiyel kuardatür yöntemi kullanılarak nümerik olarak çözülmüştür. Dış silindirin şekli, dönme hızı, eksantriklik, ve iç silindirin açısal yerleşiminin sıcaklık ve hız alanlarına etkisini bulabilmek için sistemli bir çalışma yürütülmüştür. Iç silindir boyunca yerel Nu sayısının değişimi elde edilmiştir. Eksantrikliğin, Reynolds ve Grashof sayısının, iç silindir yarıçapının hız ve sıcaklık alanları üzerinde önemli derecede etkisi olduğu gösterilmiştir. Anahtar Kelimeler: Karışık taşınım, eksantriklik, silindir, hız ve sıcaklık alanları.
In this study, steady mixed convective heat transfer in an eccentric annulus between a cold outer cylinder and a hot rotating inner circular cylinder was investigated. Either the temperature or the normal heat flux was held constant on the inner cylinder surface whereas the outer cylinder surface was kept at a constant temperature. The shape of the outer cylinder was selected as square, rectangle and ellipse. The governing equations were written in terms of the stream function and vorticity. The physical domain between the cylinders was carried on a rectangular region using a coordinate transformation. The governing equations were then solved numerically using the differential quadrature method. A systematic study was conducted to determine the effects of the shape of the outer cylinder as well as the rotational speed, the eccentricity and the angular location of the inner cylinder. Variation of the local Nusselt number along the inner cylinder surface was determined. It was found that the eccentricity, the Reynolds and Grashof numbers and the inner cylinder radius have significant effects on the velocity and temperature fields. Keywords: Mixed convection, eccentricity, cylinder, velocity and temperature fields.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/510
Makine Mühendisliği
Mechanical Engineering
Dönen bir silindir yüzeyini çevreleyen kapalı düzlemsel bölgerde konvektif ısı transferi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/75882021-11-20T10:39:07Zcom_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5379
00925njm 22002777a 4500
dc
Ergen, Yaşar Bahri
author
Ergen, Mustafa
author
2019
Endüstriyel alanlar için yer seçimi bir çok dezavantajı içinde barındırmasına rağmen örneğin iş gücü istihdamı ya da ulusal ekonomik kaynaklar, Türkiye’de kentleşmenin oluşmasından sonraki yerleşim dezavantajı durumları karşısındada endüstri alanları oluşturulmuştur ya da oluşturulmak niyetindedir. Gözardı edilen çevresel problemler çevre üzerine ve toplumun yaşamına negatif etki yaptığı tartışılan en önemli ulusal konulardan birisi olmaktadır. Türkiye’de, parçalı planlama sistemi planlama bütünlüğündeki eksikliklerden dolayı çevresel problemler yaratmakta ve doğal alanlar ile habitatlara zarar verebilmektedir. Kentsel yerleşmelerde planlamanın temel teorisi olan eşik analizi ile sınırlı olabilmektedir, endüstriyel ve maden alanlarında çevreye minimum müdahale kuralına uyulmamaktadır. Bu çalışmanın amacı kırsal, kentsel bölgesel planlama ve ulusal ekonomik gelişime bağlı neden olduğu çevresel problemlerin ve güncel imkanların kontrol altına alınmasını sağlamayı araştırmaktır.
Site selection for industrial areas that have been formed or intended to be formed despite several disadvantages in order to create a workforce employment or a national economic resource in related settlements after the formation of the cities in Turkey disregarding the environmental problems has a negative effect on the environment and the people living in cities, which is one of the important national issues to be discussed. In Turkey, fragmented planning system that lacks a planning integrity creates environmental problems, which may harm natural areas and habitats. Although urban settlements can be limited by threshold analysis, which is the basic theory of planning, the rule of minimum intervention in the environment is neglected in industrial and mining areas. This study aims to examine the investments, which do no cause environmental problems due to national economic development and regional, urban or rural planning, and take the current facilities under control.
2147-0308
https://dergipark.org.tr/tr/pub/tujes/issue/47275/493730
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/768709
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7588
20
1
23
34
Çevre
Enerji
Planlama
Teknoloji
Ekonomi
Environment
Energy
Planning
Technology
Economy
An Investigation of the Natural and Artificial Environmental Problems of Converting Urban Settlements Into Industrial Areas
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/22842022-02-21T07:42:01Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Aybek, Esra
author
2011
Alçı süsleme Anadolu Türk Sanatı’nda en erken örneklerini Selçuklu Dönemi’nde vermiş, ancak bu dönemde saraylar dışında fazla ilgi görmemiştir. Anadolu Selçukluları izleyen Beylikler ve Erken Osmanlı dönemlerinde ise, başta camiler olmak üzere dini mimaride yaygınlık kazanmıştır. Bu çalışmada, Erken Osmanlı Dönemi’nin 1300-1453 yılları arasında Bursa ve Edirne’deki camilerde kullanılan alçı süslemeleri, bütün yönleriyle ele alınarak incelenmiştir. Bu devir yapılarında görülen alçı süsleme, öncelikli olarak zaviyeli camilerin tabhane mekanlarında ocaklı ve nişli duvar kaplamaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bursa’daki yapılardan Yeşil ve Yıldırım camilerinde bu şekilde alçı süslemeyi görmekteyiz. Edirne’de Yıldırım Camisi’nde ise alçı süsleme doğrudan ocakta kullanılmıştır. Alçı süsleme, ocaklı ve nişli duvar kaplamalarının dışında mihraplarda da görülmektedir. Edirne’de Gazi Mihal ve Şah Melek camilerinin mihraplarında görülen alçı süsleme bazı tamirlerden geçerek günümüze ulaşmıştır. Bursa’daki camilerde ise, döneminde alçı süsleme görülen mihraplar günümüzde tamamen boyanarak haklarında zor hüküm verilecek hale gelmişlerdir. Bursa Timurtaş Paşa Camisi’nde ise alçı süsleme diğer örneklerden farklı olarak cümle kapısı frizinde karşımıza çıkmaktadır. İncelemiş olduğum yapıların hepsinde alçı süslemeler kalıplama tekniğinde alçak ve yüksek kabartma olarak yapılmıştır. Tek örnek olarak Bursa Yeşil Camisi’nin tabhane mekanı duvar kaplamasında alınlık kısmının ortasında ajurlu bir kabaradan bahsetmek mümkündür. Kalıplama tekniğinin uygulandığı alçılarda süsleme olarak; bitkisel, geometrik, yazı, mukarnas ve nadir de olsa figürlü süslemeyi görmekteyiz. Ayrıca birçok örnekte, camilerin gerek ocak, niş gibi duvar kaplamalarında gerekse mihraplarında geometrik ve mukarnas süslemelerin aralarında az da olsa alçı ile çini bir arada kullanılmıştır.
Abstract
The earliest practise of stucco decoration in Islamic Art comes from Seljuk's Period in Anatolia only from the palaces. It is spread to the mosques and other religious building during Anatolian Beylik's and the early Ottoman Period. The main objective of this study is approach to the stucco in every respect from the Mosques of Bursa and Edirne city build in the period 1300-1453 of Ottoman Empire. The stucco usually prefer in this period as a paving of tabhane wall with niche and furnace such as Yeşil and Yıldırım mosques at Bursa. On one hand, the stucco decoration used only The stucco decoration can be seen also mihrabs like Edirne Gazi Mihal Mosque and Şah Melek Mosque. The ornaments of this buildings is almost original except some little repairs on the contrary of Bursa Mosques which are completely painted so this very difficult to work on this materials. Bursa Timurtaş Paşa Mosque is extraordinary example with its stucco ornaments at the frieze of main door. furnace at the Yıldırım Moques in Edirne. The stucco of every mosques that mentioned in this work made by the mould and they have two main style as low and high relief. The unique example can be find at the Bursa Yeşil Mosque is carving, which comes from a kabara found at the tympanum of tabhane. The decoration of moulding technique is common like floral, geometric, mukarnas and figurative is very rare and also there is some example stucco use with tile as a rare.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2284
Alçı
Mihrap
Cam
Tabhane
Süsleme
Osmanlı
Stucco
Mihrap
Mosque
Tabhane
Decoration
Ottoman
Erken dönem Osmanlı camilerinde alçı süsleme sanatı
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/13102022-01-28T22:14:53Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Cangöl, Eda
author
2010
Bu çalışma, Uzunköprü Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Jinekoloji Polikliniğine başvuran kadınlarda genital enfeksiyon görülme durumunu ve bu kadınların genital hijyen davranışlarını ve bu konuda eğitim ihtiyaçlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma kesitsel ve tanımlayıcı bir çalışmadır. Herhangi bir nedenle Jinekoloji polikliniğine başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden 402 kadın araştırma kapsamına alınmıştır. Kadınlarda genital enfeksiyon görülme sıklığı % 37.1 olarak belirlenmiştir. Çalışmaya alınan kadınların % 49.5'i 25 - 45 yaş aralığındadır ve % 84.5'i evlidir. Araştırmaya katılan kadınların % 39.6' sının herhangi bir kontraseptif yöntem kullanmadığı, kontraseptif yöntem kullanan kadınlar arasında en fazla geri çekme yönteminin kullanıldığı tespit edilmiştir Kadınların %85.5'i pamuklu/penye kumaştan iç çamaşırı kullandığını, %58.9'u iç çamaşırlarını her gün değiştirdiklerini, %74.9'u iç çamaşırlarını makinede beyazlarla yüksek ısıda yıkadıklarını ifade etmişlerdir. Kadınların %50'i tuvaletten sonra ellerini yıkadıklarını, % 66.5'i genital bölgenin temizliğini su ve tuvalet kağıdı ile birlikte yaptıklarını, %51.7'i genital bölgelerini, arkadan öne doğru temizlediğini ve % 74.6'sı taharetlendikten sonra genital bölgelerini kuruladıklarını belirtmişlerdir Kadınların %70.1'i adet döneminde hazır ped kullandığını %32.2'si pedi 6-7 saatte bir değiştirdiğini, %52.3'ü ise adet döneminde ayakta duş aldığını söylemiştir. Kadınların tamamına yakını cinsel ilişkiden sonra hazneyi yıkadıklarını ifade etmişlerdir. Genital enfeksiyonlar evli olanlarda, 25-45 yaş grubundaki kadınlarda, iç çamaşırını sık değiştirmeyenlerde, genital bölge temizliğini su ve bez ile yapanlarda, perine temizliğini arkadan öne doğru yapanlarda ve cinsel ilişki sonrası hazneyi yıkayanlarda daha sık görülmüştür. Kadınların genital enfeksiyonlar ve genital temizlik ile ilgili daha önce bilgi alma durumları sorulduğunda % 75.1'i hayır yanıtını vermiştir. Çalışma sonunda kadınların çoğunun yanlış genital hijyen uygulamaları yaptığı ve genital hijyen ve genital enfeksiyonlardan korunma için eğitim desteğine gereksinimleri olduğu sonucuna varılmıştır.
Abstract
This study was carried out for determining the prevalence of genital infections and the genital hygiene practices of women who applied to gynecology policlinic of Uzunköprü Obstetrics and Gynecology and Child Diseases Hospital. It was a cross-sectional and descriptive study. 402 women who applied to gynecology policlinic for any reason and accept to participate to study were comprised. The prevalence of genital infections was determined as 37.1 %. 49.5 % of women are in 25-45 age group and 84.5 % of them were married. It was determined that 39.6 % of the women have not been used any contraceptive methods and the most widely used method was withdrawal. The women have mentioned that 85.5 % have used cotton underwear, 58.9 % have changed their underwear daily, 74.9 % have washed their underwear in washing machine. 50 % of them mentioned that they have washed their hands after visiting restrooms and 51.7 % of them have cleaned genital area by inappropriate methods. 70.1 % of the women reported that they have used hygienic pads during their menstrual period and 32.2 % of them have changed it in 6-7 hours. Nearly all of the women said they have made vaginal douching after sexual intercourse. Genital infections were diagnosed more frequent in married women, 25-45 age group, women who have not changed their underwear frequently, who have cleaned genital area with water and towels, who have cleaned genital area by inappropriate methods and who have made vaginal douching after sexual intercourse. 75.1 % of the women said they have not got any information about preventing genital infections and appropriate genital hygiene practices. As a result of this study it is concluded that most of the women have inappropriate genital hygiene practices and need an educational support in this topic.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1310
Jinekolojik Muayene
Genital Enfeksiyon
Genital Hijyen
Eğitim İhtiyacı
Kadın Sağlığı
Gynecology Examination
Genital Infection
Genital Hygiene
Educational Support
Women Health
Uzunköprü Kadın-Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ne jinekolojik muayene için başvuran kadınlarda genital enfeksiyonların sıklığı ve genital hijyen davranışlarının değerlendirilmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/73512021-11-20T10:38:04Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5362col_trakya_5367
00925njm 22002777a 4500
dc
Aksakal, Halil İbrahim
author
Kahveci, Gökhan
author
2021
Örgütler, varlıklarını devam ettirebilme sürecinde pek çok yapıcı veya yıkıcı potansiyeli olan durumla karşı karşıya kalabilmektedir. Eğitim örgütlerinden olan okullar da bu tür durumlardan etkilenebilmektedir. Bu araştırma, ilköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerin örgütsel sinisizm ve örgütsel maneviyat algılarının örgütsel bağlılık düzeyleri üzerindeki rolünü belirlemek amacıyla yapılmıştır. Rize ilindeki devlet okullarında görev yapan 417 öğretmen, araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda ilköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerin örgütsel bağlılık düzeylerinde gerçekleşen değişimin %55’i, örgütsel sinisizm ve örgütsel maneviyat ile açıklanabilmektedir. Örgütsel sinisizm ile örgütsel bağlılık arasında orta düzeyde negatif; örgütsel maneviyat ile örgütsel bağlılık arasında ise orta düzeyde, pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmaktadır.
2630-6301
https://doi.org/10.24315/tred.718336
https://dergipark.org.tr/tr/pub/tred/issue/62313/718336
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1047128
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7351
10.24315/tred.718336
11
2
802
819
Öğretmenler
Örgütsel Sinisizm
Örgütsel Maneviyat
Örgütsel Bağlılık
Öğretmen Algılarına Göre Örgütsel Sinisizm ve Örgütsel Maneviyatın Örgütsel Bağlılık Üzerindeki Rolü
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/61922021-11-20T10:26:49Zcom_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5373
00925njm 22002777a 4500
dc
Lata, Ziber
author
2018
AbstraktVetë fakti se popujt ballkanikë kanë pasur fatin pothuajse tënjëjtë gjatë historisë, ata po ashtu kanë arritur të krijojnë edhe vija tëpërbashkëta kulturore. Veçanërisht kur është fjala për popullsinë myslimane,ata kanë zhvilluar ideologjinë, drejtimin dhe praktikën gati të njëjtë. Krahasshumë barazive që kanë gëzuar popujt e Ballkanit, ata ishin të barabartë edhenë mundësinë për t’u edukuar dhe për t’u ngritur shkencërisht në kohën Osmane.Prandaj, nëse gjurmohen mirëfilli dokumentet arkivore të Perandorisë Osmane,atëherë do të shohim se edhe hapësirat tona kanë pasur dijetarë dhe shkencëtarëtë shquar të kohës, të cilët presin studiuesit seriozë që edhe ata të shohindritën e publikimit. Në mesin e këtyre kolosëve të diturive fetare është edheVildan Faik Dibra. Në këtë punim do të hulumtohen dy segmente të jetës së Faik Dibrës:i pari është segmenti kombëtar, i cili veçse është i njohur për lexuesinshqiptar, dhe segmenti fetar-arsimor, i cili është pothuaj i papranishëm në atopak punime ku përmendet Faik Dibra. Por kur shfleton punimet e botuara për FaikDibrën në gjuhën turke, e gjen një hoxhë intelektual të pashembullt, por pak sikontribuues kombëtar, kurse kur i shfleton punimet në gjuhën shqipe, atëherëkryesisht del si një rilindas shqiptar, por shumë pak si një hoxhë ikualifikuar dhe mësues i denjë i komentimit të Kur’anit. Pra, ky punim supozontë paraqesë këtë dijetarë hoxhë dhe më intelektual para shqiptarëve, gjithashtuedhe më kombëtar para turqve.
ÖzBalkan halklarının tarih boyuncaneredeyse aynı kadere sahip olmaları, aynı zamanda ortak kültürel çizgileroluşturmalarını da sağlamıştır. ÖzellikleMüslüman nüfus, ideolojik ve pratik açıdan aynı çizgide ilerlemeyi başarmıştır.Balkan halkları, sahip oldukları birçok eşitliğe ek olarak, bilimsel açıdan dayeterli eğitim ve yetiştirme imkânına da sahiplerdi. Osmanlı İmparatorluğu'nunarşiv belgeleri düzgün bir şekilde araştırıldığında, Balkan coğrafyasında, ünlübilim adamlarının olduğunu görmekteyiz. Bu dinî bilgilerin derin âlimleriarasında Vildan Faik Dibra da bulunmaktadır. Bu yazıda V. F. Dibra’nın yaşamının iki bölümü ele alınacaktır: Arnavutokuyucu tarafından zaten tanınan ulusal yönü ile az sayıdaki eserde sözü edilenve Vildan Efendi’nin neredeyse hiç bulunmayan dinî eğitim yönü. Vildan Efendiiçin Türkçe yayımlanan eserler incelendiğinde, o benzersiz bir entelektüel vedin âlimi, lakin ulusal yönü daha az şöhretli olan birisi olarak karşımızaçıkar; ancak Arnavutça yazılan eserleri incelerken esasen bir “ulusal arnavutyeniden doğuşçu” olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yazı, Vildan Efendi’ninArnavutlara daha çok entelektüel ve ve din âlimi tarafını, Türklere ise dahaçok ulusal yönünü tanıtmayı hedeflemektedir.
2564-7903
https://dergipark.org.tr/tr/pub/rumeli/issue/36754/418822
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/464031
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6192
1
8
16
Faik Vildân Dibra
Shqiptar
Osman / Ottoman
Dijetare
Atdhetar.
Debreli Vildân Fâik
Arnavut
Osman
Bilgin
Vatansever.
Osmanlı
Hafız Vıldan Faık Dibra: Vatansever, Bilgin ve Sultanın Hocası
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/13592022-01-28T22:27:07Zcom_trakya_3485com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3958
00925njm 22002777a 4500
dc
Çelik, Taylan
author
2012
Bu çalışmanın amacı, TR ALL-2000 kemoterapi protokolü alan hastalarda klinik ve laboratuvar bulguları, kemik iliğinin morfolojik, sitogenetik, immünfenotipik özelliklerinin, kemoterapiye yanıtın incelenmesi, yaşam süreleri, prognoza etki eden faktörlerin saptanması ve ölüm nedenleri, nüksler ve ikincil malignitelerin değerlendirilmesiydi. Aralık 2000 - Haziran 2011 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Kliniği'nde yeni tanılı akut lenfoblastik lösemi tanısı ile izlenen ve TR ALL-2000 protokolü uygulanan 18 yaşından küçük toplam 54 hastanın dosyaları geriye dönük incelendi. Tüm hastalardan alınan kemik iliği örnekleri sitokimyasal boyalarla değerlendirilip, flow sitometri ile immünfenotipleme yapılmıştır. Sitogenetik inceleme yapılmış t(9;22) ve t(4;11) çalışılmıştır. Tedavinin 8. gününde steroide yanıt periferde blast sayımı ile değerlendirilmiş, 15. ve 33. günlerde kemik iliği tekrarlanmıştır. Hastalarımızın yaşları 16 ay ile 16 yıl arasında, ortalama 6,4±4 yıldı. Hastaların %50'si erkek, %50'si ise kız hastalardı (erkek/kız oranı 1). En sık başvuru şikayetleri halsizlik, solukluk, ateş, kilo kaybı, iştahsızlık ve iskelet sistemi ağrılarıydı. Başvuruda lökosit sayıları için ortalama değer 42,879/mm³ (1,000-401,000/mm³) bulundu. En sık ekstramedüller tutulum mediasten %9,3, santral sinir sistemi %5,6, testis %3,7, böbrek %3,7 olarak bulundu. hepatosplenomegali hastaların yaklaşık 1/3'ünde, lenfadenomegali 2/3'ünde, kanama bulgusu ise 1/4'ünde saptandı. Morfolojik sınıflamaya göre L1 ve L2'deki dağılımları sırasıyla %48,1 ve %51,9 idi, L3 morfolojisinde ise hastamız yoktu. İmmünfenotipleri incelendiğinde prekürsör B- Akut lenfoblastik lösemi %77,8 ve T-Akut lenfoblastik lösemi ise %22,2 oranında görülmüŞtür. Sitogenetik incelemede t(9;22) translokasyonu 52 hastanın hiçbirinde saptanmazken, t(4;11) ise beş hastada (%9,6) saptanmıştır. Hastalarımızın 11(%20,4)'inde relaps gelişmişti. İkincil maligniteler 54 olgunun birinde (%1,9) görüldü, bu da akut miyeloblastik lösemi-M4 idi. Toplam 18 hastamız kaybedildi, 5 yıllık olaysız sağkalım %65±%1 olarak hesaplandı. Çalışmanın sonuçları değerlendirildiğinde, erkek cinsiyet, tanı sırasındaki lökosit sayısının >20.000/mm³ olması, mediastinal tutulum varlığı, santral sinir sistemi tutulumu, orta veya yüksek risk grubunda olma, 15.gün kemik iliği yanıtının M2 veya M3 olması, relaps varlığı sağkalım oranlarını olumsuz etkilemektedir. Bu bulgulara göre, tedavi sonuçlarımız TR ALL-2000 protokolü uygulanan diğer merkezlerle benzerdir.Anahtar Kelimeler; Akut lenfoblastik lösemi,Tedavi, TR ALL-2000, Olaysız sağkalım
Abstract
In this study we aimed to evaluate acute lymphoblastic leukemia patients who were treated with TR ALL-2000 protocol. Clinical and laboratory findings at admission, cytochemical, morphologic and immunologic features of bone marrow, response to chemotherapy, survival rates, causes of death, relapses and prognostic factors have been evaluated. Chart review of from, 54 newly diagnosed acute lymphoblastic leukemia patients who had been admitted to Trakya University Pediatric Hematology Department December 2000 to June 2011 were evaluated retrospectively. All bone marrow samples from patients were evaluated by cytochemical dyes, and by flow cytometry immunophenotyping. Moleculer genetic investigation was performed for t (9; 22) and t (4;11). Response to steroid therapy on the eighth day of treatment was evaluated, by peripheral blast count and bone marrow aspiration was repeated at 15th and 33th days. Patients? ages were between 16 months to 16 years, with a mean of 6.4± 4 years and male/female ratio of 1. The most frequent complaints were fatigue, pallor, fever, weight loss, anorexia and skeletal system pain. The average number of leukocytes was 42.879/mm³ (1.000-401.000/mm³). The most frequent extramedullary involvement site was mediastinum (9.3%) followed by central nervous system (5.6%), testis (3.7%) and 71kidney (3.7%). Hepatosplenomegaly was present in 1/3, lymphadenomegaly in 2/3 and bleeding symptoms in 1/4 of cases. According to the morphological classification, L1 and L2 were found in 48,1% and 51,9% of cases respectively, no patient had L3 morphology. Immunophenotype analysis revealed that the rate of precursor B- acute lymphoblastic leukemia was 77,8% and T- acute lymphoblastic leukemia was 22,2%. Moleculer genetic examination, t(4; 11) resulted with a positivity in 5 of 52 patients (9.6%) while t(9; 22) was not found. Eleven patients (20.4%) relapsed, secondary malignancies were observed in 1 out of 54 cases (1.9%), it was acute myeloblastic leukemia-M4. Eighteen of our patients died, 5-year event free survival was 65%±1%. The results of this study demostrate that male gender, leukocyte count >20.000/mm³ at diagnosis, mediastinal involvement, central nervous system involvement, being in medium or high risk group, bone marrow response at 15th day showing M2 or M3 and presence of relapse have negative effect on survival of these patients. According to these findings, our results with TR ALL-2000 protocol are similar to other centers which follow the same protocol.Key Words;Acute lymphoblastic leukemia,Treatment,TR ALL-2000, Event free survival
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1359
Akut Lenfoblastik Llösemi
Tedavi
TR ALL-2000
Olaysız Sağkalım
Acute Lymphoblastic Leukemia
Treatment
Event Free Survival
TR ALL-2000 protokolü ile tedavi edilen akut lenfoblastik lösemi vakalarının değerlendirilmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/79882022-05-30T08:24:38Zcom_trakya_3485com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3958
00925njm 22002777a 4500
dc
Aydoğan, Remziye
author
2022
Bu çalışmada Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana
Bilim Dalı Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı’nda Nisan 2005-Nisan 2021 tarihleri
arasında başvuran tüberküloz tanısı alan veya tüberküloz tanısıyla takip edilmekte olan
olguların geriye dönük değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Hastaların %45,5’inde temas öyküsü olup, bunların %98,1’i erişkin hasta olarak
bulunmuştur. Hastaların %92,6’sının BCG aşılı olduğu görüldü. En sık başvuru nedeni %27,9
oranında öksürük, %24,6 oranında LAP, %19,7 oranında ateş, %13,1 oranında gece terlemesi
görülmüştür. Hastaların fizik muayene bulguları incelendiğinde en sık %36,8 oranında normal
bulgular saptanmış olup, en sık görülen patolojik bulgu ise %31,1 oranında lenfadenopatidir.
TB olgularında % 36,1 oranında en sık akciğer TB görülmüştür. En sık görülen akciğer dışı TB
ise %29,9 oranında lenf nodu tüberkülozu olup sırasıyla TB menenjit ve miliyer TB’dir. BCG
aşısı olanların %82,6’sında TDT pozitifliği saptanmıştır. BCG aşısı olma durumu ile TDT
ilişkisi arasında açısından anlamlı farklılık görülmemiştir. Hastaların %15,9’unda ARB ve %
15,8’sinde kültür pozitifliği saptandı. Hastaların 4’üne ADA bakıldı ve tamamı pozitif geldi.
Hastaların çoğunda akciğer grafisi normal saptanmışken sık görülen patolojik akciğer grafisi
bulguları infiltrasyon (%11,4 ) ve plevral efüzyondur (%4,9). Akciğer tutulumu olan hastaların
toraks BT’sinde %37,5’inde konsolidasyon, %21,8’inde lenfadenopati, %15,6’sında
infiltrasyon ve plevral efüzyon %12,5’inde atelektazi görülmüştür.
Bütün hastalara tanı konulduktan sonra tedavi (koruyucu ya da anti-TB tedavi) başlanmış olup
VSD’ye bildirilmiştir. Hastaların %40,9’una koruyucu tedavi, %31,1’inde 3’lü ve %27,9’una
4’lü anti-TB tedavisi başlanmıştır. Tedavide en sık olarak 2 ay HRZ ardından 4 ay HR rejimi
kullanılmıştır. Hastaların %83,5 oranında en sık 0-2 ay içinde klinik bulgularının, %54,5
oranında en sık 0-2 ay içinde, radyolojik bulgularının düzeldiği görülmüştür.
Hastalarda %87,8 oranında iyileşme görülürken %5,7 oranında izlemden çıkma, %4,9 oranında
sevk ve %1,6 oranında ölüm görülmüştür.
Sonuç olarak bölgemizde hala ciddi bir sağlık problemi olan çocukluk çağı tüberkülozunda
koruyucu önlemlerin ve erişkin temasının önemli olduğu görülmüştür.
In this study, it was aimed to retrospectively evaluate the cases diagnosed with
tuberculosis or followed up with the diagnosis of tuberculosis between April 2005 and April
2021 at Trakya University Faculty of Medicine, Department of Pediatric Infectious Diseases.
45.5% of patients had a history of contact with tuberculosis patients whom were 98.1% adults.
92.6% of patients were vaccinated with BCG. The most common symptoms were cough with
27.9%, LAP with 24.6%, fever with 19.7% and night sweat with 13.1% respectively. Physical
examination was found to be normal in 31.1% of the cases and the most common pathological
finding was lymphadenomegalia with 31.1%. Pulmonary TB was the most frequent clinical
presentation with 36.1% of all TB cases. The most common forms of extrapulmonary TB
disease was lymph node TB with 29.9% followed by TB menengitis and miliary TB
respectively. Tuberculin skin test (TST) was positive in 82.6% of the cases vaccinated with
BCG. There was no significant difference between the BCG vaccination status and the TST
relationship. 15.6% of patients were ARB positive and 15,8% had positive culture studies. ADA
was tested in 4 of the patients and all were positive. Chest X-ray was found to be normal in
most cases and the most common pathological findings were infiltration (11.4%), and pleural
effusion (4.9). Thorax CT in patients with pathological chest X-ray findings showed 37.5%
consolidation, 21.8% lymphadenopathy, 15.6% infiltration and pleural effusion and 12.5%
atelectasis. After diagnosis all patients were started on a (either protective or anti-TB) treatment
regimen and Tuberculosis Control Dispensary was informed. 40.9% of patients had protective
treatment, 31.1% had triple treatment and 27.9% had quartile treatment. 2 months of HRZ
followed by 4 months of HR treatment was the most common regimen. Clinical findings
improved within 0-2 months in 83.5% of patients and radiological findings improved in 0-2
months in 54.5% of patients. 87.8% of patients fully recovered, 5.7% were lost to follow-up,
4.9% were referred to another hospital whereas 1.6% died.
As a result, it has been seen that preventive measures and adult contact are important in
childhood tuberculosis, which is still a serious health problem in our region.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7988
Çocuk
Tüberküloz
BCG
TDT
Child
Tuberculosis
TST
Trakya Bölgesindeki tüberküloz tanılı çocuk hastaların izlemi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/11482022-01-28T22:07:05Zcom_trakya_3447com_trakya_3442com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3669
00925njm 22002777a 4500
dc
Tarladaçalışır, Taner
author
2010
Bu çalışmamızda kliniğimizde travmatik diyafragma rüptürü nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan olgular incelenerek, mortaliteye etki eden faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Mayıs 1997-mayıs 2009 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Kliniği'nde toplam 30 travmatik diyafragma rüptürlü olguya diyafragma tamiri uygulandı. Olguların 3'ü (%10) kadın, 27'si (%90) ise erkekti. Yaş aralığı 16-88 ve yaş ortalaması 42,6 idi. Olgular mortalite gelişimi açısından gruplandırılmış ve gruplar yaş, cinsiyet, preoperatif tanı varlığı, travma etyolojisi, eşlik eden organ yaralanmaları, uygulanan operatif tedavi yöntemleri, "Injury Severity Score", "Trauma and Injury Severity Score", "Revised Trauma Score", kan transüzyonu, herni varlığı, rüptür tarafı, rüptür boyutu ve travmatik diyafragma rüptürü fazı açısından karşılaştırılmıştır. Yirmiiki olgu, ilk 7 gün içinde akut fazda opere edilirken, altı olgu latent fazda, 2 olgu obstrüktif fazda opere edildi. Dokuz olguya torakotomi, dokuz olguya laporotomi, 12 olguya torakotomi ve laporotomi uygulandı. Preoperatif olarak tanısı olmayan sekiz olguya eksploratris laporotomide tanı konularak tedavi edildi. Postoperatif dönemde 7 (%23) olguda mortalite görüldü. Operasyon sonrası nüks sadece bir (%3) olguda tespit edildi. Olgularımızda ileri yaş (P=0,020) ve artmış yoğun bakım ihtiyacı (P=0,020) mortalite açısından negatif prognostik faktörler olarak tespit edildi. Mortalite ile ilişkili olabileceği düşünülen diğer parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı ilişki tespit edilmedi. Sonuç olarak, çalışma grubumuzda sağkalımı belirleyen en önemli faktör ileri yaş ve artmış postoperatif yoğun bakım ihtiyacıdır. Mortalite görülen olgularımızın çoğunda postoperatif yoğun bakım takipleri sırasında gelişen komplikasyonlar nedeniyle mortalite ortaya çıkmış olup, bu durum ileri yaştaki olguların genç popülasyona oranla daha uzun süreli mekanik ventilasyon gereksinimlerine bağlanmıştır. Yoğun bakım ihtiyacı olmayan bir olgu ise pulmoner emboli nedeniyle kaybedilmiştir. Bu nedenle travmatik diyafragma rüptürü, her travma hastasında akılda tutulmalı, tespit edildiğinde erken cerrahi uygulanmalı ve olgular mekanik ventilatörden erken ayırılmaya çalışılmalıdır. Batın içi organ yaralanması olmayan akut olgularda ve kronik olgularda torakotomi ile diyafragma tamiri uygun tedavi şeklidir.
Abstract
In this study our aim is to analysis the cases with surgery performed in our clinic because of travmatic diaphragma rupture and factors affecting mortality faculty of medicine Department of Thoracic Surgery. A total of 30 cases were operated with a diagnosis of traumatic diaphragma rupture between May 1997 through May 2009 in Trakya University, faculty of medicine, department of thoracic surgery. Three of the cases (10%), were woman 27 of the cases were man (90%) with a mean age of 42,6 (16-88). Cases were analysed mortality progress and were compared for age, sex, preoperative diagnosis, trauma ethiology, accompanying organ injury, surgery threatment method, Injury Severity Score, Trauma and Injury Severity Score, Revised Trauma Score, blood transfusion, hernia existent, side of the rupture, size of the rupture and travmatic diaphragma rupture phase. Emergency surgery was performed 22 cases in first seven days: other cases was operated, latent phase in six cases, obstructive phase in two cases. Thoracotomy was performed in nine cases, laparotomy in nine cases and thoracotomy + laparotomy in 12 cases. Eight cases was diagnosed with explorative laparotomy. Postoperative mortality was seven (23%) cases. Recurrence was in one (3%) case. In our cases older age (P=0,020) and more intensive care unit need (P=0,020) are negative prognostic factors affecting mortality. Other parameters, statistically was not significant for mortality. As a result, in our study group most important factors that appear survival are older age and more intensive care unit need. Most of the cases with mortality related to postoperative complications during the intensive care unit. Because of older cases need mechanic ventilation more than younger cases. One case died because of pulmonary emboli during follow up in hospitalisation. Travmatic diaphragma rupture must be retained in all trauma patients and early surgery must be performed when diagnosed travmatic diaphragma rupture. Weaning from mechanical ventilation should be considered as early as possible In acute cases without abdomen injury and chronic cases, diaphragma repair with toracotomy is the proper threatment method.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1148
Travma
Diyafragma
Rüptür
Mortalite
Trauma
Diaphragma
Rupture
Mortality
Travmatik diyafragma rüptürlerinde mortaliteye etki eden faktörler
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/8882022-02-01T12:04:09Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Belet, Koray
author
2006
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/888
Muhasebe
Tekdüzen Maliyet Muhasebesi
Kırklareli yöresinde faaliyet gösteren küçük ve orta ölçekli üretim işletmelerinde tekdüzen maliyet muhasebesi sisteminin uygulanma düzeyinin araştırılması
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/12632022-01-28T22:22:29Zcom_trakya_3483com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3912
00925njm 22002777a 4500
dc
Yıldız, Okan
author
2009
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisi'ne motosiklet kazası geçirdiği ifadesiyle başvuran olguların sonuçlarını değerlendirmek ve konu ile ilgili diğer çalışmalarla karşılaştırmalar yapmak amacıyla hazırlanan bu çalışmada, 2004-2007 yılları arasında toplam 499 olgu, yaş, cinsiyet, kaza tipi, kaza tarihi, meydana gelen yaralanmalar, ölüm sebepleri gibi demografik özellikleri açısından değerlendirildi. Çalışmamıza alınan 499 olgunun %89`u (401 olgu) erkekti. Erkek olgularımızın %85'i 18 yaş ve üstüdür. Kadın olgularımızı yaş dağılımına göre incelediğimizde 48 olgunun 33'ü (% 69) 18 yaş ve üstüdür. Olgularımızın 284'ü acil servisteki tedavileri sonrasında hastanemizden taburcu edilmiştir. Yaralanma sonrası diğer servislere yatış gerektiren 158 olgu en sık (%39) nöroşirurji servisine yatırılmıştır. Servislerde yatış süresi 7gün ile 62 gün arasında değişmektedir. Acil servisimize başvuran olguların %63'nün (284 olgu) tedavi ve izlem sonrasında eksterne edildiği, bir olgunun izinsiz olarak ayrıldığı, 5 olgunun tedaviyi reddettiği ve bir olgunun başka bir hastaneye sevk edilmesinin gerektiği, geri kalan 158 olgunun tetkiklerinin ardından diğer servislere yatırılarak tedavi edildiği anlaşılmıştır. Getirildikleri yerlerin belirtilen olguların en çok % 41 ile Edirne il merkezindeki diğer resmi ve özel hastanelerden veya 112 Ambulans servisi aracılığıyla olay yerlerinden getirilmiştir. Kaza saatine göre incelendiğinde 16:00-00:00 arası dönemde 222 olgunun getirildiği görüldü. Kış aylarında (aralık, ocak, şubat) 20 erkek, 5 kadın olgu; ilkbahar aylarında (mart, nisan, mayıs) 111 erkek, 3 kadın olgu; yaz aylarında (haziran, temmuz, ağustos) 171 erkek, 23 kadın olgu; sonbahar aylarında (eylül, ekim, kasım) 92 erkek, 16 kadın olgu saptandı. Olgularımızı kan alkol düzeyi açısından incelendiğimizde 147(%28) olguda alkolmetre ölçümünün olmadığı görüldü. Olguların %67'sinde(302 olgu) alkolmetre ile ölçüm yapılmış ve 219 olgu alkolsüz olarak saptanmıştır. Geri kalan 83 olgu alkolmetre ölçümünde alkollü saptanmıştır. Bu olguların %89'u (74 olgu) yasal alkol oranı olan 0,5 promil(50 mg/dL) değerinin üzerindedir. Olgularımızın 224`inde (%50) vücutlarındaki kemiklerden en az birinde kırık saptanmıştır. En sık gözlenen kemik kırıkları %16,7 (75 olguda) ile yüz bölgesindeydi. Sonuç olarak motosiklet kazaları, eğitimle, kurallara uygun sürüşle ve güvenlik önlemlerini almakla kaza anında yaralanma ciddiyetinin düşürülebileceği açıktır.
Abstract
In this study aiming to assess the cases attempted to Trakya University Medical Faculty emergency department with the declaretion of motorcycle accident. We aimed to compare with other studies related this subject, a total of 499 cases in between years 2004-2007 are considered according to demographic features such as age , gender, type of accident, occured trauma type and reason of death. When we analyse our female cases, 33(69%) of 44 cases are 18 years old and older. 284 of our cases were externed after their treatment in emergency department. A hundred and fifty eight case required hospitalization. At most they were attorned to department of neurosurgery (39%). Hospital stay duration range is 7-62 days. It is found that 63 % of the cases attempted to our emergency department were externed after treatment and follow up, 5 cases rejected treatment and one case was referred to another hospital, the rest 158 cases were interned to other departments after first tests and treatment. Considering the location they were brought from, the cases were found to be coming from other public or pay hospitals in Edirne city center or with 112 ambulance service system from the accident scene at most with %41. Examination accordint to time of accident its seen that 222 cases were yielded between 16:00 pm-00:00 am. In winter(december, january, february) 20 male, 5 female cases; in spring(march, april, may) 111 male, 3 female cases; in summer(june, july, august) 171 male, 23 female cases; in autumn(september, october, november) 92 male ,16 female cases confirmed. When we analyse our cases according to blood alcohol levels, we saw that 147(28%) of the cases were free of breath analyzer measurements quantitavely. In sixtyseven percent (302 cases) of the cases ,alcohol levels were measured with breath analyzer and 219 cases were found to be alcohol free. The rest 83 cases were found to be containing alcohol. 89% of those cases were over the legal alcohol level of 0.5 promil(50 mg/dL). 224 (50%) of our cases had at least one broken bone in the body. The most seen bone fracture was on face area with 16.7 %(75 cases). In conclusion ,in motorcycle accidents severity of injury can be reduced with education , driving according to laws and security cautions.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1263
Motosiklet Kazaları
Motorcycle Accidents
Yaralanma
Injury
Acil Servis
Eemerjency Department
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisine 2004-2007 yılları arasında başvuran motosiklet kazası olgularının retrospektif incelenmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/65792021-11-20T10:32:39Zcom_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_5378
00925njm 22002777a 4500
dc
Okutan, Elvan
author
2016
Son yıllarda, özellikle insan ilişkilerinin yoğun yaşandığı alanlarda, kişilerin yaşadıkları ilişkilerin zorlaşması nedeniyle tükenmişlik olarak adlandırılan sosyal bir problemin varlığı dikkat çekmeye başlamıştır. Tükenmişlik bireylerin kendilerini, hizmet verdiği kişileri, etrafındaki insanları, içerisinde çalıştıkları örgütleri ve dolayısı ile tüm toplumu olumsuz olarak etkileyen mesleki bir tehlikedir. Ancak tükenmişlikten her birey aynı ölçüde etkilenmemektedir. Aynı çalışına ortamında aynı şartlarda çalışan bireylerin tükenmişlik karşısındaki tutumları farklılık göstermektedir.Bu bağlamda bu araştırmanın amacı, demografik değişkenlere göre tükenmişlik düzeylerinin farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemektir. Araştırmanın evreni bir katılım bankası çalışanlarından oluşmaktadır. Araştırma kapsamında 714 katılım bankası çalışanına anket uygulanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak geçerliliği ve güvenilirliği kanıtlanmış Maslach Tükenmişlik Envanteri (MTE)'nden yararlanılmış ayrıca katılımcıların dernografık özelliklerini tespit etmeye yönelik araştırmacının kendi hazırlamış olduğu kişisel bilgi formunu içeren anket kullanılmıştır.Araştırma sonucunda tükenmişlik ile bazı demografik değişkenler arasında anlamlı ilişkiler bulunmakla birlikte çalışına sonucunda katılımcıların tükenmişlik düzeyleri değerlendirildiğinde duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeylerinin düşük, kişisel başarılarının yüksek olduğu görülmektedir. Sonuç itibari ile katılımcıların düşük tükenmişlik düzeyinde olduğu söylenebilir.
2147-2483
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyaiibf/issue/57823/827474
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1402576
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/6579
5
1
33
67
Tükenmişlik Sendromu
Duygusal Tükenme
Duyarsızlaşma
Kişisel Başarı Hissi
Tükenmişlik Sendromunun Çalışanların Demografik Özelliklerine Göre Farklılıklarını Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/7802022-03-17T08:01:43Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Yavuz, Gülben
author
2008
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin katlanarak arttığı günümüzde, fen eğitiminde amaç öğrencilere daha fazla bilimsel bilgi aktarmak değil, anlamlı ve kalıcı öğrenmeyi sağlamaktır. Ülkemizde yapılandırmacı yaklaşıma göre hazırlanan ve 2004-2005 öğretim yılından itibaren uygulamaya konan yeni program, öğrenci merkezli stratejilere dayalı fen eğitimini vurgulamaktadır. Öğrenci merkezli öğretim stratejileri öğrencilerin, fen derslerinde pasif dinleyiciler yerine, bir bilim adamı gibi sorgulayarak, düşüncelerini paylaşarak, tartışarak ve keşfederek anlamlı öğrenmelerini sağlar. Bu araştırmanın amacı, yapılandırmacı yaklaşıma göre modellendirilmiş fen bilgisi öğretiminin ilköğretim 4. sınıf öğrencilerin başarılarına etkisini belirlemektir. Bu çalışma 2007-2008 eğitim öğretim yılı, Alpullu Şeker İlköğretim Okulu 4. sınıfta bulunan 33 kişilik bir çalışma gurubuyla gerçekleştirilmiştir. Öğrenciler Kontrol Grubu (KG) ve Deney Grubu (DG) olmak üzere iki gruba ayrılmışlardır. Deneysel uygulamadan önce veri toplama araçları hazırlanmış ve geliştirilmiştir. Fen programındaki kazanımlara uygun öğretim malzemeleri ve ders planları hazırlanmıştır. Fen derslerinde, deney grubunda yapılandırmacı yaklaşıma uygun etkinlikler yapılırken, kontrol grubunda ise düz anlatım, soru cevap gibi geleneksel öğretim teknikleri kullanılarak dersler işlenmiştir. Altı haftalık toplam araştırma süresinin; ilk haftası ön testler, sonraki dört hafta deneysel uygulamalar ve son hafta ise son testler yapılmıştır. Deney grubundaki öğrenciler dörtlü heterojen gruplara ayrılmıştır. Deney grubu için yarı açık uçlu yedi deney, dört kavram haritası, iki oyun, bir anlam çözümleme tablosu, iki levha ve çok sayıda çalışma yaprakları hazırlanmıştır. Araştırma sonucu elde edilen veriler istatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiş ve çıkan sonuçlar yorumlanmıştır. Bulgular, deney ve kontrol grupları arasında, fen bilgisi dersindeki başarılarında deney grubunun lehine anlamlı bir fark olduğunu ortaya çıkarmıştır (p<0,05). Anahtar kelimeler: Yapılandırmacı Yaklaşım, Fen Bilgisi Öğretimi, Madde, Maddenin Halleri.
Currently as scientific and technologic developments improves increasingly, the main aim of science education is to provide meaningful and permanent learning instead of transmitting more scientific facts. In our Country, new program, which is prepared based on constructivist approach and practiced as from 2004-2005 academic term, emphasizes science education based on student centred-teaching strategies. Student centred-teaching strategies, instead of being passive learners in science classes, provide students with meaningful learning through questioning, sharing ideas, discussing and discovering like a scientist. The aim of this study is to determine the effect of constructivist science teaching on the success of 4'th grade students in primary level This study was conducted with 33 children at grade four in Alpullu Şeker Primary School in 2007-2008 academic year. Students were divided into two groups as control group (KG) and experiment group (DG). Before experimental practice, data collection instruments were prepared and developed. Teaching materials and course plans which are in accordance with the gains in science program were prepared. While experimental group experience constructivist teaching practices in science courses, control group experienced traditional teaching practices based on direct speech and question-answer. In a total of the 6 weeks study; first week pre-tests were carried out, then four weeks experimental practices were conducted and last week post-tests were carried out. Experiment group was divided into heterogenic groups which are composed of four students. For the experimental group, seven semi open-ended experiments, four concept map, two games, one meaning analyzes table, two signboards and several study leaves were prepared. The data obtained in this study was evaluated with statically methods, and the findings were interpreted. This study revealed that there were a meaningful difference in favor of experiment group with compared to control groups in terms of the success in science lesson (p<0,05). Key Words: Constructive Approach, Science Teaching, Matter, States of Matter.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/780
Eğitim ve Öğretim
Education and Training
Yapılandırmacı Yaklaşım
Fen Bilgisi Öğretimi
Madde
Maddenin Halleri
States of Matter
Science Teaching Matter
İlköğretim 4. sınıflarda yapılandırmacı yaklaşıma dayalı fen öğretiminin öğrenci başarısına etkisi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/25352022-01-28T22:27:06Zcom_trakya_3484com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3951
00925njm 22002777a 4500
dc
Peker, Merve
author
2016
Çalışmamızda üniversite öğrencilerinde Gece Yeme Sendromu'nu araştırmak amacıyla, Trakya Üniversitesi Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi'nde okuyan öğrencilerin verileri kullanıldı. Çalışmada veriler, araştırmacı tarafından hazırlanan bir anket kullanılarak toplandı. Ankette, katılımcıların sosyodemografik özelliklerini sorgulayan 30 soru bulunmaktaydı. Ek olarak olguların sigara bağımlılıklarını sorgulayan 6 soruluk Fagerström Testi, alkol bağımlılığını sorgulayan 4 soruluk CAGE Testi ve 16 sorudan oluşan Gece Yeme Ölçeği ankete dahil edildi. Araştırmamız yaşları 18 ile 37 yıl arasında değişen, 306'sı tıp, 269'u sağlık bilimleri öğrencisi olmak üzere toplam 575 katılımcı ile gerçekleştirildi. Cinsiyet dağılımlarına bakıldığında katılımcıların %72'si kadın, %28'i erkekti. Gece yeme sendromu riskini araştırmak amacıyla yapılan Gece Yeme Anketi'nden alınan puanlara bakıldığında %5,7'si 25-29 arasında puan alırken, %1,6'sı 30 ve üzerinde puan almıştır. Katılımcıların Beden Kitle İndeksleri ile Gece Yeme Anketi puanları değerlendirildiğinde; puanı 25-29 arasında olanların %84,8'i normal kilolu, %3,0'ı obez olarak bulunmuştur. Puanı 30 ve üzerinde olanların %77,8'i normal kilolu olarak bulunurken, fazla kilolu ve obez katılımcı bulunmamıştır. Sigara kullanım oranlarına bakıldığında katılımcıların %85,7 oranında sigara kullanmadığı saptanmıştır. Gece Yeme Sendromu riski ile sigara kullanım oranları karşılaştırıldığında ise kullanmayan katılımcılarda Gece Yeme Sendromu görülme sıklığı daha yüksek olarak bulunmuştur. Alkol kullanım oranlarına bakıldığında ise %94,8'inin alkol kullanmadığı ve kullanmayanlarda Gece Yeme Sendromu riskinin daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Madde kullanımı ile Gece Yeme Sendromu riski arasındaki ilişki de ise anlamlı farklılık saptanmıştır. Madde kullanmayanlarda Gece Yeme Sendromu riski düşük olarak bulunmuştur. Depresyon ilacı kullanımı ile Gece Yeme Sendromu riski arasındaki ilişki de ters orantılı olarak sonuçlanmıştır. Gece uykudan uyanma durumu gece yeme sendromu için önemli bir unsurdur. Katılımcıların gece uyanma durumlarına bakıldığında %55,3'ünün gece herhangi bir sebeple uykudan uyanmadığı, uyananlar arasından ise %8,9 oranında muhtemel Gece Yeme Sendromu riski, %3,1 oranında yüksek Gece Yeme Sendromu riski saptanmıştır. Gece Yeme Sendromu için önemli olan unsurlardan bir diğeri ise 'gece aşırı yeme'dir. Çalışmamıza katılan öğrencilerin gece aşırı yeme sıklığı %23,5 oranında bulunmuştur. Bu oran Gece Yeme Anketi puanlamasına göre 25 puan ve üzerinde alanlarda %15,6 olarak bulunurken, 30 puan ve üzerinde alanlarda ise %9 oranında bulunmuştur. Özellikle depresyon, sigara, alkol, madde kullanımı, uykusuzluk, obezite gibi etkenler Gece yeme sendromu için risk faktörü olabilecek etkenlerdir. Çalışmamızda aralarında tam olarak anlamlı ilişkiler bulunmasa da daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. Gece Yeme Sendromu riski olan kişiler hayat tarzlarını değiştirmeli, ek bir psikiyatrik hastalığı mevcut ise bunun için tedavi görmelidir.
abstract
The aim of our study is to investigate night eating syndrome in students from faculty of medicine and faculty of health sciences. The data were collected through a questionnaire that includes sociodemographic features and habits of participants. Additionally 6 item from Fagerstrom Nicotine Addiction Scale, 4 item from Cage Alcohol Questionnare and 16 item from Night Eating Questionnare were also included. Our study was conducted with total of 575 participants of whom 306 of them were from medical school, 269 were from health science school with the age between 18 to 37 years. 72% participants were female, 28% participants were male. When we evaluated the points taken from Night Eating Questionnaire concerning 5.7% of them took between 25-29 points, 1.6% of them took 30 points and over. Evaluation of Body Mass Index and Night Eating Questionnaire scores showed that 84,8% with 25 to 29 Night Eating Questionnaire scores had normal weight and 3% had obesity. 77.8% of participants with Night Eating Questionnaire scores 30 and over. When the smoking rates are evaluated, it has been determined that 85.7% of the participants were not smoking. When the risk of night eating syndrome is compared with prevalence of smoking consumption rates, it has been found that the rate of "night eating syndrome" was higher for those who were not smoking. When the alcohol using rates are evaluated, it has been determined that 94.8% were not using alcohol. It has been found that the rate of night eating syndrome was higher for those who were not using alcohol. Significant associations has been found between night eating and drug using. The rate of night eating is less for those who are not using drugs. The relationship between antidepressant use and the ratio of night eating syndrome has been found as inversely proportional. Situation of waking up was an important element of Night Eating Syndrome. When we focus on participants' waking up at night situations, 55.3% of them don't wake up at night, among who wakes up at night 8.9% of them have low risk for Night Eating Syndrome, 3.1% of them have high risk for Night Eating Syndrome. Especially like depression, habit of cigarette, alcohol or drugs, insomnia, obesity may be risk factors for Night Eating Syndrome. We couldn't find a statistical significance between Night Eating Syndrome and these factors in our research. There is need extensive researches about Night Eating Syndrome. People who has risks for Night Eating Syndrome must change their lifestyle. People with psychiatric disorders need treatment to decrease the risk.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2535
Yemek Alışkanlıkları
Öğrenciler
Yeme Bozuklukları
Hiperfaji
Eating Disorders
Students
Hyperphagia
Food Habits
Trakya Üniversitesi Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencilerinde gece yeme sendromunun araştırılması
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/77102022-01-28T22:14:45Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Doko, Kevin
author
Sannav, Can Sabri
author
2020
İtalyan işgali altındaki Arnavutluk, II. Dünya Savaşı tarihinin en karanlık
sayfalarından biridir. II. Dünya Savaşı tarihinde, Alman-Rus, İngiliz-Alman, Amerikan-
Japon savaşları gibi Büyük Güçlerin mücadeleleri her zaman karşımıza çıkar. Ancak
Arnavutluk gibi Balkanlar'da ilk işgal edilen ülke haline gelen küçük bir devletin tarihi
yaygın olarak göz önüne gelmez. Bu tezi gerçekleştirebilmek için, birçok eser arasında
Arnavutluk tarihinin karanlık dönemini de ele alan Arnavut tarihçileri tarafından kaleme
alınmış kitaplarda yer alan bilgileri göz önünde bulundurduk. Çalışmamızada bu
tarihçilerin yanı sıra II. Dünya Savaşı döneminde veya Arnavutluk tarihi hakkında
uzmanlıklarının olduğunu bildiğimiz bazı yabancı tarihçilerin bilgileri de yer
almaktadır.
Arnavutluk 1912'de bağımsız bir devlet haline geldikten sonra bağımsızlığın
getirmiş olduğu siyasi zorluklar da beraberinde gelmiş oldu. ancak Ahmet Zogu'nun
devlet yönetiminin başına geçmesiyle siyasi kriz sona erdiği sanılıyordu. Zogu'nun
İtalya ile yaptığı anlaşmalar, İtalya’nın ülke genelindeki etkisinin derinleştirilmesine yol
açtı. İtalya'nın sömürge planının daha net ve açık bir hal almasıyla birlikte, Zogu'nun
İtalyan hükümeti ile anlaşmazlıkları ve Büyük Güçlerin sessizliği faşist İtalya tarafından
Arnavutluk'un askeri işgalinin yolunu açtı.Arnavutluk'un işgal edildiği gün dışında
herhangi bir çatışma olmadan işgal gerçekleştirilmiş oldu.
II. Dünya Savaşı'nın kaderi Müttefik Güçlerden yana dönmeye başladığında ve
Arnavutluk'ta da çeşitli saldırılar yapıldığı sırada Mütteffik Güçler İtalyan güçlerini
Arnavutluk topraklarından çıkarmaları için Ulusal Kurtuluş Hareketi'ne yardımda
bulundu.
Albania under Italian occupation, is one of the lesser known events of Second
World War history. In the history of World War II the battles of the Great Powers such
as theGerman-Russian war, the Anglo-German war and the American-Japanese war are
always the main focus but the history of a small country, such as Albania, which
became the first occupied country in the Balkans, has not been widely discussed. In
order to realize this thesis books of the most-well known Albanian historians who in
their many works have given great importance to this dark period of Albania's history
were studied, also some foreign historians who are expertised in history of World War
II or Albania's history were taken under consideration.
After Albania became an independent state in 1912, it brought with it the
political challenges of independence, but it was thought that the political crisis came to
an end with Ahmet Zogu and his government. Zogu's agreements with Italy led to
anincrease of Italy's influence across the country. As Italy's colonial plan became clearer
and clearer, Zogu's disagreements with the Italian government and the silence of Great
Powers paved the way for the military occupation of Albania by fascist Italy, the
occupation was carried out without any conflict except the day Albania was occupied.
When the fate of the Second World War began to turn to the Allied Powers and
various attacks were carried out in Albania, the Allied Forces helped the National
Liberation Movement in driving out Italian forces from Albanian territory.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7710
Albania
Italy
Second World War
Ahmet Zog
Arnavutluk
İtalya
II. Dünya Savaşı
İtalyan işgali’nde Arnavutluk 1939-1943
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/72812021-11-20T10:37:50Zcom_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38com_trakya_5395com_trakya_7col_trakya_5362col_trakya_5366col_trakya_5398
00925njm 22002777a 4500
dc
Kaleli, Sumru
author
2018
Social marketing can be summarized asmarketing efforts that promote and encourage all kinds of changes and practicesthat can benefit the public. On the other hand guerilla marketing is briefly amarketing application that focuses on delivering the desired messages to thetarget audience with striking and unorthodox format and tools. In order toachieve the targeted social goals and to create the desired awareness, manyinstitutions and organizations use guerrilla practices today. In this study,successful examples of institutions aiming at social marketing and implementingthese goals with guerrilla practices were examined. Examples are examined intwo sub-secition as a practices carried out by non-governmental organizationsand commercial organizations whose primary objective is profitability. The dataused for the analysis were obtained by document analysis and qualitative contentanalysis was used as the analysis method. With this method, the messages to begiven in the sample applications examined were evaluated and interpreted.
Sosyal pazarlama, kamununyararına olabilecek her türlü değişim ve uygulamayı destekleyen, teşvik edenpazarlama çabaları olarak özetlenebilir. Gerilla pazarlama ise kısaca, verilmekistenen mesajların çarpıcı ve alışılagelmişin dışında biçim ve araçlarla hedefkitleye ulaştırılmasını merkeze alan bir pazarlama uygulamasıdır. Hedeflenensosyal amaçlara ulaşmak ve istenen farkındalığı yaratabilmek adına, günümüzdepek çok kurum ve kuruluş gerilla uygulamalara başvurmaktadır. Bu çalışmada, sosyal pazarlamayıhedefleyen, aynı zamanda bu hedeflerini gerilla uygulamalarla hayata geçirenkurumların başarılı örnekleri incelenmiştir. Örnekler, sivil toplumkuruluşlarının gerçekleştirdikleri uygulamalar ve birincil hedefi kârlılık olanticari kuruluşların gerçekleştirdikleri uygulamalar olarak iki alt bölümdeincelenmişlerdir. Analiz için kullanılan veriler doküman incelemesi yoluylaelde edilmiş, analiz yöntemi olarak nitel içerik analizi kullanılmıştır. Buyöntemle, incelenen örnek uygulamalarda verilmek istenen mesajlardeğerlendirilmiş ve yorumlanmıştır.
1305-7766
2587-2451
https://doi.org/10.26468/trakyasobed.464787
https://dergipark.org.tr/tr/pub/trakyasobed/issue/41289/464787
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/606279
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7281
10.26468/trakyasobed.464787
20
2
313
336
Social Marketing
Guerilla Marketing
Sosyal Pazarlama
Gerilla Pazarlama
Pazarlama Uygulamaları
Sosyal Pazarlamada Gerilla Uygulamalar
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/46102022-01-28T22:14:48Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Adil, Bourak
author
2019
Bu araştırmanın amacı Batı Trakya azınlık öğretmenlerinin kaynaştırma
eğitimine yönelik tutumları ile eğitim programı tasarım yaklaşımlarına yönelik inançları
arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Ayrıca bu araştırma ile Batı Trakya azınlık
öğretmenlerinin cinsiyet, eğitim durumu ve kaynaştırma eğitimi ile ilgili ders alıp almama
değişkenine göre kaynaştırma eğitimine yönelik tutumları ile eğitim programı tasarım
yaklaşımlarına yönelik inançlar incelenmiştir. İlişkisel tarama modelindeki bu araştırma
2018-2019 öğretim yılında 157 (66 erkek, 91 kadın) gönüllü öğretmen ile
gerçekleştirilmiştir “Kaynaştırma Tutumları Ölçeği’’ ve “Eğitim Programı Tasarım
Yaklaşımı Ölçeği’’ ile toplanmıştır. Verilerin analizinde ortalama ve standart sapma
hesaplanmış; normallik varsayımlarını sağlayabilme durumlarına göre, t testi, Mann
Whitney U testi, Tek Yönlü Varyans analizi, Kruskal Wallis testi ve Person Korelasyon
Testi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre Batı Trakya azınlık öğretmenleri
yapılması gerekenler, psikolojik red, eğitsel fayda, destek olma ve çaba gösterme, sınıf
yönetimini zorlaştırma, eğitsel kaygı, bireysel eğitim/soyutlama, duygusal zarar,
bütünleşik yaklaşım, mesleki yetersizlik, amaca yönelik kaygı boyutlarında tutumları
“çoğu zaman’’, mesleki hazır bulunuşluk boyutunda “bazen’’, yapılması gerekenler
boyutunda ise “çoğu zaman’’ düzeyinde oldukları görülmüştür. Kadın öğretmenler erkek
öğretmenlere oranla daha olumsuz tutum içindedirler. Öğretmen lisesi mezunu
öğretmenler, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitime sahip öğretmenlere göre daha olumsuz
tutum sergiliyorken, kaynaştırma eğitimi ile ilgili eğitim alanlar, eğitim almayanlara göre
daha olumlu tutum içindedirler. Öğretmenlerin program tasarım yaklaşımı inançlarına
bakıldığında, öğrenci merkezli ve sorun merkezli tasarım yaklaşımlarını, konu merkezli
tasarım yaklaşımına göre daha fazla tercih ettikleri görülmektedir. Kadın öğretmenler
erkek öğretmenlere oranla, öğrenci merkezli ve sorun merkezli tasarım yaklaşımlarını
daha fazla tercih etmektedirler. Öğretmenlerin eğitim durumuna göre öğrenen ve konu
merkezli tasarım yaklaşımlarında farklılık görülmezken, sorun merkezli tasarım
yaklaşımlarında lisans mezunu öğretmenler ile öğretmen lisesi mezunları arasında fark
görülmüş ve bu farkın lisans mezunu öğretmenlerin lehine olduğu belirlenmiştir. Konu
merkezli tasarım yaklaşımı ile kaynaştırma tutumları arasında küçük düzey, öğrenen
merkezli ve sorun merkezli tasarım yaklaşımıyla kaynaştırma eğitimi tutumları arasında
orta düzeyde pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur.
The aim of this study is to determine the relationship between Western Thrace
minority teachers' attitudes towards inclusion and the beliefs about the curriculum design
approaches. In addition, with this research, the attitudes of Western Thrace minority
teachers towards inclusive education according to gender, educational background and
whether they took relevant education on inclusion education or not and their beliefs about
curriculum design approaches were examined. This research in the relational screening
model was carried out with 157 volunteer teachers (66 male, 91 female) during the 2018-
2019 academic year and collected with “Inclusion Attitudes Scale” and “Curriculum
Design Approach Scale”. During the analysis of the data mean and standard deviation
were calculated; t-test, Mann Whitney U test, One Way Variance analysis, Kruskal Wallis
test, and Person Correlation Test were used in order to make assumptions of normality.
According to the results of the study, Western Thrace minority teachers effected from
inclusion education in terms of the actions to be taken, psychological rejection,
educational benefit, assisting and endeavoring, complicating classroom management,
educational anxiety, individual education/abstraction, emotional harm, integrated
approach, professional inadequacy, “usually” in dimensions of purpose oriented anxiety
attitude, “sometimes” in dimensions of professional readiness and “usually” in
dimensions of actions to be taken. Female teachers have a more negative attitude than
male teachers. Teacher training high school graduate teachers have a more negative
attitude than teachers who have undergraduate and graduate level education and those
who are received inclusion education have a more positive attitude than those who do not.
Considering the beliefs of teachers about the curriculum design approach; it is seen that
they prefer student-centered and problem-centered approaches more than subject-centered
approach. Female teachers prefer student-centered and problem-centered approaches
more than male teachers. While there seen no difference in learner and subject-centered
designing approaches according to the educational level of the teachers, the difference has
seen in the problem-centered design approaches between undergraduates and teacher
training high school graduates, the difference is in favor of undergraduate teachers. It has
been found a low correlation ranging between topic-centered design approach and
inclusion attitudes, and a moderate positive correlation between learner-centered and
problem-centered approaches and inclusion education attitudes.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/4610
Kaynaştırma
Tutum
Kaynaştırma tutumları
Eğitim programı tasarım yaklaşımları
Inclusion
Attitude
İnclusion attitudes
Curriculum design approaches
Batı Trakya azınlık öğretmenlerinin kaynaştırılmaya yönelik tutumları ve eğitim programı tasarım yaklaşımları
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/84812023-08-08T13:47:41Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Fırat, Nihayet
author
2023
Fruktozdan zengin beslenmeye bağlı oluşturulan metabolik sendrom modelinde kardiyak hipertrofiyi etkileyen moleküler mekanizmalar tam olarak bilinmemektedir. Çalışmamızda sıçanlarda fruktozdan zengin beslenmeye bağlı oluşan metabolik sendrom modelinde meydana gelen kardiyak yeniden şekillenmeyi AKT ve ERK yolakları üzerinden araştırmayı ve bu yeniden şekillenmede istemli fiziksel aktivitenin etkilerini belirlemeyi hedefledik.
Çalışmamızda Sprague-Dawley ırkı 24 adet erişkin dişi sıçan kontrol, fruktoz, aktivite ve fruktoz+aktivite gruplarına ayrıldı. Fruktoz ve fruktoz+aktivite gruplarının içme sularına 200 g/L dozunda fruktoz eklenerek metabolik sendrom gelişmesi sağlandı. Aynı zaman periyodunda aktivite ve fruktoz+aktivite gruplarındaki sıçanlar istemli fiziksel aktivite yapmaları için aktivite ölçer tekerleklerin bulunduğu kafeslerde tutuldu. Çalışmanın ilk günü, 4. haftası ve 8. haftası olmak üzere üç farklı zamanda kan basıncı ölçümü alındı. Çalışmanın 8. haftasının sonunda tüm sıçanların kan ve sol ventrikül doku örnekleri alındı.
Çalışmamızda fruktoz grubunda kontrol grubuna göre HOMA-IR indeksinde, kan trigliserit düzeyinde, sistolik ve diyastolik kan basıncında artış saptandı (tüm gruplar için p<0,05). Sol ventrikül dokusunda kontrol grubuna göre tüm gruplarda AKT protein ifadesinde belirgin bir artış görüldü (p<0,05). Fruktoz grubunda kontrol grubuna göre p-ERK 1/2 ve ERK 1/2 ifadelerinin arttığı, ERK 1/2 ifadesinde meydana gelen artışın fruktoz+aktivite grubunda azaldığı belirlendi (p<0,05).
Bu çalışmanın sonuçları, fruktozdan zengin beslenme ile metabolik sendrom oluşturulan sıçanlarda AKT ve ERK yolaklarının aktivitesi ile kardiyak hipertrofinin geliştiğini düşündürmektedir. Çalışmamızda elde edilen bulgular, fruktozdan zengin beslenen sıçanlarda istemli fiziksel aktivitenin patolojik hipertrofi belirteci olan ERK 1/2 yolağını baskıladığını göstermektedir.
The molecular mechanisms affecting cardiac hypertrophy in the metabolic syndrome model created due to a fructose-rich diet are not fully known. In our study, we aimed to investigate the cardiac remodeling that occurs in the metabolic syndrome model caused by a fructose-rich diet in rats through the AKT and ERK pathways and to determine the effects of voluntary physical activity on this remodeling.
In our study, 24 adult female Sprague-Dawley rats were divided into control, fructose, activity and fructose+activity groups. The development of metabolic syndrome was achieved by adding 200 g/L fructose to the drinking water of fructose and fructose+activity groups. During the same time period, rats in the activity and fructose+activity groups were kept in cages with activity meter wheels for voluntary physical activity. Blood pressure measurements were taken at three different times, on the first day, 4th week and 8th week of the study. At the end of the 8th week of the study, blood and left ventricular tissue samples were taken from all rats.
.
In this study, HOMA-IR index, blood triglyceride level, systolic and diastolic blood pressure were increased in the fructose group compared to the control group (for all groups p<0.05). A significant increase in AKT protein expression was observed in all groups compared to the control group in left ventricular tissue (p<0.05). It was determined that p-ERK 1/2 and ERK 1/2 expressions increased in the fructose group compared to the control group, and the increase in ERK 1/2 expression decreased in the fructose+activity group (p<0.05).
The results of this study suggest that cardiac hypertrophy develops with the activity of AKT and ERK pathways in rats with metabolic syndrome induced by a fructose-rich diet. The findings of our study show that voluntary physical activity suppresses the ERK 1/2 pathway, which is a marker of pathological hypertrophy, in fructose-rich rats.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8481
AKT
Egzersiz
ERK
Fruktoz
İstemli fiziksel aktivite
Exercise
Fructose
Voluntary physical activity
Yüksek fruktozlu diyetle oluşturulan deneysel metabolik sendrom modelinde istemli fiziksel aktivitenin kardiyak yeniden şekillenmedeki rolünün araştırılması
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/88132024-03-07T13:05:14Zcom_trakya_3484com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7col_trakya_3951
00925njm 22002777a 4500
dc
Demirbüken, Seda
author
2020
Çalışmamızın amacı Edirne il merkezindeki ilkokullarda görev yapan öğretmenlerin tip
1 diyabet hakkında bilgi, tutum ve diyabetli öğrencilere yaklaşımının değerlendirilmesi ve buna
etki eden faktörlerin tespit edilmesidir.
Çalışmanın evrenini Edirne il merkezindeki ilkokullarda görev yapan 427 öğretmen
oluşturmaktadır. Evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiştir. 224 öğretmenin anketi kabul
edilmiş olup, evrenin %52,45’sine ulaşılmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan 69
sorudan oluşan anket yardımıyla toplandı.
Çalışmaya katılan öğretmenlerin %75,4’ü kadın, %24,6’i erkekti. Yaş ortalaması
43,53±9,41, en küçük yaş 23 en büyük yaş 65’ti. 167 kişi sınıf öğretmeni olarak görev
yapıyordu. Katılımcıların %82,6’sı tip 1 diyabetle ilgili eğitim almamıştı. Eğitim alanların
%46,7’si okulda diyabet programıyla eğitim almıştı. 150 katılımcı diyabet eğitimi almak
istiyordu.
Diyabet bilgi düzeyini değerlendirmek amacıyla sorulan 31 sorudan ortalama doğru
sayısı 16,30±7,91 olarak saptandı. Katılımcılardan 103 kişinin (%45,98) grup ortalamasından
daha düşük sayıda soruya doğru yanıt verdiği saptanmıştır. Katılımcıların doğru cevap
ortalaması soruların %50’den çok az yüksektir ve bu sonuç öğretmenlerin diyabet bilgi
düzeyinin düşük olduğunu göstermektedir.
Öğretmenlerin en az bilgi sahibi olduğu konuların hipoglisemi değeri, glukagonun
amacı, karbonhidrat sayımı olduğu saptandı.
Öğretmenlerin ortalama doğru sayıları ile ailesi dışında diyabetli birey varlığı, çevrede
insülin kullanan kişi olması, kan şekeri ölçmek, kendine veya başkasına insülin yapmak ve tip
1 diyabet eğitimi almak arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır.
Öğretmenlerin %42’si diyabetli öğrenci için okulda sağlık çalışanı bulunmasının ve
%38,8’i diyabet eğitimi verilmesinin en faydalı durum olduğunu düşünüyordu.
Çalışmamızdan elde ettiğimiz veriler değerlendirildiğinde, öğretmenlerin tip 1 diyabet
bilgi düzeyinin yeterli olmadığı öngörülmektedir. Çocukların okulda geçirdikleri zamanı daha
verimli ve daha güvenli hale getirmek için tüm okul personelinin tip 1 diyabet konusunda
bilgilendirilmesi, acil durumlarda uygulanacak bir plan hazırlanması, diyabet nedeniyle ders
kaçıran öğrencilere ders telafisi yapılması, ilaçların muhafaza edilmesi için uygun ortamın
sağlanması büyük önem taşımaktadır. Resmi kurumların bu konudaki etkin mücadelesi, diyabet
hastalığı olan öğrencilerin daha güvenli bir okul hayatı yaşamalarını sağlayacaktır.
The aim of our study is to evaluate the knowledge and attitude of primary school
teachers on type 1 diabetes and their approach to the students in Edirne city center and
investigate the influencing factors.
The population of the study consists of 427 people who are working as a teacher in
primary schools in Edirne city center. We aimed to reach the whole population. Of the
population, 52.45% was reached and 224 teachers were included. The data were collected with
a questionnaire of 69 questions prepared by the researchers.
Of the teachers participating in the study, 75.4% were female and 24.6% male. The
average age of the participants were 43.53±9.41, between 23 and 65 years of age. 167 people
were working as class teacher. 82.6% of participants had no education on type 1 diabetes. 46.7%
of those who had education received their education at school. 150 participants wanted
education about diabetes.
The average number of correct answers of 31 questions on diabetes knowledge level
was found to be 16.30 ± 7.91. Correct answer number of 103 (45.98%) participants were below
the group average. Average of correct answers of participants is slightly higher than 50% of the
questions and this result shows that the diabetes knowledge level of teachers is low.
It was determined that the subjects that teachers had the least knowledge on were
hypoglycemia value, effects of glucagon and calculation of carbohydrate.
A statistically significant relationship was found between the average number of correct
answers of teachers and the presence of diabetic individuals outside their family, being an
insulin user in the environment, measuring blood glucose, injecting themselves or someone else
with insulin, and receiving type 1 diabetes education.
42% of the teachers thought that having a health worker at school was the most
beneficial situation and 38.8% thought that diabetes education was the most beneficial one.
According to our study results, the knowledge level of teachers about type 1 diabetes is not
sufficient. Informing and education of all school staff about type 1 diabetes, preparing a plan to
be implemented in emergency situations, catch-up lessons to meet the needs of students,
providing a suitable environment for preserving medicines are very important to make the time
children spend at school more productive and more safer. The effective struggle of official
institutions on this issue will enable students with diabetes to have a safer school life.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8813
Diyabetes mellitus
Tip 1
Okul öğretmenleri
Okul
Farkındalık
Diabetes mellitus
Type 1
School teachers
School
Awareness
Edirne il merkezi ilkokullarında görev yapan öğretmenlerin tip 1 diyabet hakkında bilg, tutum ve tip 1 diyabetli öğrencilere yaklaşımlarının değerlendirilmesi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/20212022-02-21T08:24:20Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Özkan, Fatma
author
2012
The aim of the present study is to investigate the effect of textlinguistics on writing instruction in foreign language and its impact on gaining awareness towards text types. The design of the study is based on action research procedure since the study explores the probable effects of textlinguistic analysis of different texts in promoting the achievement of writing skills during their learning processes. The participants of the study consisted of 25 advanced level students of a preparatory class in the School of Foreign Languages at Trakya University. The departments of the students are English Language Teaching, and English Translation and Interpretation. The study carried out in the fall term of 2010-2011 academic year lasted eleven weeks. The students were given a pre-test before the implementation in order to determine their success in writing skill and then they were given the same test at the end of the study as a post-test in order to find out to what extent they could improve their writing skill. The results were statistically analyzed. Moreover, as a qualitative research method, the reflection letter and classroom observation were used. According to the research results, using textlinguistic analysis and introducing text types had a positive effect on promoting writing skills in English and developing awareness towards text types.
Özet
Bu çalışmanın amacı metindilbilimin yabancı dilde yazma becerileri üzerindeki etkisini ve metin türlerine farkındalık kazandırmadaki faydasını araştırmaktır. Çalışmanın modeli eylem araştırma yöntemine göre hazırlanmış olup; çalışma, hazırlık öğrencilerinin öğrenme süreci içinde yazma becerilerini geliştirmede, farklı metinlerin metindilbilimsel analizinin olası etkilerini araştırmayı hedeflemektedir. Çalışmanın katılımcıları, Trakya Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'nda aynı hazırlık sınıfında bulunan 25 ileri seviye grubu öğrencilerinden oluşmaktadır. Öğrencilerin bölümleri İngilizce Öğretmenliği ve İngilizce Mütercim Tercümanlık'tır. 2010?2011 eğitim-öğretim yılının güz yarıyılında gerçekleştirilen bu çalışmanın uygulaması 11 hafta sürmüştür. Öğrencilere, uygulamadan önce yazma becerisinde ne kadar başarılı olduklarını görebilmek için ön-test verilmiştir; daha sonra ise yazma becerilerini ne kadar geliştirdiklerini belirlemek için aynı test uygulama sonunda son-test olarak verilmiştir. Sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Bunun yanında, nitel araştırma için düşünce yansıtma mektubu ve sınıf içi gözlem metotları kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, metindilbilim incelemesi ve metin türlerinin tanıtılması, öğrencilerin yazma becerilerini geliştirmede olumlu etkisinin olduğu görülmüştür.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/2021
Text
Writing Skills
Text Types
Textlinguistics
Metin
Yazma Becerisi
Metin Türleri
Metindilbilim
Improving writing skills of efl students through textlinguistics
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/86462023-12-21T12:58:48Zcom_trakya_3215com_trakya_1col_trakya_7785
00925njm 22002777a 4500
dc
Ağkoç, İzel
author
2023
Fibromiyalji Sendromu; yaygın vücut ağrısı, uyku bozuklukları, yorgunluk,
palpasyonda hassasiyet gibi semptomların yanında kardiyorespiratuvar sorunlara da neden
olabilmektedir. Çalışmamızın amacı fibromiyalji sendromlu hastalarda klinik parametrelerin
kardiyorespiratuvar sistem üzerine olan etkisini araştırmaktır.
Çalışmaya TÜTF Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon polikliniğine başvuran
fibromiyalji sendromu tanılı 25-50 yaş aralığındaki 39 birey ve kontrol grubu olarak 39 birey
dahil edildi. Fibromiyalji etki Anketi ile fibromiyaljide fiziksel fonksiyonu, Vizüel Analog
Skala ile ağrı skoru, Yaygın Ağrı Skalası ve Semptom Şiddet Skalası ile sağlık durumu, Beck
Depresyon Ölçeği ile depresyon durumu, Yorgunluk Şiddet Ölçeği ile yorgunluk düzeyi ve SF36
Yaşam Kalitesi Ölçeği ile yaşam kalitesi değerlendirildi. Yürüme mesafeleri 6 Dakika
Yürüme Testi’yle kaydedildi. fibromiyalji ve kontrol grubuna 24 saatlik tansiyon holter cihazı
takılarak ambulatuvar kan basıncı ölçümleri yapıldı ve çıkan sonuçlar kaydedildi.
Çalışmanın sonucunda fibromiyaljili hastalarda ağrıyla beraber ortaya çıkan veya
şiddetlenen yorgunluk ve depresyon düzeylerinde artış, günlük yaşam aktivite kaybı ve
fonksiyonel aktivitelerde kısıtlılıklar olduğunu gördük. Non dipper patern gösteren hasta
sayısını fibromiyalji grubunda daha yüksek olarak bulduk. Fibromiyalji Etki Anketi skoru ile
Yorgunluk Şiddet Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği arasında anlamlı korelasyon tespit ettik.
Semptom Şiddet Skalası ile Yorgunluk Şiddet Ölçeği korele idi. Fİbromiyalji Şiddet skalasını
ise 6 Dakika Yürüme Testi, Yorgunluk Şiddet Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği ile korele
bulduk.
Sonuç olarak, fibromiyaljili hastalarda aynı yaş grubundaki sağlıklı popülasyona göre
kardiyak sirkadiyen ritimde sapmalar gözlenebilir. Daha büyük popülasyonda ve daha homojen
hasta grupları içerisinde karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Fibromyalgia Syndrome; It can cause cardiorespiratory problems as well as symptoms
such as widespread body pain, fatigue, tenderness in palpation, sleep disorders. The aim of our
study is to investigate the effect of clinical parameters on the cardiorespiratory system in
patients with fibromyalgia syndrome.
The study included 39 individuals aged 25-50 years with fibromyalgia syndrome who
applied to the TUTF Hospital Physical Therapy and Rehabilitation outpatient clinic, and 39
individuals as the control group. Physical function in fibromyalgia was evaluated with
Fibromyalgia Impact Questionnaire, pain score with Visual Analogue Scale, health status with
Widespread Pain Scale and Symptom Severity Scale, depression status with Beck Depression
Scale, fatigue level with Fatigue Severity Scale and quality of life with SF-36 Quality of Life
Scale. . Walking distances were recorded with the 6-Minute Walk Test. Ambulatory blood
pressure measurements were made by attaching a 24-hour blood pressure holter device to the
fibromyalgia and control groups, and the results were recorded.
As a result of the study, we have seen that patients with fibromyalgia have increased
levels of fatigue and depression that occur or worsen with pain, loss of daily life activity, and
limitations in functional activities. We found the number of patients with non-dipper patterns
to be higher in the fibromyalgia group. We found a significant correlation between the
Fibromyalgia Impact Questionnaire score and the Fatigue Severity Scale and Beck Depression
Scale. The Symptom Severity Scale was correlated with the Fatigue Severity Scale. We found
that the Fibromyalgia Severity Scale was correlated with the 6 Minute Walk Test, Fatigue
Severity Scale and Beck Depression Scale.
As a result, deviations in cardiac circadian rhythm can be observed in patients with
fibromyalgia compared to the healthy population in the same age group. Comparative studies
in larger populations and more homogeneous patient groups are needed.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8646
Fibromiyalji sendromu
Kardiyorespiratuvar
Ambulatuvar kan basıncı
Fibromyalgia syndrome
Cardiorespiratory
Ambulatory blood pressure
Fibromiyalji sendromu olan hastalarda kardiyorespiratuvar fonksiyonun hastalık şiddeti, ağrı ve yorgunluk parametreleri ile ilişkisi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/622022-02-03T10:33:16Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Çakıcı, Hüseyin
author
2003
Araştırma, Edirne il merkezindeki liselerde görev yapan öğretmenlerin okul yönetimi tarafından alınan kararlara katılma konusundaki düşüncelerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın verileri otuz iki sorudan oluşan likert tipi ölçeğin kullanıldığı anketle toplanmıştır. Anket soruları araştırmacı ve danışman öğretmeninin ortak çalışması ile hazırlanarak yedi grupta toplanmış, otuz iki karar çeşidi esas alınarak hazırlanmıştır. Ankette geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini, Edirne il merkezindeki liselerde görev yapan 565 branş öğretmeni oluşturmuştur. Araştırma ile elde edilen verilerin istatistiksel çözümlenmesi SPSS programı ile yapılmıştır. Araştırmanın bulguları şunlardır; 1. Öğretmenlerin anketin C grubu karar türleri içinde bulunan öğretimle ilgili, D grubu karar türleri içinde bulunan öğretmenlerle ilgili, E grubu karar türleri içinde bulunan öğrencilerle ilgili ve G grubu karar türleri içinde bulunan çevreyle ilgili kararlara katılma boyutu ile görev yaptığı okul grubu arasında anlamlı bir fark bulunmuştur 2. Öğretmenlerin D grubu karar türleri içinde bulunan, öğretmenlerle ilgili ve F grubu karar türleri içinde bulunan, mali kaynaklarla ilgili kararlara katılma boyutu ile yaş grubu arasında anlamlı bir fark bulunmuştur.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/62
Eğitim Bilimleri
Liselerde görev yapan öğretmenlerin okul yönetimi tarafından alınan kararlara katılma konusundaki düşünceleri nelerdir?(Edirne ili örneği)
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/84012023-05-25T10:21:07Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Kavak, Emre
author
2022
Gelişen havacılık teknolojisi ile otonom ve mekanik sistemli çalışan hava
araçlarına ilgi daha da büyümektedir. Ülkemizde gerek sivil havacılık gerekse savunma
sanayi alanlarında çeşitli yatırımlar yapılmakta ve hava araçları herkesin ilgi odağı
olmaktadır. Hava araçlarına olan bu ilgi eğitim yönünde de çeşitli atılımlar sağlamıştır.
Lise ve üniversitelerde havacılık bölümleri çoğalmış, öğrenci tercihleri bu alanlara
kaymıştır. Eğitim kurumları atölyelerine hava araçlarının parçalarını, zaman zaman ise
hava aracının kendisini temin etmektedir. Temin edilen bu hava araçları genellikle özel
şirketlerin “hurda” diye tabir edilen uçaklarından oluşmaktadır. Elektronik aksam ve
diğer mekanikleri bilinçli olarak çıkarılan veya kullanılamaz durumdaki bu hava araçları
ile eğitimler verilmektedir.
Uçağın icadından sonra yaşanan kazaların temel nedeni “kontrolsüzlük” olarak
görülmüştür. Bu nedenle uçağın kontrol edilebilmesi en temel amaç olarak belirlenmiş ve
çeşitli kumanda yüzeyleri uçağa entegre edilmiştir. Havadaki uçağa manevralar
yaptıracak bu uçuş kumanda yüzeylerinin entegre edilmesi ile kazalar büyük oranda
azalmıştır. Daha sonra gelişen teknoloji ve yeni fikirler ile ana uçuş kumanda yüzeylerine
ek olarak yardımcı uçuş kumanda yüzeyleri eklenmiş ve havadaki uçağın kontrolü
maksimum seviyelere çıkarılmıştır.
Eğitim için temin edilen uçak veya uçak parçaları olsa da uçağın kontrollerini
sağlayan bu önemli yüzeylerin nasıl ve hangi yöntemlerle uçakta hareket sağladığı hâlâ
bir eksiklik olarak görülmektedir. Bu eksikliği gidermek amacıyla uçağın üç eksendeki
hareketi, mekanik bir simülatör üzerinde herhangi bir kaplama malzemesi kullanılmadan
gösterilmiştir.
İmal edilmek istenen uçağın ana uçuş kumanda yüzeylerinin yer aldığı simülatör
önce bilgisayar ortamında çizilmiş daha sonra atölyede imal edilmiştir. Kısıtlı imkanlar
ile başarılı bir şekilde imal edilen ana uçuş kumanda yüzeyleri mekanik simülatörünün
öncelikli amacı, ana uçuş kumanda yüzeylerinin hareketlerini göstermektir. Üzeri
kaplanmadan bırakılan yüzeyler ve gövde, ileride yapılabilecek çalışmaların temelini
oluşturacaktır.
Farklı mekanizma ve bağlantı yöntemleri kullanarak tasarladığımız bu prototipte
(modelde), uçağın kumanda kolundan uçuş kumanda yüzeylerine olan orijinal
bağlantıların yerine, eğitim kurumları kendi atölyelerinde ana uçuş kumanda yüzeyleri
simülatörü üzerinde kolayca değişiklik ve yenilik eklemeleri yapılabilecektir.
With the developing aviation technology, the interest in autonomous and mechanically
operated aircraft is growing even more. Various investments are made in the fields of
civil aviation and defense industry in our country, and aircraft are the focus of attention
of everyone. This interest in aircraft has provided various breakthroughs in the field of
education. Aviation departments have increased in high schools and universities, and
student preferences have shifted to these areas. Educational institutions supply the parts
of the aircraft to their workshops, and sometimes the aircraft itself. These supplied aircraft
are generally composed of private companies' aircraft called "scrap". Trainings are given
with these aircraft, whose electronic components and other mechanics are deliberately
removed or unusable.
After the invention of the aircraft, the main reason for the accidents was seen as
"lack of control". For this reason, controlling the aircraft has been determined as the most
basic purpose and various control surfaces have been integrated into the aircraft. By
integrating these flight control surfaces that will make maneuvers to the aircraft in the air,
accidents have been greatly reduced. Later, with the developing technology and new
ideas, auxiliary flight control surfaces were added in addition to the main flight control
surfaces and the control of the aircraft in the air was maximized.
Although there are aircraft or aircraft parts provided for training, how and with
what methods these important surfaces that provide the controls of the aircraft provide
movement in the aircraft is still seen as a deficiency. In order to make up for this
deficiency, the motion of the aircraft in three axes is shown on a mechanical simulator
without using any coating material.
The simulator, which includes the main flight control surfaces of the aircraft to be
manufactured, was first drawn in the computer environment and then manufactured in the
workshop. The primary purpose of the main flight control surfaces mechanical simulator,
which has been successfully manufactured with limited resources, is to show the
movements of the main flight control surfaces. Uncoated surfaces and body will form the
basis of future work.
In this prototype (model), which we designed using different mechanisms and
connection methods, it will be possible to easily make changes and innovations on the
main flight control surfaces simulator in own workshops of the training institutions,
instead of the original connections from the control arm to the flight control surfaces.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8401
Uçak
Kontrol
Kumanda yüzeyleri
Uçuş
Mekanik simülatör
Aircraft
Control
Control surfaces
Flight
Mechanic simulator
Uçak ana uçuş kumanda yüzeyleri mekanik simülatörü tasarım ve imalatı
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/12922022-01-28T22:00:56Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Çelik Taşkın, Ayşe
author
2012
Bu tezin amacı, günümüzde artan evrak yoğunluğuna bağlı olarak kullanımı yaygınlaşan doküman yönetim sistemlerini inceleyerek, kamu kurum ve kuruluşlarındaki resmi dokümanların arşivlenmesi ve sınıflandırmasında standardizasyon oluşturmak amacıyla T.C. İç İşleri Bakanlığı tarafından kullanımı zorunlu hale getirilmiş olan standart dosya planına uygun bir doküman yönetim sistemi oluşturmaktır. Geliştirilen doküman yönetim sistemi karekod barkod kullanarak arşivlemenin hatasız ve tutarlı oluşturulmasını sağlamaktadır. Doküman yönetim sistemi ile entegre olarak çalışan iş akış yönetim sistemi, kullanıldığı kurum ve kuruluşların içersinde yer alan departmanların performansını ölçme imkanı sağlar. Ayrıca iş akış yönetim sistemi elektronik imzanın kullanımı için gerekli olan alt yapıyı sağlamaktadır. Bu tez 2012 yılında yapılmıştır ve 72 sayfadan oluşmaktadır. ANAHTAR KELİMELER: Doküman Yönetim Sistemi, İş Akış Yönetim Sistemi, Karekod Barkod, Optik Karakter Tanıma
Abstract
The aim of this thesis is to investigate the common document management systems stemming from increasing document density and so to manage a document management system which is appropriate for the usage of standard file plan which has been made compulsory to be used by the Turkish Republic Interior Ministry with the aim of providing standardization for archiving and classifying the official documents of public institutions. This document management system provides accurate and consistent archiving by means of using data matrix barcode. The workflow management system which works in accordance with document management system, makes it possible to measure the performance of the departments which exist in the institutions they are being used in. Moreover, workflow management system provides the infrastructure necessary for the usage of electronic signature. This study was completed in 2012 and consists of 72 pages. KEY WORDS: Document Management System, Work Flow Management System, 2D Barcode, Optical Character Recognition
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/1292
Doküman Yönetim Sistemi
İş Akış Yönetim Sistemi
Karekod Barkod
Optik Karakter Tanıma
Document Management System
Work Flow Management System
2D Barcode
Optical Character Recognition
Orta ölçekli belediyelerde kullanılabilecek karekod barkod destekli doküman yönetim sistemi
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/86222023-12-13T08:40:33Zcom_trakya_3181com_trakya_1col_trakya_7784
00925njm 22002777a 4500
dc
Öztürk, Aslı Hilal
author
2023
Bu araştırmada, Leucojum aestivum bitkisinden norbelladine 4’-O-metiltransferaz
(N4OMT) enzimini kodlayan genin, izolasyonu ve klonlanması yapılmıştır.
L. aestivum, Trakya bölgesinde yayılım gösteren çok önemli bir tıbbi bitkidir ve
özellikle likorin ve galantamin olmak üzere farmakolojik açıdan önemli bazı alkaloitlerin
doğal üreticisidir. Bitkinin ürettiği bir Amarylldacaea alkoloidi olan galantamin, sinir
sistemini etkileyen, başta Alzheimer olmak üzere önemli bazı nöredejeneratif
hastalıkların tedavi sürecinde kullanılan değerli bir sekonder metabolittir.
Norbelladin 4’-O-metiltransferaz (N4OMT), galantamin sentez yolağında,
başlangıç aşamasındaki önemli adımlardan biri olan norbelladini, 4'-0-metilnorbelladine
katalizleyen enzimdir. Bu nedenle N4OMT geni, galantamin üretiminin artırılmasına
yönelik metabolik mühendisliği çalışmaları için hedef niteliğindedir ve genin izolasyonu,
klonlanması ve karakterize edilmesi önemlidir.
Tez kapsamında, önce galantamin üreticisi yakın akraba türlerden N4OMT genine
ait DNA dizilerinden ve 2022 yılında yayınlanan L. aestivum N4OMT (LuaN4OMT) gen
dizisinden yararlanılarak gene özgü primerler tasarlanmıştır. Ardından bitkinin çiçek
dokularından total RNA izole edilmiş, elde edilen total RNA’lardan ters transkripsiyon
işlemi ile cDNA sentezlenmiştir. Tasarlanan primerler kullanılarak cDNA’dan
LuaN4OMT geni çoğaltılmış ve bir klonlama vektörü olan pJET.Blunt/1.2’ye
bağlanmıştır. Ardından hazırlanan rekombinant vektör, E. coli’ye transfer edilmiş ve olası
transformant koloniler, PCR ile doğrulanmıştır. PCR ürünleri, jelden geri kazanılarak,
Sanger dizileme yapılmıştır. Dizileme sonucu, klonlanan genin LuaN4OMT olduğunu
doğrulamıştır.
In this study, the gene encoding the norbelladine 4'-O-methyltransferase
(N4OMT) enzyme from the Leucojum aestivum plant was isolated and cloned.
L. aestivum is a very important medicinal plant distributed in the Thrace region
and is a natural producer of some pharmacologically important alkaloids, especially
lycorine and galantamine. aestivum is a very important pharmaceutical plant that grows
in the Thrace region and is a natural producer of some pharmacologically important
alkaloids, especially lycorine and galantamine. Galantamine, an Amarylldacaea alkaloid
produced by the plant, is a valuable secondary metabolite used in the treatment of some
important neurodegenerative diseases, especially Alzheimer's, affecting the nervous
system.
Norbelladine 4'-O-methyltransferase (N4OMT) is the enzyme that catalyzes
norbelladine, which is one of the important initial steps in the galantamine synthesis
pathway, to 4'-O-methylnorbelladine. Therefore, the N4OMT gene is a target for
metabolic engineering studies to increase galantamine production, and isolation, cloning
and characterization of the gene are important.
Within the scope of the thesis, firstly, gene-specific primers were designed using
the DNA sequences of the N4OMT gene, a closely related species that produces
galantamine, and the L. aestivum N4OMT (LuaN4OMT) gene sequence published in
2022. Then, total RNA was isolated from the flower tissues of the plant, and cDNA was
synthesized from the obtained total RNAs by reverse transcription. The Lua.N4OMT gene
was amplified from the cDNA using the designed primers and ligated into a cloning
vector, pJET.Blunt/1.2. The recombinant vector prepared was then transferred to E. coli
and possible transformant colonies were confirmed by subsequent colony PCR. The PCR
products, the resulting DNA fragments recovered from the gel, were Sanger sequencing.
The sequencing result confirmed that the cloned gene was LuaN4OMT. It was used to
determine the nucleotide sequence of the gene and confirm that the gene was cloned.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/8622
Leucojum avestivum
4’-O-metiltransferaz
LuaN4OMT
Klonlama
Lau.N4OMT gene
Gene cloning
Leucojum aestivum N4OMT geninin izolasyonu ve klonlanması
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/8492022-02-24T06:08:54Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
Güneş, Halit
author
2009
Yapmış olduğumuz bu çalışmada Mecâmiü'l Edeb isimli eserinin Latin alfabesine aktarılması amaçlanmıştır. Eserle ilgili bir inceleme konulmuş olup daha çok aktarımı üzerinde durulmuştur. Mecâmiü'l Edeb isimli eseri Mehmet Rifat dört cilt üzerine tedvîn etmiştir. Biz birinci cildi üzerinde çalışma yaptık. Eserin birinci cildi Belâgat bilimine ayrılmış olup dört kitaptan meydana getirilmiştir. Birinci kitap Usûl-i Fesâhat, ikinci kitap İlm-i Maânî, üçüncü kitap İlm-i Beyân ve dördüncü kitap İlm-i Bedî` üzerinedir. Mehmet Rifat bu ciltte yapmış olduğu tanımlamaları pekiştirmek için Türk, Arap, Fars lisânlarından örnekler vermiştir. Ayrıca Batı edebiyatından örnekler vererek Belâgat biliminin önemli bölümleri üzerinde durmaktadır. Eserde Istılâhat-ı Edebiyye, Mizânü'l Edeb, Belâgat-ı Osmâniyye ile Namık Kemal'in Lisân makalesi ile Bahar-ı Daniş isimli eserinin etkisi oldukça fazladır. Ayrıca faydalanmış olduğu kaynaklar göz önünde bulundurularak doğuyu kabullendiği gibi batılı kaynaklara da müracaat ettiği görülmektedir. Kendi dilimizin kurallarını ortaya koymak için Arap ve Fars lisânından olan kelimelerin atılması gerektiği fikrini söyleyen genç ediplere Namık Kemal gibi karşı çıkan bu dillerden alınan kelimeleri attığımızda lisânımızın çırçıplak kalacağını ifade etmesi onun dile bakış açısını ortaya koymaktadır. Ayrıca dönemin önde gelen yerli ve yabancı kaynaklarına atıfta bulunması ya da alıntılar yapması onun edebiyat ve fikir dünyasına ne kadar hakim olduğunu, gelişmeleri yakından takip ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.
In this study, it has been intended to transfer the work called 'Mecâmiü'l-Edeb' into Latin alphabet. Besides the analysis of the work, especially transfer of the work has been focused on. 'Mecâmiü'l-Edeb' has been compiled in four volumes by Mehmet Rifat, The first volume is on 'Usûl-i Fesâhat', the second is on 'İlm-i Maânî', the third is on 'İlm-i Beyân' and the fourt is on 'İlm-i Bedi'. This study is about the first volume. In this volume, Mehmet Rifat gives same examples in Turkish, Arabian and Persian languages in order to support his definitions. Moreover, he lays emphasis on the important parts of the "Belâgat" science by giving same examples from western Literature. On this work, there are impacts of "Istılâhat-ı Edebiyye, Mizânü'l-Edeb, Belâgat-ı Osmâniyye", the article called "Lisân" and the work called "Bahar-ı Dâniş" by Namık Kemal. Considering his references, it is observed that hi both adopts the East and efers to west as well. Mehmet Rifat, like Namık Kemal, argues against the young literary men who claims that the Arabian and Persian word should be eliminated to set the rules of our languade, Contrarily he states that if these words are disposed of, our language will become weak. On the other hand, his referring and quoting same local and foreign sources are important because they show his mastery on literature and proves that he follows the new developments.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/849
Türk dili ve Edebiyatı
Turkish Language and Literature
Mecâmiü'l Edeb
Mehmet Rifat
Mehmet Rifat, Mecamiü'l- Edeb birinci cilt (İnceleme-Metin)
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/58852022-01-26T11:59:58Zcom_trakya_3485com_trakya_3456com_trakya_3228com_trakya_7com_trakya_5361com_trakya_3173com_trakya_38col_trakya_3954col_trakya_5362col_trakya_5380
00925njm 22002777a 4500
dc
Vatansever, Üffet
author
Duran, Rıdvan
author
Telören, Behzat
author
Güreşçi, Servet
author
Altaner, Şemsi
author
Acunaş, Betül Ayşe
author
2006
Smith-Lemli-Opitz sendromu otozomal resesif geçen, çok sayıda doğuştan malformasyonun eşlik ettiği nadir görülen bir sendromdur. Smith-Lemli-Opitz sendromlu olgularda kolesterol biyosentezinin son basamağında 7-dehidrokolesterolü kolesterole çeviren ve geni 11q13'de lokalize bir enzim olan 7-dehidrokolesterol redüktazın doğuştan eksikliği mevcuttur. Otuz beş haftalık 1500 gr doğan bebeğin cildi kuru ve parşömen kâğıdı görünümünde, mikrognati, hipertelörizm, düşük kulak, antevert burun delikleri, belirgin filtrum, yarık damak, el parmaklarında ulnar deviasyon ve distal fleksiyon kontraktürü, çomaklaşma, ayaklarda pes ekino varus deformitesi ve çekiç topuk, sağ ayakta sindaktili, ambigius genitalya mevcuttu. İncelemelerde total kolesterol 108 mg/dl LDL kolesterol 48.8 mg/dl bulundu. Yirmi beşinci gün hayatını kaybeden olgunun otopsisinde iki loblu sağ akciğer, atriyal septal defekt, patent duktus arteriyozus, üreterlerde iki taraflı yerleşim anomalisi, sol sürrenalde insitu saptandı.
Smith-Lemli-Opitz syndrome is a rare autosomal recessive disorder which is accompanied by many congenital malformations. The syndrome is caused by a congenital deficiency of 7-dehydrocholesterol reductase which is localized on 11q13 gene and it is the final enzyme in the sterol synthetic pathway that converts 7-dehydrocholesterol to cholesterol. The infant was born on the 35. week of gestation and weighed 1500 grams. Anomalies evident on physical examination included dry and thinned skin, micrognathia, hypertelorism, low-set ears, anteverted nares, a long philtrum, cleft palate, ulnar deviation and distal flexion contracture of the fingers, equinovarus deformity and hammer toe, syndactyly of the right toes and ambiguous genitalia. Total cholesterol concentration was 108 mg/dl and LDL-cholesterol was 48.8 mg/dl. The infant died on postnatal day 25 and her autopsy revealed a right lung with two lobes, atrial septal defect, patent ductus arteriosus, bilateral dislocation of the ureter and insitu in the left adrenal gland.
1301-3149
https://app.trdizin.gov.tr/makale/TnpFNE9URXg
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/5885
23
3
149
151
Genel ve Dahili Tıp
Smith-Lemli-Opitz sendromu: Olgu sunumu
oai:dspace.trakya.edu.tr:trakya/76912022-01-28T22:14:45Zcom_trakya_3220com_trakya_1col_trakya_7786
00925njm 22002777a 4500
dc
İştil,Merve
author
Sannav, Can Sabri
author
2021
Bilindiği gibi Yakındoğu’da bulunan İsrailoğullarının dağılması ile Yahudiler dünyanın çeşitli bölgelerine göç etmişlerdi. Bunların bir kısmı Suriye üzerinden Anadolu’ya yerleşirken bir kısmı da bugün İspanya toprakları içinde kalan bölgeye yerleştiler. İspanya’da Müslüman yönetimi ile iyi bir hayat yaşama imkânı elde eden Yahudiler, Hıristiyanların bölgeye yerleşmesi ve yönetim kurması ile işler tersine dönmüştür. 1492’de ise bu topraklardan göç etmek zorunda kalan Sefarad Yahudilerinin bir kısmı, Rumeli topraklarında yaşayan dindaşlarının çağrılarının etkisiyle ve Osmanlı İmparatorluğu’na kabul edilerek, imparatorluk sınırları içinde kalan topraklara yerleşmişlerdir. Bu yerleşimle birlikte Yahudiler, hem bölge halklarıyla çeşitli ilişkiler kurup bilgi ve kültür alışverişlerinde bulunmuşlar, hem de saray ile iyi geçinerek önemli görevler üstlenerek imparatorluğa hizmet etmişlerdir. Osmanlı Devleti’ne İstanbul’un fethine kadar 88 yıl başkentlik yapmış olan Edirne, tarih boyunca üç semavî dinin barış içerisinde bir arada bulunabildiği Balkanların en önemli şehirlerinden birisi olma özelliğini taşımıştır. Bu semavî dinlerin en önemlilerinden birisi de hiç şüphesiz ki Yahudiliktir. İspanya’dan 1492’de Yahudilerin kovulmasını müteakiben, Yahudi göçmenlerin Osmanlı topraklarında örgütlendikleri ilk cemaatlerden biri Edirne olmuştur. Ticaret merkezi olan şehir aynı zamanda kültür, sanat ve edebiyat alanında birçok ünlü kişiyi barındırmıştır. Ancak zaman içinde yaşanan olaylar Edirne’nin Yahudi nüfusunun gitgide azalmasına ve sonrasında da yok olmasına neden olmuştur. Bu tezde günümüzde sadece bir Yahudi ailenin yaşamış olduğu şehirde cumhuriyetin ilanıyla birlikte yaşanan süreç ve günümüze değin, Edirne Yahudi toplumunun sosyal ve kültürel hayatı incelenecektir. Çalışmanın amacı, Yahudilerin Edirne’ye katkıları ve topluma etkilerini ortaya koymaktır
As it is known, with the dissolution of the Israelites in the Near East, the Jews migrated
to various parts of the World. While some of them settled in Anatolia via Syria, some of them
settled in the region that is in the territory of Spain today. With the Jews, who had the
opportunity to live a good life with the Muslim administration in Spain, the Christians settled
in the region and established an administration, things reversed. In 1492, some Sephardic Jews
who had to emigrate from these lands settled in the lands within the borders of the Ottoman
Empire by following the calls of their coreligionists living in Rumelia. With this settlement, the
Jews both exchanged knowledge and culture by establishing various relations with the peoples
of the region, and also served the empire by assuming important duties by getting along with
the palace.
Edirne, which served as the capital of the Ottoman Empire for 88 years until the
conquest of Istanbul, has been one of the most important cities of the Balkans where three
heavenly religions could coexist peacefully throughout history. One of the most important of
these heavenly religions is undoubtedly Judaism. Following the expulsion of Jews from Spain
in 1492, Edirne was one of the first communities in which Jewish immigrants organized in the
Ottoman lands. The city, which is a trade center, has also hosted many famous people in the
fields of culture, art, and literature. However, the events that took place over time caused the
Jewish population of Edirne to gradually decrease and then disappear. The process that took
place with the declaration of the Republic in the city where only one Jewish family lived today
and the social and cultural life of the Edirne Jewish community will be examined. The study
aims to reveal the contributions of Jews to Edirne and their effects on society.
http://dspace.trakya.edu.tr/xmlui/handle/trakya/7691
Türkiye Cumhuriyeti
Edirne
Yahudi
Sinagog
Çok kültürlülük
Repuclic of Turkey
Jewish
Synagogue
Multiculturalism
Cumhuriyetin ilanından sonra Edirne’de yahudi varlığı ve kültürü
marc////100